İnanca dayalı fikirler üzerine

Bir odaya girdiğinizi ve odada bulunan bir bilgisayarın size binanın bir yerinde bir küp olduğunu söylediğini hayal edin. Bilgisayar sonra size şunu soruyor : “küpün içinde ne var?”

Çoğumuz bu soruyu abes bir soru olarak kabul ederiz. Küp büyük ya da küçük olabilir. Küp içi dolu katı bir nesne ya da içerisinde gaz partikülleri dışında hiç bir şey olmayan bir boşluk olabilir. Ya da tanıdık veya bilinmeyen milyarlarca cisim ve bunların permütasyonlarını içeriyor olabilir. Bu soruya kesin ve meşru bir cevap veremezsiniz.

Ancak size “küpün içinde ne yok?” diye sorulsaydı bir çok cevap verebilirsiniz. Örneğin küp kesinlikle Amazon Nehrini, Mars Gezegenini ya da “uykudan mamül bir yatak” gibi absürt nesneleri içeriyor olamaz. Hatta, bu ikinci soruya verilebilecek sayısız geçerli cevap vardır.

Bu da bu küpün içeriğine dair ilginç bir asimetriyi ortaya çıkarıyor. Küpün içinde olabilecek ve olamayacak sayısız olasılığa rağmen, kanıt olmadan küpün içinde gerçekten ne olduğuna ya da ne olmadığına dair kesin ve meşru bir cevap verebilmemiz imkansız.

Birisi küpün içerisinde tahta bir kaşık olduğunu iddia ederse haklı olma olasılığı vardır, ancak kanıt olmadığı ve bu iddiaya dair meşru bir dayanak gösteremedikleri için bu iddiayı doğru kabul etmek için hiç bir sebep yoktur.

Peki sözkonusu olan bizim evrenimizin dışında ve tıpkı küp gibi ulaşılamaz olan bir yer olsa idi, şartlar değişik mi olacaktı? Bu evren dışı yerde ne olduğunu (örneğin ilahi bir varlık gibi) kesin olarak söyleyebilecek miydik? Hayır, aynı asimetri burada da mevcut. Sayısız şey bizim evrenimizden bağımsız olarak var olabilir. Sayısız mantıksal olarak imkansız şey de var olamaz. Mantıken imkansız oldukları için sayısız şeyi sıralayabilsek de, gerçekte var olan şeyleri sıralayamayız. Evrenin dışındaki ulaşılamaz alemde belli bir ilahi varlığın var olduğunu iddia etmek, ya imkansız olanın var olduğunu, ya da bilinemeyecek bir şeyin var olduğunu iddia etmektir.

Mantık, imkansız şeyleri çürütebilir, ancak imkan dahilindeki şeylerin varlığını kanıt olmadan tek başına ispatlayamaz. Eğer herhangi bir noktada ölçülebilir, teyit edilebilir ve somut bir kanıt gösteremezseniz, dünyadaki tüm argümanlar bile iddianızın gerçekliğini ispatlayamaz. Bu yüzden karşımızdaki insan mantık yoluyla kişisel bir yaratıcıyı gerektirecek bir argümanı olduğunu söylüyorsa bu iddianın geçersiz olduğunu biliriz zira karşımızdaki kişi bu türden bir “varlık” iddiasını kanıtlamak için ne gerektiğini anlamamıştır. Bu noktadan sonra iş hatanın nerede olduğunu bulmaktadır.

Örneğin, teolog William Lane Craig evrenimizin bir ilk sebebi olduğunu, bu ilk sebebin bizim uzayımız ve zamanımızı yarattığı için bizim uzay ve zamanımızın dışında var olması gerektiğini söyler. Ancak bir şeyin bizim zamanımız ve uzayımızın dışında olması tüm uzay ve zamanın dışında olmasını gerektirmez.

Ancak, Craig’in bu fani olmayan, uzaysal olmayan ilk sebebinin değişmez ve fiziksel vücudu olmayan bir zihin olduğu iddiası daha ciddi bir şekilde hatalıdır. Değişmez bir zihin, tanım itibariyle işlemeyen bir zihindir. Zihinlerin ve kasti yaratmanın değişime ihtiyacı vardır. Craig’in değişmeyen yaratıcısı kendiyle çelişmekte ve “mantıksal olarak imkansız” kategorisine girmektedir.

İhtiyatsız ya da hali hazırda ikna olmuş kişilere ne kadar makul görünse de, spesifik tanrıların varlığına dair tüm popüler argümanlar yanlış önkabuller ve/veya sonuçlar ve ispatlanamayan varsayımlara dayanmaktadır. 100 tane geçersiz argümanı topladığımızda tek bir geçerli argüman oluşturmazlar. Bir çok inançlı insan bu geçersiz argümanlarla uğraşmaz. Mantıkla tanrıları ispatlayamayacaklarını bilirler ve buna ihtiyaçları yoktur. İnançlarının kişisel olduğunu bilirler ve başka insanların da farklı fikirleri olabileceğini kabul ederler.

Ancak farklılıklara saygı duymaya niyetiniz yoksa, sizin görüşünüzü kabul etmedikleri için başkalarını kötüleyecek, onlara saldıracak ya da onların zararına olacak şekilde hareket ederseniz, ezmeye çalıştığınız kişilerin bu kabul edilemez tavrı ve hatalı argümanlarınızı ortaya çıkarmasına ve afişe etmesine şaşırmamanız gerekir.

Bir Tanrı ya da tanrılara inanmak sizin hayatınızda pozitif bir etkiye sahip olabilir, ancak başkalarına kendi görüşlerinizi kabul etmeleri için ve bu görüşün getirdiği sorumlulukları yüklenmeleri için baskı yaparsanız, o zaman kendi görüşünüzü izah etmeme lüksünden vazgeçiyorsunuz demektir. Kendinize ispat yükümlülüğünü yüklüyorsunuz ve bir inancı kendinize haklı göstermek için kullandığınız ve makul görünen sebepler ne kadar ihtiraslı savunulursa savunulsun diğer insanlar için geçerli değildir. İnsanları önce taciz edip sonra kabadayılık edip, sonra davranışlarınız ve tavırlarınıza birisi karşı çıktığında inancınızın arkasına saklanamazsınız. Eğer Tanrı’nın var olduğunu gösteremiyorsanız, insanların inanmasını sağlamak için duygusal şantaj yapmak (cehennemde yanacaksınız), hilekarca bir taktiktir.

Tanrılara inanmayanlar Teistik iddiaların geçersiz olduğunu gösterdiğinde genellikle Tanrı’nın var olmadığını ispatlamaya çalıştıkları söylenir. Aslında, yaptıkları tek şey hatalı akıl yürütmeyi açığa vurarak entelektüel dürüstlüğü özendirmektir. Bazı insanların iddiaları çürütüldüğü zaman bunu hoş karşılamayacakları anlaşılabilir bir şeydir ve hatalı olduklarını kabul etmektense tartışmayı ilgisiz argümanlarla başka bir yere çekmek daha çekici gelir. Ancak tanrıların varlığına dair iddiaları çürütmek sadece bu iddiaları dile getirenlerin hükme bağlamaya çalıştıkları şeyi kesin bir hükme bağlayamayacaklarını göstermektir.

İlahi varlıkları tanımlama aşaması problemlerin başladığı yerdir. Bir Tanrı’yı tanımladığınız anda niye onu o şekilde tanımladığınızı, ona atfettiğiniz her özellik için ayrı ayrı izah etmeniz gereklidir. Tanrı’ya atfettikleri özellikleri meşru bir şekilde açıklayamayacağının farkında olan insanlar, bu tanımları yapmaktan kaçınırlar. Ancak belli özelliklere sahip olan bir Tanrı tanımı olmadan, inanılacak bir şey de yok demektir ve bu da varolduğunu iddia ettikleri tanrıyı tanımlaması istenen insanların tökezledikleri yerdir. İlahi varlığa dair tanımlar daha net ve detaylı oldukça meşru bir şekilde kanıtlanması  gerekenler de artar. Kurulan mantıktaki hatalar daha bariz olur ve bunları çürütmek kolaylaşır. Diğer taraftan, tanımlar muğlaklaştıkça var olduğu iddia edilen varlığın herhangi bir ilintisi, önemi kalmaz. Yine de, ironik bir şekilde, bir çok insanın yaptığı tanrı tanımı mantıksal olarak desteklenemediği gibi kanıtlarla da ispatlanamamaktadır.

Örneğin, “Tanrı X fiziksel değildir” dediğiniz zaman bir varlığın ölçülemeyeceği, sınanamayacağı hatta prensipte bile algılanamayacağını söylüyorsunuz. Yani aslında elimizde üstünde konuşacak hiç bir şeyimiz yok. İnsanlar fiziksel olmayan, gözle görülmeyen varlıkların var olduğunu iddia ederken, gözle görülemeyen başka şeylerden örnek verirler, rüzgar ya da hisler gibi. Ancak buradaki sorun, bu şeylerin de fiziksel dünyada etkileri olmasıdır. Rüzgarı göremesek de ölçebiliyoruz, hissedebiliyoruz ve fırtına olduğu zaman yol açtığı zararı gözlemleyebiliyoruz. Benzer şekilde hislerin vücuttaki fiziksel etkilerini gözlemleyebiliyoruz, hormon salgıları, dışarıdan gözle görülebilen etkiler (korkunca gözbebeklerinin büyümesi gibi) bize hislerin gerçek olduğunu gösteren somut kanıtlardır. Buna karşın, “fiziksel özelliklere sahip olmama”nın ne anlama geldiği bile net değildir. Eğer bir varlığın bilinenden değişik bir fiziksel varlığa sahip olduğunu ve insanlar tarafından farkedilmesinin imkansız olduğunu söyleseniz bile, bu sefer sizin bunu nasıl bilebildiğiniz izah etmeniz gereklidir.

