Lezbiyen ebeveynli ailelerde çocuk istismarı oranı sıfır

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre iki lezbiyenin ebeveyn olduğu ailelerde çocuk istismarı oranı 0. Bu oran Amerika’daki heteroseksüel ebeveynli ailelerde %26 olan (daha çok şiddet ve baskı şeklindeki) istismar ve 8% olan cinsel istismar oranlarıyla karşılaştırılınca ortaya ilginç bir tablo çıkıyor.

Eşcinsel ailelerde yetişen çocukların homoseksüel olacakları iddiasıyla ilgili de araştırma, bu ailelerde yetişen çocukların %2.8’inin eşcinsel olduklarını gösteriyor.

24 yıldır süren araştırma, sağcı-muhafazakar-dindar kesimin şiddetle karşı çıktığı ve “ailenin kutsallığını ve yapısını bozan” eşcinsel evliliklerin ne kadar zararlı olduğu sorusuna ışık tutuyor.

Elbette burada önemli bir nokta var. O da lezbiyen çiftlerin çoğunlukla çocuklarını planlayarak suni döllenmeyle yaptıkları ya da evlat edindikleri. Bu şekilde çocuk sahibi olan heteroseksüel çiftlerle kıyaslandığında ortaya çıkacak olan tablo benim tahminimce benzer olacaktır. Yani bu araştırmadan çıkarabileceğimiz sonuç lezbiyen çiftlerin otomatikman çocuklara daha iyi davrandıkları değil, lezbiyen çiftlerin planlayarak edindikleri çocuklarına en az benzer şartlardaki heteroseksüeller kadar iyi baktıklarıdır. Yani lezbiyen bir çift olmak çocukların yetişmesinde iddia edildiği gibi kötü bir etken değil. Ancak otomatikman iyi bir etken olduğunu da söyleyemeyiz.

Bir de bu araştırmadaki örneklem epey küçük göründü bana, 78 aile uzun süreli izlenmiş olsa da, 78 yine de küçük bir örneklem. Gerçi zaten araştırmacılar “daha çok araştırma gerekiyor” demişler.

Dinden dönmenin cezası nedir?

İrtidad olarak da bilinen İslam’dan dönmenin cezası, kısaca ölümdür. İslam’da zorlama yoktur kaidesi İslam’ı henüz kabul etmeyenler için geçerlidir, ancak İslam’ı kabul ettikten sonra dinden dönen kişi aynı zamanda “fitneci” olarak görüldüğünden cezalandırılması gereklidir.

Konuyla ilgili şu yazı daha fazla detay barındırıyor.

Hemen altta da konuyla ilgili 7 dakikalık bir video var. Konunun esas odak noktası irtidad değil, ama İslam’a inanan bir ailenin çocuğu olarak doğan bir bireyin İslam’dan vazgeçme hakkı üzerine. Türkçe altyazılı, Garajımdaki Ejder’den.

Videoyu doğrudan embed etmek yerine linklerini paylaşıyorum zira Youtube yasakları bir çok kullanıcıyı zorlamaya başladı.

2010 senesinde, bilgi ve haber alma özgürlüğünün anayasal haklarla korunduğu bir ülkede yaşadığımıza inanmak giderek zorlaşıyor.

Videonun linkleri:

http://www.youtube.com/watch?v=xrTAnbzyLos – Video’nun başlığı: Richard Dawkins: “İrtidad Etmenin Cezası Nedir?”

http://www.facebook.com/video/video.php?v=102703736447695

Video yine Garajımdaki Ejder’den.

Lütfen beni yaftalamayın

İngiliz Hümanist birliği, Ateist otobüs reklamları organizasyonu ve Richard Dawkins Akılcı Düşünce İçin Eğitim Vakfı’nın ortaklaşa düzenledikleri kampanya dikkate ve takdire değer.

Dinleri benimseyen insanların aksine bu üç kurum çocukların belli bir olgunluğa ulaşmadan herhangi bir felsefi doktrine göre yetiştirilmemesi gerektiğini (kısaca beyinlerinin yıkanmaması gerektiğini) söylüyorlar.

 

Tam boy için resme tıklayınız

İlan’ın sloganı “Lütfen beni yaftalamayın. Büyüyüp kendi seçimimi yapmama izin verin” şeklinde.

