Month: December 2009
Ünlülerin medyumundan 2010 kehanetleri
Bugünlerde günlük gazetelerden bir parça uzak kaldım. Ancak adım gibi eminim ki en az bir gazetede bu başlıkta bir haber vardır. Nereden mi biliyorum? Çünkü bugüne kadar hemen hemen her sene buna benzer bir başlık taşıyan haberler, yılbaşına yakın günlerde gazetelerde yerini buluyor.
Yazının tamamını okumaya üşenenler için özet geçiyorum – ki belirtmem gerekir ki aslında çok uzun değil – : Atıyorlar. Yok öyle bir şey. Kehanet diye bir şey yoktur. Ancak şanslı iddialar vardır.
Yazının devamını okumak isteyenler buradan buyursun.
Medyumlar, cinlerle, hayaletlerle ve başka başka hayali varlıklarla iletişim içinde olduklarını söyleyen, bazen de rüyalarda ya da hayaller aracılığıyla bilmelerine imkan olmayan şeyler hakkında (gelecek veya geçmişle ilgili) bilgiler veren kişilerdir. İşin aslı, bu insanlar ya
a) Tamamen işkembeden atıp doğru tutan bir kaç tane atışlarını reklam ederek “kehanette bulundum” diyorlardır, veya
b) Hemen hemen herkesin biraz dikkat ederek yapabileceği şekilde isabetli tahminlerde bulunuyorlardır.
Bu yazıda ele alacağım versiyon, dövmesi kolay versiyon – yani tamamen işkembeden sallayanlar.
Bir örnek görelim. 2010 yılı için kehanetlerde bulunan ünlü medyum Mustafa Kılıç’tan geliyor:
İbrahim tatlıses 2010 yılında çok ciddi sağlık problemleri yaşıyor. Bu sağlık problemleri kendisini yatağa düşürüyor.İbrahim Tatlıses her türlü tv programlarından uzak kalıyor ve sadece bu değil kendisine hazırlanmış olan saldırılar oluyor ve yine bu konuyla ilgili problem gündeme bomba gibi düşüyor. 2010 yılı İbrahim Tatlıses için çok felaket oluyor.Seda Sayan eşi Onur Şan’la ayrılık yaşıyor. Çok büyük kavgaların sonu artık geliyor ve bu ayrılık yargıya kadar gidiyor. Bu ayrılık kamuoyunu bir hayli meşgul ediyor çünkü ayrılığın sebebi Onur Şan oluyor.
Bülent Ersoy 2010 yılında evleniyor. Sadece 6 ay sürecek bu evlilik Bülent Ersoy’u çok üzecek çünkü bu sefer çok sevecek. Ama Bülent Ersoy’un genel anlamda zaten kısmeti kapalı olduğu için hiç bir evliliği sürmeyecek ancak yine bu yeni yılda mutsuz olacak. Olaylı bir açıklama sonucu ile bu ayrılık yaşanacak
Okan Bayülgen 2010 yılında çok büyük bir trafik kazası yaşıyor. Yatağa düşüyor aylarca yatakta kalıyor bu yetmezmiş gibi evliliği de apansız bitiyor. Sokakta bir kavga sonucu yine hastanelik oluyor tam anlamıyla 2010 yılı Okan Bayülgen için tam bir felaketle sonuçlanıyor
Saba Tümer 2010 yılında yeni bir aşka yelken açanlardan ve aşktan uzak kalanlarımızdan bir ünlümüz. Yeni aşk yeni yılda Saba Tümer’i bir hayli mutlu ediyor ama sadece 3 ay sürüyor ve Saba Tümer artık çığırından çıkıyor. Erkekler konusunda çok ciddi açıklamalar yapıyor 2010 yılı güzel başlıyor ama kötü bitiyor.
Tarkan 2010 yılında gizli olan aşkı ortaya çıkıyor. Bomba gibi bir yıla geçiş yapıyor ama bu ilişkisi çok ilginç bir ilişki uzak doğudan biriyle. Türk biri değil ve Tarkan 2010 yılına mutlu bir şekilde giriş yapan ve sonu da mutlu bir şekilde sürüyor.
Hülya Avşar 2010 yılında yeni bir aşkla hayatına devam ediyor. Bu yeni aşk 3.aylarda ortaya çıkmış oluyor yaşça küçük olan bu ilişki yine basına değişik yorumlarla Hülya Avşar’ın sinirlerini bozuyor ve Hülya Avşar’ın bu ilişkisi bir çok insan yüzünden aynı yıl içinde son buluyor.
Bu iddiaları ve benzeri iddiaları ortaya atan “medyum”la ilgili kesin olarak söyleyebileceğimiz şey, kafasının çok fazla çalışmadığı ve ileriyi pek göremediği. Neden? Çünkü bu “kehanetler” fazlasıyla spesifik. Ve gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol etmek sadece 1 sene beklemeye bakıyor. Gelecek sene, bu zamanlarda, unutmazsam bu iddiaların gerçekliğini kontrol ederiz. Belki gerçekten de psişik güçleri olan ve geleceği görebilen bir medyumla karşı karşıyayızdır. Ancak geçmiş tecrübelere bakarak rahatlıkla diyebilirim ki, muhtemelen gelecek sene bu iddialarla epey dalga geçeceğiz.
