Evet, Küresel Isınmadan Ateistler sorumludur

Koskoca Papa yalan söyleyecek değil ya. Muhtemelen bizim bilmediğimiz bir şeyler biliyor olmalı ki (duyduğuma göre Cennet’e bağlı bir telefon hattı varmış) küresel ısınma dahil olmak üzere çevresel tüm problemlerin Ateistlerin sebep olduğu şeyler olduğunu söylemiş.

Konuşmadan alıntı yapıyorum:

Is it not true that inconsiderate use of creation begins where God is marginalized or also where is existence is denied? If the human creature’s relationship with the Creator weakens, matter is reduced to egoistic possession, man becomes the “final authority,” and the objective of existence is reduced to a feverish race to possess the most possible.

Yani :

Yaratılmışların sorumsuzca kullanımının Tanrı’nın önemsizleştiği ve varlığının yok sayıldığı yerde başladığı doğru değil midir? Eğer insanın yaratıcıyla ilişkisi zayıflar ve madde egoistçe bir sahiplenmeye indirgenirse, insan “nihai otorite” haline gelir ve varlığın amacı en çok şeye sahip olabilmek için yapılan amansız bir yarışa dönüşür.

Tanrı’ya inancın dünya kaynaklarını sorumlu kullanmakla ne gibi bir ilgisi var çözebilmiş değilim. Hatta işin içine Tanrı’yı dahil edersek her zaman “nasılsa Allah gerektiğinde müdahele eder” bahanesine sığınabilir insan. Ama Tanrı’nın olmadığı bir denklemde varılacak kaçınılmaz sonuç “Dünya’nın insanlara hiç bir borcu yok, eğer akıllı davranmazsak neslimizin yok olması çok zor değil, o yüzden neslimizin devamı için kaynakları sorumluca kullanmalıyız” şeklinde olacaktır. Tanrı inancına gelene kadar kaynakları sorumlu kullanmak için belki 100 tane sebep varken tüm olayı Tanrı inancına indirgemek, ancak dünyanın en bağnaz kurumlarından birinin en tepesindeki adamın kurabileceği bir mantık olsa gerek.

Hele ki Vatikan’ın bugüne kadar sömürdüğü kaynakları ve Papa’nın yaşadığı dünyanın en lüks, en ihtişamlı, en savurgan sarayını göz önüne alırsak söyledikleri iki yüzlülükten başka bir şey olarak kabul edilemez.

Harun Yahya’yı kim dinler?

Bugün aklıma takıldı. Harun Yahya sitelerinde sürekli dünyanın bir çok ülkesinde getirdiği ses (kahkaha sesi sanırım)’le ilgili ifadeler görürürüz. Yani gidip bakarsanız görürsünüz. Vaktiniz varsa. Yapacak daha iyi bir şey yoksa. Yani internet bitmişse ve okumadığınızı farkettiğiniz tek yer HY siteleriyse.

Acaba dedim, bu siteleri kimler geziyor. İmdadıma Google Trends yetişti. Bilmeyenler için, Google Trends, bir web sorgusuyla ilgili çok basit istatistikleri listeleyen bir site. Bir sorguyu kaç kişi aramış, nereden aramış vs gibi şeyleri gösteriyor.

Google Trends’de Harun Yahya’yı arattığımda gördüklerim beni hiç mi hiç şaşırtmadı.

Harun Yahya’nın “Dünya”dan kastı Endonezya, Türkiye, Malezya, Fas, Pakistan olsa gerek. Zira neredeyse tüm sorgular bu ülkelerden gelmiş. Geri kalan çok az sorgu da Belçika, Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa’dan gelmiş.

Yani Harun Yahya sitelerinin müşterileri çoğunlukla düşük eğitim seviyesine sahip ülkelerden gelen ziyaretçiler. Türkiye bunların içinde en iyisi (diye umuyorum). Gelişmiş ülkelerde HY’yi ciddiye alıp ilgilenen pek kimse yok.

Karşılaştırma yapmış gibi olmayayım ama Richard Dawkins’i arattığımızda hangi ülkeler çıkıyor?

İrlanda, İngiltere, Avustralya, Norveç, Yeni Zelanda, Kanada, ABD, İsveç, Finlandiya, Danimarka. Hepsinden de ciddi sorgu trafiği var.

Bu aslında pek bir şeyi ispatlamaz. Ama kesin olan bir şey var ki, gelişmiş ülkeler HY’nin dediklerindense Dawkins’in dediklerine daha meraklı.

Dawkins: 1 – Yahya: 0

Kadın hakları mı? Aman ha!

