DuranAdam

Dün akşam çok güzel bir protesto gördük hep beraber.

Taksim meydanında, tek başına saatlerce AKM’ye doğru bakan bir kişinin sessiz, slogansız eylemi. Ayakta durmak.

Bu kişinin ismi, Erdem Gündüz. Ancak kişinin kendisinin çok bir önemi yok. Gündüz’ün ilham verdiği onlarca kişi, dün geceden beri değişik yerlerde sessizce ayakta durma eylemine başladılar. Ankara’da Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yer, İzmir, hatta Sivas’taki eski Madımak oteli – yeni bilim ve kültür müzesi önünde sessizce ayakta duran kişiler var.

Benim değinmek istediğim nokta, bir komplo teorisi. O da bu eylemin CIA güdümlü olduğuna ispat olarak gösterilen “el kitabı” ya da kılavuz.

Teoriye göre bu arkadaş CIA’in hazırladığı bir el kitabına bakıp bu eylemi gerçekleştirmiş.

Yaklaşık 2 dk süren bir araştırma sonucunda, tüm listeye ulaşabildim.

Bu üstteki kısa alıntı toplamda 198 maddeden oluşan ve “şiddet içermeyen protesto yöntemleri” listesinden.

Liste, 1973 yılında yayınladığı kitap için Gene Sharp isimli 3 kez Nobel Barış Ödülüne aday gösterilmiş bir siyaset bilimi profesörü tarafından hazırlanmış ve tarihte şahit olunan şiddet içermeyen protesto-sivil itaatsizlik eylemlerinin bir listesi.

Bu listede topluluk önünde konuşma yapmaktan (Madde 1) tutun, basın açıklaması yapmaya (Madde 4), bayrak asmaktan tutun (Md 18), şarkı söylemeye (Md 37), yürüyüşler yapmaktan tutun (Md 39)grev yapmaya (Md 85) kadar yöntemler var. Yani özetle bugün siz belli bir markanın ürünlerini satın almıyor iseniz (İsrail malları boykotunu hatırlayalım) bu da bu listeye dahil (Md 71).

Özetle, eğer ki siz Erdem Gündüz CIA ajanı diyorsanız, muhtemelen siz çok daha eskiden beri CIA için çalışıyorsunuz demektir.

Hatta daha da ilginci, madde 70’te karşımıza çıkıyor.

70. Protest emigration (hijrat)

Madde 70 – Protesto göçü – hicret.

Eğer sadece ayakta duruyor ve sessiz, şiddetsiz protesto ediyor diye Erdem Gündüz’ü CIA ajanı yapabiliyorsak, o zaman tarihteki en meşhur Hicret’i başlatan Muhammed’i de bir nevi ajan-provakatör olarak düşünmemiz gerekmez mi ?

Elbette bunlar saçma komplolar. Standart itibarsızlaştırma denemeleri. Muhtemelen bu itibarsızlaştırma taktiklerinin CIA el kitaplarında daha çok yeri vardır.

Gezi direnişçilerinin dünya kadar provokasyona karşı neredeyse hiç şiddet göstermemiş olmalarına ve direnişi daha çok zeka işi esprilerle yürütmelerine rağmen ellerinden gelen yegane şey devlet kaynaklarıyla mitingler yapmak ve o da işe yaramayınca döner bıçaklarıyla, demir sopalarla “adam dövmeye” çıkmak olan marjinal bir grubun nasıl karşısında duracaklarını bilmedikleri yeni bir eylem.

Sabah erken saatlerde öğrendiğime göre ayakta durma eylemi yapanları polis göz altına almış. Evet, Türkiye, sadece ayakta durduğunuz için göz altına alınabileceğiniz bir ülke haline geldi.

Yaşasın ileri demokrasi. Demokrasinin götünün kılıyık.

 

*Gene Sharp’ın Wikipedia sayfasını okursanız CIA ile ilgili bağlantılardan bahsedildiğini görebilirsiniz (Criticism başlığı altında). Burada referans gösterilen yegane linkteki kaynakları incelemeye çalıştım ama kaynak gösterilmemiş. Sadece iddialar var, ancak ilginç bir referans, 11 Eylül saldırıları komplocusu Thierry Meyssan‘a dair. Meyssan 2002’de daha sonra Loose Change ve Zeitgeist gibi sözde-belgesellere kaynaklık etmiş olan “The Big Lie” isimli 11 Eylül komplo teorisinin yazarı. Özetle kaynağın sağlamlığı konusunda ciddi şüpheler var. 