Eğer resme dikkatle bakarsanız arkada biraz daha silik bir şekilde çeşitli yaftalar-sınıflandırmalar yazıldığı görebilirsiniz:

Libertaryan çocuk, Budist çocuk, Agnostik çocuk, Scientologist çocuk, Mormon çocuk, Protestan çocuk, Ateist çocuk, Müslüman çocuk, Katolik çocuk, Post-modernist çocuk…

Ateistler, hümanistler, agnostikler ve dine inanmayan diğerleri küçük çocukların beyinlerini yıkamaya ihtiyaç duymuyorlar.

Fantastik masallarını sadece yetişkinlere anlatmak zorunda kalmaktan ödü kopan dinlerin ise durumu biraz farklı diye tahmin ediyorum.

 

Çocuğunuz Ateist olursa

Bu yazı çoğunlukla inançlı insanlara hitaben yazılmıştır. Ama bu sadece inançlılar okuyabilir anlamına gelmiyor.

İnançlı bir ebeveynsiniz. Size öğretilenleri takip ederek çocuğunuza kendi aldığınız din eğitimini biraz eksik ya da biraz fazlasıyla verdiniz. Bayram, sünnet gibi herkesin kabul ettiği şeylerden tutun belki de izlediğiniz tv kanalı ya da okuduğunuz gazete ve yazarlar gibi şeyleri benimsemesi için en azından onu yönlendirdiniz.

Sonra bir gün çocuğunuz gelip size “ben dine inanmıyorum ateist oldum” diyor. Tepkiniz ne olur?

Kavga mı edersiniz? Çocuğu red mi edersiniz? Bağrınıza basıp “ateist de olsa insan insandır” mı dersiniz? Yoksa yerde “taş yok mu taş?” diye söylenerek taş aramaya mı başlarsınız?

Bu olayın çocuğunuzla olan ilişkinizi nasıl değiştireceğini çok iyi düşünmelisiniz. Eğer çocuğunuzla herhangi bir ilişkiniz olmasını istiyorsanız bir çeşit ortak paydada buluşmanız gerekiyor. Buradaki ortak payda da çocuğunuzun tekrar dini kabul etmesi değil. Adı üstünde, ortak payda.

Öncelikle çocuğunuz “ben ateist oldum” derken aklında ne türden bir ateist var onu öğrenmemiz gerekiyor.

Ateizm, diğer inanç sistemlerine benzeyen bir şey değil. Ateizm kuralları diye bir şey yok. Ateistlerin uyması gerekenler diye bir şey yok. Bir organizasyon yok. Her mahallede bir “ateistbaşı” yok. Ateizm’in tek bir manası var, o da Tanrı diye bir varlığın gerçekten var olduğuna inanmamak. Fazlası değil.

Bu yüzden ateist olan kişiler çok çeşitlidir. Militan ateisti vardır, ılımlı ateisti vardır, sinir bozucu ateist vardır, kibarlıktan kırılanı vardır, aydını vardır, yobazı vardır, aptalı vardır, kafası çalışanı vardır. Var oğlu vardır yani. O yüzden oğlunuz gelip size “anne ben budist oldum” dese, en azından açar bir kitapta “Budistlik ne menem bir şeymiş” diye bakar iyi kötü bir fikir sahibi olabilirsiniz. Ancak ateizmde işler böyle yürümüyor. Açıp bakabileceğiniz ve “hmm demek oğlum böyle olacakmış” diyebileceğiniz bir profil yok.

Belki de paketin üstünde bir şey yazmıyor oluşu, ateistlere karşı duyulan güvensizliğin sebeplerinden birisi.Ancak bilmeniz gereken şey şu: çocuğunuz ateist olduktan sonra muhtemelen önceki halinden çok farklı bir kişi olmayacak.

Ne tür bir ateistten bahsediyoruz?

Aslında 4 çeşit ateist olduğuna dair bir teori vardır.

1- Asi ateistler. Bunlar anne babalarına ya da başka bir otorite figürüne karşı gelmek adına ateist olurlar.

2- İntikamcı ateistler. Bunlar aslında Tanrı’ya inanırken bir sebepten dolayı kızgındırlar ve Tanrı’yı bu yüzden reddederler. Bir yakınlarını kaybetmek, ya da hastalık gibi sebeplerle Tanrı’ya kızgındırlar.

3- Mirasçı ateistler. Bunların ailesi de ateisttir ve tıpkı anne babasının dinini otomatikman benimseyen ama konu hakkında pek düşünmeyen inançlılar gibi, ateizmi de “biz babadan böyle gördük” türünde ilgisiz bir bakış açısıyla kabul ederler. Dinin saçma olduğunu düşünürler ama çok fazla kafa da yormazlar. Tıpkı “ya bu Hindular çok salak, ineğe tapıyorlar” diyen bir Müslüman gibidir konuyla olan alakaları.

