Faydalı Mutasyon

“Doğada faydalı mutasyon olmaz” diyenlere tokat gibi cevab!

Elleri ve ayaklarında fonksiyonel 6 parmağı olan bebeğin hikayesi sanırım faydalı bir mutasyon örneği olarak kabul edilebilir:

Youtube videosunun linki: http://www.youtube.com/watch?v=Uu7Db5On00U , videonun ismi : “Beneficial Mutations Do Happen”

Normal işleve sahip ekstra bir parmak hangi işlere yarayabilir? Bir kere müzisyen olduğu takdirde piyano, gitar ya da perküsyon gibi enstrümanları daha kolay çalabilir. Klavyede 20% daha hızlı yazabilir, hatta sihirbazlık yapmaya karar verirse o ekstra parmak işine çok yarayabilir.

Bu olay nadir görülse de başka insanlarda da görülen bir durum ve ismine Polydactyly deniyor.

Adnan Oktar’a yeni dava

Gazete Vatan’ın haberine göre 4 yıl süren araştırma ve teknik takip neticesinde Adnan Hoca grubuna yeni bir “çete” davası açıldığı söyleniyor.

Haberi okurkan kafamdan sürekli “personality cult” (ya da kaba tercümesiyle “kişilik tarikatı”) sözleri geçiyor.

İddialar doğru ise, Adnan Oktar, tıpkı Charles Manson gibi, Jim Jones gibi, Marshall Applewhite gibi, karizmatik bir liderin etrafında dönen bir tarikatı yaratmış gibi görünüyor.

Bu fikre bir parça resmiyet kazandırabilmek için “kült” ya da “tarikat”ların ortak özelliklerinin sıralandığı bir sayfa buldum. Alttaki kriterlerin bir çoğunun Adnan Oktar grubuna uyması ise sanırım kimseyi şaşırtmıyor.

1-Grup, liderine karşı eleştiri götürmez bir sahiplenme içerisindedir ve liderin ideoloji ve inançlarına “tek ve gerçek yol” olarak bakar.

Adnan Hoca grubundakilerin ne pahasına olursa olsun Adnan Oktar’ı savunduklarını bir çok kez gazetelerde gördük. Ailelerini ve dostlarını bir yana koyarak tüm varlıklarıyla Adnan Oktar’a teslim olmuş bir çok mürit bulunmakta.
2-Grup içerisinde sorgulama, şüphecilik ve karşı fikir beyan etmeye hoş bakılmaz, hatta cezalandırılır.

Grup aleyhine konuşanlara gizli kamera ile çekilmiş videolarla şantaj yaptıklarından bahsediliyor Vatan gazetesindeki haberde.
3-Meditasyon, ilahiler, iradeyi ve vücudu zayıflatacak işler kullanarak zihni ve farkındalığı azaltılır böylece lider ve grup hakkındaki olumsuz düşünceler bastırılmaya çalışılır.

Gazete haberinde dini hassasiyetlerin kullanılarak (anne babaya “kafir” testi) gençlere psikolojik baskı yapıldığı, çıplak namaz gibi ilginç yöntemler kullanıldığından bahsediliyor. Ancak bu maddeye en çok uyan şey sanırım uzun saatler boyunca Hrıstiyan köktendinci grupların yayınladıkları kitapların Türkçe’ye çevrilmesi olurdu. Harun Yahya adıyla çıkan sayısız kitabın Türkçe’ye çevrilmesi kolay bir iş olmasa gerek.
4-Grup elitisttir, lideri ve üyelerinin özel bir statüsü olduğuna inanır (örneğin grup lideri Mesih olarak, özel bir varlık olarak, veya insanlığı kurtarmaya gelmiş birisi olarak görülür).

Haberde Adnan Oktar’ın kendinin Mehdi olduğunu ima ettiği, hayvanlarla konuştuğunun görüldüğü gibi ifadeler var.
Hatta şu komik videoda doğrudan Oktar’a “siz Mehdi misiniz?” diye sorup sonra kızaran bozaran hanımı görebilirsiniz.
5-Grupta önemli bir “biz ve onlar” hissi hakimdir.

Hatırlayanlar olacaktır, Adnan hoca eskiden Mason locasıyla ilgili sayısız kitap yazmıştı ama esas ününü Evrim Teorisine karşı açtığı savaşla edindi. Sanki Adnan Oktar, grubundakilere bir “düşman” göstererek kendisine karşı oluşabilecek şüpheleri bertaraf etmeye çalışıyor gibi görünüyor.
6-Lider otoritelere bağlı değildir.