Mali’de, kadınlara daha geniş haklar veren bir yasa protestolar nedeniyle geri çekildi.

Dün BBC’de çıkan habere göre Mali’nin devlet başkanı kadınlara daha çok hak tanıyan “Aile Yasası”‘nı (sanıyorum Medeni kanundan farklı, ama nasıl farklı bilmiyorum) protestolar sebebiyle imzalamadan tekrar gözden geçirilmesi için parlamentoya geri gönderdi.

Protesto edenler kim? Aşırı dinci Müslüman gruplar. BBC’deki habere göre devlet başkanı Amadou Toumani Toure yasayı “milli birlik beraberlik uğruna” parlamentoya geri yolladığını söylemiş.

Peki bu kadar yaygara koparan kanun tasarısında ne var?

Örnek olarak : Evlenme yaşı 18’e yükseltiliyor, kadınlara mirastan daha fazla pay veriliyor ve en önemli noktalardan birisi, kadın erkeğe boyun eğmek zorunda değil, bunun yerine erkek ve kadının birbirlerine sadakat ve koruma borçları var.

Bir yorumcuya göre “İslam kadınları baskı altında tutmuyor o yüzden özgürlüğe ihtiyaçları yok!” (Olatunde Oloyede, Lagos, Nijerya)

Müslümanların karşı çıktıkları bir diğer nokta, evlilik kurumunun laik bir şekilde tanımlanması. On binlerce kişi başken Bamako’da toplanıp yasaya karşı gösteriler yapmış.

Mali’nin Yüksek İslami Konseyi’nin başkanı, devlet başkanının yasayı onaylamamasından memnuniyet duyduğunu belirtmiş bir de.

Neresinden tutsak elimizde kalan bir olay yaşanıyor Mali’de. 21. yy’dayız, ve tartışılan şeye inanmakta güçlük çekiyorum. Kadınlara eşit haklar. Bunun hala tartışılıyor olması çok, ama çok üzücü.

Hollanda’da bir kitapçıda

Kaynak : Not always right isimli blog. Müşterilerin daima haklı olmadıkları durumlardan bahsediyor. Eğlenceli, tavsiye ederim.

Kasiyer: Toplam 17.50 (Euro) lütfen.

Müşteri (bayan) : Hrıstiyan mısın canım?

Kasiyer: Niye soruyorsunuz?

Müşteri: Hrıstiyan mısın?

Kasiyer: Hayır değilim. Niye bilmek istiyorsunuz?

Müşteri: Peki, bana bir başkasının yardımcı olmasını rica ediyorum.

Müdür: Günaydın hanımefendi, duyduğuma göre kasiyerle ilgili bir sıkıntı yaşamışsınız?

Müşteri: Hayır, herhangi bir sıkıntı yaratmadı, sadece paramı inançsız birisinin almasını istemedim. Dikkatli olmalısınız, siz bakmadığınız zamanlarda kasadan para aşırabilir.

Müdür: haklısınız hanımefendi, hatta onu kesinlikle azarlamam gerekiyor.

Kasiyer: (şaşırarak) niye?!

Müdür: Çünkü buradaki hanımefendinin sen beni çağırmaya gittiğinde çantasına attığı ve parasını ödemeyi düşünmediği 3 tane Mars çikolata ve haritayı farketmedin.

(Müşteri bir kaç saniye donar, sonra çantasına bakar)

Müşteri: Aman tanrım! O kadar dalmış olmalıyım ki Şeytan’ın onları oraya koyduğunu farketmedim bile!

Din ve Bilim çatışırsa ne yaparsınız?

(Bu yazının girişini neredeyse olduğu gibi Pharyngula‘dan tercüme edeceğim)

Bulunduğu noktaya mantık ve akıl yürüterek gelmemiş birisiyle tartışırken akıl ve mantık yürütmeyi kullanamayacağınızı biliyorum. Ancak bu makale sorunun ne kadar derin olduğunu gösteriyor.

Time dergisinin 2006 tarihli bir anketine göre, bilim adamlarının belli bir dini inancı tamamen çürütmesi durumunda ne düşünecekleri sorulduğunda, Amerikalıların üçte ikisi (64%) güncel bilimsel bulguları kabul etmektense dinlerin söylediğine inanmaya devam edeceklerini söylüyor.

Böyle düşünen bir çok insan var, ve işin akıl almaz tarafı bu davranışın bir tür erdem olduğunu düşünüyorlar. Eleştirel düşünce eğitiminin erken yaşta başlamasının önemi burada. Çocuklar, aksi yöndeki kanıtlara rağmen bir inanca inatla tutunmanın kahramanca olduğunu düşünerek büyümemelidirler. Bu onları aptal gibi gösteriyor.