Bir çok insan belli tanrıların varlığının gösterilebileceğini, güçlerinin fiziksel sonuçlara sebep olduğunu ve bu fiziksel olayların kanıt yerine geçtiğini iddia eder. Ancak bizim anlayışımızın çok ötesinde ve olağanüstü gibi görünen bir olaya tşahit olsak bile, bu herhangi bir şekilde ilahi bir gücün var olduğuna kanıt olamaz. En fazla doğası ve miktarı bilinmeyen güce, zekaya ve/veya teknolojiye işaret edebilir.

Günümüz teknolojisini tanımayan ve bilmeyen bir grup insan hayal edin. Bu insanlara bir adamın bilgisayar animasyonu kullanılarak hazırlanmış bir aslana dönüşmesi izlettirildiği takdirde bu insanlar ilahi bir mucize gördüklerini düşünebilirler, ancak biz onların bu çıkarımının yanlış olduğunu ve aslında olayın sadece deneyimlerini ve bilgilerini aşan bir teknolojik olay olduğunu biliriz. Benzer şekilde, siz de gerçekten inanılmaz bir şey gördüğünüz zaman, örneğin yıldızların gökyüzünde kelimeler oluşturması gibi, şahit olduğunuz olayın kaynağına dair meşru bir sebep söyleyebilmek için temel alabileceğiniz hiç bir şey yok. Uzaylılar beyninizi kontrol ediyor olabilir. Sizi gerçeklikten koparan bir sinir krizi geçiriyor olabilirsiniz. Beyinlerimizin rüya görürken çok detaylı ve canlı hayaller oluşturabildiğiniz ve beyin fonksiyonlarında bozukluklar olduğunda aynı inandırıcılıkta halüsinasyonlar gördüğümüzü halihazırda biliyoruz. Eğer şahit olduğunuz olaya herhangi bir zeki varlık sebep olduysa bile, fiziksel maddeyi veya algılarımızı manipüle edebilen bir varlık kolaylıkla kendisini de gizleyebilir ve varlığın esas doğasını asla bilemeyebiliriz. Yanılmaya çok müsait beyinlerimiz ve ilkel teknolojimizle, bu çapta bir olay anlayabileceğimiz ve inceleyebileceğimiz şeylerden çok öte bir olay olurdu.

Şimdiki algımız ve teknolojimizin ötesinde çok zeki ve çok güçlü varlıklar bulunabilir mi? Kesinlikle. Ancak daha zeki ve daha güçlü varlıklara dair kanıtlar elde etsek bile bu belli tanrıların varlığına kanıt olamaz. Evrenimizin oluşmasına zeki bir varlık sebep olduysa ile, bu zeki varlığın doğasına dair hiç bir bilgiye sahip değiliz :

  • bu varlığın tek bir varlık mı yoksa birlikte çalışan varlıklar mı olduğuna;
  • bu varlığın ya da varlıkların bırakın insanların yaşamlarını, evrenle ilgilenip ilgilenmediklerine;
  • bu varlığın bırakın insanlarla iletişim kurmak, bizim minik gezegenimizin varlığından bile haberdar olup olmadığına;
  • hatta bu varlığın hala var olduğuna

dair hiç bir güvenilir bilgimiz yok.

Evreni yaratan ilahi bir varlığın her insanın hayatını izleyip yargıladığı gibi bir iddiayı tarafsızca incelediğiniz zaman, bu türden bir iddiayı oluşturan meşru bir temele dayanmayan varsayımların oluşturduğu katmanlar bariz bir şekilde görünmektedir. Bir kişinin “Evreni üstün bir uzaylı ırkının çok gelişmiş bir makineyle yarattığı ve yaratma esnasında kendilerini de yok ettiği“ni söylemesi, daha az meşru bir iddia değildir.

Doğası herhangi bir şekilde ölçülemeyen ve prensipte bile algılanamayan bir şeyin var olduğunu iddia ettiğiniz anda, mantık ya da kanıtlarla desteklenemeyen bilim dışı bir şeyden bahsetmiş oluyorsunuz. İddianızı mantık ve/veya kanıtlarla destekleyemediğiniz zaman da kimsenin sizinle aynı fikirde olmasını isteme hakkınız olmuyor. Hele sizinle aynı fikirde olmadıkları için insanları taciz etme, kabadayılık etme hakkınız hiç yok. Ancak eğer özgür düşünceyle başa çıkma yönteminiz bu ise, inanca dayalı bu argümanlarınız, siz herkesin sizin inancınızı paylaşması ihtiyacınızdan vazgeçene kadar açığa vurulacaktır.

Neyi bilip neyi bilmediğiniz hakkında kendi kendinize dürüst olmaya başladığınız zaman, muhtemelen kural koyacak ve bu kuralların uygulanmasını isteyecek pozisyonda olmadığınızı göreceksiniz. Bunu anladığınız zaman da hayatlarımıza etkisi olan şeyin davranışlar olduğunu, hangi tanrılara inandığımız ya da inanmadığımız değil, insanlara nasıl davrandığımızın karakterimiz hakkında en çok şeyi söylediğini göreceksiniz.

Sizin tanrı inancınızı paylaşmayan insanlara saldırır, duygusal şantaj yapar ya da onları lanetlerseniz bu davranışlarınızın sizin hakkında ne söylediğini ve kabul ettiğinizi söylediğiniz değerlerle ne kadar örtüştüğünü düşünmelisiniz.

*************

Yazı alttaki videonun tranksriptinin tercümesidir. Garajımdaki Ejder tercümeyi altyazı olarak videoya eklemiş; videonun da izlenmesini şiddetle tavsiye ediyorum, zira video çok daha iyi anlatıyor sadece yazıdan.

180 thoughts on “İnanca dayalı fikirler üzerine

  1. @asiantheory

    Kardeşim, Allah’a şirk koşulması senin için “değerli inanç” mı yani?

    Fatih bu sayede İstanbulu fethettiğinde Kiliseleri, yıkıp camii yapmamıştır. Yoksa dinden çıkmış olurdu.

    Nasıl yapmamış yahu? Adam bal gibi kiliseleri alıp cami yapmış. Buyur kısa bir bilgilendirme olarak Aya Sofya’nın hikayesi:

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Ayasofya_M%C3%BCzesi

    Bu tartışma uzadıkça uzuyor. Benim değinmek istediğim nokta şu:

    İnanmak bilmekten üstün falan değildir. Sen bir takım şeylere istediğin kadar inan, bu onları doğru/gerçek kılmaz. 5 yüzyıl öncesine kadar insanlar dünyanın dümdüz olduğuna inanıyorlardı. N’ooldu?

  2. Bir de şuna cevap gelmedi:

    reverend lovejoy:

    “Tuzlu şeyler yiyince insanın susadığını biliriz.”

    asianteory:

    “Tuzlu şeyler yiyen insan gerçekten inanırsa susamaz.”

    reverend lovejoy:

    “Otur birkaç kilo tuz ye sonra beynin ilgili bölümünü kontrol ederek kendini susamadığına inandır. Bakalım ne oluyor?”

    Evet tekrar soruyorum: Bir kaç kilo tuz yiyip sonra da kendini susamadığına tüm kalbinle inandırman seni dehidrasyona bağlı ölümden (ki bilinen gerçektir) kurtarabilir mi?

  3. reverend lovejoy :
    Ayasofya bir semboldü.

    “Hak geldi batıl zail oldu” cümlesinin tezahürü.
    Ayrıca Allah’a şirk koşulması elbette benim için değerli değildir. Ama inanç bağlamında içeriğin önemi yoktur.

    Ayrıca şirk koşan bunu yapandır buna kızmam, çünkü cezasını çekecektir. Öldükten sonra; bu dünyada benim yapabileceğim sadece başka insanları ifsad etmesini engellemektir.
    Kızarsam bunun için kızarım; kendisi ile ilgili olan kendisini ilgilendirir, diğer insanlara olan sorumluluğumda beni.

    Bu sorumluluk “doğru” olanı yani inancımı “tebliğ” etmektir.
    Elbette aynısını o da yapacaktır. İnsanlar hangisini doğru
    bulursa ona inanır.

    Benimkinde akıl ve mantık dışı olan yoktur ama onunkinde ve diğerlerinde vardır.
    Bu tartışma sizinde söylediğiniz gibi uzar gider.

    Dehidrasyon konusunda ise :

    Benim inancım o kadar kuvvetli değil, ama gerçekten kuvvetli inanç sahiplerinin bunu ve daha fazlasını yapabileceğine inancım var. Ama bunu diğer insanların bilmesini istemezler.
    Malum inanç bilmekten üstündür.

    Ama şu da var, bu aynen şuna benziyor, Allah’ın ömrü verdiğine inanıp, (süresinin belli olduğuna) intihar edip
    sonra Allah’ın onu koruyup ölmesine izin vermeyeceğini düşünmek.
    Bu noktadaki hata şudur.
    İnanan insan İnandığı Yaratıcının emir ve yasaklarına uyduktan sonra, ancak böyle bir durumdan (Dehidrasyon)
    zarar görmeden çıkabilir.
    Fizik, Kimya, biyoloji yasaları Allah’ın ayetleridir. (Emirleri)

  4. Ayasofya bir sembol müydü? Hak geldi batıl zail mi oldu? Neyin hak neyin batıl olduğuna kim karar veriyor? Söz konusu örnekte güçlü olan karar veriyor. Yani “hak” ve “batıl”ın neolduğu bir fetihe mi bakıyor? Adam kalkıp gücü yetiyor diye dönemin en büyük ve en önemli kilisesini cami yapıyor, sen hala bu sembolik harekette “inanca saygı”dan bahsedebiliyorsun. Pes.

    Dehidrasyon konusundaki iddian ise komik ötesi. Çünküsü yok.

    İnanmanın bilmekten üstün olduğu konusunda ise mantığa dayalı, ikna edici hiç bir açıklama getiremiyorsun. Getirdiysen hani?

    Tekrar soruyorum: Sen bir takım şeylere istediğin kadar inan, bu onları doğru/gerçek kılmaz. 5 yüzyıl öncesine kadar insanlar dünyanın dümdüz olduğuna inanıyorlardı. N’ooldu?