Meşhur İslam hoşgörüsü ve ifade özgürlüğü

Sanıyorum bu alttaki video olayı çok güzel özetliyor.

İsveç’teki bir üniversitede Müslümanları kızdıran karikatürleri çizen Lars Vilks ifade özgürlüğü üzerine bir konuşma yaparken olan olaylar. İngilizce altyazıları var.

Bir filme dahi tolerans gösterememek. Hem de İsveç gibi bir ülkedeki üniversite öğrencileri. Eğer videoda gördüğün şey yanlışsa, yanlışı göster ve videoyu göstereni rezil et. Bu yapılan şey Lars Vilks’in argümanını destekliyor sadece.

Müslümanların bir kısmı bu türden “zor” argümanlara karşı şiddet kartını sürekli oynadıklarından herkesin düşüncesi “Müslümanların bu iddialara verebilecek başka bir cevapları yok” noktasına gelmiş durumda. Ha, çoğu durumda bu düşünce doğru, Müslümanların gerçekten de bir çok iddiaya verebilecek iyi cevapları olmadığını kendi blogumda da defalarca gördüm. Yine de Müslümanların bir kısmının bu tür şiddet tehditleri yapması, büyük bir çoğunluğun da buna destek vererek meşruiyetini artırması Müslümanları bir nevi persona non grata konumuna sokuyor. Yani ektiklerini biçiyorlar.

İlgili video – youtube’da, 10 dakika.

“Herkes Yahudi Soykırımını çizsin” günü

Geçen haftaki “Muhammed’i çizelim günü”ne Müslüman tarafından cevab geldi.

Facebooktaki “Herkes Yahudi Soykırımını çizsin günü” grubu ifade özgürlüğü bağlamında 2. Dünya Savaşındaki Yahudi soykırımını 30 Haziran günü eleştirel gözle ele almayı öneriyor.

Ancak buradaki karşıtlık biraz aşırıya kaçmış. Bir kaç ateist şiddet karşıtı ve ifade özgürlüğünü yüceltmeyi amaçlarken bir grup müslümanın buna cevabı 6 milyon kişinin öldüğü bir olayı kutlamak olmuş. Grubun tanıtım yazısından ufak alıntılar :

Herkesi bu tarihi olayın eleştirel gözle incelenmesi için davet ediyoruz.

Burada laik tarikatın temel masalından bahsetmek üzere bir araya geliyoruz. Tarihin en büyük katliamlarına sebep olmuş bir tarikat:

Ateist Sovyet rejiminin öldürdüğü 10 milyonlar, Laik Batı rejimlerinin Vietnam, Irak, Afganistan, Filistin, İranda öldürdüğü milyonlarca insan ve İnsanoğlunun Tanrı’ya olan küstahlığı sonucu acı çeken sayısız halklar.

Burada grup yöneticisi (ya da yazıyı kim yazmışsa işte) öldürülen milyonların suçunu Sovyet Rusya’nın ve diğer katliamcı devletlerin laik/ateist olmasına bağlayarak en basitinden dezenformasyon yapıyor. Zira Sovyet Rusya’daki katliamlar ateistlerin ateist olmayanları katletmesi şeklinde değil, rejim yanlılarının rejimi eleştirenleri ve tehdit olarak gördüklerini katletmesi şeklinde olmuştur. Yani eğer rejim düşmanı iseniz neye inandığınız herhangi bir önemi yoktur. Batı devletlerinin sayılan ülkelerde yaptığı işler ise dinden ziyade aç gözlülükle daha kolay açıklanabilecek olaylardır. Eğer batı devletlerinin yaptığı haksızlıkları kınayacaksak işe hrıstiyan çoğunluğun yaşadığı Afrika ülkeleriyle başlamamız gereklidir. Zira Batı devletlerinin açgözlülüğü İran, Irak, ya da atıyorum Vietnam’dan daha çok Nijerya, Kenya, Fildişi Sahili, Senegal gibi ülkeleri etkilemiştir.

Dünyadaki adaletsizliğin büyük bölümü cehaletten kaynaklanıyor. Hollywood masalları ve soykırım müzelerinin bize Ateist Tel-Aviv rejiminin savaş ve insanlık suçlarını meşru göstermek için şantaj yapmasına izin vermeyeceğiz.