***

Linkteki ankete göre, Evrim’i reddeden insanların sadece 14%ü kanıtların yetersiz olduğunu söylüyor. Ancak 19%u İsa’ya inandıkları için, 16%sı Tanrıya inandıkları için, 16%sı genel olarak dine inandıkları için Evrim’i reddediyorlar. Halbuki aynı ankette çıkan bir başka sonuçta 87%’lik bir kitle, bilimin hayatımıza getirdiği gelişmeleri kabul ediyor ve faydalı olduğunu söylüyor.

Bu iki yüzlülük değil de nedir? “Sen benim hayatımı iyi yapmaya devam et, ancak inançlarımı rahat bırak”. Bilim’in kimsenin inancıyla bir derdi yok ki? Problem bilimin bilim yaparken bulduklarını dinlerin binlerce yıl önce yanlış tahmin etmiş olması.

Bir insanın somut kanıtları reddedebilmesi için gereken iman miktarı o insanın başka neler yapmasına sebep olabilir, düşünmek pek istemiyorum.

Farklı Tarih Strikes Back*

Farklı tarih sitesi, zahmet etmiş kendileriyle ilgili eleştirilerime cevap vermiş.

Sabah neşemi onlara borçluyum.Hiç uzatmadan, yazdıkları safsataları kısaca ele almak istiyorum.

Güncelleme: Yazar, benim IP adresimi takip ederek siteye ilk defa 24 agustosta geldiğimi söylüyor. Doğru olabilir, zira siteme link verilen yerleri takip etmek gibi bir huyum var. Bana link verilen site “incefikir.com” isimli bir sözlük klonu. Başlık da Farklı Tarih. Ancak ilk ziyaretimde siteyi açıp uzun uzun okumamıştım. O yüzden yalan söylediğim iddiası biraz çarpıtma oluyor. Siteye olan ilgim, ilk yazıda sözünü ettiğim okur yorumundan sonra başladı desek daha doğru olur. İlk yazıyı da düzelttim.

James Churchward’ın 50 sene boyunca Hindistan ve Çin’de araştırmalar yaptığını söylemişler. Şurada Churchward’ın doğumundan itibaren önemli anların kaynaklarla sıralandığı bir liste var. Listeye göre Churchward 1851’de doğmuş, ve 1889’da Amerika’ya yerleşmiş. Bu tarihten önce de Sri Lanka’da çay tarlalarına sahipmiş. 21 yaşındayken oğlunu nüfusa kaydettirdiğinde İngiltere’de yaşadığına dair belge var. Yani 1889’da Amerika’ya yerleşene kadar, 17 senelik bir zaman aralığı var.

Şuradaki kendi yazdıklarında yapılan alıntılarda 1874 ve 78 yılları arasındaki tarihlerden bahsederek Yüksek Rahiplerin yardımıyla unutulmuş dilleri okuduğundan bahsediyor.

Hangi 50 yıllık akademik çalışmalar? Bu yazıtlar nerede? Başkaları incelemiş mi? Başkaları tercüme etmiş mi? Bu yazıtlarda anlatılan şeyleri destekleyen fiziksel kanıtlar var mı? Eski yazıtlarda yazılan her şeye inanmalı mıyız? Dünya’nın kaplumbağanın sırtında durduğunu yazan antik yazıların niye boynu bükük? Madem MU eski kayıtlarda var, niye Churchward haricinde kimse bunları bulamadı? Kimse bunlarla ilgili bir çalışma yapmadı? Çinliler ve Hintliler günümüzde süper güçlüğe oynayan ülkeler, bir tane bile akademisyen bunu merak etmedi mi? Tibetli rahipler eskisi gibi gizemli değiller, Dalai Lama Hollywood yıldızlarıyla yakın arkadaş. Niye bu MU kıtasına dair tek kaynağımız hala Churchward?

Ben söyleyeyim, çünkü Churchward ne dediğinden haberi olmayan birisiydi. Örneğn Kayıp Kıta MU isimli kitabının şuradaki baskısının 83. sayfasındaki şu ifadeye bir bakalım :

Plato’s Timeus says that this Mexican pyramid is an Exact model of the Sacred Hill of Atlantis on which was built the Temple of Poseidon.

yani:

Plat Timeus’ta diyor ki Meksika piramidi, Atlantis’teki kutsal tepe’deki Poseidon tapınağındaki piramitle birebir aynıdır.