    Bir de “Fizik, Kimya, biyoloji yasaları Allah’ın ayetleridir.” ifaden de “süfer” olmuş. Fiziğin en önemli konularından olan Big bang ve biyolojinin temel taşı olan Evrim hakkında Müslümanların kopardığı yaygarayı hiç duymamış olsam belki inanırdım söylediklerine. 😆

    • Ben bana sayısal loto çıkacağına inanıyorum, ama bankada kaç param var biliyorum. Acaba hangisi gerçek dünyada işime yarar? 🙂

  5. Tabi ki de sayısal loto zengini olacağına inanman. İnanırsan öyledir. İnanç bilgiden üstündür, ne sandın? 😆 :mrgreen: 😆

  6. Tabii ki 2.si çünkü bu dünyaya yani somut gerçeklere dayalı dünyaya ait olan budur.

    Ama inanç öldükten sonra yaşanacak olan dünyaya ait bir gerçekliktir. Bu dünyadaki bahsettiğiniz türden inançlar, bu dünyadaki sebep-sonuç ilişkisine dayalı dünyevi inançlardır ölüm ötesi için bir işe yaramazlar.

  7. İyi de ben inanılan her şeyin doğru olduğunu söylemiyorum , benim söylediğim; benim inancımın doğru olduğu, sizler ise bilimsel yöntemin doğru olduğunu iddia ediyorsunuz.

    Ya da eninde sonunda doğruyu bulacağını bilimin doğası gereği şüphecisiniz yani.. Şüpheye inanıyorsunuz,

    Arada Ne fark var ? Ama ben şüphe edersem inanamam, salt bilim yapmış olurum, salt bilim ise kişiyi % 100 ateist yapar.
    Yani bir insan salt kanıt arayarak, veya inanmak için kanıt isteyerek aslında hiç bir zaman inanmak istemediğini söylemektedir.
    Şüpheci melek’in “Makinedeki Hayalet” yazısında bahsedilen Qualia gibi bir deneyimdir inanç.

    • @asianteory: Tamam da, bir tarafta varlığına dair hiç bir sağlam kanıt olmayan bir şey var, diğer tarafta o şeyin dediklerinin bazılarını yalanlayan ve somut kanıtlara dayanan bir şey var.
      Buna rağmen inanmak daha iyidir diyorsun?

      Varlığına dair hiç bir somut kanıt olmayan ve yanılgıları olduğu somut kanıtlara dayanan bilim tarafından gösterilen şey üstelik tarih boyunca sayısız acıya sebep olmuş bugün hala kavgalara üzüntülere sebep olan bir şey. Maddi manevi zarara yol açıyor. Yani ben nereden baksam en doğru olan şey bu inancın yanlış olduğuna hükmetmek ve inancın gerektirdiği gibi dogmatik olarak ona teslim olmamak.
      Elbette inancın doğru söylediği yerler var, zekat mesela – süper bir uygulama. Ama bunu yapabilmek için bir de yanında haram, helal, namaz, sünnet gibi şeyleri almak gerekmiyor benim düşünceme göre.
      Niye inanayım? İnanmak istesem bile (ki istediğim zamanlar olmuyor değil) inanamıyorum, zira bir kere doğru olmadığını anlamışım.

  8. Kusura bakma ama bu kadar uzattın, bu kadar şey söylüyorsun ama incir çekirdeği dolmuyor. Kendin itiraf ediyorsun; sen senin inancının “doğru” olduğunu iddia ediyorsun.Dini görüşlerinin doğru olduğuna inanıyor ama bilmiyorsun. Olay bundan ibaret.

    Dünya’nın düz olduğuna inanmış olan insanların ki de inanç, seninki de inanç.

    Onlar da senin kadar eminlerdi. Sonuç?

  9. reverend lovejoy :
    Haklısın fazla uzatmaya gerek yok,
    Ve haklısın ben inanıyorum ama bilmiyorum AMA sanmıyorum da.
    Bilmeye ihtiyacım yok, kanıt benim, inanmak bilmekten üstün olduğuna ve onu içerdiğine göre buna neden gerek duyayım.

    Dünyanın düz olduğuna inananlar bu inancın hiç bir evresinde sorgulamadılar. Atalarından ne aldılarsa aynen kabul ettiler, ama ben evrene ve kendime sordum.
    Aldığım cevap Allah var ve bir oldu.
    Yine Allah’ın bir Lutfu olarak Müslüman bir ana babadan doğdum (böyle olmayabilirdi) Dolayısı ile islamı öğrendim.
    Ve daha önceki sorgulamalarımla birleştirerek, Hz. Muhammed’ in onun Kulu ve Rasulü olduğuna “şahitlik” ettim.
    Dolayısı ile o andan itibaren “Müslüman” olarak kabul ettim kendimi.
    Yani düşündüğünüz gibi ana babamdan miras kalmadı..

    Böyle olması da gerekli zaten çünkü düşünmeyen ve sorgulamayan bir insan makbul müslüman değildir.
    Malum “tefekkür” Allah’ın emri…

  10. Şüpheci Melek :
    İslam içerisinde kavgalara ve üzüntülere sebep olan bir şey olamaz.
    Çünkü o tertemizdir,
    Mesela İnsan yasaları, hangisi insanların kavga etmesi birbirini kırması için çıkarılmış ; Cevap : Hiçbiri
    Peki yasalardan memnun olmayan ve onlardan zarar gören insan yok mu ?
    Bu takdirde bu yasayı çıkaranın bu yasayı insanların birbirini üzmesi ve kavga etmeleri için mi çıkardığını düşünüyorsun ?

    Yani yasanın kabahati yok , uygulayıcıların kabahati var, dolayısı ile yanlış uygulamalara bakıp inancın kendisini inkar etmek mantıklı değildir..

  11. @asianteory

    Dolayısı ile o andan itibaren “Müslüman” olarak kabul ettim kendimi.
    Yani düşündüğünüz gibi ana babamdan miras kalmadı..

    Evet, evet. İtalya veya Polonya’da Katolik bir aileye doğmuş olsaydın da eminim şimdi Müslüman olur, seni yetiştirmiş olan İsevi ana-babanın inancından dolayı cennete giremeyeceğine inanırdın. Ha, evet inançlar aileden miras kalmıyor, alakası bile yok. Nerede görülmüş ki inaçların aileden miras kaldığı?

    Yersem… 😀 Güldürme beni dostum. 😆

  12. Şüpheci Melek

    Ben bana sayısal loto çıkacağına inanıyorum, ama bankada kaç param var biliyorum. Acaba hangisi gerçek dünyada işime yarar

    Ş.M nin yazdığı cümle bu…

    Siz de şu şekilde cevap vermişsiniz:

    asianteory

    Tabii ki 2.si çünkü bu dünyaya yani somut gerçeklere dayalı dünyaya ait olan budur.

    Ama inanç öldükten sonra yaşanacak olan dünyaya ait bir gerçekliktir. Bu dünyadaki bahsettiğiniz türden inançlar, bu dünyadaki sebep-sonuç ilişkisine dayalı dünyevi inançlardır ölüm ötesi için bir işe yaramazlar.

    Oysa ŞM orada “Hangisi gerçek. Dünya da işime yarar?” dememiştir.

    O demiş ki; Hangisi “gerçek dünyada” işime yarar?

    Birisi inanç (hayal edebildiği oran), diğer ise gerçek (yaşanılan ve kanıtları olan, açık ve net) olan.

    asianteory

    İyi de ben inanılan her şeyin doğru olduğunu söylemiyorum , benim söylediğim; benim inancımın doğru olduğu, sizler ise bilimsel yöntemin doğru olduğunu iddia ediyorsunuz.

    Katolik bir insanla konuşsanız o da aynısını size söyler. Yine aynı şekilde Musevi birisi ile; “Seninkisi yanlış benimkisi doğru!”

    Tarafsız biri olarak ve inançsız birisi olarak. Hepinizin inanışı yanlış. Belki benimkisi de yanlış. 🙂 Ama sizinkilerin doğruluğuna dair pek geçerli kanıtlarınız yok. 🙂

    Ya da eninde sonunda doğruyu bulacağını bilimin doğası gereği şüphecisiniz yani.. Şüpheye inanıyorsunuz,

    Şüpheye inanmak mı? O nasıl bir şey. 😀 Şüpheye inanılmaz ki. 😀 Hele ki septeist birisine bu söylemenez bile. 😀 Şüpheye inanmak diye bir şey olabilri mi? Şüphe ederek gerçekliğini araştırdığın konuların, gerçekliği hakkında geçerli kanıtların bulunması sonucunda öğrenilir ve bilinir. Burada inanç nerede?

    Arada Ne fark var ? Ama ben şüphe edersem inanamam, salt bilim yapmış olurum, salt bilim ise kişiyi % 100 ateist yapar.
    Yani bir insan salt kanıt arayarak, veya inanmak için kanıt isteyerek aslında hiç bir zaman inanmak istemediğini söylemektedir.
    Şüpheci melek’in “Makinedeki Hayalet” yazısında bahsedilen Qualia gibi bir deneyimdir inanç.

    Hayır efendim olur mu öyle şey! O sizin kuruntunuz. Bilim insanı ateist filan yapmaz. Bilgi ateist yapar. Anlatılanların gerçekliğini araştırdıkça insan ateist olur. Eğer gerçeklerle ilgili bir arayışınız yoksa inanmaya devam eder ve sorgulamazsanız. Zaten din bu anlamda tanrıyı asla inkar edilmemesi , O’nun sorgulanmaması için bunu çok büyük günah olarak ifade eder ve tüm iddialarının temeli tanrı olduğundan O çökerse diğer tüm iddialar da geçersiz kalacaktır.

    Eğer bilim insanı ateist yapıyorsa o halde ben %100 ateist olmadığım için üzülmeliyim. Neden ben %99 ateistim diyorum. Bu saptamanız çok hatalı. İnsan inkar etmek için öğrenmiyor. ÖĞRENDİKÇE İNKAR EDİYOR!

    İşte bu yüzdendir ki; bilim insanlarının çok büyük bir oranı ateist ve agnostiktir.