Akıllı bir medyum, yanlışlanmasını maksimum derecede zorlaştıracak muğlak kehanetlerde bulunur. Der ki “dünyada çok büyük acı yaşanacak”.
Vay be?
Dünya’da çok büyük acı yaşanmamış bana bir tek yıl göster? Acı sürekli yaşanıyor. Deprem, sel, fırtına gibi şeyleri geçtim. Hiç yoksa geçim derdi çeken fakir insanlar var. Medyum kolaylıkla, “ben yokluk içinde yaşayan ve yoksulluktan ötürü erken ölen insanların acısını kastediyordum”.
Veya der ki “Türkiye’de çok önemli politik olaylar gerçekleşecek”.
Yok ya?
Türkiye’de son yıllarda neredeyse her gün önemli olaylar gerçekleşiyor. Hayatımız bilgisayar oyununa döndü, sürekli aksiyon. Ama medyumu böyle kehanetlere bağlı kaldığı sürece yanlışlamak zor. Müşterilerine de “soğuk okuma” yapmaya devam ettikçe, gelsin paracıklar.
Neyse, konumuza dönelim.
Madem elimizde gelecek senenin bilgisi mevcut değil, o halde geçtiğimiz sene için yapılan “kehanet”leri ele alalım. Bunlar Google’da 5 dakika içerisinde bulabildiğim geçmiş senelere dair kehanetlerden seçmeler.
Medyum Keto’dan 2009 kehanetleri:
– 2009 yılı mart ayındaki yerel seçimlerde AKP’nin durumu ne olacak? Ve kim kazanacak?
2009 yılı yerel seçimlerinde AKP’nin durumu iyi devam ediyor. Ve seçimleri yüzde 80 AKP alıyor…
– 2008 yılımız krizle noktalanıyor. 2009 yılında kriz devam edecek mi?2009 yılının nisan ve Ağustos ayları arasına kadar kriz devam edecek. Fakat bu kriz adı konulmuş bir kriz olarak var. İnsanlarımızı pek etkilemiyor.
– Melih Gökçek Ankara’da ki görevine devam edebilecek mi?Melih Gökçek’in ayağı kayacak.
– Deniz Baykal ve Partisinin genel durumu ne olacak?Yine 2. Ya da 3. Parti olarak çıkacak kutudan ve görevine devam edecek.
– Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı Obhama’nın gelmesiyle dünyadaki değişimler ve gelişmeler ne olacak?Obhama, dünyanın şeklini değiştirecek. Ve Türkiye’ye ekonomik anlamda yardımda bulunacak.
– Hülya Avşar ve Sadettin Saran birlikteliği evlilikle noktalanacak mı?Evet, 2009 yılında evleniyorlar. Ve bir tane daha kızı olacak. Bunun için tüp bebek yöntemine başvuracaklar.
– Ebru Gündeş ile Osmantan Erkır evlenecek mi?
İbrahim Tatlıses`in 2009 yılında kalp krizi sonucunda ölüm tehlikesi atlatacağını öne süren Şükran, `Seda Sayan, siyah bir cip ile trafik kazası geçirdikten sonra eşi Onur Şan`dan ani bir kararla ayrılacak. Gülben Ergen eşiyle bir yıldan beri büyük sorunlar yaşıyordu. 18 ay sonra resmen ayrılacaklar` şeklinde konuştu.
Medyum Zeynep: “2008 Mart ayına kadar Türkiye var olan sıkıntılarını sürdürecek. Mart’tan sonra ekonomi çok iyi gidecek. Ne var ki 2008’in sonunda en geç Aralık’ta erken seçim yapılacak. Bu seçimin sonunda ise Türkiye’de iç savaş çıkacak. Şubat ayına kadar ise büyük bir deprem olacak.”Bu açıklamalar üzerine çok sinirlendiği gözlenen Cenk Eren, Jülide Zeynep’e ‘neden erken seçim olacak?’ diye sordu. Medyum’un yanıtı şöyle oldu: ‘İçime öyle doğuyor.’ Bunun üzerine Cenk Eren, medyum Zeynep’i insanları kandırmakla suçlayarak, ‘Gerçekten Allah’ın hidayetine ererek, gariban insanları kandırıp paralarını almanızın sona ermesini diliyorum’ dedi.
Almanya’da medyumlardan oluşan bir topluluk 2009’a dair 140 kehanette bulunduklarını ama bunların hiçbirinin tutmadığını söyledi.Paranormal Olaylar ve Araştırma Birliği, 140 kehanetlerinin her birinin yanlış çıktığını itiraf etti.Çay yaprağı okuyan ve üzerinde alfabe ile “evet”, “hayır” kelimelerinin olduğu tahtalar vasıtasıyla ruhlarla konuşan birliğin üyeleri ABD Başkanı Barack Obama ile Frankfurt ve Berlin’deki teröristlerin suikasta kurban gideceğini söylemişti.Aslında kehanetlerden bir tanesi tuttu, o da ünlü pop yıldızı Michael Jackson’ın ölümüydü. Ama birlik bunun da medyumlar tarafından her sene yapılan bir kehanet olduğunu dile getirdi.