Süper. Kaynak olarak başkasından duyduğu bir masalı aktardığını söyleyen Plato’dan bahsediyor. Bilimsellik kulaklarından fışkırıyor. Churchward bir okült yazarıdır, yazdıklarına dair bir kanıt yoktur ve hiç kimse bu adamı ciddiye almamaktadır. Pardon, Farklı Tarih ve bir iki komplo teorisyeni hariç hiç kimse demem gerekirdi.

Sonra diyor ki okyanus tabanlarında yapılan çalışmalara bilim dünyası karşı çıkıyor. Tam olarak şöyle demiş

“Yapılan okyanus tabanı haritası, şu anda dahi bilim otoritelerince yanlış olarak görülmekedir ve yeni haritaların oluşturulması için çalışmalar yapılmaktadır.”

Hangi bilim otoriteleri? Nerede karşı çıkmış? Kaynak nedir? Benim baktığım kaynaklarda 1960’lardan beri Tektonik teorisi bilim camiasının tamamı tarafından kabul edilen bir teori ve okyanus dibi haritalandırılmasında kullanılan yöntemler son derece sağlam. Sonar’lar 50 yıldır başarıyla kullanılan cihazlar. Çok merak ediyorum bu yöntemi reddeden bilim otoritelerini. Herhalde bu bilim otoriteleri Jeoloji bilimiyle alakalı değil, öyle olsaydı bu yöntemler öğrencilere anlatılmaya devam edilmezdi. Sonra Antartika’nın daha önce bilinmeyen yerlerindeki haritalandırmayı çarpıtarak “yanlış olanı düzeltme” diye kanıt gösteriyor. Sence bu haritaların yanlış olduğu düşünülseydi, Antartika’dan mı başlarlardı yoksa ticaret rotalarının, askeri öneme sahip yerlerin, deprem kuşaklarının olduğu ve insanlara doğrudan etkisi olabilecek yerlerden mi başlarlardı?

Sonra antik Dünya haritası meselesi var. Burada ben ilk okuduğumu yanlış anlamışım gibi görünüyor. Benim anladığım şey, “Dünya’yı gösteren ilk harita” iken, Farklı Tarih’in gösterdiği şey “Dünya’da bulunmuş herhangi bir yeri gösteren en eski harita”. Ancak benim açık olarak Dünya Haritası’na dair gösterdiğim kaynağı reddedip, bakın bu harita daha eskidir demek, ancak okuduğunu anlamamakla açıklanabilir diye düşünüyorum. Linki takip ettiğinizde karşınıza “Dünya’yı gösteren en eski haritalar” başlıklı Wikipedia makalesi geliyor. Yani bilinen dünyanın tamamını gösteren haritalar. 14000 yıl önceye dayanan harita ise bir duvar resmi. Muhtemelen bir tür kroki. Burada farklı şeylerden bahsettiğimiz açık. Ancak benim neden bahsettiğim açık iken Farklı Tarih’in bunu reddetmesi ilginç. Basitçe “yazdığımız şeyi yanlış anlamış” diyebilirlerdi. Ama amaç belli ki bağcı dövmek 🙂

Hitler’in Frederick’le ilgili takıntısına dair bir kaç kaynak var. Ancak bu “el” meselesine dair kaynak varsa da ben bulamadım. 21. yy teknolojisiyle bu iki adamın elini ölçüp 85% benzerlik bulan araştırmaya dair bir kaynak bulamadım. Timaş yayınlarından çıkan Ali Çimen (Zaman gazetesinde gazetecidir)’in yazdığı bir kitabı kaynak gösteriyorlar. O kitabın kaynağı nedir belli değil. Ali Çimen bizzat Hitler’i görüp bu el takıntısına şahit olmadıysa ya da iki adamın elini karşılaştıran araştırmacılardan değilse onun da bir kaynağı olsa gerek. Ah pardon, Farklı Tarih kaynak kullanmayı pek sevmiyor.

Sonra diyor ki “biz zaten bilinenleri değil, bilinmeyenleri ortaya koyan yazarların istediğini yazdığı bir siteyiz”. Pek güzel, harikulade, kimsenin bilmediklerini ortaya koymaya çalışmak çok asilce bir davranış. Ama bunu yapmaya çalışırken kaynaklarınızı sağlam tutmaya özen göstermez, eleştirel düşünce uygulamaz ve kağıda basılı bir şeyi doğru kabul ederseniz böyle çuvallarsınız ve “Mu da Atlantis de gerçektir” diye yırtınırsınız. İnsanların az bildiği, ilginç ve güvenilir tarihi gerçekler varken, masalları gerçekmiş gibi anlatmak niye, anlamakta güçlük çekiyorum.