4- Uyanmış ateistler. Bu kişiler sorgulayarak ve sorularına cevaplar arayarak dinlerin ve Tanrı fikrinin saçma olduğu kanaatine varmış ve bunu görece uzun bir sürede yapmış kişilerdir. Genellikle konu hakkında kafa yormuş, kitaplar okumuş tartışmalara katılmış ve Tanrı masalına inanmamış kişilerdir.

Asi ateistlerin isyan yılları bitince eski inançlarına geri dönebilirler. İntikamcı ateistler de kızgınlıkları geçtikten sonra eski inançlarıyla barışabilirler. Mirasçı ateistler de bir şekilde dini inancın daha iyi olduğunu düşünüp bir dine girebilirler. Hatta burada girmişi var.

Ancak 4. kategoriye giren ateistlerin dine geri dönme ihtimalleri sıfıra yakındır. Dini kafasından çıkarıp akıl ve mantıkla hayata bakan, dinlerin söyledikleri yalanları bir kere farkeden kişinin dine dönmesi neredeyse imkansızdır.

Eğer çocuğunuz 4. kategoriye giriyorsa dine geri dönmesini beklemeniz hata olur. Ona baskı yapmanız da ters teper. Dikkatlice araştırıldıktan ve kafa yorulduktan sonra varılan inançsızlık noktası dürüst bir şekilde varılmış bir noktadır ve kendi inancınız ne olursa olsun çocuğunuzun bu denli derin ve dikkatli olması her zaman iyi bir şeydir.

Peki çocuğunuz inançsız diye ahlaksız mı olacak?

Hayır – hiç ilgisi yok. Çocuğunuz ateizme nasıl varmış olursa olsun, ahlaklı olması ya da olmaması ihtimali bir inançlıdan farklı değildir. Ateizm ve ahlaksız davranışlar arasında herhangi bir ilişki yoktur. Hapishanelerdeki inançsız/inançlı oranı, bir toplumun genelindeki inançsız/inançlı oranından daha bile azdır.

İnançlı olmalarına rağmen büyük ahlaksızlıklar yapmış kişiler olduğu gibi inançsız olup bir çok inançlıya nazaran insanlığa daha çok faydası bulunmuş insanlar olduğunu hatırlayın. Sadece bu bile inancın ahlak ölçütü olmadığının sağlam bir ispatıdır.

Eğer çocuğunuzu iyi bir insan olacak şekilde, insanları sevip onlara iyi davranacak şekilde yetiştirdiyseniz ahlak konusunda endişe etmeniz gerekmiyor. İyi ve kötü insanlar sadece inançlılar veya ateistlere özgü sıfatlar değil. Bir insanın kişisel ahlakının yanında, Tanrı hakkındaki fikri çok önemsiz kalır.

Çocuğum cehenneme gitsin istemiyorum!

Korkmayın gitmez :). Ama niye böyle düşündüğünüzü anlayabiliyorum.

Eğer gerçekten inançlıysanız, kimin cehenneme kimin cennete gideceğine siz değil, Tanrı’nın karar vereceğini de biliyor olmanız gerekiyor. Eğer Tanrı gerçekten adil, rahmetli, şefkatli ve sevgi doluysa o zaman O’nun çocuğunuz hakkındaki en doğru kararı vereceğinden emin olmanız gereklidir. Kendi yargınızı Tanrı’nın yargısının üstüne koyacağınıza, Tanrı’nın en iyiyi bileceğini düşünmeniz çocuğunuzla olan ilişkiniz için daha iyidir.

Bir de bir ateiste “cehennemde yanacaksın” demek, hemen hemen her zaman ters tepecektir. Sonlu bir hayattaki günahlar sebebiyle sonsuza kadar azap çektirecek bir tanrı fikri, bir çok ateistin dinden ayrılmasında kilit rolü oynar. O yüzden cehennem kozunu oynamanız, istediğiniz tepkinin tam tersine sebep olacaktır.

Peki şimdi ne olacak?

Çocuğunuz size ateist olduğunu söyledi ve 4. kategoriye giren bir ateist olduğu aşikar. Bu konuda ne yapabilirsiniz?