24.12.2007 02:53Falcıların 2007 kehanetleri tutmadı.Yeni yılın yaklaşmasıyla birlikte TV ekranları, 2008 için kehanetlerde bulunan falcı ve astrologlarla doldu. Peki, geçen yıl yapılan tahminler ne kadar tuttu? Kendini “gelecek mühendisi” olarak tanıtan Metin Sırma’nın 2007 için şu kehanetleri tutmadı:ALTUĞ BİLAKİS EVLENDİBeyaz ve Okan Bayülgen evlenmedi. Sibel Can, Ebru Şallı ve Mehmet Ali Erbil boşanmadı. Petek Dinçöz ile Can Tanrıyar ayrılmadı. Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan ayrılmadığı gibi, evlilik kararı aldı. Cem Yılmaz TV şovuna başlamadı. Özcan Deniz yurtdışına yerleşmedi. Burcu Güneş’in albümü çok satmadı. Tarkan popülerliğini yitirmedi.GÜNDEŞ TAHMİNİ FOSFalcı “Fatma Bacı”nın Beyaz Show’da yaptığı 2007 magazin kehanetleri de gerçekleşmedi. “Fatma Bacı,” Beyaz’ın Kütahya veya Eskişehirli bir kızla evleneceğini söylemiş, Asuman Krause’nin de evleneceğini iddia etmişti. Ancak bunlar gerçekleşmedi. Astrolog Esin Uzer ise 2007 kehanetlerinde Ebru Gündeş’in aşk açısından çalkantılı bir yıl yaşayacağını, Tamer Karadağlı’nın çocuğu ve eşiyle sakin bir yıl geçireceğini öngörmüştü. Bunlar da pek isabetli tahminler olmadı.
Kabe ve Altın Oran
Daha önce Altın oran ve Kabe safsatasıyla ilgili uzunca bir yazı yazmıştım.
Şu videoyu da yeni keşfettim, benim yaptığım hesaplara yaklaşık sonuçlara ulaşan ve videolu bir anlatım sunan bir (sanıyorum) Avustralya’lının videosu. İngilizce, 5:30 dakika. Youtube’da.
Keşke böyle “mucize”lere dair daha çok video falan yapsalar da ben de konu sıkıntısı çekmesem 🙂
Harun Yahya insanı Ateist yapabilir mi?
Bal gibi yapar.
Ateizme varan içsel yolculuğunuz gerçekte nasıl başladı? Bu yolda en büyük uyarıcı etmen neydi, bir düşünün. Bir cümle, bir deneme, bir kitap, belki bir bilim adamı yahut dünyanın saydığı bir filozof? Karl Marx, Carl Sagan, Bertrand Russell ya da Jean-Paul Sartre? Hayatınızın akışını kökünden değiştiren, bilincinize yepyeni bir rota kazandıran o ilk impulsa bir isim vermek gerekseydi bu kim olurdu dersiniz?
Sizi bilmem ama benim için bu isim Harun Yahya’dan başkası değil.
Devamı için şuraya tıklayınız.
Eleştirel Düşünce
Youtube kullanıcısı Qualia Soup’tan yine güzel bir video. 5 dakika, İngilizce, ama bendeniz üşenmedim tüm videoyu tercüme ettim.
Kontrol edecek vaktim olmadı, arada hatalar ve kulağa hoş gelmeyen cümleler olabilir, ama ana mesajı olduğu gibi veriyor diye düşünüyorum.
Video – altyazılı haliyle altta.
Birine bir balık verin o gün yemek yerler.
Bizim minik Dünya’mız
İşte aslında bu kadar küçük bir yer işgal ediyoruz Evren’de.
(Youtube’da, 6 dakika)
Din size bunu yaptırabilir
Reddit, bilmeyenler için bir tür sosyal paylaşım sitesi. Hem linkler paylaşılabiliyor hem de linklerle ilgili sohbetler ve tartışmalar yapılabiliyor.
Bugün rastladığım bir başlıkta, ailesine Ateist olduğunu söyledikten sonra üniversite parası kesilen 19 yaşında bir çocuk derdini anlatıyor.
Hrıstiyan dinine inanmadığını ve Ateist olduğunu söyleyip, gerekçelerini sıraladıktan sonra annesinin cevabı :
“o zaman umarım ateist arkadaşların sana üniversite parasını verirler”.
Tartışmanın tamamı şuradan okunabilir :
http://www.reddit.com/r/atheism/comments/agnr2/parents_found_out_im_atheist_pulled_all_college/
En güzel cevap şu şekilde olmuş :
“Onlara üzgün olduğunu söyle ve özür dile. Eğitim için para almaya devam et. Mezun ol, bir iş bul, evlen, sonra çocukların olunca beyinlerinin saçmalıkla doldurulmasını istemediğin için ailene onları gösterme.”
