Bugünlerde pek popüler bir tatlı su müslümanı davranışı, hadislerde bulunan ama bugünün ahlak ve vicdan anlayışıyla bağdaşmayan durumların “yalandır, uydurmadır” denilerek reddedilmesidir.
Hadis inkarcılığını, hadis tenkitçiliğinden ayırmak gerekir. Hadis tenkitçiliği, kaynak ve içerik bakımından tarihi vesikalarla örtüşmeyen hadislerin ayıklanmasıdır. Tenkitçilik, daha ilk hadisçilerle birlikte başlamış ve hala sürmekte olan bir filtreleme işlemidir. Ancak burada tenkitçilerin çok dikkat ettiği bir konu vardır, ve İslam’ın kendi kuralları içerisinde baktığınızda 100% mantıklı bir yaklaşımdır. O da kendi değer yargılarının, İslam’la “gelen” değer yargılarına ters düştüğünde, meseleye olabildiğince objektif bakma amacında olmalarıdır. Bunda başarılı olurlar, olamazlar ayrı mesele. Ancak burada hoşlarına gitmeyen hadisi yalan, hoşlarına gideni gerçek diye nitelendirmemeye özellikle dikkat ederler.
Buhari hakkında anlatılan meşhur rivayet vardır; netten aynen kopyalıyorum – anlatanların yalancısıyım:
Herhangi bir hadisi kitabına yazmadan önce gusledip iki rekat namaz kılarmış. Sonra istiharede bulunup manevi bir işaret ararmış. Sonra da hadisin doğru olduğuna karar verirmiş. Kitabını bu şekilde 16 yılda yazmış. 600.000 (ALTIYÜZBİN) hadisten seçerek kitabına 9082 hadis almış.
Tenkit yapılırken tenkidi yapan kişinin önceliklerinden birisi “ben Allah’ın yolladığı peygamberin yapmış olabileceği, söylemiş olabileceği bir şeyi yalanlıyor muyum, söylemiş olmayabileceği, yapmış olmayabileceği bir şeyi ona isnat ediyor muyum, ona yüklüyor muyum” düşüncesidir. Özetle tenkid eden kişi, kendisinin Peygamber ve Allah’tan “daha iyi ve doğru” bilmediğini göz önünde bulundurarak, şirk koşmaktan korkarak tenkidi yapmaya çalışır. En azından teoride böyle.
Hadis inkarcılığı ise, gerek kişisel değer yargıları, gerek bir hadisin gerçek tarihi yansıttığından 100% emin olunamaması gibi sebeplere dayandırarak hadislerin bir bölümünü ya da tümünü reddetmektir. Buradaki kilit nokta, yani tenkid’den ayrılan nokta, ilk olarak tarihi açıdan üzerinde durulan hadisin gerçekleşmiş, veya gerçekleşmemiş olmasına dair somut kanıtları es geçmeleridir, ikincisi de tenkidin aksine, meseleleri bugünün değer yargıları ve anlayışı ile (Zeitgeist’ı ile) değerlendirip “Benim peygamberim böyle söylemiş olmalıdır” veya “benim peygamberim böyle bir şey yapmış olamaz” şeklinde olaya yaklaşmalarıdır.
Halbuki bu yaklaşımın devamındaki motiv şudur “çünkü bu benim vicdan, ahlak ve anlayışıma uygun/ters”.
Konuyu biraz açmakta fayda var.
Öncelikle hadislerin ne kadar güvenilir olduğu meselesi var. Yazdıkları bugüne ulaşmamış olsa bile, sonraki çalışmalarda kendisine referans verilen en eski İslam tarihçisi, Urwah ibn Zübeyr‘dir. Ibn Zübeyr Halife Osman zamanında doğmuştur ve ölümü 713’tür. Yine en eski tarihçilerden İbn İshak’ın doğumu 704 yılıdır. Hicret’ten 80 küsür yıl sonra. Bugün en sahih (güvenilir, hakiki) olarak kabul edilen hadis kaynaklarından Buhari‘nin doğumu Hicret’ten 194 sene sonra, Muhammed’in ölümünden 140 sene sonra, 810 yılındadır.
