Faizsiz Bankacılık

Aslında ilk bakışta mantıksal bir imkansızlık olarak görünüyor faizsiz bankacılık. Zira bankaların para kazanma yöntemi neredeyse tamamen kredi olarak verdiği paralardan belli bir zaman sonra borç geri ödenirken aldığı faiz geliridir.

Peki faizsiz bankacılık nasıl oluyor? Hemen anlatayım.

Faizsiz bankacılığın normal bankacılıktan farkı kredi olarak kullanılan paranın mal alımı için kullanılacak olması. Şöyle açayım – siz gidip Bank Asya’dan kredi aldığınız takdirde bu parayla ne yapacağınızı belirtmek ve satın alacağınız şeyin faturasını bankaya ibraz etmek zorundasınız. Çünkü banka size faizle borç para vermiyor, peşin parayla bir mal alıp size vadeyle satıyor. Buraya kadar mantıklı gibi görünüyor.

Peki aynı istekle Garanti Bankasına gittiğimizi varsayalım. Garanti Bankası faizle çalışan normal bir banka. Garanti Bankasına gidip kredi aldığınız takdirde Bank Asya’dan tek farkı aldığınız parayla ne yaptığınızı bankanın bilmemesi. Ve bu sadece tüketici – bireysel destek kredileri için geçerli. Ev, araba alırken ya da iş kurarken banka her türlü bilgiyi gözden geçiriyor. Tıpkı Bank Asya gibi.

Aslında her iki bankadan aldığınız parayla siz bir mal ya da hizmet satın alıyorsunuz ve her iki durumda da dilerseniz/gerekirse bunu bankaya ibraz edebiliyorsunuz. Bank Asya’nın tek farkı ibrazı zorunlu kılması. Garanti bireysel kredilerde parayla ne yaptığınızı umursamıyor.

Elbette aslında vade farkı olarak adlandırılan şey faizin ta kendisi. Bank Asya da bugün verdiği parayı ileriki bir tarihte belli bir yüzde fazlasıyla geri alıyor, Garanti bankası da aynı şeyi yapıyor. Hatta ikisinin de faiz oranları hemen hemen aynı, çünkü Bank Asya diğer bankalardan farklı değil ve piyasadaki kredi ürünleriyle arz talep dengesinde yer edinmek zorunda. Eğer vade farkı/faiz oranını diğer bankalardan aşağı çekerse likidite problemi olacak, yukarı çekerse de vade farkı/faiz işletebileceği borçlar veremeyecek.

Mortgage ürünlerini ele alalım. Garanti bankasında bir ev almak için başvurunuz yapıldıktan sonra eve bir eksper gelir, değer biçer, istediğiniz kredi miktarına belli oranda faiz uygulanır ve taksitlere bölünür.
Bank Asya’da bir ev almak için başvurunuz yapıldıktan sonra eve bir eksper gelir, değer biçer, istediğiniz kredi miktarına belli oranda vade farkı uygulanır ve taksitlere bölünür.

Diğer bir deyişle vade farkı adı verilen şey faizin ta kendisidir. Eğer siz vadeyi uzatmak isterseniz ödeyeceğiniz fark da büyür. Aynen faiz gibi.

Faizsiz bankaların mevduat sahiplerine ödedikleri şeyin adı da kar payıdır. Faiz değil. Peki farklı mı?

Garanti bankasına para yatırdığınız takdirde banka belli bir faiz oranını belli bir süre sonra size ödemeyi taahhüt eder. Bank Asya’ya para yatırdığınızda banka size belli bir süre sonra bir kar payı ödemeyi taahhüt eder. Buradaki yegane fark, bankanın kazandığı para miktarına göre ödenen kar payının değişkenlik göstermesi. Yani bir nevi mevduat sahibini riske ortak ediyorlar. Ancak siz gidip Bank Asya’ya “benim paramın azalma ihtimali var mı?” diye sorarsanız hesap açtırmadan önce, alacağınız cevap “banka kredi verdiği kişilerden gerekirse teminat istiyor bu yüzden zarar etme olasılığı çok düşük”.

Tıpkı diğer bankalar gibi. Garanti de gerekirse teminat istiyor, hatta mortgagelarda ve araba alırken evi/arabayı ipotek etmek standart bir uygulama. Ödeyemezsen banka evi satıp kendi parasını kurtarıyor.

Diğer bankalar da Bank Asya’nın riskini taşıyorlar, Amerika’da daha geçtiğimiz sene yüzlerce ufak banka verdiği kredileri geri alamadığı için battı.

Bank Asya’nın faizle çalıştığına bir diğer kanıt da,  aldığı mevduatlardaki risk faktörünü verdiği kredilere işletmemesi.