Dine inanmadığı için çocuğunun geleceğiyle oynamak, heralde bunu dinden başka pek bir şey yaptıramaz. Belki dinlere fazlasıyla benzeyen ideolojiler.
Yılbaşında piyango çıkarsa ben kendim çocuğun eğitim masraflarını karşılayacağım. Ailesine “Türkiye’den bir ateist durumumdan haberdar olmuş ve eğitim masraflarımı karşılayacak” dediği zaman suratlarındaki ifadeyi çok merak ediyorum.
Böyle giyinirsen Cehennem’de yanarsın
Endonezya’da İran’dakine benzer bir “ahlak zabıtası” görev yapıyor. Şeriat Polisi adı verilen ekip, kadınları yolda durdurarak giysilerinin “İslami” olup olmadığını denetliyorlar.
Bu uygulama, daha önce zina yapanların taşlanarak öldürülmesini de içeren bir kanun geçiren Aceh eyaletinde mevcut. Aynı eyalet, kocanın karısına zorla sahip olmasını – diğer adıyla tecavüz- suç saymıyor ve eşcinselliği suç olarak kabul ediyor.
Recm cezasının uygulanması meselesi ise henüz netleşmiş değil.
1 Ocak’tan başlayarak eyaletteki kadınların pantolon giymeleri yasaklanacak ve giysi yasağına uymayanlar sopalanacak.
Kıyafet yasağı sadece kadınlara da değil, şort pantolonla dolaşan erkekler de “iyi müslüman”a yakışmayan kıyafetler giydikleri için uyarılar ve cezalar alabiliyorlar.
Akıllı Tasarım
Teleolojik Argüman’la ilgili yazıda evrendeki kompleks sistemlerin tasarım ürünü olup olmamasıyla ilgili argümanları ve eleştirileri ele almıştım. Bu sefer “bu mükemmel düzen tesadüfi olamaz, akıllı bir tasarımcının ürünü olmalıdır” argümanına daha derin eğilen bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Aslında bu konuyla ilgili kendim bir yazı yazmak istiyordum ama hem zaman yokluğu hem de benden çok daha konuya hakim birisinin konuyla ilgili çok güzel bir makale yazmış olması sebebiyle bu seferlik alıntı yapmakla yetineceğim.
Makale bir parça uzun (5000 kelime civarı) ama kesinlikle okunmaya değer.
Yazının sahibi Hacettepe Üniversitesinde Biyoloji Profesörü olan Ali Demirsoy.
******
BİRBİRİNİN ZIDDI OLAN TASARIMLAR: AKILLI TASARIM-EVRİMSEL TASARIM
“En büyük tehlike akılsızlığı, akıllılık olarak gördüğünüzde başlar”Prof. Dr. Ali Demirsoy, Hacettepe Üniversitesi
Bazı bireylerde kalıtsal bir nedenle ortaya çıkan sorunlar “Anomali” ya da “Hastalık” olarak adlandırılır. İyi bir tasarımda bu anomalilerin hiç olmaması ya da çok seyrek olması beklenir. Hâlbuki bugün tıbben her insanda doğuştan en az 10 anomalinin olduğu söylenir. Bu normal tasarlanmış bir arabanın beklenilmeyen bir arıza göstermesi gibi bir şeydir. Kâğıt üzerinde böyle bir hata beklenmez; imalat sırasında ortaya çıkar. Dolayısıyla buna üretim hatası denir ve suç tasarlayıcısına yüklenmez. Akıllı tasarıma göre bir canlının tasarlanmasından ölümüne kadar geçen süreçler doğaüstü güç tarafından denetlenmektedir ve dolayısıyla hem tasarım aşamasında hem de üretim süreci içerisinde –biz fani varlıkların kusuru olmadan- ortaya çıkabilecek tüm aksaklıklardan doğaüstü güç sorumludur. Ancak hem yetkili ve her şeye kadir ol hem de hata yap ikilemini çözemeyen dogmatikler, çıkarı “Takdiri İlahi”, yani doğaüstü gücün isteği ya da takdiri olarak sunarak hem kendilerini hem de karşılarındakileri kandırmanın yolunu bulmuşlardır. Elimizde olan ya da olmayan gelebilecek her olumsuzluğun faili ya da sorumlusu bulunmuştur: Bir türlü hesap soramayacağımız, ulaşamayacağımız, ne eder ne yaparsa iyidir diye inandığımız Doğaüstü Güç; çoğumuza göre Tanrı. Böylece insanlık tarihi boyunca kusurumuz olsun ya da olmasın uğradığımız her zararı büyük bir tevekkül (kabul) ile benimseyeceğimiz bir felsefeye saplanmış olduk.