Özetle hadislerin, ya da İslam tarihinin güvenilirliği, zaten en baştan tartışma konusudur. Muhammed’in ölümünden 140 sene sonra, binlerce km uzakta doğmuş bir kişinin, sözlü aktarılmış hadisleri toplayıp bir araya getirmesi ve bunların hakikaten Muhammed’in ağzından çıktığı gibi aktarılması, cidden büyük bir iddiadır.
Şahsen ben, müslüman olduğum dönemlerde bile, hadislerin tamamına karşı ekstra şüpheyle yaklaşıyordum. Daha 35 sene önce ölen Amerikalı şarkıcı Elvis’in en sevdiği yemeğin ne olduğuna dair tartışmaların olduğunu hatırlayalım. Elvis, 1935’te doğdu ve 1977’de öldü. Hayatı boyunca okuma yazma bilen, TV ve radyo kullanan insanlar arasında yaşadı. Onunla yaşayan insanların bir çoğu hala hayatta. Buna rağmen adamın en sevdiği yiyeceğin fıstık ezmeli muzlu sandviç mi olduğu, yoksa tavuk kanadı mı olduğu tartışmalı.
20.yy’da yaşamış çok meşhur ve hayatının bir çok anı kayda alınan bir adamın en sevdiği yemeğin bile tartışılabildiği bir dünyada, 600lü yıllarda yaşamış ve hayatı en erken 100 sene sonra kayda alınmaya başlamış bir adamın hayatına dair detayların sağlıklı olarak bilinmesi, cidden çok zor.
Ancak;
Kuran’da, doğrudan peygamberi referans gösteren ayetler mevcut. Kuran’da olmayan ama İslam için elzem olan konular sadece hadislerde var. Bir örneği namaz. Diğer bir örneği erkek çocukların penislerinin ucundaki derinin kesilmesi. Kuran’da doğrudan Muhammed’e referans veren ayetler:
Ahzab 21:
Andolsun ki Allah’ın Resulünde, sizin için uyulacak en güzel bir örnek var, o,
size en güzel bir numune ve Allah’tan mükafat umana ve ahiret gününde mükafat
umana ve Allah’ı çok çok anana da en güzel bir örnektir o.
Nur Suresi 52
Ve kim Allah’a ve Peygamberine itaat eder, Allah’tan
korkar ve ondan çekinirse o çeşit kişilerdir muratlarına erenlerin, kurtulup
nusret bulanların ta kendileri.
Öte yandan, Kuran’da “başka kitapların yasaklandığı” ayetler de var. Acaba bu ayetler, Kuran haricinde İslam’a dair kitapları mı kastediyor, yoksa İslam’a rakip kitapları mı kastediyor? Benim nacizane görüşüm, bu ayetleri “İslam’a rakip kitaplar” şekliyle okuduğumuzda hiç bir problem olmadığı hatta, o zamanki olaylarla (Müseyleme) daha uygundur.
Ancak burada esas problem, tarihin kayda alınırken 100% doğru alınamaması, hadislerin uydurma olanlarının araya karışması değildir.
Allah’ın, yazdırdığı söylenen kitabında, bu meseleyi net bir şekilde kurala bağlamamasıdır.
Allah’ın, her şeyi bilme vasfını göz önünde bulundurursak, 140 sene sonra Buhari’nin geleceğini, ne bileyim Tırmızi’nin İslam tarihini yazacağını, ve bugün bir çok müslümanın kabul etmek istemeyeceği Benu Kureyza’da cinsel organları etrafında tüylenme başlayan çocukların “yetişkin” sayılarak diğer erkeklerle birlikte kafaları kesilerek idam edildiğini, Muhammed’in karnı ağrıyan kişilere “deve sidiği için” dediğini, bu kişiler deve çobanını öldürüp develeri çalınca ve yakalanınca onları ellerini ayaklarını kesip, sonra gözlerini oyup çöle susuzluktan ve kan kaybından ölüme terkettiğini, 6 yaşında bir çocukla evlenip, 9 yaşında onunla cinsel ilişkiye girdiğini, ya da Halife Ali’nin (Muhammed değil) İslam’dan ayrılan ve putlara tapmaya dönen mürtedleri yakarak öldürdüğünü, Muhammed’in yine mürtedleri idam ettirdiğini, evli olduğu halde zina yapan kişilere recm cezasını uyguladığını , bugün tüm dünyanın tiksintiyle karşıladığı kız çocuklarına sünneti tavsiye ettiğini (Ebu Davud), cehennemin büyük oranda kadınlarla dolu olduğunu anlatan hadisleri de kitabına koyacağını biliyordu.