Bir de kendilerini NTV tarih’le kıyasladığımı sanmışlar. Öyle bir şey yok. NTV tarih bünyesinde doğru dürüst editörler bulunduran, kaynak göstererek yazan ve yaptığı hataları kabul edip ertesi sayıda tekzipler yayınlayan eli yüzü düzgün ve her yerde bulunabilen bir tarih dergisi. Farklı tarih, öyle değil. Kaynak göstermeden yazan, sonra hataları gösterildiğinde hatayı gösterene gelip teşekkür edeceğine “saçmalıyorsun” diyen bir sitedir. Haksızlık etmeyelim, benim muhattap olduğum tek kişi var. Site değil, site sahibidir diyeyim. Burada herhangi bir benzetme değil, kontrast (karşıtlık) var.

Bu noktadan sonra da geri geliyor Çin’deki höyüklerin Türk piramidi olduğu iddiasına.

Mali Müşavir Muharrem Kılıç’tan kopyaladığı bilgileri gerçekmiş gibi sunuyor. Diyor ki “Çinliler yasak koydu dokundurtmuyorlar”. Kaynak? Yok. Yapıtlardaki üstün mimariye dem vuruyor. Burada bahsettiğimiz halk, Çin seddini yapan, Terracota ordusunu yapan halkla aynı halk. Bence bu höyükleri daha bile şekilli yapmaları gerekiyordu.

Sonra geliyor “kesişim” isimli resmi tam anlamadan saldırmaya devam ediyor. Ben Venn şemasını gördüğümde muhtemelen ilkokul 2. sınıfa gidiyordum. Ancak arkadaş o gün okuldan kaçmış heralde. Zira şöyle bir yorumda bulunmuş :

Burada anlatılmak istenen; din ve aptallığın kesişimi.

Hayır, burada anlatılmak istenen şey çok farklı. Eğer aptal ve dindarsanız, bir de üstüne bunu siyaset olarak gütmeye çalışıyorsanız, o zaman yaratılışçısınızdır. Eğer sadece aptal ve dindarsanız o zaman yobaz sınıfına giriyorsunuz. Eğer sadece dindarsanız (aptal değilseniz) o zaman hiç bir başka kümeyle kesişmeyen “dindar” kategorisine giriyorsunuz. Yani aptal olmadığı halde dindar olan insanları reddediyor değiliz. Var tabi ki öyle insanlar. Sayıca gayet de fazla hem de.

Çünkü, özgür bir ülkede siz bir başkasının inancından dolayı ona “aptal, gerici” gibi aşağılayıcı ifadeler kullanırsanız, hukuki suç işlemiş durumuna düşersiniz.

Eğer inanılan şey aptal ve gerici bir inançsa o zaman bu hakaret değil, sadece var olanı tanımlamadır.Örneğin dünyanın düz olduğunu düşünen ve bunun okullarda okutulmasını isteyen birisine gönül rahatlığıyla aptal ve gerici diyebilirsiniz.

Sonra şu komik ve nereden çıkardığı belli olmayan ifadeyi yazmış :

Şüpheci Melek’teki yazılarda iki şey üzerinde duruluyor;

■Milliyetçiliğin her türlüsü faşizmdir. (En çok buna gülüyorum işte. Milleti için çalışan insanlara bile busıfatı yerleştirebiliyorlar ya, gerçekten garip.)
■Din, gericidir ve dogmadır. Bilimsellikten uzaktır.

Milliyetçilikle ilgili yazdığımı hiç hatırlamıyorum. Ama milliyetçiliğin her türlüsü faşizm falan değildir. Faşizm ayrı, milliyetçilik ayrıdır. Milleti için çalışan insanlar milliyetçi ve vatanseverdir. Sadece kendi doğrusunu dayatmaya çalışanlar ise faşisttir.

