Bir kaç gündür herkesin malumu olduğu üzere, 22 Agustos’ta yürürlüğe girecek bir “Internet filtresi” meselesi konuşuluyor. Kısaca özet geçmek gerekirse, devlet, insanların isteğine göre 4 çeşit filtre düzenleyerek internetteki içeriği sınırlayacağını söylüyor.
İlk bakışta konu insanların isteğine bırakılmış gibi görünse bile, mahkeme kararıyla yasaklanmış sitelere erişimin çok daha zor olacağı ortaya çıkıyor. Daha önce basit DNS değişiklikleriyle aşılabilen Youtube yasağına benzer yasakların, şimdi şirketlerde kullanılan ve içeriği tamamen engelleyen “Websense” benzeri filtrelerle uygulanacağı belirtiliyor.
Elbette bu yasaklardan en çok etkilenen siteler Pornografik siteler.
Peki Pornografi acaba sanıldığı kadar kötü bir şey mi? Her zaman yapmaya çalıştığım gibi somut kanıtlara baktım. Ortaya çıkan tablo, zaten şüphelendiğim şeyi doğrular nitelikteydi.
Bulgularıma geçmeden önce tanımlarımı iyi yapmam gerekiyor. Pornografi derken neyi kastediyoruz, bu çok önemli.
Pornografi, yani insanların cinsel ilişkilerinin saklı-gizli olmadan kayıt altına alınması meselesinde önemli bir kaç nokta var.
1-Tarafların rızası. Burada pornografik filmde/fotoğrafta rol alan insanların bunu zorlanarak değil, kendi rızalarıyla yapıyor olmaları önemli. Belki para için, belki kişisel sebepler için – bu kısmı hiç önemli değil, kişinin zorlanmadan, kendi rızasıyla bu işe kalkışmış olması önemli.
2-Reşit olmayan veya rıza gösteremeyecek /reddedemeyecek kişilerin suistimal edilmemesi. Burada elbette çocuklar, akli hastalıklardan muzdarip olanlar ve hayvanları kastediyoruz.
Bazı porno filmlerdeki şiddet görüntüleri rol icabıdır. Yani kişi acı çekiyormuş gibi görünmesine rağmen esasen rol yapmaktadır. Bu da rıza ile olan bir şey olduğu için reddedilmesi gereken türün dışındadır.
Internet pornosundan önce basılı yayında pornografi her markette bulunabilen bir şeydi. Türkiye gibi çoğunluğu muhafazakar olan bir ülkede bile süpermarketlerde plastik poşet içerisinde porno dergiler satılıyordu. Elbette bu dergilerin bir kaç kötü tarafı vardı. Birincisi, porno içerik almak isteyen kişilerin bir çoğu sosyal normlar sebebiyle gidip parasını verip bunları satın alamıyordu, ve ikincisi, bu dergiler kullanıldıktan sonra çöplerde sokaklarda bulunabiliyordu. Çocukken yolun ortasında porno bir dergi bulduğumu bugün gibi hatırlıyorum. Ancak internette porno yaygınlaştığından beri basılı porno yayınlar ne marketlerde bulunabiliyor, ne de çöplerde/sokaklarda yanlış kişilerin eline geçiyor.
Araştırmalar gösteriyor ki, Amerika’da 90’lara kadar yükselen cinsel saldırı olayları, 90’larda internet erişiminin artması (ve insanların evlerinde, kendi özellerinde pornoya kolayca ulaşabilmeleri) sonrasında giderek düşmeye başlıyor. Elbette internet erişimi ve tecavüz oranlarının negatif korelasyonu, aradaki nedensellik bağına doğrudan işaret etmiyor, ancak diğer değişkenlerin nötralize edilmesi (polis, şehirleşme, yoksulluk, yaş grupları) sonucunda 10%luk bir internet erişimi artışı, cinsel suçlarda 7%lik bir düşüşe tekabül ediyor.
Ucuz/ücretsiz pornoya en kolay erişen grup, 15-25 yaşlar arasındaki erkekler. Tecavüz suçlarına bakıldığında en çok tecavüz suçunun işlendiği yaş aralığı da bu yaş aralığı.
Pornoya erişimin tecavüz oranlarını düşürmesine bir örnek de Japonya. Yıllardır, Japonya’da çok gelişmiş bir porno ve fuhuş endüstrisi mevcut. Öyle ki, akla gelmeyecek fantazilere hitap eden şirketler mevcut. Bizdeki sigara ya da kola makineleri gibi Japonya’da giyilmiş bayan iç çamaşırı satan otomatik makineler var. Bir erkek (ya da kadın) fantazisini gerçekleştirmek için bir başkasının özel eşyalarını çalma ya da zorla istediğini almak yerine, parasını verip kolayca istediğini elde edebildiği için Japonya’da cinsel suçların oranı dünya ortalamasına göre çok aşağıda.
Nationmaster’a göre cinsel suçlara göre dünya sıralaması şu şekilde. Elbette bu istatistiklerin adli makamlara yansımış suçlar olduğunu belirtmekte fayda var. Suudi Arabistan, Yemen gibi ülkelerde İslami kanunlarla yönetilen ülkelerde cinsel suçların az olarak görünmesinin en büyük sebebi, kadınların tecavüzü adli makamlara ihbar etmemesi, zira bilindiği gibi tecavüze uğradığı için Şeriat kanunu adı altında recm edilen kadınlar var. Zaten BM’in 2009’da yayınladığı bir rapora göre cinsel saldırı suçlarının sadece 55%i ihbar ediliyor.