Yani bu olayların yaşanmadığını, ya da Muhammed’in olayları çok farklı yönettiğini düşünsek bile, Allah, 200 sene sonra bir kitabın yazılarak, geri kalan 1000 küsür sene boyunca bu kitabın İslam kaynaklarından sayılacağını, bir çok kaidenin bu hadis kitaplarından gelen bilgiler ışığında değerlendirileceğini, kıyamete kadar koruyacağız dediği dini bozacağını biliyordu.
Burada tatlı su müslümanları için bir problem ortaya çıkıyor.
1-Allah peygamberi öldükten bir zaman sonra peygamberin söylediği (ya da ona isnat edilen) sözlerin kayda alınıp, Kuran’dan sonra ikinci kaynak olarak kullanılacağını, bu kitapların ışığında bir çok katliam yapılacağını, küçük kız çocukların evlendirileceğini, mürtedlerin idam edileceğini be daha bir çok başka kötü şeyin yanlış bir şekilde Allah adına yapılacağını bilmiyor muydu?
2-Biliyordu da umursamıyor muydu?
3-Biliyordu ve onaylıyor muydu?
Hadis inkarcılığının temel motivlerinden birisi olan “benim peygamberim böyle bir şey yapmış olamaz” bakış açısı, bu kişilerin işlerine gelen hadisleri kabul edip (örneğin Muhammed’in uyuyan kediyi uyandırmamak için elbisesini kesip de kalkması gibi inceliğini, nazikliğini gösteren hadisler) işlerine gelmeyen hadisleri (yukarıda örneklerini verdiğim hadisler) reddetmelerine sebep olmaktadır. Örneğin kızlara sünneti ilkellik olarak görürken, bizzat aynı kitaptan gelen erkek sünnetini gayet doğal ve kabul edilebilir bir şey olarak görürler.
Elbette buradaki problem, neye dayanarak bir olayın olduğunu veya olmadığını söyleyememeleridir.
“Böyle bir şey hiç olmuş olabilir mi?” kulağa mantıklı gelse de, aslında belki de tarihin en dayanaksız ve zayıf argümanıdır.
Size tarihte gerçekleşmiş ve “böyle bir şey nasıl olabilmiş” dedirtecek olaylardan bahsedeyim.
10. yy; bir Viking kabile reisinin cenazesi.
Ölen reis, 10 günlüğüne geçici bir mezara konur ve o 10 günde reis için yeni kıyafetler dikilir. Reisin haremindeki cariyelerinden birisi, onunla birlikte “öte dünya”ya yolculuğa çıkmak için gönüllü olur. Bu 10 günlük sürede kıza sarhoş edici içecekler verilir. 10 gün sonra reisin gemisi karaya çekilir ve tahta sal üzerine yerleştirilir. Gemi üzerine reis için bir yatak yapılır, ve silahları, meyveler, telli bir çalgı aleti, ve şaraplar etrafına yerleştirilir. Reise yeni kıyafetler giydirilir. İki at koşturularak terletilir ve sonrasında parçalara ayrılarak etleri gemiye atılır. Son olarak bir tavuk ve horoz kurban edilir.
Bu sırada, cariye kız çadırdan çadıra giderek erkeklere cinsel ilişkiye girer. Her erkek kıza “efendine söyle, bunu ona olan sevgimden dolayı yapıyorum” der. Sonra kız kapı çerçevesine benzeyen bir dikdörtgene konur ve erkekler çerçeveyi başlarının üstüne 3 kere kaldırırlar. Kız her kalkışta gördüklerini söyler. İlk kalkışta “anne ve babasını”, ikinci kalkışta “tüm akrabalarını” ve son kalkışta “efendisini” gördüğünü söyler. Sarhoş edici içecekler sayesinde kızın bir nevi “psişik” güçler edindiği sanılır.