Din gerici ve dogmatiktir evet. Bilimsellikten uzaktır. Bu da evet. Sanırım bunun hakkında biraz yazdım daha önce 🙂

Neyse ki bitiriyor (da ben de işime dönebiliyorum) :

Sıkıldım, gerçekten sıkıldım. 24 saat bilgisayar başında pinekleyen insanların bilimsellikten dem vurmalarından sıkıldım. Farklı Tarih bannerinin sağ tarfına uluyan bir kurt, sol tarafına da Atatürk resmi koysaydık, inanın bana bu kadar saldırı olmazdı… Yazık, milletimizin bilimsellikten anladıklarını görmek, gerçekten yazık…

İnan dostum, senden daha çok ben sıkıldım. Evrim’i reddedip 100 sene önce yazılmış masallara inanan insanlara laf anlatmaya çalışmaktan ben çok sıkıldım. Ama naparsın, hayat mükemmel değil. Herkesin üstesinden gelmek zorunda olduğu şeyler var. Benim de boş vakitlerimde üstesinden gelmeye çalıştığım şey cehalet. Umuyorum bu eleştirilerim ileriki yazılarında kaynaklarını daha titiz seçmene sebep olur.Yok ben böyle devam ederim diyorsan, daha benden çok çekeceğin var haberin olsun.

Post script:Bu arada Papa 1. Leo’nun Attila’yla karşılaşmasına dair yazdığın yazıdaki at-eşek hikayesinin kaynağını gösterirsen sevinirim. Ben ne Priscus ne de Aziz Prosper Aquitaine’de (birisi Attila’nın peşinden ayrılmamış ve ona dair bilinenlerin ilk kaynağı, diğeri de Papa’nın peşinden ayrılmamış ve dönemin Roma tarihine dair bilinenlerin kaynağı) böyle bir hikayeye rastlamadım. Eğer “şu kitap şu sayfa” diyeceksen o kitabın kaynağını da belirtmeni rica edeceğim.

*

Farklı Tarih mi? Daha çok “Sözdetarih”

Dün gelen bir okuyucu yorumu sayesinde, Farklı Tarih isimli bir websitesinin varlığından haberdar oldum.(Bu kısımda açıklama yapmam gerekir, sitenin varlığından haberdar olmam bir kaç gün öncesine dayanıyor. Siteme link verilen bir yerdeki başka bir linki takip ederek siteye girmişliğim var. Ancak oturup uzun uzun okumuşluğum yok. Siteyi doğru dürüst incelemem sözkonusu okur yorumundan sonra başladı.)

Eli yüzü düzgün görünen site popüler tarih yazıları yazan kişilerin oluşturduğu bir oluşum olduğunu beyan ediyor.

Ancak okuyucunun bıraktığı yorum, Tarih sitesi yayınlayan, Tarih’le ilgili bir dergi (elektronik ortamda olsa da) çıkarttığını söyleyen bir oluşumdan beklenmeyecek bir iddia idi.

O da meşhur Türk piramitlerinin gerçekten de Türk piramiti olduğu, Çinlilerin komplosu yüzünden Çinlilere mal edildiği, kimsenin oraya gitmesine izin verilmediği vs vs diye giden daha önce zaten incelediğimiz komik teori.

Siteyi biraz gezince gördüm ki bu yorumu bırakan okuyucunun yazdıklarına çok uzak olmayan iddialar, sitede gerçek tarihi bilgi olarak gösteriliyor. Örneğin şu ifadeyi ele alalım :

Türklerin kurduğu ilk devlet, tahminen M.Ö 6 ila 8 bin yılları arasında kurulan Büyük Uygur İmparatorluğu‘dur. Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi‘nde göze çarpan Mu Kıtası, işte bu Büyük Uygur İmparatorluğu‘nun kurulduğu coğrafya olarak tahmin edilmektedir. Peki, Mu Kıtası‘nın bilimselliği ne ölçüde? Açıklayayım; Atlantis ne kadar gerçek ise Mu Kıtası da en az o kadar gerçektir!

Büyük Uygur İmparatorluğu. MU kıtası. Atlantis.

Gerçekten mi? Yani bunu hakikaten “Tarih” diye yazıyor ve Türk kültürünü 10000 sene öncesine yerleştiriyor musunuz? Şaka falan yapmıyorsunuz değil mi?

Sanırım yapmıyorlar.

Büyük Uygur (Ya da Antik Uygur) İmparatorluğu fikri, MU kıtası fikrini de ortaya atan en ünlü kişi James Churchward isimli İngiliz-Amerikalı bir işadamıdır. Hipotezi, Hawaii adasının biraz kuzeyinde MU isimli şimdi depremler yüzünden batmış bir kıta olduğudur. Hatta Paskalya adası da bu kıtanın su üstünde kalan bir parçasıdır.

Bu hipotez, 1900’lerin ikinci yarısında okyanus tabanının haritasının çıkarılması ile kesin olarak çürütülmüştü. Tabi Atlantis kıtası da aynı şekilde.

Sonra şu inanılmaz iddiayı yazıyor Farklı Tarih sitesi :

Dünyanın en eski haritası, M.Ö 13.000 civarlarında yapılmıştır.