Tel-Aviv hükümeti savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar konusunda çok kötü bir şöhrete sahip, ama olmadıkları bir şey varsa o da ateist bir hükümet olmaları. Aksine İsrail devleti tamamen Tevrat’taki ilkeleri kendine baz alarak hareket eden bir devlet.

Sizce bu ayıp mı? Hakaret mi? Ahlaksızca mı? Açıkçası önemli değil. Çünkü ifade özgürlüğünün laik versiyonuna göre bunların hiç birisi önemli değil, öyle değil mi? Bugün dersimi aldım. Asla sessiz kalma. Masumlar dahil herkese hakaret etmek gerekiyor. Özgürlük gerçekten böyle mi?

Açıkçası bence ayıp ya da hakaret değil, ama hatalı. Eğer Sovyet Rusya ve İsrail ateist oldukları için ve ateizm emrettiği için bu suçları işliyor olsalardı bu gerçeklerle örtüşen bir yorum olacaktı. Ancak bilinen gerçeklerle örtüşmediği için ayıp veya hakaretten öte bunlar cehaletten veya kasti yalanlardan ibaret sözler. İfade özgürlüğünün laik ya da dinci versiyonu diye bir şeyi hayal edemiyorum. İfade özgürlüğü, popüler ya da hoş karşılanmayan fikirler dahil her fikrin ifade edilebilmesine olanak tanır. Masumlara hakaret etmek masumların değil hakaret edenin karakteri hakkında bize bilgi verdiği için bence ayıp ya da yasaklanması gereken bir şey değil. Ahlaksızı daha kolay tanımamızı sağlayan bir şey aslında.

It seems that they want to practice ‘Freedom of Speech’ not for bringing up any kind of logic, but to insult a person who is not even present to defend himself. Ok. Lesson learned. Thanks for your “morals”.

Görünüşe göre ifade özgürlüğünü herhangi bir mantık kırıntısı olmadan kullanmak istiyorlar. Kendini savunamayacak birisine hakaret ederek hem de. Tamam, dersimizi aldık, ahlakınız için teşekkür ederiz.

Kendini savunamayacak olan kişi sanıyorum Muhammed. Ancak grup kurucusu buradaki esas amacı gözden kaçırmış. Muhammed’i çiz gününde esas hedef Muhammed’in şahsı ya da kendisi değil, ama ifade özgürlüğünü tehdit eden fanatik müslümanlar.

Onların kim olduğunu biliyorum. Onlar sizin müslüman, yahudi ya da hristiyan olmanızla ilgilenmiyorlar. Onlar dinlerin ve ahlakın yer yüzünden silinmesini istiyorlar. Tek umurlarında olan şey güç, para ve “Zionist İsrail devleti”. Ve bunun için bahaneleri de Soykırım.

Şimdi size basit bir sorum var. Sizin kadar özgür müyüm? Ben de ifade özgürlüğünden faydalanabilir miyim? O zaman Soykırımı eleştirel gözle ele alalım.

Yazar burada ilginç bir saman adamı yaratmış. Dinlerin ve ahlakın yer yüzünden silinmesini isteyen para güç ve İsrail devletinden başka bir amaçları olmayan ateistler. Sanki az önce saldırdığı Hollywood filmlerinden fırlamış bir kötü karakterden bahsediyor. Muhtemelen dünyada para ve güç için her şeyi yapacak sürüyle insan vardır. Ancak bu kişilerin yahudi soykırımını araç olarak kullanıp yer yüzünden ahlakı silmeye çalışan zionist (ki aslında dini bir temadır) olmaları? Biraz Dan Brown vari bir tanım oldu sanki.

Sorusunun cevabına gelince. Elbette özgürsün. Eğer elinde soykırımın gerçekten olmadığı, 6 milyon kişinin ölmediği, bunun planlı bir komplo olduğuna dair herhangi bir bilgi varsa, bunu ilk başta ben görmek isterim bir ateist olarak. Açıkçası var olan kanıtları nasıl çürütürsün bilemiyorum. Kamplara dair fotoğraflar, filmler, orada kalanların ifadeleri, soykırımı yapan askerlerin itirafları, ölen insanların kalıntıları, Nazi devletinin resmi kayıtları, daha sayamayacağım sürüyle kanıt var bu soykırımların gerçekleştiğine dair. Ancak tüm bunlar detaylı bir komplonun parçası diyorsan, buyur meydan senin.