Uzatmayayım, kız sonra gemiye çıkarılır ve yaşlı köy büyücüsü kadın tarafından reisin yattığı çadıra (geminin üstünde bir çadır daha var) sokulur ve bundan sonra erkekler kılıçlarıyla kalkanlarını birbirine vurmaya başlarlar ve gürültü yaparlar. 6 erkek çadıra girer ve kızla tekrar cinsel ilişkiye girerler. O da bittikten sonra kızın boynuna halat dolanır, ve cadı kızın göğsüne bıçak sokarak kızı öldürür.
Sonrasında reisin akrabaları gemiyi ateşe verirler.
Nasıl? Böyle vahşice bir olay olmuş olabilir mi? Ama olmuş işte. Muhammed’den 300 sene sonra hem de.
Bir diğeri de cadı avları sırasında.
Altta Almanya’da 1626-1631 yılları arasında Würzbüg cadı avları olarak bilinen dönemde yakılarak öldürülen kişilerin listesi. Tam liste Wiki’de mevcut. Altta ise seçmece yaptığım kısa bir liste var.
Eczacının karısı ve kızı
Belediyeci Stolzenberg’in karısı, kızı ve iki küçük oğlu.
12 yaşındaki öksüz çocuk
9 yaşındaki kız çocuğu.
9 yaşından küçük bir kız çocuğu.
Aynı kızın kız kardeşi, anneleri ve teyzeleri.
12 yaşında iki erkek çocuğu.
15 yaşında bir kız.
Rotenhahn ailesinin varisi, 9 yaşında erkek çocuğu.
10 yaşında bir çocuk.
12 yaşında bir çocuk.
Johannes Junius – Belediye başkanı (bu Bamberg isimli başka bir yerde)
1630’lu yıllarda, Almanya’da, 9-10 yaşındaki çocuklar büyü yaptıkları, cadı oldukları gerekçesiyle yakılarak idam ediliyorlar. Nasıl bir vahşet? Olmuş olabilir mi? Olmuş olmaması lazım, fakat olmuş işte. İnsanların işkenceyi, kurbanın işkence dursun diye kafasından bir suç uyduracağı seviyeye kadar çıkartarak suçsuz insanları yaktığı bir dünyada yaşıyoruz.
Karınızın, kocanızın ya da küçük çocuklarınızın “cadı” diye yakıldığını düşünün. Nasıl olmuş olabilir? Ama olmuş işte.
Bu iki olay gibi sürüyle absürt olay var tarihte. Akıl almaz vahşetlerin görüldüğü, akla hayale sığmayacak acaipliklerin yaşandığı sürüyle olay var. Hatta bir çoğu bizim yaşadığımız yıllarda yaşanmış olaylar. 600lü yıllarda Arabistan’da bunların yaşanmış olamayacağını hangi dayanakla söyleyebiliriz ki? Söyleyemeyiz. Çok daha kötüsü, hem Muhammed’den önce, hem de sonra defalarca yaşanmış.
Bu yüzden “benim peygamberim böyle bir şey yapmış olamaz” argümanı, hele ki Muhammed’in peygamber olduğuna inanmayanlar için hiç bir şey ifade etmediği gibi, tarihi gerçeklerle de örtüşmeme olasılığı olan, İslami açıdan da şirk tehlikesi bulunan bir argümandır. İnançlı kişinin, İslam’ı kendi anlayışını onaylayan bir din olarak görmesine yardımcı olduğu şüphe götürmez elbette, ama mesele din olunca, içinden karpuz seçer gibi seçmece yapmanız, eğer Allah varsa benimle birlikte cehennemde yanmanız olasılığını epey yükseltecek bir davranıştır.
Siz kim oluyorsunuz da Allah’ın onaylamış olabileceği, Peygamberin yapmış olabileceği bir şeyi, bir sözü beğenmiyor, onu kabul etmiyor ve daha iyisini yapabileceğinizi iddia ediyorsunuz?