Yani, siz Bank Asya’ya mevduat yatırıyorsunuz ve Banka diyor ki, “sen benim riskime ortak ol, ben az kazanırsam sen de az kazan, ya da zarar edersem sen de et”. Ancak siz Bank Asya’dan para alırken “ben bu parayı alıp mal almayı planlıyorum-iş yapmayı planlıyorum amma velakin ben bu alışverişten kar etmezsem, zarar edersem sen de benim zararıma ortak ol, yerine göre daha az vade farkı al” diyemiyorsunuz. Alınan vade farkı tıpkı normal bankalardaki faiz oranı gibi sabit.

Özetle, Bank Asya “faiz haramdır” diye düşünen kişilere bildiğimiz faizsiz bankacılık yapmanın güzel bir yolunu bulmuş gibi gözükse de esasen olan şey koskoca bir aldatmacadan ibaret. Bank Asya da tıpkı diğer bankalar gibi mevduata (değişken faizli olsa bile) faiz ödüyor, verdiği kredilerden de vade farkı adı altında faiz topluyor.

Parasını Bank Asya’da tutan inançlı kişiler de sadece kendini kandırıyor. Eğer faizin haram olduğunu düşünen bir Tanrı varsa onu kandıramadıklarını gözardı etmiş görünüyorlar.

Feragatname: Bu yazıda Bank Asya’yı özellikle hedef almış değilim, faizsiz bankacılık yaptığını iddia eden tüm bankaların iş yapma şekli aşağı yukarı bu şekilde. Yani diğer katılım bankaları cici, Bank Asya kaka gibi bir iddiam yok.

Leopar ve babun yavrusu Evrim’i çürütür mü?

Evet, konumuz hayvanlardaki ahlak/şefkat/özveri. Konuya girmeden önce başlığın sebebini açıklayan haberi gözden geçirelim.

Habere göre, babunların en büyük doğal düşmanı olan leopar, anne babunu öldürdükten ve yedikten sonra 8 günlük yavru babuna bir süre annelik yapmış. Ağaçtan düşen yavru babunu sırtlanlar yemesin diye tekrar yukarı çıkarmış. Yavru kendi annesi olmadığı için muhtemelen soğuktan öldükten sonra da leopar kendi yoluna gitmiş.

Bu olayın Evrim Teorisi’nde bahsi geçen “doğal seçilim” ya da aslında tam doğru olmayan tanımıyla “güçlü olanın ayakta kalması” ve “türün devamını hedefleyen bireyler” ve “bencil gen”i yalanlayan bir olay olduğu iddiası dile getirildi. Güya bu olayın tek açıklaması Tanrı imiş. Nasıl olduğunu sormayın zira bilmiyorum. İddia sahibine ısrar etmeme rağmen elle tutulur herhangi bir cevap an itibariyle gelmiş değil.

Peki gerçekten hayvanlar aleminde türler içi ve türler arası şefkat/ahlak gibi kavramlar Evrim teorisine ters mi?

Hiç de değil.

Maymunlar arasında ahlak kuralları gözlemlenmiştir. Grup halinde yaşayan şempanzeler birbirleriyle muzlarını paylaşırken aralarından bir tanesi paylaşıma dahil olmaz ve hep diğerlerinin getirdiği muzları yerse, o maymun dışlanıyor. Benzer “şefkat” davranışları başka hayvanlarda da gözleniyor.  

Burada gözlenen şey, grup olarak hayatta kalma şanslarını artırıcı (böylelikle genlerini sonraki nesle aktarma şanslarını artırıcı) bir davranış olan “muzları paylaşma” düzenine uymayan şempanzenin dışlanması. İnsanlarda da durum farklı değil. Dikkatli incelendiğinde ahlak kurallarının insanların grup olarak bir arada yaşamalarını kolaylaştıran kurallar olduğu ortaya çıkıyor. Elbette zeki canlılar olan insanlardaki ahlak kuralları çok karmaşık. Ancak maymunlarda gözlenen ahlak davranışlarından temelde çok farklı değil.

Peki hayvanlar arasındaki şefkat? Türler içinde bireylerin diğer bireylere karşılıksız yiyecek vermeleri ya da kendilerini grup yararına tehlikeye atmaları hem grubun yaşaması hem de bireyin kendi genlerini aktarma şansını artıran davranışlardır.

Kuşlarda (ve maymun türlerinde) gözlenen bir davranış, bazı bireylerin diğer bireylere yiyecek bağışlamasıdır. Bu ilk bakışta “şefkat” olarak algılanabilir ancak burada çok farklı bir mekanizma çalışmaktadır. O da “reklam”. Kuşun verdiği mesaj (özellikle erkek kuşların dişi kuşlara verdiği mesaj) şudur: “Ben o kadar güçlü ve yetkinim ki, kendimi besleyebildiğim gibi sizi de besleyebiliyorum. Öyle de süper bir bireyim ben”.

Bu mesaj dişilerin reklam yapan bireyle eşleşmelerinde ve diğer erkek bireylerin otoriteye baş kaldırmalarını engellemelerinde etkili.