Kızmak, kavga çıkarmak hiç bir işe yaramaz. İşleri olduğundan kötü hale getirir. Çocuğunuz inancını kaybetmiştir (sizin açınızdan kaybetmiştir, yoksa benim açımdan özgürlüğünü kazanmıştır ama bu ayrı bir konu), bir de annesini/babasını kaybetmesine sebep olmanıza gerek yok. Siz çocuğunuzu seviyorsunuz, o da sizi seviyor. Birbirinize çok kızsanız bile bu temel gerçek hemen hemen her zaman var olacaktır.

Çocuğunuzu üzmemek için inançlarınızdan vazgeçmek ya da öyleymiş gibi görünmek de bir çözüm değil. Çocuğunuz kadar sizin de fikir ve vicdan hürriyetiniz var. Çözüm, bu konuda dürüst olmak ve iletişimi açık tutmaktan geçiyor.

Çocuğunuz ateist oldu diye birden kötü kalpli bir canavara dönüşmeyecek, bir tarikata girmeyecek ve tüm kanunu ve ahlakı yok saymayacak. Bunu aklınızdan çıkarın. Onlar da sizin gibi dünyayı anlamaya, hayatı anlamaya çalışıyorlar. Onlarla aynı fikirde olmasanız bile onları seviyorsunuz ve bunu söylemekten çekinmeyin. Zira ateist ya da teist, müslüman ya da hrıstiyan, budist ya da hindu tüm çocuklar anne babaları tarafından sevilmek isterler. Dünyada onları koşulsuz sevecek kaç kişi var ki?

En önemlisi onlara yalan söylemeyin. Eğer çocuğunuzun dini inancını kabul edemiyorsanız bunu söyleyin. “Ne halin varsa gör” yerine “Bunu kabul etmek benim için çok zor, çünkü inancım benim için çok önemli ve seni çok seviyorum. Benimle aynı inanca sahip olmaman beni ürkütüyor ama kararına saygı duyuyorum ve şu anda çok anlayışlı olamasam da veya kızgın ve üzgün olsam da seni seviyorum ve her zaman seviyorum” gibi bir şeyler söylemek, ileride onarılması zor problemlere yol açmamak açısından çok daha iyidir. Ve kabul edin, zaten dönüp dolaşıp varacağınız yer de bu noktadır. Bunu kendinize itiraf edemeseniz de, er veya geç çocuğunuzu olduğu gibi kabul etmek zorunda kalacaksınız.

Eğer çocuğunuzu iyi yetiştirdiyseniz, hangi dini inanca sahip olurlarsa olsunlar (inançsızlık da dahil), iyi bir insan olacaklardır. Dürüstlük buradaki en önemli anahtar. Çocuğunuz bir birey ve size ait değil. Onun efendisi ya da sahibi değilsiniz. Bir gün kendi kaderini seçecek. Belki istemediğiniz birisiyle evlenecek, belki sizin istediğiniz mesleği seçmeyecek ve belki sizin inancınızı, politik görüşünüzü veya tuttuğunuz futbol takımını ve hobileriniz paylaşmayacak.

Çocuğunuzun ateist olması, onlarla ilgili dini umutlarınızın sonu olabilir. Ancak çocuğunuza dair ahlaksal, fikirsel ve duygusal umutlarınızın da sonu değil. Aileler kıymetlidir. Aradaki inanç farklılıklarının aileyi yıkmasına izin vermemelisiniz.

Çoğunlukla şuradan tercümedir.

Dinlerin çocuklarla alıp veremediği nedir?

Bugün şu haberi  okurken aklıma takılan bir konudan bahsetmek istiyorum. Haberde, 2 yaşındaki yeğenini döverek öldüren 26 yaşındaki bir müslüman kadının suçunu itiraf ettiği polis sorgusu sırasında hicabı (Türban’ın yüzü de kapatan versiyonu) çıkartılıp fotoğrafı çekildiği için kocasının polis teşkilatını dava edeceği anlatılıyor. Müslüman kocayı kızdıran şey, karısının 2 yaşındaki bir çocuğu, tepeden tırnağa ve 50 kadar yerine darp uygulayarak sonunda öldürmesi değil, karısının başı açık resminin çekilmesi ve bunun gazetede yayınlanması. Eh, ne de olsa çocuk cennete gidecek, o yüzden sanırım orada bir problem olmadığını düşünüyordur.

Ancak bahsetmek istediğim şey bu değil.

Tüm (İbrahimi) dinler, çocuklar sözkonusu olduğu zaman çok acaip ve açık konuşmak gerekirse mide bulandıran şeyleri emrediyor (ya da izin veriyor) gibi görünüyor.