Ancak herkeste her zaman görülen, yani bir anomali olarak değil de, genel bir tasarım hatası olarak herkesin gözlediği yapı ve işleyişlere ne diyeceğiz; bu sefer “Taktiri ilahi” demeyle atlatamayız. Çünkü takdir, birçok seçeneğin arasında birisine layık görülen bir şeyi ifade eder. Yani başımıza bir bela gelmişse, yüce Tanrı o iş için beni seçmiş demektir. Dogmaya inanıyorsanız yapacağınız bir şey olamaz, kabul edeceksiniz. Eğer inanmıyorsanız nedenini araştıracaksınız, gerekirse er ya da geç çaresini bulacaksınız. Ancak, bir kusur sadece bir toplumun birisinde değil de herkeste bulunuyorsa, o takdiri ilahi olmaktan çıkmış, genel bir tasarım kusuru olmuştur. Bu tasarım kusurları eğer her şeyi bilen ve her şeye kadir bir varlık tarafından yapılmışsa, o zaman bu varlığın, kulları olan bizler için iyi niyetinden kuşku duyabiliriz. Çünkü hiç kimse durup dururken kitle halinde eziyet etmeyi amaçlamaz. Bunun tanımı psikolojide ya da sosyolojide hoş olmayan çok ağır bir tanımdır…
Gelin görün ki, ortalığı akıllı tasarım velvelesine veren birçok insan (bunların arasında ne yazık ki bilim adamı; hatta bilimlerin bilimi diyebileceğimiz biyoloji alanında çalışanlar), aşağıda yüzlercesinin arasından verilmiş sadece birkaç genel kusurun neden doğaüstü güç tarafından reva görüldüğünü bir türlü açıklayamıyor. Moleküler ya da hücre düzeyine indiğimizde hatalı tasarımla ilgili onlarca örnek verebiliriz. Ancak bu örnekler çok akademik kalacağından, bu konuda yeterince bilgisi olmayanlar anlamakta zorlanabilir diye verilmemiştir. Doğuştan yüksek tansiyon, şeker hastası, çeşit çeşit yetmezlikler, kas ve kemik bozuklukları ve benzer onlarcasını kişiye özgü olduğu genel bir durumu yansıtmadığı için –genel bir tasarım hatası olarak- gündeme getirmeyeceğiz. Bu nedenle vereceğimiz tasarım hatalarına ilişkin örnekler özellikle hemen herkesin her zaman tanık olduğu çocuklardaki bazı kusurlardan –yani genel tasarım hatalarından- seçilmiştir. Bunun nedeni, akıllı tasarımcıların, ortaya çıkmış kusuru, ergin kişinin suçlarına –günahlarına- bağlamasından kurtulmak içindir.
1. Çocuk büyüten ve gecelerini uykusuz geçiren herkes şunun farkındadır. Çocuklar doğduklarının ilk birkaç ayında bazen çok daha uzun süre gaz sorunu yaşayarak ailelerini ve kendilerini perişan ederler. Bu gaz ya anadan geçer ya da çocuğun sindirim sistemindeki tasarım hatasından kaynaklanır. Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, ağaçtan ağaca atlarken anasının sırtına yapışarak, her sıçrayışta sürekli gazını çıkaran bir canlının böyle bir sorunu olmamıştır. Bu nedenle primat yavruları gaz sancıları çekmez. Ne zamanki doğal yaşamdan ve doğal evrim sürecinden ayrıldık, bu sorun karşımıza çıktı. Ancak evrimsel yapısal değişim, sosyal evrime ayak uyduramadığı için, zamanında gerekli önlemler oluşamadı.
2. Çocukların iç kulak ile ağız arasındaki östaki borusu, normalden kısa olduğu için ağızdaki mikroplar sık sık orta kulağa geçer ve bir sürü soruna neden olur. Primatlarda bu sorun var mı; büyük bir olasılıkla yok.Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, sosyal gelişmeleri öğrenebilmek için, kafası beklenilenden çok daha büyük olarak dünyaya gelmeye zorlanmış bir çocukta bu sorunun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Acaba doğaüstü güç insanın sosyal yaşama geçişini bilemiyor muydu? Yoksa böyle bir ödüle karşı ceza mı uygulamaya kalkıştı?
3. Çocukların, özellikle kız çocuklarının idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal erişkinlere göre kısa olması nedeniyle sık sık idrar yolları hastalıklarına tutulmaktadır. Ne olurdu bu boruyu biraz daha uzun olarak yaparak yaratsaydı?Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, dört ayağının üstünde gezen bir canlı için bu kısalığın büyük bir sakıncası yoktu; ne zaman ki, yere inip de ilk olarak otura otura sonra iki ayağımız üzerinde gezmeye başladık; oturduğumuz yerdeki mikroplar çok daha kolay içlere kadar girebildiği için bu sorunlar ortaya çıktı. O zaman sormazlar mı, beni iki ayağım üzerine kaldırırken, bu boruyu niye bir iki santim uzatmadın?