Ancak, eleştirel gözle Soykırımı ele alırken bence meseledeki müslüman faktörünü de gözden geçirmekte fayda var. Zira Hitler’in ortadaoğudaki müslüman devletlerde bir sürü destekçisi vardı.

1933’te Naziler başa geçtikten sonra ilk tebrikler Arap liderlerden geldi. Suriye’de bir Nasyonel Sosyalist parti (Hisb-el-qaumi-el-suri) kuruldu. Kurucusu Antun Saadeh Hitler’in bir hayranıydı. O zamanların Büyük Müftüsü Muhammed Amin Al-Husyani, Hitler için “Arap dünyasının babası” sıfatını kullanmıştı. Hatta Nazi subaylarının ifadelerine göre Müftü Yahudilerin katledilmesi yönünde görüş bildiriyordu.

1 Mart 1944’te, Almanlar’la birlikte savaşıp paraşütçüleri yakalayan ve Araplardan oluşan bir gruba hitaben yaptığı radyo konuşmasında sözleri şu şekildeydi:

Araplar, tek bir vücut olun ve kutsal haklarınız için savaşın. Yahudileri bulduğunuz yerde öldürün. Bu Allah’ı, tarihi ve dinimizi memnun eder. Bu sizin onurunuzu kurtarır. Allah sizinledir.

Özetle görüyoruz ki ifade özgürlüğü harika bir şey. Madem bir müslüman olarak Yahudi soykırımını sorguluyoruz, o halde Müslümanların bu soykırımdaki rollerini de gözden geçirmek gerekiyor. Eğer sen ifade özgürlüğüne sığınarak bu Facebook sayfasını açmış olmasaydın, ben bu yazıyı yazmayacaktım ve bir çok insan 2. Dünya Savaşı’nda bir Müslüman Müftü’nün Yahudilerin katledilmesine nasıl yardım ettiğini hiç bilmeyecekti.

Küreğe kürek diyememek

Böyle bir söz vardır İngilizce’de. Hani bizde “göte göt demek” diye de geçer. Ne olduğu bariz bir şeyin ne olduğunu sesli olarak da dile getirmeyi anlatır.

Ne yazık ki ülkemiz küreğe kürek demeyi engelliyor. Bir okuyucu bana e-mail göndermiş. Ekşi Sözlükte yazarken şimdi ismi lazım değil birisine “şarlatan” dediği için yazarlığı bir nevi askıya alınmış (tam mekanikleri nasıl işler bilemiyorum, bir tür uzaklaştırma galiba). İşin ilginç tarafı şarlatan olarak anılan kişinin yaptığı iş reiki ustalığı, ya da çakra chi gibi varlıklarına dair tek bir kanıt olmayan şeyleri anlatarak-satarak para kazanmak. Hakikaten şarlatan yani bildiğiniz.

Kendime sordum, yahu bu kişinin yaptıkları şarlatanlık değilse nedir, diye. Şimdi ben bu kişiye isim vererek şarlatan dersem bir gerçeği dile getirmiş olmuyor da hakaret mi etmiş oluyorum? Peki diyelim ki bu kişi bana dava açtı. Burada benim onun şarlatan olduğunu kanıtlamam mı, yoksa onun şarlatan olmadığını kanıtlaması mı beklenir? Bana sorarsanız çakra, chi, reiki gibi şeyleri satarak para kazanan birisinin bunları ispatlaması ve şarlatan olmadığını ispatlaması gereklidir. Şarlatana şarlatan diyen benim değil. Ola ki iddialarını ispatladı, o zaman ben hakaret etmiş olur ve cezasına katlanırım. Aklım ve mantığım bunu söylüyor.

Ancak gel gelelim işin gerçeği anladığım kadarıyla pek öyle değil. Konuyla ilgili danıştığım avukatım (evet arada bir bilgisine ve hizmetlerine başvurduğum bir avukatım var :)) bana şu haberi ve örnek kararı gösterdi.

Gözlemevi müdürüne ‘şarlatan’ cezası  
 

Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan hakkında, 2 yıl önce ‘‘Bu insanlar birer şarlatan. Savcılar neden bu tür olaylara el koymuyor?’’ diyen Prof. Dr. Orhan Gölbaşı, 1 milyar lira tazminat ödemeye máhkum oldu.