Adnan Oktar’ın avukatları pek meşhurdur. Kendisiyle ilgili yazılan ve söylenen her şeyi takip eder ve yasal yaptırımlara başvururlar. Kendisine açılan bir dava sürecinde cezai ehliyetinin olmadığını gösteren ve Paranoid Şizofreni tanısı koyan GATA raporu alındığı biliniyor. Yine haberde Oktar Babuna’nın söylediği iddia edilen şu sözlere yer veriliyor : “Kimsenin hakkından gelemezsin. O, Allah’ın korumasında”

7-Grup, kendi yüce amaçlarını gerçekleştirmek için yapılacak ahlaksız aktivitelerin aslında meşru olduğunu telkin eder. Gruba katılmadan önce kötü olarak görülen arkadaşlara ve ailelere yalan söyleme, sahte sebeplerle yardım parası toplama gibi şeyler meşru ve doğru gösterilir.

Adnan Hoca grubundakilerin ailelerinden koparıldığı iddia ediliyor. Zaten Vatan’daki haberde de bazı telefon konuşmalarından alıntılar var. Hafızam yine beni yanıltmıyorsa, grubun ilk kurulduğu yıllarda zengin ailelerin çocuklarının ailelerinden aldıkları paraları uzakdoğuda grubu finanse etmek için kurulan şirketler için harcadıkları iddia ediliyordu.
8-Lider, grup üyelerini kontrol altında tutmak için telkin yoluyla utanç ve suçluluk duygusunu kullanırlar.

Yine haberde Adnan Oktar’ın anne baba ve çocuğu sevmenin Şirk olduğunu söylediği, şirk koşmak yerine kendisini sevmeleri gerektiğini söylediği yazıyor. Çok zekice. Eğer haber doğruysa, bir insanın ne olursa olsun vazgeçemeyeceği şey olan çocuğuna olan sevgisini kullanarak suçluluk duygusu oluşturuyor ve bunu kişiye karşı kullanıyorlar.
9-Lidere bağlılık aile ve arkadaşlarla olan bağların koparılmasını, gruba girmeden önceki hayat gayesi ve amaçların kökten değiştirilmesini gerektiriyor.

Habere göre Adnan Oktar’a açılan davanın taraflarından birisi, çocuklarının kendilerinden koparıldığını ve yabancılaştırıldığını iddia eden aileler. Onların kaydettikleri telefon görüşmeleri de dava dosyasına dahil edilmiş.
10-Grup yeni üyeler bulmaya çalışır.

Adnan hoca grubu sürekli genç ve zengin ailelerin çocuklarını gruba dahil etmek için çalıştığı iddia ediliyor.
11-Grup sürekli para kazanmaya çalışır.

Yeni müritleri özellikle zengin ailelerin çocuklarından seçtikleri iddia ediliyor.
12-Üyelerin grup aktiviteleri için aşırı zaman harcamaları beklenir.

Bu konuyla ilgili çok bir bilgim yok, ama kitapları tercüme eden grubun Asya’daki sweatshoplarda çalışan işçilerden farklı olmadığını okuduğumu hatırlıyorum. İddiaya göre günde 15-16 saatlik mesailerle çalışıyorlarmış.
13-Üyeler sadece diğer grup üyeleriyle dostluk kurmaya ya da yaşamaya zorlanırlar.

Bu da  dile getirilen iddialardan birisi Adnan hoca tarikatı için. Zaten bu tür tarikatlarda üyelerin grup dışından insanlarla sosyalleşmeleri, üyelerin kafasında şüphe ve sorgulamaya yol açabileceğinden istenmeyen bir şey olur.
14-En sadık üyeler (gerçek inananlar) grup haricinde bir hayat olamayacağına inanırlar. Başka bir yaşam şekli olamayacağını ve grubu bırakmaları (hatta bırakmayı düşünmeleri) halinde kendilerine ve başkalarına zarar geleceğinden korkarlar.