    Peki hiç araştırma yapmayan halk? Onlar dinlerine bağlı topluluklardır. İşte bu yüzdendir ki halkın bilinçlenmesine karşıdır sistemler. Çünkü bilinçli insan kendini ezdirmez, kulandırmaz ve karşı çıkar.

    Halk bilimi tukaka görsün, öğrenmesin, araştırmasın, dindar olsun, baş örtüsü ile uğraşsın, din elden gidiyor denilsin ama halk bilinçlenmesin(!)

  13. Haa ayrıca evet; kutsal kitabında yazan kadınların mirastaki payı, kaç kadının şahitliğinin bir erkeğinkine denk olduğu gibi hükümler, eminim insanların eşitliği ve mutluluğu ilkesi üzerine kurulmuştur. Recm diye bir şey de yok zaten. Kim görmüş ki bugüne kadar birinin recmedildiğini?

    Yine evet: Şeriat hukukuyla yönetilen ülkelerde insanlar demokratik rejimlere göre çok daha özgür. Hele şu kadınlara ve gayrımüslimlere sorun bakalım mutlular, özgürlükten nasıl da havalarda uçuyorlar?

  14. Birbeneksiktim’e tamamen katılıyorum.

    Şüphe gerçeklere ulaşmak için kullanılan bir araçtır, ötesi değil. Şüpheciliğin insanlığa olumlu katkıları saymakla bitmez.

    Şüpheye “inanmak” ta ne hafız? İlla bir şeye inanmak zorunda mıyız?

  15. Belki süpheciliğin yalnızca bilinen doğruların ötesine adım atmak olmadığını, öteden çıkan sonuca da şüphe ile yaklaşmak olduğunu anlamanıza yardımcı olur.

    Zira kendi doğrusuna şüphe ile yaklaşmamak, şüphecilik değil, eyyamcılıktır.

  16. jimmy kane
    Belki süpheciliğin yalnızca bilinen doğruların ötesine adım atmak olmadığını, öteden çıkan sonuca da şüphe ile yaklaşmak olduğunu anlamanıza yardımcı olur.

    Zira kendi doğrusuna şüphe ile yaklaşmamak, şüphecilik değil, eyyamcılıktır.

    Bilim olmasaydı:

    Bu gün en basit salgın hastalıklardan bile ciddi ölümcül sonuçlar oraya çıkardı. Şu kabul etmediğiniz ve doğru bulmadığınız evrimci bilim adamlarının virusleri ve bakterileri incelerken evrim ile ilgili çözümler üretmeleri ya da üretmeye çalışmaları olmasa yine en basit bildiğimiz hastalıklar bile kötü sonuçlanan toplu ölümlere sebep olabilirdi. Peygamber döneminde basit bir çıban bile ölümlerle sonuçlanan hastalıklara sebep olabilir ve korkuluyordu. Cüzzam hastaları şeytan ile alakalandırılıyor ve onlar toplum tarafından dışlanıyordu.

    Merak+Şüphecilik=Bilim

    Bilimi kendisine kandil edinen insanlar karanlıkta yollarını aydınlatırlar. Bilim yerine duygu, inanç ya da gerçeklik konusunda ihtimal olan diğer durumlarda karanlıktaki kör gibi olurlar. Doğal olarak körün eline fener de verseniz, kandil de verseniz onun için yol hep karanlık, hep bilinmez, hep meçhuldür.

    İşte bu yüzdendir ki dinler inanç yönünden savunulur ve inançların doğruluk olasılıkları bilim ile kanıtlanmadıkça gerçeklerden bahsetmesi sadece ihtimaldir. İhtimal olan bir konunun gerçekliğini ne ile anlarsınız; bilim!

    Siz seçin… Bilimsiz inanç mı? yoksa bilim ile bilmek mi!

    İstediğinize inanın. Fakat şüphenin kötü olduğu konusunda yanılgınıza inanmamı ve desteklememi beklemeyiniz. Zira sizin de mantıklı düşünebildiğiniz konusunda şüphe etmeye başlayacağım.

    • Bazı şeylerden şüphe etmek de gereksizdir. Güneşin etrafında dünyanın dönmesi, yer çekimi, evrim, bunlar şüphelenme evresini çoktan geçmiş şeylerdir.
      Şüphecilik insanı dindirilmez bir merak ve bu merakı dindirme hissine sokuyor. En azından bende öyle oldu. Duyduğum en ufak bir şeyin aslını araştırma ve öğrenme ihtiyacı hissediyorum. En azından wikipedia’ya bakmam lazım diyorum 🙂 Bana dinin verdiğinden çok daha fazla şey verdi sağlıklı şüpheci düşünce.

  17. @birbeneksiktim , @şüpheci

    evet aksi iddia edilmedi. bilim şüphecilik sayesinde vardır. verdiğim 10 sayfalık metni okuduysanız, benim yorumum ile paralellik gösterdiğini ve bilimin ışığının peşinden gitmemiz gerektiği düşüncemi de anlamışsınızdır.

    fakat, üstünde durmak istediğim nokta ; hiç mi kendiniz “acaba?” sorusunu sormamış olduğunuz.. okuyup anlamak bir kenara, hiç mi oturup hissetmeye dahi çalışmadınız. pür sessizlik, zifiri karanlık sizi hiç mi dürtüklemedi? ya da hiç mi sarhoş olmadınız? hiç mi adalet istediğiniz, yakardığınız, ya da adaletsizliği şikayet edip, tavırlandığınız birşey olmadı?

    inanç felsefedir biryerde. elle tutup gözle göremediğiniz tüm kavramları “yok” mu bellersiniz. içgüdü, aşk, inanç, bağlılık bunlar sizler için birer hormon reaksiyonu mudur sadece. yok mudur başka anlamı..

  18. jimmy kane
    evet aksi iddia edilmedi. bilim şüphecilik sayesinde vardır. verdiğim 10 sayfalık metni okuduysanız, benim yorumum ile paralellik gösterdiğini ve bilimin ışığının peşinden gitmemiz gerektiği düşüncemi de anlamışsınızdır.
    fakat, üstünde durmak istediğim nokta ; hiç mi kendiniz “acaba?” sorusunu sormamış olduğunuz.. okuyup anlamak bir kenara, hiç mi oturup hissetmeye dahi çalışmadınız. pür sessizlik, zifiri karanlık sizi hiç mi dürtüklemedi? ya da hiç mi sarhoş olmadınız? hiç mi adalet istediğiniz, yakardığınız, ya da adaletsizliği şikayet edip, tavırlandığınız birşey olmadı?
    inanç felsefedir biryerde. elle tutup gözle göremediğiniz tüm kavramları “yok” mu bellersiniz. içgüdü, aşk, inanç, bağlılık bunlar sizler için birer hormon reaksiyonu mudur sadece. yok mudur başka anlamı..

    Bilimden bahsedip “hiç mi hissetmeye dahi çalışmadınız” gibi bir tabir kabul edilemez. Bilim hissedilenlerle değil deneysel bilgilerle yapılabilir. Eğer hisler ile bilim yapmaya çalışıyorsanız…

    Acaba demesek nasıl ateist olacağız? Doğar doğmaz aile “Allah, kitap, din, sevap, günah vb…” kavramla ile çocuğu yönlendirir. “Acaba demediniz mi” sorusu inanmayanlara değil inananlara sorulabilecek en güzel sorudur.

    -Acaba?

    Elle tutup göz ile göremediğimiz birçok şeye inanıyoruz. İspatı varsa

  19. reverend lovejoy, birbeneksiktim, jimmy kane, Şüpheci Melek;
    Yorumlarınız için teşekkürler, ama pek çoğunuzun yorumunda hala aynı yanılgılar olduğunu görüyorum. Ayrıca bilim taraftarında görmeyi beklemediğim türden önyargılar, peşin hükümlerde var. Ayrıca dogmatik kalıplara saplanıp kalmış basmakalıp düşünceler daha öncede pek çok yerde benzerlerini görmüştüm.

    Herneyse bu tasvirler gözlem yapmıyor dediğiniz türden bir insanın gözlemleri, katılıp katılmamak size kalmış.

    Şimdi; “Şüpheye inanmak” kavramını açıklayayım.
    Size desem ki ; bundan sonra bilimin size söylediği herşeyi şüphelenmeden kabul edin şüphe etmeden kabul edin , ve bundan sonra hiç bir şey hakkında şüphe duymayın

    Vazgeçermisiniz ?
    Hayır …
    İşte vazgeçmediğiniz bu davranış biçimi artık inancınız olmuştur. Bu doğaldır çünkü bu sanki gözünüz, kulağınız, eliniz, ayağınız gibi bir uzvunuzdur. Şüphe etmekten vazgeçmek bu uzvunuzdan vazgeçmek gibidir. İşte inançta böyledir. Somut , net apaçık olandan vazgeçmek gibi.
    Yani yaratıcının olmadığına inanmak, bir insanın gözünün olmadığına inanması gibidir.
    Ama bunu diğer insanlar ancak aynı uzva sahipse anlayabilirler, birde uzvu olup henüz onu kullanmaya başlamayanlar (kullanma ihtimali olanlar)
    Birde insanı ateist yapan bilgidir denmiş, bilimle uğraşan ve bu konuda ne bulursa alan biri olarak bu şimdiye kadar niye olmadı bende o zaman ?
    Üstelik tam aksi oldu bilimsel gerçekleri özellikle Madde , enerji, Astronomi, biyoloji, Kuantum ve matematikte bilgim arttıkça Allah’ın san’atına olan hayranlığım ve hayretim daha da arttı..
    Peki neydi beni ateit veya agnostiklerden ayıran fark
    Ben şüphe etmedim mi ?
    O zaman nasıl sorgulayabildim ve öğrenebildim bilimin söylediğini iddia ettiği gerçekleri ?
    Çünkü ben bilime körükörüne inanmadım , şüpheye inanmadım, ONU KULLANDIM, şüphenilen şeyin dayanağının kendisininde şüphelenilmesi gereken olduğunu, ve onun arkasındaki dayanaklarında aslında gerçek olup olmadığını da sorgulayabiliyorum.
    Güneşin dünya etrafında dönmesi bilimin temel aldığı argümanlara göre doğru olabilir. Ama o argümanlar yarın değiştiğinde ne olacak bugün bundan emin olanlar ile dün dünyanın düz olduğuna inananlar aynı çizgide buluşacaklar.
    Mesela ben dünyanın güneş etrafında döndüğünden şüphe edemezmiyim ?
    Herkes aynı şeyi görüyor diye doğru mudur bu bilgi ?
    (Gözlemler ve matematik hesaplar Kepler kanunları vb. ortak gözlemlerdir.)
    Ben diyorum ki evrende dönen ve hareket eden bir şey yok.
    Sadece toplam yerdeğiştirmesi sıfır olan dalga hareketleri var. Son derece katı durumlu (solid state) bir evrende yaşıyoruz. Neredeyse bir kuars kristali kadar sert ve içinde maddesel hiç bir hareketin olmadığı..