Gerçekten mi? Şaka değil yani?

Sanırım değil.

En eski Dünya haritası MÖ 600 yılına ve Babillilere aittir. M.Ö. 13.000 yılında insanlar mağaralara resim yapmakla meşguldüler. Hatta daha neolitik çağ bile başlamamıştı. Yani taş devri bile henüz bitmemişti.

Yazının sonundaki yorumlarda ise (yorumcular bu blogun linkini bırakmışlar) site sahiplerinden Osman Bulut şöyle yazmış :

@Adsız,

Atlantis Mısır yazıtlarında geçmektedir. Mu kıtası ise, Orta Asya ve Çin kayıtlarında yer almaktadır. Hiçbir kanıt yok derken biraz aratırma yapmanız daha iyi olurdu.

O piramitler Türk piramidi olmasa bile, kesinlikle Çin piramidi değildir. Zira Çin hükümeti, bu piramitleri dış dünyadan soyutlamaya çalışmaktadır. Piramitlerin üstlerine çam ağacı dikerek, araştırma gezilerini yasaklayarak vs… Çin’in turizm hevesini dikkate alırsak bu piramitlerin Çin uygarlığına ait olmadığını anlayabilirsiniz.

Atlantis, Mısır yazıtlarında geçmekteymiş. Kaynak? Sitenin kaynak göstermemek gibi bir huyu var o yüzden kaynak belli değil. Ancak genel inanış, Atlantislilerin kıta batınca Akdeniz’e yayıldığı ve Mısırlıların “Tanrı”ları olarak görüldükleri ve Tanrı mitolojisinin kaynakları oldukları. Elbette bunu destekleyecek sağlam kanıtlar yok. Sembolik hikayeleri sağa sola esneterek (örneğin: “Thoth denizler ötesinden gelen bir Tanrıdır. Denizler ötesinden Tanrı gibi görünebilecek kim vardır? Atlantisliler!“) elde edilmiş ilginç masallar sadece.

Atlantis kıtası yoksa, Atlantis gibi bir ülkeye dair tek bir somut kanıt, bir kalıntı vs yoksa Mısırlıların ne düşündüğü (ne hayal ettiği) ne önem taşır ki?

Atlantis kıtasına dair ilk ve en önemli kaynak Plato(Eflatun)’dur. Üstün insanların 50.000 sene önceden başlayarak 3 tane büyük yıkım geçirmeleri ve son yıkım sonrası Akdeniz’e yayılarak medeniyeti öğretmeleri hikayesinin kaynağı Plato’dur. O da bir Mısır rahibinden dinlemiştir hikayeyi. Başka, eski dünyada Atlantis’e dair tek bir kanıt yoktur. Modern jeoloji bilgisi de Atlantis gibi bir kıtanın varlığını yalanlamaktadır.

MU kıtasının Çin kayıtlarında olduğunu ilk defa duyuyorum. Benim bildiğim (ve Wikipedia’da da doğruladığım) Churchward okuduğunu söylediği tabletleri Hindistan’da askerlik yaparken elde etmiştir. Çin kaynaklarında MU’dan bahseden bir kaynakları varsa tabi görmek isteriz.

Rastgele gezmeye devam ediyorum, Hitler’le ilgili bir yazıda şöyle denmiş:

Hatta, bazı söylentilere göre Hitler, kendini Büyük Frederik’le özdeşleştirmişti. Bunun gerekçesi olarak da, komik gelecek ama, el yapılarını gösteriyordu. Ona göre, Frederik ile kendisinin el yapıları çok benziyordu.Pek de haksız sayılmazdı, zira 21. yy teknolojik imkanlarıyla bu iki şahsiyetin el yapıları karşılaştırıldığında, %85 oranında benzerlik bulunduğu kanıtlanmıştır…

Büyük Frederik’ten kastedilen Prusya kralı 2. Frederik ise, 1786’da ölen bir kraldan bahsediyoruz. Hitler’in 1933’te başa geçtiğini düşünürsek arada 150 senelik bir fark var. Yani Hitler, muhtemelen tablolara bakarak kendi eli ve Frederik’in elini kıyaslıyordu.

Benim bildiğim, ve kaynakların doğruladığı şey Hitler’in “el” ile ilgili tek takıntısı, obsesyon haline gelen mikrop takıntısı yüzünden sürekli ellerini yıkama isteği idi. Nedense bu “ellerin Frederik’le benzemesi” hikayesine dair tek bir kaynak bulamadım. Ve burada bahsettiğimiz kişi Hitler. Eğer bu iddia gerçek olmasa da bolca anlatılan bir iddia olsaydı bir yerlerde bulunabilmesi gerekliydi. Tabi Farklı Tarih kaynak göstermeyi sevmediğinden, kaynağını kontrol edemiyoruz. 21.yy’da kim Frederik ve Hitler’in ellerini kıyaslamış ölçmüş belli değil. Bir ton zırva.