Açıkçası Adnan Hoca grubunun en sadık üyelerinin ne düşündüklerini bilmiyorum. Ama şu ana kadar yazılan ve ortaya çıkan bilgiler ışığında bunun çok da uzak bir olasılık olduğunu sanmıyorum.
******
Bu kriterler Jim Jones tarikatı, Charles Manson ailesi, Heavens Gate tarikatı hatta Kuzey Kore’deki Kim Il Jong diktatörlüğünde görülen ortak özellikler.
Eğer iddialar doğru ise Adnan Oktar tarikatı, kriminoloji ders kitaplarına örnek teşkil edebilecek bir tarikat haline gelmiş demektir.
Gazete haberinde dava sürecinin öncekiler gibi olmaması için (tanıkların daha önceki davalarda olduğu iddia edildiği gibi şantaj ve korkutmayla ifadelerini geri çekmelerini önlemek için) gizliliğin esas alındığından bahsediliyor.
Adnan Oktar konuyla ilgili bir cevap yayınlamış, ama açıkçası Evrim Teorisi konusunda türlü yalanlarını bildiğimiz için cevabın ne kadar güvenilir olduğu tartışma götürür.
Güncelleme:
Adnan Oktar’ın avukatı Ceyhun Gökdoğan’dan aldığım e-mail sonrasında yazıda bazı değişiklikler yaptım. Adnan Oktar’ın ya da cemaatinin iddia edilen suçları işleyip işlemediğine yargı karar verecek, ben değil. Bu yazı “eğer iddialar doğruysa, bu grup klasik kült özellikleri gösteriyor” bakış açısıyla yazılmıştır.
Eğer Vatan gazetesindeki haber resmen tekzip edilirse, ben de yazıya gerekli değişiklikleri yaparım.
Konuyla ilgili kendi avukatıma danıştım ve yorumlarda hakaret içerebilecek ifadeleri silmemi önerdi. O yüzden yorumunuzun tamamı ya da bir bölümü silinirse “n’oluyoruz” demeyin. Ben sildim demektir.

Hayaletler

Hayalet, ya da  hortlak; ölmüş insanların vücutlarından ayrılan ruhlarının dünyada yaşayanların arasında dolaştıkları taktirde edindikleri isimdir. Hayaletler genellikle eski evleri mesken tuttuğu düşünülen ve zaman zaman insanlarla iletişim kuran, ya da sadece görünerek kaybolan veya eşyaları yere atan, duvarlara vuran, sesler çıkaran varlıklar olarak düşünülürler. Özellikle korkunç bir şekilde ölen (acılı bir hastalık, cinayet gibi) kişilerin ruhlarının dünyada kaldıkları düşünülür.

Hayaletli – ya da Türkçe’deki tanımıyla perili-cinli-tekinsiz- evlerde kaynağı bilin(e)meyen sesler, bazı odalarda sıcaklığın aniden düşmesi, odada bir başkasının var olduğunu hissetme gibi şeyler görülür. İşin ilginci bu şeyleri yaşayan insanların pek azı hayal görmektedir. Bu tür olayların yaşandığı yerler çoğunlukla büyük ve eski binalardır ve bu türden olayların fiziksel açıklamaları mevcuttur. Tekinsiz yerleri araştıran bilim insanları sıcaklık düşüşlerine sebep olan hava akımlarının ve seslerin kaynaklarını bulmuştur. Bunlar binaların su ve kanalizasyon tesisatları, duvarlar arasındaki boşluklar, basınç değişimlerinin kapıları çarpması, ahşap yapılarda tahtaların esneyerek ses-gıcırtı çıkarmaları ve bu sesin yankılanması veya evin akustik özelliklerine göre değişkenlik göstermesi gibi fiziksel dünyaya ait sebeplerdir.

Tipik bir hayaletli ev

Diğer bir ilginç fiziksel olay da çok düşük frekanstaki seslerdir. Bu sesler müzik dinlerden duyduğumuz derin bas seslerin, bizim işitme eşiğimiz altında kalan türleridir. Yani ortamda kulağın duymadığı ama havadaki titreşimleri algıladığımız bir ses vardır. Sağır bir insanın diskoda karın boşluğunu hareket ettiren derin bas sesi algılaması gibi düşünebiliriz. Bu sesler ilginç bir şekilde insanların beyinlerini etkilemekte ve kişinin korku, tedirginlik gibi hisler duymasına sebep olmaktadırlar. Ve bu duyma eşiği dışında kalan sesler doğada meydana gelebilmektedirler. Havalandırma fanları örneğin bu türden sesler çıkarabilmektedir. Buna bir de bazı odaların ölçülerinin bazı ses dalgalarının duvarlara çarpıp geri dönerken kendi kendini beslemesi ihtimalini de eklersek bazı odaların niye tekinsiz olarak algılanabileceğini görebiliyoruz. (Bu odadaki seslerin kendi kendini beslemesi hadisesi beni biraz aşıyor ama şurada konuyla ilgili daha fazla bilgi mevcut. Ev sineması kurulurken yapılan ölçüm ve hesaplar odadaki “sabit frekans”ların bulunup, duvarlara ona göre ses yutucu malzeme yerleştirilmesi içindir örneğin.)