    Bu sizin gözlemlerinize aykırı olduğu için
    Haşa ne demek istiyorsun sen bizim gözlerimize (Fizik yasalar , matematik , astronomik gözlemler vb) hakaret mi ediyorsun
    Öyleyse göster delilini diyeceksiniz.

    Bende bunu görebileceğinizi ama bunun için yeni duyulara ihtiyacınız olduğunu söyleyeceğim (temel argümanlardan şüphe duymak; mesela maddesel parçacık argümanı, (boşluğun) yokluğun varlığı) eğer onlara karşı bir inancınız varsa bunun bilimsel olmadığını söyleyebilirsiniz.

    Ama şüpheciliği bırakmanız ( ya da en azından yaratıcı veya inanç konusunda ) istendiğinde bu aynı sebeple mümkün değildir.
    Dolayısı ile inançsız iseniz normal olan bir durum, inanç sahibi insan için inancını kaybetme ihtimalini içerir.
    (inanç zayıflığı var ise)
    Ama inanç kuvvetli ise açıkça görülen bir şeyin inkarı mümkün olmadığından inancın kaybı da zordur.

  20. “Ben diyorum ki evrende dönen ve hareket eden bir şey yok. ” cümlesine ek;

    Sadece bugünkü gözlem araçları ile bu şekilde gözlenen bir durum var; yani bugün için gözlem sonuçlarına göre doğru.

    Ama gerçeğin hepsi değil…
    Ben biraz daha fazlasını biliyorum ama yine hepsi değil..

    Ama dini inanç hepsini bilen mutlak varlığın bilgisidir.

    Dolayısı ile ona tabii olmak , yani inanmak en nihayettekinin bilgisine ulaşmak veya ulaşma yolunda olmak demektir.

  21. asianteory
    Şimdi; “Şüpheye inanmak” kavramını açıklayayım.
    Size desem ki ; bundan sonra bilimin size söylediği herşeyi şüphelenmeden kabul edin şüphe etmeden kabul edin , ve bundan sonra hiç bir şey hakkında şüphe duymayın

    Eğer bilimden şüphe etmeyip sadece inanırsak bu inanç olur. Şüphe duyarak deneyler ile o bilgileri sınarsak bilim olur. Öyle kafanıza göre kelimeleri bir araya getirerek konuyu saptırmayınız lütfen.

    asianteory
    Mesela ben dünyanın güneş etrafında döndüğünden şüphe edemezmiyim ?
    Herkes aynı şeyi görüyor diye doğru mudur bu bilgi ?

    Elbette şüphe edebilirsiniz. Fakat bu şüphenizi doğru olarak ifade etmeye başladığınız anda bunu insanlara açıklarken bilimsel şekilde dile getirmez “ben öyle olduğuna inanmıyorum” derseniz bu bilim değil inanç olur.

    Herkes aynı şeyi görüyor diye elbette doğru olduğunu kabul etmek gibi bir durum olamaz. Fakat bilimde bir teori öne sürürken kendi teorinizin en az birkaç ayağının yere basması gerekir. Aksi halde yine bilim değil inanç olur.

  22. @asianteory

    Bak arkadaşım kibar ve medeni biri olduğun belli o açıdan ben de sana nezaket çerçevesinde yaklaşıyorum. Ancak bir takım şeyleri vurgulamadan geçemeyeceğim. Hala bizim yanılgılarımızdan bahsediyorsun. Sana yukarıda örneğin

    ~ İnanç-bilgi hususundaki
    ~ Fatih’in kiliseleri cami yapmadığı konusundaki
    ~ Dehidrasyon konusundaki

    yanılgılarını akıl mantık ve bilgi yoluyla gösterdim. Okuyan biri bunu görebilir. Bizbize değiliz ki burada. Sense hala bizim yanılgılarımızdan bahsediyorsun? Kusura bakma ama kendini mi kandırıyorsun, bizi mi, yoksa okuyanları mı?

    Ayrı ayrı açıklamamıza rağmen (bizler hakkında yazılan şu yorumlar hariç hiç bir bilgin olmaksızın), hala “şüpheye inanıyorsunuz” iddiasında bulabiliyorsun. Kaç kere söyleyeceğiz; Şüpheye inanmıyoruz. Şüpheye güveniyoruz.

    Baştan beri senin savunduğun kavram inanmak bizim savunduğumuz kavram ise bilmek.Unuttun mu? Şimdi Şüpheye inandığımızdan bahsederek “inanmak” fiilini bizim üstümüze yıkıyorsun. Bizleri illa birşeylere inandıracaksın. Tekrarlaya tekrarlaya şu tuşlara basan parmak uçlartımda kıl bitti: Bu bağlamda bizim “inanmak”la işimiz yok. Bizim işimiz “bilmek”le ve “bilgi”yle.

    Ayrıca şu gözlemlerimize aykırı olduğu için “haşa” dememiz ve “farklı görüşleri Fizik, kimya , biyoloji’ye hakaret saymamız” düşüncen grotesk ötesi. Ne zannediyorsun? Pozitif bilimleri “bizi cennete/cehenneme yollayan ve günah/sevaplarımızı yazan bir tanrı”nın yerine koyduğumuzu mu? Bizlerden kim, niye “haşa” desin? Güler geçeriz.

    Tıpkı şu hiç hareket etmeyen “solid state” evren iddiana gülüp geçtiğimiz gibi. Lütfen buyur aşağıda sana linklediğim siteyi muhakkak incele, güneş sistemimizin hareketleri çok başarılı animasyonlarla anlatılmış:

    http://janus.astro.umd.edu/SolarSystems/

    İyi akşamlar.

  23. Teşekkür ederim reverend lovejoy;

    Öncelikle iyi akşamlar ama bu kadar kızmanızı anlayamıyorum; eğer haklı iseniz problem yok ve eğer ben yanlış isem zaten herkes doğruyu kimin söylediğini biliyor.
    Sizin bakış açınızdan düşününenler sizin, benim bakış açımdan düşünenlerde benim doğru söylediğimi düşünüyorlar ; dolayısı ile tartışmaya değilde birbirimizin neden bu şekilde düşündüğünü anlamaya çalışsak daha iyi olmaz mı ? (Tabii ki benim bakış açımdan düşünebilen insan sayısı dünyada kaç adet varsa !!!! )
    Yanılgı derken; kastettiğim;

    “Halk bilimi tukaka görsün, öğrenmesin, araştırmasın, dindar olsun, baş örtüsü ile uğraşsın, din elden gidiyor denilsin ama halk bilinçlenmesin(!) ”
    cümlesi ve benzerleridir.

    Araştırmalarım sonucunda kainatta hiç bir olgunun diğerinden bağımsız olmadığını farkettim, (bunu zaten biliyor olmalısınız) evren boşluk kabul etmiyor. Her iki an arasında o andan daha küçük zaman birimleri mevcut;
    örneğin iki zaman birimi arasında zamansız olarak geçen bir zaman dilimi yok.
    Aynı şekilde bahsetmiş olduğunuzu Şüpheye güvenmek ile ona inanmak arasında sadece 1 sn ‘lik fark var ve bu aralığı dolduran başka sebepler.
    Aynı şekilde gülüp geçmek ile haşa demek arasında da benzer şekilde..Hadi biraz daha fazla 1 dk olsun.

    Önemli olan ikisi arasındaki zinciri oluşturan halkaları, görebilmekte, şimdi bu zinciri oluşturmak isterdim ama toplam kaç halka olduğunu saymak, sonra bunları isimlendirmek birde bunları yazmak lazım..
    O yüzden bunu siz tahmin ediniz. Belki neden o zaman bu şekilde yazdığımı anlayabilirsiniz.

    Ayrıca verdiğiniz linki zaten biliyorum onu ve daha fazlasını görüp bildiğim halde, çalışmalarım neticesinde “solid state” evren modeline ulaştım. Ayrıca o animasyonda gösterilen “gerçekler” yanlış demiyorum ki;
    onlar kesinlikle doğrudur ama benim iddiam da doğrudur.

    Ben hem dikkat çekebilmek hemde, genel bilginin vermiş olduğu sabit “inanç” modelinin yanlışlığını ifade etmek adına bunu söyledim.
    Yani klasik mekanikteki her gün deneyimlediğimiz hareket aslında gözlemlendiği gibi değil demek istedim.

    İyi akşamlar…

  24. Sayın @birbeneksiktim
    Kelimeleri kafama göre bir araya getirmiyorum sadece bir önceki yaıda belirttiğim mantık zincirleri kuruyorum ve size son halkayı söylüyorum zamandan kazanmak için buda tabii ki yanlış anlaşılmalara sebep oluyor.
    Deneyler ile sınadığınız bilim, bilimden şüphe ettiğinizi dolayısı ile şüphe dışında bilimi check edecek herhangi bir şey olmadığını göstermez mi ?

    Alternatifsizliğe benim düşüncemde inanç adı verilir.
    Eğer şüphe dışında bir alternatifiniz varsa buyrun söyleyin ?

    Haklısınız ayağı yere basmayan teori hayalden ibarettir, ama bilimin ayağı nereye basıyor olduğuna nasıl emin olabiliyorsunuz ?
    Tüm kanıtınız insanların ortak algı araçları halbuki ortak algıların doğru olduğuna başka bir kanıt yok, kanıtı kendisi olan olguyu sanırım ateistler kabul etmezler.