Tanrı, Kutsal kitaplarında bir çok kereler, yetişkinlerin “günah”ları için, çocukları öldürmekten çekinmiyor. Firavun yüzünden ölen Mısırlı çocuklar, Lut kavmindeki homoseksüel erkekler yüzünden tüm kavimle birlikte helak edilen çocuklar, Nuh tufanında boğulan çocuklar, Tevrat’ta anlatılan Jericho şehrinin Joshua tarafından fethi sırasında kimsenin (çocuklar dahil) sağ bırakılmaması, sonunda gerçekleşmese de İshak’ın İbrahim tarafından kurban edilmek üzere çöle götürülmesi, Musa’nın taşlayarak öldürme cezaları, ya da savaşta ele geçirdiği esirlerden tüm erkek çocukları ve bebekleri ve bakire olmayan kadınları öldürtmesi, bakire kızları da ganimet olarak askerlere dağıtması gibi örneklerle, çocukları öldürmekten çekinmeyeceğini göstermişti.

Dinlerin ve dine inananların sicili, çocuk istismarı konusunda hiç de temiz değil. Peygamber sünnetidir diyerek küçük çocuklarla evlenenler, çocuklarda iyileşmez psikolojik yaralara yol açıp bazen hayatlarına mal olanlar sıkça duyduğumuz şeyler. Somali’de tecavüze uğradığı için şeriat mahkemesinin kararına dayanılarak ve  taşlanarak öldürülen çocuklar, Katolik kilisesinin çuvalla para ödeyip hasıraltı ettiği pedofili papazların tacizine uğrayan çocuklar, Papa’nın cinsel ilişkide günah olduğu için prezervatife izin vermemesi yüzünden AIDS’le doğacak Afrika’lı çocukların bence Tanrı’nın doğrudan helak ettiği kavimlerdeki çocuklardan teknik olarak pek bir farkı kalmıyor. Tanrı belki doğrudan müdahele etmiyor, ancak Tanrı’ya inananlar onun yerine bu işleri gayet güzel başarıyorlar. Ya Yahudi sünneti olan Brit Milah töreni sırasında, bir haftalık bebeğin penisini, Tanrı’nın sevgisi ve bilgeliği için keserek, yarayı kutsal metinlerine dayanarak emerek temizleyen ve Amerika’da bir bebeğe herpes (bir tür virütik hastalık) bulaştırarak ölümüne sebep olan sünnetçiye ne demeli?

Bu insanların sığındıkları tek şey, normal insanların yapmadığı ve yapmayacağı şeylerin Tanrı’nın emri olması, eski kutsal kitaplarında yazıyor olması ve bu insanların bunlara inanıyor olmaları.

Oğlum dirilirse suçlamalar düşsün

Amerika’da fanatik Hrıstiyan bir tarikata bağlı bir kadın, 18 aylık oğlunu aç bırakarak ölümüne sebep oldu, ve bunu “Tanrı’yla aralarındaki bir anlaşmaya dayanarak ve oğlunun dirileceğine inanarak” yaptığını söyledi. 

CNN’deki haberde Maryland’de bulunan One Mind Ministries isimli tarikatın müridi olan 22 yaşındaki Ria Ramkissoon’un ve şahitlerin anlattıklarına göre, 18 aylık çocuk yemeklerden sonra “Amen” demediği için tarikatın 40 yaşındaki kadın lideri “Queen Antoinette” (Kraliçe Antoinette) tarafından “şeytan” olarak nitelendirildi ve annesinden ayırıldı. Çocuğun 2006 Aralık ayında öldüğü ve bedeninin bir odaya konduğu ve tarikat üyelerinin gelip çocuk dirilene kadar başında dua etmek üzere tarikat liderinden emir aldıkları açıklandı. Tarikat liderinin “Tanrı Javon (çocuğun ismi)’u diriltecek” dediği de kayıtlar arasında. Çocuk odada bir haftadan uzun süre kaldı ama “diriliş” gerçekleşmedi. Daha sonra çocuğun bedeni naftalin ve koku gidericilerle dolu bir bavula kondu ve kokuyu saklamak için Queen Antoinette tarafından periyodik olarak açılıp koku giderici sprey sıkıldı. 

Tarikat sonra Philadelphia’ya taşınırken eşyalarının bir bölümünü cansız bedeni bulan bir adamın deposuna bıraktı. Çocuğun bedeni Nisan 2008’de hala aynı bavulun içindeydi. 