Elbette uyku felcini ve rastgele şekilleri birleştirip anlamlı objeler görmemize sebep olan pareidolia’yı da unutmamak gereklidir. Uyku felci uyanıklık ve uyku arasında yaşanan bir durumdur. UFO’lardan bahsederken bu konuya biraz değinmiştim. Pareidolia ile ilgili detaylı bilgiyi de şu yazıda bulabilirsiniz.

Meşhur "Beyaz hanım" ya da "White Lady" hayaleti.

Hayaletlerle ilişkilendirilen deneyimlerin bir başka olası açıklaması ise karbon monoksit zehirlenmesidir. Karbon monoksit zehirlenmesi algılarda bozulmaya yol açarak insanların tedirginlik duymalarına ve halisünasyon görmelerine sebep olur. Hatta 1921’de kayda geçen bir hayaletli ev vakasının sebebinin karbon monoksit zehirlenmesi olduğu ortaya çıkmıştır. Benzer bir vaka 2005’te kayda geçmiştir. Duşa girdiği zaman hayalet gören 23 yaşındaki bir kadının banyosundaki su ısıtıcısının evdeki camlar ve kapılar kapatıldığı zaman zehirlenmeye yol açacak şekilde karbon monoksit sızdırdığı ortaya çıkmıştır. Su ısıtıcı tamir edildikten sonra hayaletler bir daha görülmemiştir.

Son olarak bahsedilmesi gereken olasılık da akıl hastalıklarıdır. Küçük bir grup insanın zaten psikolojik hastalıkları mevcuttur ve halisünasyon görmektedirler.

Sadece filmlerde

Tarihteki hayalet hikayelerinin tamamı anektoda dayalı hikayelerdir ve bu aktarımlar her zaman subjektif, detayların anlatan tarafından bozulduğu (atlandığı veya abartıldığı) hikayelerdir ve bu hikayeleri çürütmek hem zor hem de anlamsızdır. Zira dünya üzerindeki tüm hayaletli evlerde aslında ne olduğu açıklanabilse bile yeni bir olay ya da yeni bir hayaletin gerçekten doğaüstü bir olay olma ihtimali vardır. O yüzden her zaman hayalet hikayelerine inanan insanlar olacaktır.

Şuradaki link kendi ifadesine göre internetteki en büyük hayalet hikayeleri arşivi. Hayalet gördüğünü düşünen insanların siteye yazdığı (ya da uydurdukları) hikayelerden oluşuyor. Elbette detayların azlığı bu hikayelerin gerçekliğini değerlendirmeyi imkansız hale getiriyor. Ancak zaten işin ilginç yanı bu değil. Okuduğum 100’den fazla hikayede tekrar eden motifler var. Bu motifler de insanların yanılabileceği ortamlar ve ruh hallerini yansıtıyor. Bunlar karanlık, eski evler, bazı noktalardaki soğuk, psikolojik şartlanma (hayaletli olduğu söylenen evde kalmaya gitmek gibi), birbirinin korkusunu besleyen insanlar, eleştirel düşünce ve bilimsel şüpheciliğin yokluğu ve hikayeleri yazanların hayalet olarak adlandırılan fenomenlerin fiziksel ve dünyevi açıklamalarından habersiz oluşları.
 
Her ne kadar reality kanallarında hayalet avcılarına dair programlar  yapılıyor olsa da bu programlar eğlence amaçlı ve benim görebildiğim kadarıyla hiç birisi onca hazırlığa rağmen hayalet olarak kabul edilebilecek bir varlığa dair tek bir fiziksel kanıt ya da gerçekliği tartışma götürmez bir fotoğraf kaydedebilmiş değiller. Hatta kullandıkları yöntemler ve kanıtlar üzerinde oynama gibi şeyler sebebiyle epey eleştiri alıyorlar.