    Ama dindar inançlı insanlar kabul edebilir.
    Örnek: “Kur’an da öyle yazıyor.”

    Bilimin ayakları yere basmaktadır kocaman çelikten sağlam bir kuledir o, her geçen gün gelişmekte ve büyümektedir.
    AMA kulenin ayakları toprakta değildir bir BULUT üzerindedir.

    İyi akşamlar…saygılar

  25. Haklısınız ayağı yere basmayan teori hayalden ibarettir, ama bilimin ayağı nereye basıyor olduğuna nasıl emin olabiliyorsunuz ?

    ❓ ❗

    En basitinden

    ~ Şu anda odanı aydınlatan elektriği
    ~ Bir sağlık sorununda hayatını kurtaran tıbbı
    ~ Dünyadan haberin olmasını sağlayan araç gereci
    ~ Hatta şu yorumları yazabildiğin bilgisayar ve ağ sistemini bile

    İnancına değil, “ayakları yere basmıyor” dediğin bilime ve teknolojiye borçlusun.

    Sense hala

    AMA kulenin ayakları toprakta değildir bir BULUT üzerindedir.

    diyebiliyorsun. E ben sana daha ne diyim???

    Mutlu hayaller!

  26. @birbeneksiktim
    **
    Bilimden bahsedip “hiç mi hissetmeye dahi çalışmadınız” gibi bir tabir kabul edilemez. Bilim hissedilenlerle değil deneysel bilgilerle yapılabilir. Eğer hisler ile bilim yapmaya çalışıyorsanız…
    **

    Bilimden bağımsız olarak bir soru sormak istedim. cevabını aldım.

  27. Teşekkür ederim reverend lovejoy;

    Haklısın ve doğru söylüyorsun, AMA ben de doğru söylüyorum.
    ~ Şu anda odanı aydınlatan elektriği
    ~ Bir sağlık sorununda hayatını kurtaran tıbbı
    ~ Dünyadan haberin olmasını sağlayan araç gereci
    ~ Hatta şu yorumları yazabildiğim bilgisayar ve ağ sistemini bile; bilime ve teknolojiye borçluyum.

    Elektriğin nasıl çalıştığını anlayan bilim ve onu kullanan teknoloji bunların nasıl olduğunu anlamak için gözlemler yapmıştır. Hangi fiili gerçekleştirdikten sonra hangi olayın ortaya çıktığını gözlemlemiştir. Bunları defalarca tekrar ettiğini görünce “Hah işte buldum elektriği dinamo ile üretebilirim demiştir. Demekki Manyetik alan içerisinde hareket eden iletkende elektrik akımı ortaya çıkar.”
    İşte bilimin tüm söylediği bundan ibaretttir.

    Bu söylem ise hiç bir şey söylememektedir.
    Yani gerçek değildir. Hala manyetik alan da hareket eden iletkende meydana gelen elektriğin sebebi belli değildir.
    Manyetik alan veya , hareket değildir. Bunların tümünün birleşimi de değildir. Sadece insanlar bunu herzaman böyle gözlemiş ve bu her tekrar ettiğinde bunu tekrar gözlemişlerdir. Ama hala ve hala sebep bu değildir.
    Atoma kadar da inseniz orada da benzer gözlemler yapacak ve hala hiç bir şey görmemiş olacaksınız.

    Tüm bu soruları sorduğumda bana hala, Yukarıdaki cümlenin benzeri cümleler üretmektedir.

    Ve tüm bunların yanında , iradesi olmayan cansız nesnelerin niyetleri olmayacağı ama bu cansız nesnelerin birleşiminden ortaya çıkan bir insanın niyeti olacağını söylüyor.

    Nasıl ki bir insan vücudunda madde veya enerji olmayan bir şey bulunamamışsa (çünkü temel yapı taşı bunlardır)
    aynı şekilde niyet atomu da yoktur. (mecaz)
    Dolayısı ile bir insanın niyeti onu oluşturan maddesel parçacıkların organizasyonundan meydana gelemez.
    Gelir diyenler halüsilasyon görür.
    Peki nasıl olur “Makinede Hayalet” vardır. Yani can Ruh ve onu oraya koyan, o vücudu, o fizik kimya biyoloji yasaları kanunları vb. sebeplerini ve bunların sebeplerini ve bunların sebeplerinin, sebeplerinin, sebeplerini de ve daha daha daha temel sebeblerini yaratan O dur.
    Ve tüm bunlarıda gizlemiştir. Ne ile ? Sebeplerle.

    ( Şüpheci melek istediğini yazabilir ama delilleri geçersiz, çünkü delillerini bilimin kör sebepleri ile veriyor. Eğer duvarın içini görebiliyor, kalbimdeki niyeti okuyabiliyorsa ona güvenebilirim. Yani kör sebeplerle fil tarifi yapıyor.)

    Allah’ın dileği;
    İnsanlar sebepleri görsünler bunları kullanarak bilim yapsınlar (Dua etmek) bende onlara dilediklerini vereyim.

    Yani Allah dileseydi, yukarıdan bırakılan bir nesne (yerçekimi olmasına rağmen) aşağıya düşmezdi. ama bu olmaz çünkü perde açılır SIR açığa çıkar. ancak istisnai durumlar vardır. Örnek : Peygamberlerin Mucizeleri…

    Haaa bunu ister kabul edersin ister etmezsin önemli değil ben söyliyeyimde;….. benimki de bitti…

  28. Ha demek

    ~ Karanlıkta odanı aydınlatan elektriği
    ~ Bir sağlık sorununda hayatını kurtaran tıbbı
    ~ Dünyadan haberin olmasını sağlayan araç gereci
    ~ Hatta şu yorumları yazabildiğin bilgisayar ve ağ sistemini bile

    İnancına değil, “ayakları yere basmıyor” dediğin bilime ve teknolojiye borçlu olduğunu kabul ediyor, ama buna rağmen ısrarla biminin kör sebeplerinden bahsedip, gerçek olmadığını; hayal ürünü olduğunu söyleyebiliyorsun?

    Ancak varlıklarına hiçbir kanıt olmayan peygamber mucizeleri “gerçek” öyle mi?

    halüsilasyonhalüsinasyon gören hangimiz acaba?

  29. Sayın reverend lovejoy;

    Evet ama sanırım siz 1. paragraftan sonra yazıyı atlayarak okuyorsunuz. Evet bunu bilim ve teknolojiye borçluyum ama inancım olmazsa onlar bana fayda sağlayamazdı da demek istiyorum.
    Yani onlar benim Allah’a bu ihtiyaçlarımı iletmek için kullandığım araçlarım yani örneğin namazdan sonra ellerimi açarak Allah’a dua ediyorum bunun için ellerimi, ağzımı , dilimi kullanarak kelimeleri çıkarıyorum (ses) işte tüm bunlar gibi bilim ve teknoloji benim elim ağzım,dilim ses tellerim gibi kullandığım ve ses çıkardığım araçlarım.
    Ben bu sesi çıkarınca bu sebeplerin sahibi olan yani onları yöneten Allah onların sonunda çıkacak olan sonucuda veriyor üstelik bunu tüm kullarına veriyor.
    Müslüman ya da Kafir..

    Mucizeye kanıt bulamam senin için gözünle görsen inanmazsın ki .. Ama ben görmediğim halde inanırım çünkü ben onların (peygamberler) söylediklerinin doğru olduğuna inanırım..
    Mucize her Allah’ın günü gerçekleşiyor haberin var mı ?
    ve o kadar çok sayıda ve tekrar ediyor ki kimse artık onları mucizeden saymıyor.
    Ama bana göre mucize ve sayısı belli değil. Kör bir sebep bulmuşlar mucize olmaktan çıkarmışlar.

    İnsanlar halüsinasyon görüyor mucizeleri görmüyorsa ben zorla nasıl göstereyim ?
    Kafasına vura vura gösterilmezki görürse görür görmezse görmez ? Kısmet meselesi..

    Haa bilim göremez çünkü o kör doğmuştur..

  30. Evet bunu bilim ve teknolojiye borçluyum ama inancım olmazsa onlar bana fayda sağlayamazdı da demek istiyorum.

    ???

    Ben senin inancına sahip değilim. Ama bilim ve teknolojinin bana faydası var!

    …Mucizeye kanıt bulamam senin için gözünle görsen inanmazsın ki…

    …Mucize her Allah’ın günü gerçekleşiyor haberin var mı ?

    Ha evet, Ay her gün ortadan ikiye ayrılıyor, birileri her gün suyu şaraba çevirip, Ebabil kuşlarına taş bombardımanı yaptırıyor da, ben birileri kafama “gör” diye diye vurduğu halde, gözlerim kör olduğu için göremiyorum!

    Ha evet, bilim de göremez, çünkü o kör doğmuştur…

  31. Bu arada ad hominem‘e girer diye bu ana kadar söylemedim ama gerçek şu ki; “teory” diye bir kelime yoktur. Kullanmak istediğin kelime İngilizce’de “theory” Türkçe’de ise “teori”dir.

  32. “Ha evet, Ay her gün ortadan ikiye ayrılıyor, birileri her gün suyu şaraba çevirip, Ebabil kuşlarına taş bombardımanı yaptırıyor da, ben birileri kafama “gör” diye diye vurduğu halde, gözlerim kör olduğu için göremiyorum! ”
    Mucize diye kastettiğim bunlar değil di..
    güneşin doğması, batması, nefes almak, görmek, konuşmak, duymak gibi şeylere ben mucize diyorum.

    Evet bunların “bilimsel nedenlerini” de biliyorum. Ama bilim o nedenlerin nedenlerini bilmediği için bunlara doğal diyor.

    Mucize demiyor ve doğal dediklerini normal kabul edip bir yaratıcıya bağlamadan açıklayabildiğini iddia ediyor.
    Açıklayabiliyor mu ?
    Size göre evet
    bana göre hayır
    Peki ne yapıyor. ?
    Zincir üretiyor
    Bu zincir hiç bir işe yaramaz mı peki ?
    Yaramaz olur mu DUA etmeye yarar.