Açılan davada, anne Ria Ramkissoon, savcıyla anlaşma yoluna gitti ancak anlaşma metnine koydurduğu “eğer oğlum dirilirse suçlamalar düşecek” maddesi Amerikan (ve muhtemelen dünya) hukuk tarihinde bir ilk. Savcı aynı anlaşmaya “suçlamalar sadece çocuğun kendisinin fiziksel olarak dirilmesi sonucunda düşer, reenkarnasyon ya da sembolik dirilmeler kabul edilmez” diye bir madde ekletti.

Anne 20 yıl hapse mahkum olurken tarikatın diğer üyeleri mahkemeye çıkmayı bekliyor. Tarikat lideri Queen Antoinette’nin avukatı olmadığı için kendisine avukat tayin edilmek istenince “beni Tanrı temsil ediyor” anlamına gelen imalı sözler söylediği aktarılıyor. 

İşin üzücü yanlarından birisi Ramkissoon’un annesi yetkililere durumu defalarca anlatmış ve yardım istemiş ancak yardım alamamış.

21. yy’da bir çocuk “Amin” demedi diye “şeytan” olarak nitelendirilip, tekrar “dirilecek” diye aç bırakılarak öldürülüyor, ve 1 seneden fazla cesedi bir bavulda saklanıyor. 

Söyleyecek başka söz bulamıyorum. İnanılır gibi değil.

Eşcinsel Evliliği

Eşcinsel evliliği, ya da aynı cinsten olanların evliliği, aynı cinsten insanlar arasındaki evliliğin sosyal ve legal olarak tanınmasıdır.

Legal olarak aynı cinsten insanların evlenmesi yeni bir durum olsa da tarih boyunca aynı cinsten insanların beraber yaşadıkları kaydedilmiştir. Eşcinsel evliliğini savunanlar, bu durumun, cinsel tercihlerden bağımsız olarak evlilik kurumunun olanaklarından faydalanılması açısından bir insan hakkı olduğunu savunurken, karşı çıkanların genel argümanları gelenek-din tabanlı olup, ebeveynlik açısında doğuracağı sakıncalar da problematik olarak gösterilmektedir.

Bu argümanlar, değişik ırktan insanların evliliklerine karşı öne sürülen argümanlara çok benzer. Peki anlaşarak evlenmek isteyen beyaz bir insan ve zenci bir insana (çeşitli kavga gürültüye rağmen) sonunda izin veren toplum, niye konu aynı cinsiyetten olunca izin vermek istemiyor?

Anlaşarak birlikte yaşamayı seçen iki insanın, erkek-kadın evliliklerinde eşlerin yararlandığı faydalardan yararlanamaması bir insan hakları meselesidir. Aynı cinsten çiftler kanunen evli olmadıkları için hayat arkadaşlarının sigortasından, vasiyetinden yararlanamamakta ve bir çok başka legal ayrıntıyla boğuşmak zorunda kalmaktadırlar.

Gayler Şeytan tarafından ele geçirilmiştir

Benim fikrimce eşcinsel evliliğinin önündeki en büyük engel, dinlerin bu konudaki tahammülsüzlüğüdür. Tüm büyük dinler eşcinselliği yasaklamış ve lanetlemiştir. Lut kavminin helak edilmesi tüm kutsal kitaplarda anlatılan bir hikayedir. Verilen mesaj bellidir “Tanrı homoseksüelleri sevmez”. Peki Tevrat’ta anlatılan Hz Lut’un hikayesinin devamını bilen var mıdır?

Ben kısaca anlatayım, Lut ve helaktan kurtulan kızları, bir mağaraya sığınırlar; Lut’un kızları dünyada bir tek kendilerinin kaldığını sanırlar ve babaları Lut’u sarhoş edip ikisi de cinsel ilişkiye girerler. Bu cinsel ilişkilerden iki tane de çocuk doğar. Yani Hrıstiyan inancına göre ensest ilişki Tanrı’nın gözünde kabul edilebilir, ama eşcinsel ilişki edilemez. İslam, peygamberlerin günah işleyemeceğini söylediği için bu ensest hikayesini kabul etmez. Ancak konu o değil, konu dünya üzerinde bazı insanların İncil’e de dayanarak eşcinselliğin günah olduğunu kabul etmesidir. İslam’da ise eşcinsel ilişkiye girenler taşlanarak (recm) idam edilir.