Ürkütücü

Peki bu fiziksel olaylar neticesinde görülen şeylerin ölmüş insanların ruhları olduğu fikri nereden geliyor? Gayet basit, dinler nereden geliyorsa oradan. İnsanların yeterli bilgi sahibi olmadıkları şeylerden rahatsız olup boşlukları hayal gücü ve önkabullerle doldurmalarından. “İnsana benzeyen ama birden ortaya çıkan ve kaybolan bir şey ne olabilir” sorusuna verilebilecek ilk cevaplardan bir tanesi “ölmüş bir insanın ruhu” olacaktır. Zira bu cevap önyargılar, önkabullere ve görüldüğü sanılan şeye tamı tamına uymaktadır. Ancak aynı özelliklere sahip olan dinlerde olduğu gibi gerçekle örtüşmemektedir.

 Özetle hayaletler, ismine yakışır bir şekilde, insanların fiziksel olaylardan etkilenmesi

Pareidolia

Pareidolia, rastgele şekillere veya seslere aslında olmayan bir anlam yüklemeye verilen isimdir. Bulutları hayvanlara ya da başka şekillere benzetmek, ya da duvarlarda, yiyeceklerde ya da türlü başka doğal nesnede anlamlı şekiller, yüzler bulmak aslında beynimizin bize oynadığı bir oyundan ibarettir.

Ay'daki insan yüzü

Elbette beyin bunu boşu boşuna yapmaz. Pareidolia’nın evrimsel açıdan düşündüğümüzde çok faydalı bir işlevi vardır. Doğada saklanan düşmanlarımızı daha çabuk farketmemizi sağlar . Örneğin ormanda yürürken bir dal parçasını yılan sanmamız bizi tehlikeye karşı daha tetikte tutar. Ya da ağaçların arasında saklanmış bir yırtıcı hayvanın yüzünü seçebilmemiz (gözler burun ve ağız) yaşama şansımızı artırıcı bir özelliktir.

İlk algıladığımız şey, insan yüzüdür.

Bazen ise bu özelliğimiz biraz fazla mesai yapar ve hiperaktif bir şekilde çalışır. Hiperaktif niyet tespit etme aracı, veya İngilizce ismiyle Hyperactive Agency Detection Device adı verilen bu sistem, aslında bize yönelik bir niyeti olmayan nesneleri sanki bizi etkileyebilecek, zarar verebilecek varlıklarmış gibi algılamamıza sebep olur. Bu sistem gerçek olan tehditleri yakalamamızı kolaylaştırmasına rağmen, çoğu zaman da  yanlış alarm verir.

Bu sistem sadece insanlarda görülmez. Bir çok başka canlıda görülür. Örneğin, evinizde otururken kapıya çarpan bir şeyin sesini duyduğumuzda biz otomatikman “kim o?” diye sorarız ama nadiren “neydi o?” diye sorarız. Zira ilk tahminimiz kapıyı çalanın bilinçli bir insan/varlık olduğudur. Aynı şekilde evdeki köpek de kapıdan ses çıkaran şeyin bir dal, rüzgar, devrilen çöp kovası ya da başka bir cansız nesne olduğunu düşünmeden havlamaya başlar. Bunun sebebi de orada canlı ve muhtemelen kötü niyetli bir varlık olduğu sanrısıdır.

Mars'taki insan yüzü

 Pareidolia örnekleri günlük hayatta bolca bulunmaktadır. Bir kaç sene önce tost ekmeğinde Meryem Ana imgesi bulunmuştu. Ya da Ardahan’da dağda Atatürk silüeti oluşuyor zaman zaman. Bunlar sadece fazla mesai yapan beynimizin şekillere yüklediği anlamlar.

Meryem Ana, tost ekmeğinde

Ardahan'daki Atatürk Silüeti

Aynı şekilde duyduğumuz seslerde de benzer bir mekanizma vardır. Rastgele sesleri anlam ifade eden seslere hatta konuşmalara benzetmek de bu fenomenin bir parçasıdır. En meşhur örnek, tersten çalınan şarkılarda gizli mesajlar olduğudur. Şurada Stairway to Heaven isimli şarkının (ve bir kaç başka şarkının) tersten çalındığında satanist mesajlar vermesiyle ilgili bir yazıyı inceleyebilir, kayıtları dinleyebilir ve sözleri düzden ve tersten okuyabilirsiniz (Flash animasyonu). Elbette burada gerçekten satanist mesajlar gizli değil, sadece algımız rastgele sesleri anlamlı mesajlara dönüştürmek için fazla mesai yapıyor.