4. Penisteki sünnet derisi çoğunluk herhangi bir soruna neden olmadan doğum olmasına karşın, bir kısmında idrar yapamayacak derecede kapalı olduğu için önemli sorunlara neden olmaktadır. Bu derinin erişkin olmadan kesilmesi ise Musevi ve İslam inancına göre tanrının isteğidir. Bu derinin atılması sırasında, yine bu iki dinin de ortak olarak birleştiği inanca, yani çocukların suçsuz olarak doğduğu inancına karşın, milyonlarca çocuğun sünnet işlemi sırasında mikrop kapmasından dolayı ölmesini nasıl açıklayacaksınız? Günahsızların ceza çekmesi hiçbir öğretide hoş karşılanamaz.
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, bu deri kapalı durarak idrar yollarının ve penis başının olası enfeksiyonları önlemek için meydana gelmiştir. Doğal ortamda er ya da geç normal işlevini görmeye başlar; ancak bezlere sarılmış kapalı ortamda yetiştirilen bir bireyde bu aksaklığın giderilmesi zor olur.
5. Bugün hangi çocuk doktoruna giderseniz gidin, çocuğa bakmadan D vitamini de içeren bir ilaç yazıyor. Bunu muhakkak almalısınız diyor. Burada birisi yanılıyor, ya doktor ya da doğaüstü güç. Çünkü akıllı tasarım olsaydı, ana sütü ile birlikte bu maddeler de verilmiş olacaktı.
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, insan, güneş ışığının çok yoğun olduğu Doğu Afrika’da evrimleştiğinden D vitamininin oluşması için ek bir kaynağa ihtiyaç duyulmamıştı. Ne zaman ki kuzeye yayıldı, eksiklik ortaya çıktı. Düzeltilebilir miydi? Çok basit birkaç önlemle bu eksiklik giderilebilirdi. Zaten canlıların hemen hepsi (bizden başka yer değiştiren iki memeli hariç) bulundukları yerde kaldıkları için gerekli D vitaminini sentezlemektedirler. Bunu yer değiştiren insan yapamadığı için, gittiği yerde özellikle güneş ışınlarının eksikliğinden dolayı bozukluk ortaya çıkmaktadır. Eğer akıllı tasarımcıların inandığı gibi insanoğlu orta kuşakta bulunan bir yerde dünyaya inmiş olsalardı, böyle bir eksikliği yaşamayacaklardı. Demek ki bir enlemden öbür enleme geçince akıllı tasarım akılsız tasarım haline dönüşmüş. Niye düzeltilmemiş? Doğa aklıyla değil, seçenekleri rastlantıyla seçtiği için her zaman doğru yolu bulamaz; bu nedenle de bu güne kadar jeolojik dönemlerde bağrında barındırdığı yaklaşık 20 milyon (belki 100 milyon) canlı türünü bu akılsız tasarıma kurban etmiştir.
6. Hemen hemen hiçbir işleve sahip olmayan 20 yaş dişlerimiz çoğumuzun korkulu rüyası olmuş; birçoğumuza kötü günler yaşatmıştır. Dogmatikler bunun için kem küm bir şeyler söyleseler de hiç kimse inandırıcı bir açıklamasını yapamamaktadır. İnançlara göre insan aynen yaratılmışsa, evrimleşmemişse, 20 yaş dişleri de insanın başına bela olarak verilmiştir. Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, bu dişler otçul (daha çok ot yediğimiz) dönemde öğütme işinde kullanılıyordu; daha sonra omnivor (yani her şeyi yer hale geçince), özellikle de yiyeceklerimizi pişirerek daha yumuşak hale getirince gerek kalmadığı için doğal seçilim ile ortadan kaldırma sürecine sokulmuştur. Evrim, sabırlı ve sürekli bir işleyişin adı olduğu için de, hemen ortadan kaldırılamamış, zamana bırakılmıştır.
7. Osteoporaz (kemik erimesi). Bugün kırk yaşını geçmiş herkesin korkulu rüyasıdır ve geçici de olsa tedavisi için önemli harcamalar yapılmaktadır. Her şeyi bilen doğaüstü güç, ömrümüzün ortalarında neden bizi oluşturan iskeletin içini boşaltsın ve kırıklarla uğraştırsın. Bunların içine her besinimizde bolca bulabileceğimiz kalsiyumu yerleştirme güç mü olacaktı? Yoksa bu da mı takdiri ilahi hanesine yazılacak?