Konumuza dönelim. Pornoya ulaşmanın cinsel saldırı suçlarını azaltmasının mekanizması üzerine konuşmakta fayda var.
Pornografi sadece cinsel olarak sosyal normlara bağlı kalamayan (davranış bozukluğu olarak görülebilecek) kişilerin değil, gayet normal bir hayatı ve cinsel ihtiyaçları olan insanların da ihtiyaçlarını kendi özelinde ve kimseye zarar vermeden giderebilecekleri bir araç. Örneğin cinsel isteği eşinden fazla olan bir erkek, kendi eşini sürekli cinsel ilişkiye zorlamaktansa, porno ve masturbasyonla bu ihtiyacını gidererek evliliği kötü etkileyebilecek davranışlara girmek zorunda kalmaz. Aynı şekilde eşinin yapmak istemeyebileceği bir fantazi söz konusu olduğunda bunu yine porno sayesinde giderebilir.
Veya gençleri ele alalım. Cinsel eğitimi dandik olan ülkemizde bir çok kişi, evlenene kadar hayatında hiç karşı cinsi çıplak görmemiş ve ne yapacağını nasıl yapacağını bilmeden ilk gecesini yaşayabiliyor. Ya da çocuklar meraklarına yenilip çocuk yaşta bebek sahibi olabiliyorlar. Belli bir yaşa gelmiş çocukların (15? 14?) cinselliği düzgün bir kontekst içerisinde öğrenmeleri ve meraklarını gidermeleri, cinsel yolla bulaşan hastalıkları, çocuk yaşta hamileliği ve travmatik sonuçları olabilecek olayları (ilk deneyimde başarısız olmak, alay konusu olmak) engelleyebilir.
İstatistiki bilgileri inceleyen Stanford Hukuk fakültesinden Todd Kendall, İnternet erişiminin diğer suçların artması ya da azalmasıyla herhangi bir korelasyonunu bulamazken cinsel suçlarda daha önce bahsettiğim azalmayı görmüş. Çalışmasını ekonomi bakış açısıyla yazmış ve internet pornosu (ve edinmenin kolaylaşması) ile cinsel suçların birbirinin muadili ürünler gibi görülebileceğini yazmış. İki ayrı marka süt gibi düşünülebilir – birini edinmek kolaylaşınca/ucuzlaşınca, diğerinin pazar payı azalıyor. Bu bakış açısıyla internet pornosunun kolayca ulaşılabilmesinin diğer “ürün” olan cinsel suçların “pazar payı”nı azalttığını istatistiki verilerle göstermiş.
Benzer bir etki şiddet içeren sinema filmleri ve şiddet içeren suçlarda da görülüyor. Şiddet içeren filmlerde artan her 1 milyon seyirci, suç oranlarında %1.3’lük bir düşüşe eşlik ediyor. Laboratuvar ortamlarında şiddet içeren yayınlar izlemek kişilerin şiddet isteğini artırıyor görünse de, gerçek dünyada aynı porno gibi filmlerdeki şiddet ve gerçek dünyadaki şiddet birbiriyle “pazar payı” için rekabet eden iki “ürün” gibi görünüyorlar. Araştırmanın tamamı şu adreste.
Pornonun cinsel suçları azalttığıyla ilgili bir başka çalışma da Hawaii üniversitesinde gerçekleştirilmiş ve aynı sonuca varmış: pornoya erişim ne kadar kolaysa, cinsel suçlar o kadar azalıyor. Aynı bulguya varan bir başka araştırma da şuradan okunabilir. Hatta benzer bulgulara 1976’da New Scientist dergisinde de yer verilmiş.
Yani kanıtların ortaya koyduğu şey bariz : porno, sosyal açıdan faydalı bir işleve sahip.
Peki devletin pornografiyi (ve diğer “sakıncalı” bulduğu şeyleri) yasaklamak istemesi? Öncelikle insan haklarına aykırı bir durum. Benim haber alma, bilgi edinme, porno izleme ve ihtiyaçlarımı kendi uygun gördüğüm şekilde giderme haklarımı devlet güya benim iyiliğim için elimden alıyor. Elbette Türkiye gibi daha adam gibi üniversite seçme sınavı yapamayan bir ülkede bunun ne kadar sağlıklı işleyeceğini tahmin etmek zor değil. Dar görüşlü bir yobazın “günaaaarrgghhh!!!” diyerek kafasına göre yasakladığı binlerce, yüz binlerce bilgi kaynağından bahsediyoruz. Ben birey olarak neyi izleyip izlemeyeceğime, neyi okuyup okuyamayacağıma ve çocuğuma neyi öğretip öğretemeyeceğime benden başka hiç kimsenin karar vermesini kabul etmiyorum. Cinsel ihtiyaçlarını pornografiyle kendi evinde kimseye zarar vermeden gideremediği için bir başkasının gelip bana zarar verme ihtimalinin artmasını istemiyor ve bunu kabul etmiyorum.
Bu sebeple 22 Ağustos’taki “internet filtreleme” meselesine karşı net bir tavır koyup, yaygara yapmak gerekiyor. Ekşi Sözlükte bugün ihbarweb sitesine (ki benim blogumun da ara ara şikayet edildiği bir yer) tib.gov.tr’nin (ihbarweb’in sahibi devlet kurumu) şikayet edilmesi çağrısı yapan kişilerin yazıları var.
Ayrıca 22 Mayıs’ta bir yürüyüş organize edilmiş. İmkanı olanların bu yürüyüşe katılmalarını tavsiye ediyorum.