İnsanların büyük bölümü, eşcinsel evliliklerini nedensellik içinde ele almaktansa, kutsal kitaplarının söylediğini yapmayı tercih ederek, bu dünyada en az kendileri kadar yaşama ve mutlu olma hakkına sahip olan insanları sırf cinsel tercihleri sebebiyle dışlayıp haklarını ellerinden almayı seçebiliyor. Dinlerin söylediğinden başka iyi sebepleri olmadan.

Gay düğünü pastası

Gay düğünü pastası

İki anlaşan yetişkinin cinsiyetlerine bağlı olarak evlenmelerine karşı çıkmanın, iki yetişkinin ırklarına, kültürlerine, dinlerine ya da etnik kimliklerine dayanarak karşı çıkmaktan farkı yoktur. Bağnazlıktan başka bir şey değildir.

Eşcinsel evliliğine karşı çıkan birisinin tahammülsüz/hoşgörüsüz/bağnaz olduğunu belirtmek, tahammülsüzlük ya da hoşgörüsüzlük değil, mevcut durumu doğru tanımlamaktır.

Kürtaj ve Din

Geçtiğimiz günlerde Brezilya’dan gelen bir haber, din ve kürtaj tartışmasını tekrar alevlendirdi. 

Şuradaki habere göre Brezilya’da yaşayan 9 yaşındaki kız çocuğu, üvey babası tarafından tecavüze uğradıktan sonra hamile kaldı ve bebeklerin ikiz olduğu anlaşıldı. Kürtaj Brezilya’da illegal, ancak eğer annenin sağlığı tehlikedeyse, ya da bebeklerin yaşama şansı yoksa, izin veriliyor. Kürtajın gerçekleştirildiği Üniversite Hastanesi Direktörü Fatima Maia “sadece 36 kilo olan kızın bırakın iki, bir bebeği bile taşıyabilecek bir rahmi olmadığını” belirtti. 

İşin trajikomik yanı, Katolik kilisesi bu kürtaja karşı çıkmakla kalmadı, üstüne bir de kürtaja yardım eden herkesin afaroz edilmesini istedi. Brezilya, dünyanın en büyük Katolik Hrıstiyan nüfusunu bulunduran ülke. 

Buna benzer bir şekilde, geçtiğimiz günlerde, 13 yaşındaki bir ingiliz çocuk, bir kere seks yaptığı 15 yaşındaki kız arkadaşıyla, bir kız çocuğu sahibi olmuştu. Bu sefer de, Kürtaj karşıtı Hrıstiyan grup LIFE, çocukların bebeği dünyaya getirme cesaretlerinden dolayı kutladığını belirtmişti. 

Takip eden günlerde, baba olan 13 yaşındaki çocuğun ablası, sorumlunun, kendileriyle ilgilenmediği gibi 19 yaşındaki kızının arkadaşıyla beraber olmak için ailesini terkeden babaları olduğunu açıklamıştı. Brezilya dizisi gibi. Ne kadar kötü ki, tüm bunların ortasında, henüz gözlerini yeni yeni açabilen bir bebek var. Bu bebeğin hayatının, dedesinin, ya da anne-babasınınki gibi olmayacağına dair bir garanti ne yazık ki yok. Özellikle de dinlerin doğum kontrolünü günah saymaları ve devletin, okullara doğum kontrolü ve cinsellikle ilgili bilimsel bilgiler verebileceği dersleri müfredata dahil etmelerinin önüne geçmeleri akıl alır gibi değil.

İngiltere, seks eğitiminin zorunlu olmaması ve ailelerin isteğiyle çocukların bu derslerden muaf tutulabilmesi sebebiyle, Avrupa’daki en yüksek çocuk hamileliği oranlarına sahip. Burada daha detayı istatistikler var. Kamuoyu, durumdan haberdar ancak hala aksiyon planı alınabilmiş değil. Buna karşın, Hollanda, erken başlayan bilimsel cinsel eğitim sayesinde, Avrupa’nın en düşük çocuk hamileliği oranlarına sahip. 

Dinler’in kürtaja bakış açıları değişiyor. Konuyla ilgili görüş, tarih boyunca değişebildiği gibi, aynı dine bağlı oluğ farklı coğrafyalarda yaşayanlar tarafından farklı ele alınmışlar. Katolik mezhebi kürtajın durumdan bağımsız bir şekilde kötü olduğunu savunurken, Yahudi ve Müslümanlar, her tekil olaya kendi şartları içinde bakmayı öneriyorlar. Örneğin, annenin hayatı tehlikedeyse, annenin ölümünü, fetüsün ölümünden daha kötü görülüp kürtaja izin verilebilir. Ya da bazı din adamlarına göre, eğer çocuğun doğumu anne babanın hayatında çok büyük zorluklara sebep olacaksa (otizm, ya da doğumdan gelen sakatlık gibi) bu durumda da kürtaja izin verilebiliyor. Ancak kaide olarak, “biz bu çocuğu istemiyoruz” bahanesi kabul edilmiyor. 