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, kemikler işlev gördüğü sürece ve doğada güç kullandığı sürece sağlıklı kalır; sürekli kitap okuyan ve dua eden birinin, kemikler (bu bağlamda kaslar) üzerindeki tonus (basınç etkisi) azalacağı için içini boşaltması kaçınılmazdır. Evrim, gerçekler üzerinden işlev yapar, acımasızdır, tarafsızdır; duygular ve sevgiler üzerinden değil…
8. Elli yaşını geçmiş her erkeğin aklı prostatındadır. Çoğunluk doğru dürüst işeyemez, olur olmaz yerde işemeye kalkışır; bu nedenle kana kana bir şey hatta su bile içemez. Tuvaletin başında dakikalarca bekler. Daha sonra eşeysel işlevleri aksadığı için karısından azar işitir; aşağılanır; semavi dinlerin üstün varlık olarak tanımladığı o erkek süklüm püklüm bir kediye (kedi bile denmez olsa olsa pisik demek gerekir) dönüşür ve daha da vahimi er ya da geç kanserleşmeye başlar. Doksan yaşına gelmiş bir insanın %90 prostat kanseri olma olasılığı vardır. Dogmatikler akıllarını kutsal kitaptaki bilgilerle bozdukları ve prostat da bu kitapların bulunduğu dönemde bilinmediği için birkaç yakın ayet ve hadisle belki geçiştirebilirler; ancak en iyisi bu konuya hiç değinmemektir…
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, o size der ki, prostat bezi, sahneye çıkarken ozmos, yani su geçişlerini düzenleme gibi bir görevi üstlenmek için ortaya çıkmıştı; ancak zamanla başka işlevleri de yüklenince, olması gerekenden fazla bir görevi daha üstlendi ve başarılı da olamadı. Eğer bir varlığı korkularından arındırmak için tasarım yapmış olsaydınız, iki paralık bir sifinkter (kapak) ile bu sorunu çözerdiniz. Ancak, evrim gelecek için plan kurmaz, o anda gereksinme duyulan şeyleri en iyi şekilde seçmeye kalkışır. Bu nedenle de evrim her zaman mükemmeli bulamaz.
9. Menopoza girmiş her kadının rahim kanseri ve meme kanseri korkulu rüyasıdır. Çocuk yapma yetisini yitirmiş ve başka bir görevi kalmamış bir organın vücuttan kaldırılması çok zor biyolojik işlem değildir. Böyle bir korkuyu insanlara yaşatmanın ne anlamı var?
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, o size der ki, doğa bir canlının üreme gücünü yitirmiş bir bireyi barındırmak gibi bir lüksü olmadığı için uygun yöntemi geliştirme denemesine girişmemiştir.
10. Neredeyse her üç kişiden biri omurga rahatsızlığı çekmektedir. Diğer canlılara bakıyorsunuz beli kayan canlı yok gibi. Bu insana eziyet niye? Akıllı tasarımcılar “Tanrının verdiği organı korumak gerekir” diye bir yaklaşımla konuyu savsaklamaya kalkışırlar.
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, o size der ki, bir zamanlar dört ayak üzerine yürüyen atalarımız, ağırlığı tüm omurgaya dağıttığı ve onu da dört noktadan toprağa verdiği için böyle bir sorunla karşılaşmadı. Ancak iki ayağı üzerine kalkınca, ağırlık merkezi 4-5. omurların arasına yoğunlaştı, burası da yeterince kasla desteklenemediği için ve evrim mekanizması deneme-yanılma yöntemi ile çalıştığı yani çok ağır işlediği için de bu kadar kısa süre içinde gerekli önlemi geliştiremedi. Böylece öne uzattığımız iki elimizle tutacağımız bir kiloluk bir yük, kaldıraç misali 4-5. omurlara 20 kiloluk bir baskı oluşturdu.
11. Hemen hiçbir hayvanda görülmeyen fıtık ve özellikle kasık fıtığı niye insanlarda görülüyor diye düşünebilirsiniz. Akıllı tasarımcılar ancak bir önceki yanıtı verebilirler. Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, o size der ki, bir zamanlar dört ayak üzerine gezdiğimiz için iç organlar özellikle testislerin vücut dışına çıktığı kanala (ingunial kanala) basınç yapmıyordu; ne zaman ki iki ayak üzerine kalktık, iç organlar basınç yapınca, özellikle belirli bir yaştan sonra bağırsaklar bu kanaldan dışarıya sarkmaya başlar. Evrimsel gelişme bu aksaklığı niye düzeltmedi? Ya bir çıkar yol bulamadı ya da geliştirmek için yeterince zaman bulamadı. Akıllı bir tasarım olsaydı hem bu sorunu hem de yukarıdaki sorunu bir çırpıda çözecek çareyi yürürlüğe koyardı.
12. Eskiye ait insan fosillerine bakıyoruz; çürük diş hemen hemen yok (biraz da erken öldüklerinden dolayı); ancak ne zaman ki besinlerini öğütüp, pişirmeye ve özellikle de tahılla beslenmeye başlıyorlar, o zaman diş çürükleri ortaya çıkıyor. Doğaüstü güç insanı vahşi bir hayvan gibi doğada dolaşsın diye mi tasarladı? Uygarlığa geçeceği ve geçişte yaşanacak sorunlar tahmin edilemez miydi? Akıllı tasarımcılara sormanıza gerek yok; çünkü onlar bulunan bunca insana ait fosili zaten insan neslinin atası olarak kabul etmiyorlar. İnsanın zembille gökten indiğine inanıyorlar.
Ancak bir evrimsel biyoloji uzmanına sorarsanız, “diş çürümeleri neden oluyor?” diye, o size der ki, tahılla beslenme, mayalanmaya bağlı olarak ağızda asidik tepkimelerin ve aşınmaların meydana gelmesini tetiklediği için olmuştur diyecektir. Bu tasarım hatasını giderebilmek için de akşam-sabah macunlarla fırçalama yoluna gideriz.