    Bilimle DUA etmenin en büyük farkı, herkese eşit oranda verilmesidir. Allah Rahman’ dır yani tüm kullarına (inanan, inanmayan) rızık verir. Rahim sıfatı ile sadece Müslüman kullarına özgü nimetler verir. Bunlar dünyalık değildir.
    Dünyada bazı sonuçları görülebilir ama asıl yeri öte dünyadır.

    isim konusundaki bilgilendirme için teşekkür ederim.
    Ama madem yanlış öyle kalsın.
    Aynen bilim gibi eksik ve kusurlu.

  33. Boşver, ben durumu anladım. Karşımda önce “pozitif bilimler Allah’ın ayetleridir (emridir)” deyip, sonra da bilimi ısrarla;

    “kör”, “eksik”, “kusurlu”, “gerçek değil”

    şeklinde nitelendiren biri var.

    Demek ki her şeye kadir ve kusursuz Allah; kör, eksik, kusurlu ve gerçek olmayan şeyleri emredebiliyormuş. Bunu öğrendim bugün.

    ————————————————————————————————

    Not:
    Neden bahsettiğimi hatırlamıyor musun? E hafızaları tazeliyelim o zaman:

    http://suphecimelek.wordpress.com/2009/09/25/inanca-dayali-fikirler-uzerine/comment-page-3/#comment-6928

    Kendi yorumunun son cümlesini bi zahmet okuyuver.

  34. Eh o zamanda söylemiştim yine söyleyeyim, Allah’ın ayetleri (emir) değişmez, eksik kusurlu değildir.

    Saptırma şudur ki :
    “Pozitif bilimler Allah’ın ayetleri ” cümlesidir.

    Bilim kör ve sağırdır ama fizik yasaları öyle değildir.
    Çünkü bilimi bulan insanlardır. İnsanlar bunu yaparken eksik ve kusurlu duyularına başvurmak zorundadır. Onlarda bilimi kendisi için süpermen yaparken, kaynak için kör yapar.

  35. Bir de not ;
    “gerçek değil” nitelendirmesi özel bir nitelemedir bunu söylediğimi hatırlamıyorum ama söylediysem de aslı şöyledir.

    Gerçek değil :

    İnsanların gözlemleri ve gerçek diyerek kabul ettikleri olgulara göre gerçektir. Ama aslında gerçek olan ile olmayanı ayırabilecek bir yer veya bir bilim yoktur.
    Henüz…

    Ben gerçek değil diyerek sadece insanların gözlemlerinin yanılgılarla dolu olduğunu ama insanların aynı zamanda gerçek kabul ettikleri dayanaklarına göre onların gerçek olduğunuda söylemekteyim.

    Benim anlatmaya çalıştığım, insanların gerçek kabul ettiği dayanak noktalarının aslında “gerçek” olmadığı !?..

    Ve GERÇEK kelimesinin kaynağı..

  36. Yahu nasıl saptırmışım?

    Al işte kendi yorumundan noktası virgülüne alıntılıyorum:

    Fizik, Kimya, biyoloji yasaları Allah’ın ayetleridir. (Emirleri)

    demedin mi sen bunu?

    Bak mesela sana bir örnek vereyim:

    Modern biyolojinin temel taşı, “olmazsa olmaz”ı; Evrim.

    ??? 😉 ???

    Ayrıca şunu unutma ki bilim kendini sürekli geliştirmekte ve sorgulamaktadır. Bilimsel olguları çürütebilecek tek şey yine bilimin kendisidir. Senin inancın -dediği dedik bir konumda- 1400 yıldır yerinde sayarken, bilim kendini mütemadiyen geliştirmektedir.

    Senin bilimi ısrarla “kör”, “eksik”, “kusurlu”, “gerçek değil” şeklinde nitelendirerek hakir görmen hiçbir şeyi değiştirmiyor.

    ————————————————————————————————————
    Bir de not: Hala “gerçek değildir” demediğini düşünüyorsan buradan yak:

    Bu söylem ise hiç bir şey söylememektedir. Yani gerçek değildir.

    Evet bunda da kesin haklısındır. Tıpkı kilolarca tuz yiyen bir insanın kendini inandırırsa dehidrasyona bağlı ölümden yırtabileceği iddianda olduğu gibi. Haa evet fizik yasaları gerçektir; mesela “difüzyon” ve “osmoz” denen olgular. Ama insan “inanırsa” difüzyon da neymiş? Vız geliiiir tırıs gider! 😆

    • Arkadaşlar, öncelikle günaydın 🙂
      asianteory’nin sanırım demeye çalıştığı şey, evrendeki fizik biyoloji vs yasaları Tanrı’dandır, tam ve eksiksizdir, vs.
      Ama insanlar sınırlı kapasiteleriyle bu yasaları tam anlayamamaktadırlar, anlayamayacaklardır.

      Yani burada insanların sınırlı kapasiteleri argümanına sığınarak işine gelen bilimi kabul edip gelmeyeni kabul etmeyebiliyor. Klasik “Special pleading” örneği.

      Ancak bilinmesi gereken şu ki insanın o veya bu nedenle kabul etmediği bilimi “insanların kapasitesi sınırlıdır” gibi saçma ve sığ bir argümanla çürütemeyeceği, bir bilimi ya da bilimsel yöntemle elde edilmiş bilgiyi sadece yine bilimsel yöntemle elde edilmiş kanıtlarla çürütmesinin mümkün olduğu. Gördüğüm kadarıyla ustaca Evrim Teorisi konusuna teğet geçilecek cevaplar verilmiş, çünkü muhtemelen ya ikna edici cevaplar yok ya da klasik HY türü ama bizim ciddiye almadığımız bilindiği için tekrarlamaktan imtina edilen cevaplar var, ama açık ve net olan bir şey var ki evrimi beklendiği gibi çürütemezseniz (20 milyon yıllık bir insan ya da atıyorum 10 milyon yıllık bir inek fosili ya da yine atıyorum 200 milyon yıllık bir goril fosili bulamazsanız) istediğiniz kadar “sınırlı insan algısının yanılarak ortaya koyduğu bir hipotez, bir hata” diye düşünmeye devam edin, gerçek açık ve net ortadadır.

      Satır aralarındaki mesajlar gayet net okunmaktadır, kimsenin merak etmesine gerek yok.

  37. Sana da günaydın, Şüpheci… 🙂

    “Teğet geçilen evrim” deyince aklıma geldi:

    Evvelsi gün, 24 kasım 2009 Origin Of Species‘in yayımlanışının tam 150. yıldönümüydü. Belki bir şeyler yazarsın diye bekledim ama haklısın, biraz da kafanı dinle.

    Bu arada satır aralarındaki mesajların anlaşılabilirliği konusunda umarım haklısındır. 😉

    • Haftasonu telefon çekmeyen internet olmayan bir yerdeydim, (satanist alem ve ayinlerin gerçekleştiği yer altı mağarası) o yüzden yazamadım, bugün de önce halletmem gereken işlerim var, Amerika’daki Darwinist-mason efendilerim bana ince işler göndermişler 😛

      Ya Origin of Species süper de, esas 23 ekim Dünya’nın İncil’deki yaratılış hikayesine göre MÖ 4004 yılında gerçekleşen yaratılışın yıl dönümüydü 🙂
      İyi ki doğdun Dünya!
      http://en.wikipedia.org/wiki/Ussher_chronology

  38. Sayın Şüpheci Melek

    Doğrusunu isterseniz bende bu tartışmadan sıkıldım, anlatmak istediğimi bir türlü anlatamıyorum, boş verin en iyisi ben vazgeçtim siz haklı olun yeter. !?

    Beni sonra anlarsınız. Ben bekliyorum.. Zaman geçiyor.
    Ve saat gelecek bir gün..

    Evrim konusu ise ; benim tartışmaya gerek görmediğim ciddiye almadığım bir konu bilim mi Hıh.. yani bilimden haberim olmasa Evrim bilimsel bir teoridir diye inandıracaksınız ama o konuda da arştırmalarım var benim dolayısı ile en iyisi hiç açmayalım bu konuyu..

    Ama şunu merak ediyor musunuz ?

    Neden ateistler Evrim teorisine bu kadar çok ve heyecanlı olarak destek veriyorlar merak ettiniz mi ?

    Çünkü bazı bilimsel verilerden hareketle kıvırma ve kendine yontma imkanı (Bkz. Nalıncı keseri) bu konuda bulunmaz nimettir onlar için..
    Çünkü düşüncelerini destekleyen bir teori (!)) ötesidir. Bir Ultrateoridir.
    Çürüt derken aynı kelimeleri, aynı cümle yapısı aynı dizilim yani kısaca aynı bizim söylediğimizi söyle de öyle çürüt diyorlar.
    Yani yalan bir cümlenin aynısıda yalan olur bunu bilmiyormuyuz yani, safmıyız biz.

    Neyse açmıyayım dedim yine açtım o konuyu siz en iyisi ununtun ben bir şey söylemedim…

    Kandırın kendinizi Evrimle… Biz nasıl olsa doğrusunu biliyoruz..
    Bekleyin saat gelince ispatı.. Aceleniz ne..

    • Ben biliyorum aslında senin Evrim’le ilgili kibirli görüşünü merak etme 🙂
      Bilenle bilmeyen bir olur mu demişler. Ben şimdilik somut kanıtların tarafındayım. İspat yükümlülüğünü yerine getirmiş taraftayım yani.
      Bir kaç bin sene ispat için yeter diye düşünürdüm, ta ki 150 sene gibi kısa bir sürede dağ kadar ispatı önümüze yığan Evrim teorisini öğrenene kadar.
      Bence sen de o meşhur (satır arası mesajları da manidar) Zaman gazetesi reklamındaki gibi ön yargılarından kurtul da bir bak bakalım neymiş Evrim teorisi ne diyormuş kanıtları neymiş.
      Evrim teorisini öğrenmeden reddetmek, tek bir kutsal kitap açmadan tanrıyı reddetmek gibidir.