Sözkonusu doğum kontrolü olduğu zaman, yine dinlerin değişik bakış açıları mevcut

Dünyaya bir çocuk getirmek, çok büyük bir sorumluluk. Çocuk yapmak, anlık bir karar ya da kaza eseri değil, enine boyuna düşünüp çiftlerin beraber karar alarak gerçekleştireceği bir eylem olmalıdır. Çocuklar büyüdükçe sorumluluk ve sıkıntıları büyümektedir. Elbette insanın çocuğunun büyüdüğünü izlemesi muhtemelen dünyada eşi çok az şeyde olan bir mutluluk kaynağıdır, ancak sorumlu ve bilinçli ebeveynlik yapmak ancak konuyla ilgili bilgilerin doğru kaynaklardan edinilmesiyle olabilir. Bugün insanlar meslekleriyle ilgili okullara uzun seneler devam ediyor, ya da en basitinden bir araba kullanmak için ders alıp sınava giriyorlar. Ancak sözkonusu şey çocuk sahibi olmak olunca, herhangi bir yeterlik, bilgi, beceri ya da kriter aranmıyor. İçgüdüsel olan cinsel ilişkiyi becerebilen, çocuk sahibi olmayı da becerebilir sanılıyor. Unutulmaması gereken şey, topluma zararı dokunan bireylerin büyük bir bölümünün ailevi ve ebeveynlerinden kaynaklanan sorunları olduğudur. Bu yüzden, çocuk yaşta bebek sahibi olmak, ve bunu takdir eden söylemler, insanlık için en hafif söylemle sorumsuzluk örneğidir. Eh, bahsettiğimiz şey din olunca, sorumluluk ve mantık çerçevesinde düşünmek sanırım biraz lükse kaçıyor.

Hoşçakal çöp ev, merhaba umut!

Gazeteport’taki bir haber

Alıntı:

Duyarlı birinin emniyete başvurmasıyla çocukların yaşam savaşı su yüzüne çıktı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ekipleri, dilencilik yapan ve psikolojik sorunları bulunan anne Remziye Kaya’nın kapıyı kilitleyip evden ayrılması nedeniyle korkunç durumdaki eve giremezken, komşu evin damına çıktıktan sonra çocukların içler acısı hali görüntülendi.

 

Hoşçakal Çöp Ev

Hoşçakal Çöp Ev

Başını kaldırdı ufaklık. Bu adamlar ne yapıyor diye baktı uzun bir süre. Eli yüzü kirpas içinde, ama çocuk gözleri umut umut… 5 yaşında Mehmet, ablası Azize 10, ağabeyi ise henüz 7 yaşında.

Çocukların, kendileriyle çok ilgilenen (!) ailelerinden alınarak yurda yerleştirilmesine karar verildi, tüm bu acı fotoğraflardan sonra. Azize, Aziz ve Mehmet, yeni bir hayatın kapılarını aralamak için verilecek bir kararın dönemecindeydiler artık.

Karar, gereğinin yapılması için Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne gönderildi. Karar üzerine eve giden Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü görevlileri ile polis, kilitli kapıyı kırarak, çöp dolu evdeki çocukları aldı.

Başka hiç bir sebepten dolayı olmasa bile, sırf kötü koşullarda yaşayan çocuklarla ilgili planları olduğu için gelecek seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını, çuvalla parayı lalelere ve “yakınları”na gömen ikiyüzlülerin kaybetmesini istiyorum.

 Kılıçdaroğlu diyor ki:

5 yıl içinde sokakta kimsesiz çocuk kalmayacak. Onlara sahip çıkacağız.Bu seçim çok önemli. Bu seçimle Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz. Ne diyor bunlar, durmak yok yolmaya devam diyorlar. Birde bunun getirdiği bir kültür var. Bu adam para yiyor, ama iş yapıyor. Biz bunu yıkmak zorundayız. Parayı yemeyeceğiz, hizmet yapacağız. Haramilerin saltanatını 30’unda yıkacağız