Benzer bir davranış da “gözcülük” şeklinde ortaya çıkıyor. Örneğin serçelerin yaşadığı bir grupta, yırtıcı kuşlara karşı grubu uyarabilmek için bazı bireyler kendilerini savunmasız bırakma pahasına ağacın en tepesine çıkıyorlar. Burada birey tamamen özveriye dayalı mı hareket ediyor? Hayır. Yine “ben süperim, sizi korumak adına kendimi tehlikeli durumlara sokabilecek kadar güçlüyüm” mesajı gönderiyorlar. Yine yemek paylaşımı örneğindeki gibi bir hedef kitlesi var.

Peki türler arasında, özellikle başka hayvanların yavrusunu evlat edinme meselesi nasıl açıklanabilir? Çok basit. Evrimsel olarak türün daha başarılı adaptasyonunu sağlayan bir özelliğin yan ürünü. Hayvanlar ve insanlarda evrim, yavruların korunmasını sağlayan genleri tutmuştur. Yani ilkel canlılarda yavrusunu koruyan ve belli bir yaşa/büyüklüğe erişinceye kadar bakan hayvanların türünü devam ettirme ihtimali ve genlerini sonraki nesillere aktarma ihtimali daha büyüktür. Yavrusunu daha iyi koruyanın şansı daha da büyüktür. Bunu sağlayan genetik şifreye sahip olanların şansı da doğal olarak daha büyüktür.

Her hayvanın yavrusu çok sevimli

İnsanların “her şeyin yavrusu çok sevimli” demesi de aslında evrimsel bir yan üründür. Evrim süreci, insanların kendi yavrularına daha çok şefkat duymasını sağlamıştır. Bu iki taraflı bir süreçtir. Anne-babaya daha sevimli gelen yavrunun yaşama şansı arttığı gibi, çocuklarının tamamını sevimli ve şefkate değer bulan anne-babaların da genleri sonraki nesillere geçmiştir. Bu içgüdünün nesiller boyunca daha da güçlendiğini düşündüğümüzde bugün bize kendi bebeklerimizi andıran canlıların yavrularını sevimli ve şefkate değer bulmamız tamamen doğaldır. İnsan yavrularını andıran köpek-kedi-ayı-maymun vs yavruları bize sevimli gelir. Ancak aynı şeyi kurbağalar, balıklar, yarasalar ya da atıyorum solucanlar için hissetmeyiz. Kendi türümüzden olmayan canlıların (insan bebeklerini andıran) yavrularına karşı ekstra bir şefkat beslememiz evrimsel bir yan üründür. Kendi türümüzün adaptasyonu ya da yaşamasıyla doğrudan ilgili değil, fakat kendi türümüzün devamını sağlayan bir mekanizmayla çok ilişkili olduğu için korunmuş ve gelişmiş bir özelliktir.

Benzer bir örnek daha vereyim. Işık etrafında sürekli dönen kelebekler. Kelebeklerin ışık görünce ona gelmeleri ve etrafında dönmeleri aslında ışığı, geceleyin yönlerini bulmak için kullandıkları Ay sanmalarıdır. Ay’a doğru gittiğiniz takdirde Ay’ın yeri değişmez. Sürekli sabit bir noktadadır. Ay’ı belli bir açıya yerleştirip uçmaya başlarsanız düz bir çizgide gidersiniz. Ancak dünya üzerindeki bir ışık kaynağına giderseniz etrafında halkalar çizer ve spiral bir şekilde ışık kaynağına varırsınız. Elektrik şokuyla sinek – kelebek avlayan lambalar da bu evrimsel yan ürünü kullanır. Sinekler ve kelebekler Ay ve sahte ışıkları ayıramazlar. Bu sebeple şok lambalarını belli bir açıya alıp döne döne elektrik şokuna girerler.

Dönelim leopar ve babun’a. Burada söz konusu olan şey şefkat değil. Eğer şefkat olsa idi o zaman yavru babuna bir gece boyunca bakmak ve sonunda ölümüne sebep olmak yerine, en başta annesini yememeyi seçmesi gerekirdi leoparın. Burada söz konusu olan şey, evrimsel bir yan ürün. Kendi yavrularına duyacağı şefkat hislerini, başka bir türün yavrusunun ateşlemiş olması. Leoparların kendi yavrularına şefkat göstermeleri leopar neslinin devamını sağlayan bir araç. Tıpkı insanlardaki gibi “yavruyu koruma” içgüdüsü burada da iş başında.

Eğer ki Tanrı hayvanlara bir tür ahlak vermiştir deniyorsa, o zaman homoseksüel davranış gösteren hayvanları ya atladı, veya o hayvanların herhangi bir tanrı yaratmadı.

İmla hataları olabilir, bir kere okudum asmadan önce, düzeltmeler yapılabilir.