  39. Senin mi bilimden haberin var? Yorumlarınla bunu su götürmeyecek şekilde ispatladın. Evrim konusunda araştırmaların var, sonuçları ve kanıtların ne?

    Evet, “siz” nasıl olsa doğrusunu biliyorsunuz, bu yüzden son sözü hep siz söylemelisiniz. O son sözün ne olduğunu artık hepimiz adımız gibi biliyoruz:

    “………………………. demek ki Allah vardır.”

    Not: Noktalı bölüme ne yazarsak yazalım sonuç değişmez. Fill in the “holy” blanks.

    😀

  40. O kanıtları kabul etmemki üstelikte bizzat şahit olsam da. aynen sizin mucizeleri bizzat şahit olup reddettiğiniz gibi.

    Yani bu konuda ortak davranışımız acaba Evrim de sizin inancınız olmasın ?

    Evrim “Doğal seçilim” diyor yok böyle bir şey; kanıt olarak gösterdikleriniz bilimin en zayıf halkasından alıyor gücünü
    bu o kadar zayıf bir halkaki kahve falı ile arasında bir fark yok.

    Üstüne de gerçek olarak genetik kodları (kahvenin telvesi)ekleyince Yüzyılın Medyumu “Evrim” doğuyor.

    En iyi yalan için; “içinde % 99,9 doğru olandır” demiş eskiler.

    • Hayır, evrim bizim inancımız değil, çünkü evrim aslında benim işime gelen bir şey değil. Neden değil açıklayayım.

      Evrim teorisi sayesinde, bizim daha ilkel canlılardan evrimleştiğimizi, herhangi bir “cennetten kovulma” olayının en azından insanların şap diye yer yüzüne indirilmesine benzer bir şekilde meydana gelmediğini, bu sebeple hayatımızda muhtemelen bizi koruyan bir tanrı olmadığını (zira cennetten kovulma masalını gerçek gibi anlatan tanrı doğru söylüyor olamaz, yalancılık da iyi bir tanrının özelliği olamaz, o halde tanrıyı bu şekilde tarif eden dinler yanlıştır), aynı şekilde aklımızı çelmeye çalışan şeytanlar olmadığını, ölümden sonra yaşamın da muhtemelen olmadığını ve bu koca evrende minnacık bir zerre olduğumuzu ve aslında hayatımızın pek de öyle önemli bir yere sahip olmadığını söylüyor (bunu doğrudan söylemiyor, hatta bu konuda hiç bir şey söylemiyor ama varılan sonuç kaçınılmaz olarak bu).
      Yani bu dünyaya 20 milyonda birlik bir ihtimal sonucunda gelmiş, maksimum 100 sene yaşayacak olan ve muhtemelen 100 sene sonra kimsenin adımı bile hatırlamayacağı düşünen bir canlıyım. Bu resim beni dinlerin koyduğundan çok daha altta, önemsiz bir yere koyuyor.
      Buna ek olarak, dünyada ve evrende tek başımıza olduğumuz için yaptıklarımızdan kendimizin sorumlu olduğumuzu, hastalıkta ve zorlukta yaslanmak için ailemizden ve arkadaşlarımızdan başka pek kimsemizin olmadığını, kötü şeyler yaşadığımız zaman “her işte bir hayır vardır, Tanrı gizemli hareket eder, taşıyamayacağı yükler vermez” türü rahatlatma tekniklerine başvuramayacağımızı söyleyen bir düşünce yapısına gitmemize sebep oluyor.
      Bir sonraki noktada topu ilahi varlıklara atmaktansa veya ilahi varlıkların beğenisini kazanmaktansa yaptığımız her işin kendi vicdanımız ve yaşadığımız sosyal ortamdaki değer yargılarıyla ölçüleceğini bilmemize sebep oluyor. Yani Bir suç işlemişsek “nedenlerim vardı, tanrı beni affeder” kartını oynayamıyoruz.
      Birini kaybettiğimizde “daha iyi güzel bir yerde” diye kendimizi avutamıyoruz. Zor yani aslında bir ateistin hayatı.

      Ama bir kere gerçekle yüzleştikten sonra geri dönmek sanırım imkansız. Baya cismi olan, ağırlığı olan somut kanıtlar söz konusu.
      Evrim teorisi sana ihtimal dışı geliyor olabilir, ama aslında bir cinayet mahalline gelip ipuçlarına bakarak katili yakalayan polislerin yaptığından çok farklı değil bilim adamlarının yaptıkları. Olaylar arkasında kanıtlar bırakır, kanıtları takip edersen olayı anlarsın. Kanıtların işaret ettiği olay, Evrim teorisinin anlattığı olay.

      Yani bu kadar zorluğa yol açmasına rağmen, başımı yaslayabileceğim yastıkları teker teker elimden alıp kendime yeni yastıklar yapmam için beni zorlamasına rağmen önüme somut kanıtlar koyduğu için kabul ediyorum. İşim gelse de gelmese de gerçeği kabulleniyorum. Yani gerçekler, inanmak istediğim şeylere rağmen kabul etmek zorunda kaldığım bir şey.

  41. Sayın Şüpheci Melek

    Sizinle aynı süreçlerden geçmişiz aşağı yukarı ama siz o tarafa savrulmıuşsunuz ben ise inancımın kuvvetlendiği bu tarafa,
    cennetten kovulmaya masal diyor sonra mantık zinciri içerisinde bir sürü şey söylüyorsunuz, nereden biliyorsunuz ? Yalan olduğunu insan bu dünyada yaratılmadı bu dünyaya sonradan geldi. Cennetten…
    Ben bunu size ispatlayamam sizde tersini ama evrim bunuda yapmıyor hiç bir şey söylemiyor. Masal anlatıyor.

    içindekilerin tamamı bile doğru olsa organizasyonu yalan olan bir masal..
    “somut kanıt” diyorsunuz bilimin somut dediğine ben eminmisin derim? Kahkaha ile gülerim…

    Çünkü bugüne kadar somut olarak göstermiş olduğu maddenin aslında hiç var olmadığını gördüm ehh en somut nesne madde; dediği böyle ise diğerleri kimbilir nasıldır. ?

    (Materyalist kelimesi bile maddeden türemiş)

    O da YOK…YOK’luktan mürekkep bir YOK ‘ul nesne.

    • asianteory, daha okuman ve öğrenmen gereken çok şey var. Maddenin aslında hiç var olmadığını gördüğünü söylerken bile ne dediğinden pek haberin olmadığını anlayabiliyorum. En azından açıp wikipedia’daki matter makalesini okusaydın bu “what is the matrix” yanılgısına düşmekten kurtulurdun.
      Nanıtı olmayan ve ispatlanamayacak bir şeyi ispatlamak için, yine ispatlanamayacak ve yine kanıtı olmayan bir başka araç kullanmaya çalışıyorsun

  42. Evet, yaratılış gerçek, evrim ise masaldır. 🙄

    Durmak yok, kafaları hicaz çöllerinin mübarek kumlarına gömmeye devam.

    Not: Materyalist kelimesi etimolojik yönden araştırılıp kökenine inildiğinde Hint-Avrupa dillerinin en kadimlerinden olan Eski Persçe’deki “Mater” yani “Anne” kelimesinden türediği görülecektir.

  43. Hicaza gitmeye gerek yok 🙂

    Bilim etrafımızda kocaman bir okyanus üstelik kafamızı değil tüm bedenimizi kaplamış, sebepler denizi gerçekleri gizlemenin en mükemmel yoludur. Üstelik hala görmeye devam ettiğinizi düşünürsünüz.

    Güzel; demek Mater = Anne demek, Ama anne yaratılmıştır.

    • @Emre: Her zamanki şeyler işte, genç dimağları kandır, yeni Dünya düzenini gerçekleştirebilmek için Darwinist diktatörlüğün gelişini hazırlayacak ortamı yaratmaya devam, Mason kılıcını parlat, şüphe tohumları serp vs. Boş vaktim olursa mezarlıktan insan çenesiyle pet shoptan maymun alıp ikisini birleştirip ara form diye yutturmak gibi şeyler de var. Neyse ki benim işim kolay, Evrim teorisini yalanlayan ve Darwinizmi çökerten 250 milyon fosili saklamak için gece gündüz nöbet tutan neferlerin yerinde de olabilirdim 😛
      Toplantı iyiydi, yemekler kötüydü 😛

  44. Şüpheci Melek
    Matter veya madde hepsini okudum hemde çok çok uzun zamandır bununla uğraşıyorum. Madde gerçekten yokluktan meydana gelmiş.
    Mesela şu meşhur Higgs parçacığı var ya işte onu eninde sonunda bulacaklar, çünkü o parçacık aslında YOK ama aradıkları için bulacaklar başka teorik bir parçacık daha ortaya atsınlar onuda bulurlar merak etmeyin
    var olup olmaması önemli değil çünkü eninde sonunda var olacak.
    Çünkü madde böyle bir şey..
    YOK ama üretilebiliyor. Ne kadar enerji verdiğine bağlı birde uygun rezonans durumu olmasına
    Eğer var olan bir rezonans bölgesinde yapıyorsan enerji verme işlemini istediğin zaman istediğin parçacığı üretebilirsin. Yani kopya koyun Doly gibi..
    Üret üretebildiğin kadar. Çeşit çeşit

  45. @asianteory

    İddialarına hiçbir somut kanıt sunamadığın, mantık çerçevesinde hiç bir destek sağlayamadığın, bilim, dinler tarihi ve birçok konu hakkında bölük pörçük birkaç şeyden gayrı kayda değer bilgi sahibi olmadığın (yazdığın tonla yorumla) ayan beyan ortadayken bizi mi kandırıyorsun? Yersek. 😆

    Yüz yıl önce henüz emekleme safhasında olan bilim ve teknoloji önümüzdeki yüz yılda neleri mümkün kılacak tasavvur edebiliyor musun? Hiç sanmıyorum.

    Varsa yoksa “bilim kör” bık, bık, bık! Bilim denen şey gözleri henüz yeni açılan bir kedi yavrusu aşamasındaki bir aslan parçası, senin haberin yok.

Leave a comment