Daha önce görgü tanıklığının güvenilirliğinden söz ederken beynin nasıl sesleri ve görüntüleri algılayıp hatalar yaptığından bahsetmiştim. Bu fenomen, doğaüstü olarak tanımlanabilecek şeyler gören ya da duyan insanların yaşadıkları şeyleri gayet doğal sebeplerle açıklamamızda akılda tutmamız gereken faktörlerin en önemlilerindendir.

Dinden dönmenin cezası nedir?

İrtidad olarak da bilinen İslam’dan dönmenin cezası, kısaca ölümdür. İslam’da zorlama yoktur kaidesi İslam’ı henüz kabul etmeyenler için geçerlidir, ancak İslam’ı kabul ettikten sonra dinden dönen kişi aynı zamanda “fitneci” olarak görüldüğünden cezalandırılması gereklidir.

Konuyla ilgili şu yazı daha fazla detay barındırıyor.

Hemen altta da konuyla ilgili 7 dakikalık bir video var. Konunun esas odak noktası irtidad değil, ama İslam’a inanan bir ailenin çocuğu olarak doğan bir bireyin İslam’dan vazgeçme hakkı üzerine. Türkçe altyazılı, Garajımdaki Ejder’den.

Videoyu doğrudan embed etmek yerine linklerini paylaşıyorum zira Youtube yasakları bir çok kullanıcıyı zorlamaya başladı.

2010 senesinde, bilgi ve haber alma özgürlüğünün anayasal haklarla korunduğu bir ülkede yaşadığımıza inanmak giderek zorlaşıyor.

Videonun linkleri:

http://www.youtube.com/watch?v=xrTAnbzyLos – Video’nun başlığı: Richard Dawkins: “İrtidad Etmenin Cezası Nedir?”

http://www.facebook.com/video/video.php?v=102703736447695

Video yine Garajımdaki Ejder’den.

Tüh, isabet ettiremedik…

Önceki gün Amerika’da Ohio eyaletinde bulunan 4000 kişilik bir mega-kilisenin önündeki 19 metrelik İsa heykeli yıldırım çarpması sonucu kül oldu.

İsa Heykeli Tanrı'nın gazabına uğramadan önce

Metal bir iskeletin üzerine fiberglas ve plastik köpükten yapılan heykele pazartesi günü çarpan yıldırım sonucu şu görüntüler oluştu:

Yangın söndükten sonra kalan iskelet

İşin komik yanı, heykele yıldırım düşerken sokağın öte tarafındaki porno videolar satan Hustler Hollywood isimli dükkana hiç bir şey olmaması.

Tipik bir Hollywood Hustler magazası

Şu linkte Solid Rock kilisesi ve video dükkanı arasındaki 5 dakikalık mesafeyi gösteren Google haritası görülebilir.

Eğer Tanrı kendi gönderdiği peygamberi değil de, günahkar pornografik videolar satan dükkanı hedef aldıysa, hedef epey sapmış demektir.

Google Dizin’de en tepede

Bloga gelen linkleri takip etmek gibi (pis) bir huyum var. Kim benim için ya da daha doğrusu yazdıklarım için ne demiş takip etmeye çalışıyorum. Bugün şu linkten ziyaretler almışım : Google Dizin’deki Ateizm’le ilgili Türkçe siteler sıralaması.

Hoş bir sürpriz ise en tepede blogumun olması. Pagerank adı verilen sıralama ölçüsünde en üstte çıkmışım. İlhan Arsel, Turan Dursun gibi bilgi veya yazarlıkta yanlarına yaklaşamayacağım isimlerin sitelerinin üstüne.

Yani, ya pagerank bozuk ve haksız yere blogu en tepeye çıkarıyor, veya güncel konular hakkında yazabiliyor olmamın verdiği avantaj sayesinde an itibariyle daha çok kişiye ulaşıyorum (bilemiyorum ne kadar doğru bir çıkarım oldu, internet teknolojisinden çok anladığım söylenemez).

Özetle, sanırım bu iyi bir şey.

ve evet, doğru dürüst yazı yazacak vaktim olmadığından bugün de böyle kaçak güreşmiş oldum 🙂

Bekçi köpekleri, çekiç ve çiviler

Geçen haftaki Gazze yardım gemileri ve İsrail’in saldırısı sonucu 9 kişinin öldürülmesi ile ilgili iki parçalı kısa bir yazı yazmak istiyorum.