13. Akşam sabah hamdolsun verdiğin nimetlere diye dua ediyoruz. Bu kadar çeşitli yiyecek verdiği için. Pekâlâ, yaklaşık 400.000 bitki olmasına karşın niye daha çok çeşitli meyve ve sebze sunmadığını bir türlü aklımıza getirmiyoruz. Çünkü olandan başkasını düşünemiyoruz. Düşünebilmeniz için evrim mantığına sahip olmanız gerekir; o da bizde yok. İnsan oluştuktan çok daha sonraki devirlere bakacak olursak, bugün nimet olarak tanımladığımız sebze ve meyvelerin ve keza hayvanların hiç birini göremeyiz. Doğa, elmayı, armudu, kirazı, kayısıyı, portakalı, şeftaliyi, mısırı, domatesi, salatalığı, kabağı, nohudu, şeker pancarını, karnabaharı, lahanayı, kıvırcığı, marulu, Çin marulunu, kırmızılâhanayı, Montofon ineğini, Holstein ineğini, Legorn tavuğunu ve bugün kullandığımız daha onlarca ürünü bugünkü haliyle evrimleştirmemiştir. Ama her devirde evrim mantığına sahip insanlar olduğu için “akıllı tasarım ürünü olarak belirtilen” verimsiz varlıkları insani tasarımla çok daha kullanılabilir ve verimli hale getirdiler. Siz, domatesi, şeftaliyi, elmayı, portakalı ve yukarıda yazılan bitki ve meyveleri doğaya bırakın belirli bir süre sonra asıllarına döneceklerdir, yani evrimsel tasarıma. Montofon ineğinin, Holstein ineğinin ve Legorn tavuğunun zaten doğada üreme şansı olmayacaktı. Kıvırcığı, marulu, karnabaharı, lahanayı, Çin marulunu, aysbergi, süs lahanalarını, brokoliyi, kırmızılâhanayı doğaya bırakın yıllar sonra yumruları sadece bir fındık bilemedin ceviz kadar kalmış Bürüksel lahanasına döndüğünü göreceksiniz. İnsan olmasaydı mısır bitkisi ise hiçbir zaman olmayacaktı. Doğa insanı düşünerek bunları evrimleştirmediği için, bizim amacımıza en uygun şekli vermedi. Akıllı bir tasarımda eşrefi mahlûka neden en iyisinin sunulmadığını merak etmiş olmalısınız. Nede olsa insan olmanın en önemli özelliği merak etmektir. Daha iyi bir tasarımın yapılma zevki insana mı bırakılmış dersiniz (böylece akıllı tasarımcılara zor zamanlarda kullanabilecekleri bir açıklama da vermiş oluyorum).
Bütün bu değerli yiyeceklerimiz doğada bugünkü haliyle bulunmuyor. Doğal işletiminin hatalarla dolu olmasından dolayı, anormallikler, örneğin poliployidi dediğimiz kromozom çoğalmaları nedeniyle bugünkü sulu ve iri meyveler oluşuyor ya da doğaüstü gücün bizim için esirgediği kalıtsal kombinasyonları insanlar ıslah yoluyla kendisi yapıyor.15. Doğada birbiri için zararlı çok sayıda canlı vardır. Ancak bir canlıya zarar veren bir tür başka bir canlı için yararlı işler yapara; ya da tersi. Örneğin çoğumuzun irkildiği yılan, doğanın dengesinin sağlanması için en önemle canlı gruplarından biridir. Yılanlar olması kemiriciler doğadaki bütün dengeleri allak bullak eder. Dolayısıyla kimin yararlı kimin yararsız olduğuna doğanın işletim sistemi karar verir.
Ancak bazı canlı türleri örneğin çiçek, veba, humma, sıtma ve benzer onlarcası, doğada başka hiçbir canlıya şu ya da bu şekilde yarar sağlamıyor. Biyolojik döngülerinin varsa ara kademelerinde de sağlamıyorlar. Bu canlılar sadece insanları hasta etmek için evrimleşmiştir (akıllı tasarımcılara göre yaratılmışlar). Bir doğaüstü güç bu kadar canlı türü içinde en çok değer verdiği ve eşrefi mahlûkat olarak kitaplarında tanımladığı bu türe bu kadar eziyeti, korkuyu ve ıstırabı neden reva görmüştür dersiniz? İnsanlık tarihinden bu yana milyarlarca insan (bunların içinde günahsız olarak bildiğimiz çocuklar) ömrünün baharını bile görmeden bu canlılarca öldürüldüler. Sizce böyle bir tasarım akıllı tasarım mıdır? Sus sus öyle söyleme –Tanrının işine karışılmaz- günahkâr olursun demeyle ne zamana kadar yorumlama yetinizi bastıracaksınız?
****
Yazıyı benimle paylaşıp beni haberdar eden dostuma teşekkürlerimle (o kendini biliyor) 🙂
Biraz saygı
Çizer Don Addis‘i 29 kasım’da akciğer kanserinden 74 yaşında kaybettik.