Sözdebilim’i biliyoruz. Astroloji, Reiki, Kuantum mistsizmi vb. Ancak Sözdetarih’i Sözdebilim’e kıyasla daha az görüyoruz. Çünkü Sözdebilim’in aksine Sözdetarih’in iddiaları kontrol edilebiliyor ve kolayca çürütülebiliyor.

Tarih yapılacaksa, kurallarına göre yapılacak. Kaynaklarla konuşulacak. Farklı Tarih sitesinde bunların hiç birisini, kısa ziyaretimde göremedim. Elbette doğru kaynaklardan aktardıkları şeyler vardır, örneğin Deli İbrahim’i ele alan kısa yazıda ilk bakışta herhangi bir problem göremedim. Ancak en tehlikeli bilgi doğru bilgiler arasına saklanmış yanlış bilgidir.

Popüler tarih okumak isteyenlere tavsiyem, gerçek tarihçilerden alıntılar yapan doğru dürüst editörleri olan dergileri okusunlar. NTV Tarih bence bu alandaki en iyi dergilerden. Sözde Farklı Tarih gibi kahve muhabbetinden hallice sitelere de prim vermesinler.

Apollo 16 Astronotları UFO gördü mü?

Apollo 16 uçuşu; 16-27 Nisan 1972. Astronotlar John W. Young, Thomas K. Mattingly, Charles M. Duke Jr.

Astronotlar gezi sırasında Apollo-16 modülü çevresinde uçan beyaz objeler gözlemlemişlerdir:

Houston: “Esrarengiz bir şeyden söz ettin…”

Orion: “Tamam Gordy, pitch hareketi yaptığımızda Ay iniş modülü çevresinde gördüğümüz birşeyden bahsetmek istedim. 9 ya da 12 metre kadar dışarıya doğru kayıyorduk ki, uçarak gezinen bir sürü obje belirdi. Sanki sevkedilmekte ya da fırlatılmaktaydılar. Ancak bundan emin değilim. ”

Houston: “Bunu kaydediyoruz Charlie. ”

Apollo-16 keşif gezisi sırasında başka esrarengiz şeyler de olmuştur. Astronot Mattingly, Ayın çevresinde dolanırken uzayda parlayan bir ışık görmüştür. Obje daha sonra gözden kaybolmuştur. Mattingly, yer kontrol kayıtlarında Ay üzerinde gördüğü bir ışık ve cam kubbeden de söz etmektedir:

Houston: “Oradaki sisli bölgeye bakıp yüzeyde ne gördüğünü söyleyebilir misin? ”

Apollo 16nun çektiği UFO fotoğrafı

Apollo 16'nun çektiği UFO fotoğrafı

Duke: “Kubbelerin karşısında arazi yapısı bir geçide dönüşüyor. Diğeri ise tepeye doğru gidiyor. Geçidin kuzeydoğu tarafı gözükmüyor, tanımlayamayacağım. Kuzeybatıda tüneller var.”

Houston: “Oranın hemen yanında manyetometre göstergesi sapıyor, şimdi 313 gama’yı gösteriyor. Bu şimdiye kadar Ay’da ölçümlediğimiz en güçlü sapma!,”

Young: “Bu büyük yapı tıpkı saplanmış bir mermi gibi onun manyetik alanını değiştiriyor. ”

Astronomlar son yıllarda Ay üzerinde 200’den fazla, beyaz, yuvarlak ve kubbe biçiminde yapılar gözlemlemiştir. Bunlar bilinmeyen esrarengiz sebeplerle birden ortadan kaybolmakta ve başka yerlerde yeniden ortaya çıkmaktadırlar.

Bu üstteki diyalogu, yerli UFO sitemiz Haktan Akdoğan’ın sitesi Sirius UFO’dan aldım. Ve olayın iç yüzünü öğrenmem 2 dakikamı almadı.

2004 yılında, NASA bir açıklama yaparak resimde sol tarafta görünen nesnenin, Apollo 16’nın gövdesinden bir parça olduğunu gösterdi. Buna göre resimdeki nesne uçan daire değil, uzunca bir çubuğun ucuna yerleştirilmiş bir fener.

NASA’nın sitesinde daha detaylı açıklama ve resimler mevcut.