Bekçi köpekleri

Bir bahçe hayal edin, yüksek duvarları ve kapısında “Dikkat köpek var” yazan bir tabela. Eğer siz o bahçeye girmekte ısrar ederseniz ve köpek sizi ısırırsa o zaman köpeğe kızmamalısınız. Zira köpek tabiatı ve eğitimi itibariyle bu şekilde davranıyor. Eğer bahçeye girme hakkınız olduğunu düşünüyorsanız bunu köpeğe değil, köpeğin sahibine anlatmanız gereklidir. Siz gidip köpeğin sahibiyle konuşmazsanız köpeğin sahibi de bahçeye her girene yapacağını ilan ettiği gibi sizi ısırması için köpeği salıverecektir.

Gazze’de Hamas yönetimi ele geçirdikten sonra başlayan abluka ve izolasyon, diğer adıyla topyekün cezalandırma insanlığa sığan ve hiç bir şekilde savunulabilecek bir şey değil. Ancak problem şu ki İsrail ahlaki olarak üstün olduğu fikrine sahip ve bu fikrini zorla olsa bile uygulayacak askeri, ekonomik ve politik güce sahip. Özetle İsrail bildiğini okuyabilecek güçte.

Yani ev sahibinin bahçe üzerinde kesin ve tartışmasız hak iddia etmesi ve bunu uygulayacak kadar hırçın ve saldırgan köpekleri var.

Eğer siz bunu bile bile bahçeye girerseniz amacınız hakkınızı aramak değil, intihar etmektir. Üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir. Yardım gemilerini organize eden, buna izin veren, destek veren herkesin de adı gibi bildiğine emin olduğum şey bu tür bir olayın yaşanacağı idi.

Bahçeye girdikten sonra “ay beni köpek ısırdı” derseniz ya aptalsınız ya da kötü niyetli.

Çekiç ve çiviler

Eğer elinizde bir çekiç varsa, tüm sorunlara çivi gözüyle bakarsınız. İsrail devleti, teknolojik ve disiplin açısından belki de dünyanın en iyisi olan ordusuna her sorunu çözebilecek bir çekiç gözüyle bakıyor. Filistin? Çak çiviyi. Türkiye? Çak çiviyi. Araplar? Çak çiviyi. Yardım filosu? Çak çiviyi.

İsrail belki de yüzlerce yıldır bir devlete ve orduya sahip olmadığından bir şeyleri telafi etmeye çalışıyor ama görünen o ki ordunuz ne kadar güçlü olursa olsun, sizin kendinize göre gücünüzü sorgulayacak ve test edecek birileri mutlaka çıkıyor.

IDF komandoları

İsrail belli ki büyük emekle yetiştirdiği IDF komandolarını bir nevi Joker kartı olarak, çekiç olarak kullanmanın her durumda meşru olduğunu sanıyor. Bunda da daha önce bahsettiğim ahlaki üstünlük (ki burada yine seçilmiş insanlar oldukları sanrısının rolünü yadsımamak gerek) hissiyatının rolü olduğu açık.

Ancak bu çekiç ve çivi siyaseti İsrail’in ağabeyi Amerika’ya epey ayakbağı olmaya başladı. Tıpkı Türkiye’nin İran’la yakınlaşmasının, Erdoğan’ın çıkışlarının olduğu gibi. Benim nacizane tahminim Amerika’nın çok da uzak olmayan bir gelecekte İsrail’e olan destek politikasını gözden geçireceği ve belki de uluslararası siyasette yalnız bırakacağı.

Yine de bu durum Amerika’nın İsrail’e karşı Filistin, ya da herhangi bir başka devletin tarafını tutması manasına gelmiyor. Amerika, sadece ve sadece kendi tarafını tutar.

***

Haberler diyor ki İsrailli öğrenciler Türkiye’de ezilen halklar olan Ermeniler ve Kürtler için bir yardım filosu kurup geleceklermiş. Eğer Türk hükümeti’nin ağzından çıkan ve kalbinden geçen aynı ise, o zaman gelecek yardım filolarını barışçıl bir şekilde karşılamakla kalmaz, gelen yardımları bire bir karşılayan bir yardım paketini de kendisi düzenler. Gelen her paket İsrail unu için bir paket de AKP unu.

Tabi eğer amaç bağcıyı dövmek değil, üzüm yemekse.