Antalya’daki TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Orhan Gölbaşı, 2 yıl önce UFO’larla ilgli açıklamsından dolayı tazminat ödemeye mahkum oldu. Prof. Gölbaşı, uzaylıların kamuoyunda tartışıldığı günlerde yaptığı açıklamada uzayda birtakım yaratıklar olduğunu kabul etmiş, ancak Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’nin adında ‘‘bilim’’ kelimesi olmasının ‘‘bilime hakaret’’ olduğunu söylemişti. Prof. Gölbaşı, ‘‘Bu insanlar birer şarlatan. Savcılar neden bu tür olaylara el koymuyor?’’ sözleriyle yargıyı göreve çağırmıştı.

Bu sözlerin ardından Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Derneği ile Dernek Başkanı Haktan Akdoğan, Prof. Dr. Orhan Gölbaşı aleyhine Beyoğlu 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açarak bilim adamının iddialarını kanıtlamasını istemişti.

Adliye arşivinde 2002/287 Dosya numarasıyla yer alan ve 1.5 yıl süren dava nihayet sonuçlandı. Prof. Gölbaşı, Sirius Derneği ile ilgili iddialardan suçsuz bulunurken ‘‘Dernek Başkanı Akdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle’’ 1 milyar lira tazminat ödemeye mahkum oldu.

Prof. Dr. Orhan Gölbaşı, kararın henüz kendisine ulaşmadığını belirterek temyize gideceğini söyledi. Sirius Derneği ile Başkanı Akdoğan’ın 2 milyar 500’er milyon lira tazminat istediklerini belirten bilim adamı, ‘‘Yargının hakaret gerekçesiyle sadece 1 milyar lira tazminat cezası vermesi, benim haklılığımı gösterir. Derneğin talep ettiği tazminatın reddedilmesi sözlerimin doğruluğunun yargı onayıdır’’ dedi.

Hepimiz Haktan Akdoğan’ın elinde UFO’ların uzaylılar olduğunu kanıtlayan bilgi olmadığını çok iyi biliyoruz. Zira olsa idi ne müzeyle uğraşır ne de 5000 liralık tazminat davaları açardı. Gider bu kanıta milyonlarca dolar para ödeyecek kişiler/kurumlarla çalışırdı.

Bir de Akdoğan’ın sitelerinde gerçekmiş gibi anlattığı şeylerin sahteliği kanıtlanmış şeyler olduğu gerçeğini eklersek (bir başka örnek de burada var) profesörün tespitinin yerinde olduğunu söylemekten başka bir şey gelmiyor elden. Ancak gel gelelim mahkeme böyle düşünmemiş, Haktan Akdoğan’ın uzaylıları kanıtlamasını değil, Profesörün Haktan Akdoğan’ın şarlatanlığını kanıtlamasını istemiş.

Açıkçası istenen tazminatın 5’te birinin ödenmesi kararı tam neye karşılık geliyor bilemiyorum. Belki mahkeme Haktan Akdoğan’ın ve derneğin saçma şeylerle uğraştığını kabul etmiş ama “şarlatan” kelimesini bir parça aşırı görmüştür kimbilir. Ama herhangi bir tazminat ödenmesi bile benim görüşümce çok saçma. Benim bu olaydan çıkardığım sonuç şudur ki Türkiye’de küreğe kürek, göte göt diyemiyoruz.

Muhammed’i resmetmek

Önceki haftadan beri Amerikan satirik çizgi dizisi South Park’ta Muhammed’in (2. kez) resmedilmesiyle başlayan tartışmalar devam ediyor.

Bir kaç sene önce Muhammed’i İsa, Musa, Buddha ve bir kaç başka karakterle birlikte “Super Best Friends” isimli süper kahraman takımının bir parçası olarak göstermiş ve tepki almamış olmalarına rağmen, bu sefer Comedy Central’ın sahibi Viacom’un müdahalesiyle 200 ve 201. bölümde Muhammed’in göründüğü ve adının geçtiği tüm kareler siyah bant veya bip sesiyle sansürlendi.

Kuşkusuz ki Viacom’un derdi bir kaç sene önce Danimarka’da yayınlanan karikatürlerin tetiklediği krizin bir benzerini önlemekti – ama burada ufak bir problem söz konusu.

South Park bugüne kadar sataşmadığı kutsal, saygın, sevilen kişi-kurum kalmamış ve amacı satirik komedi olan bir dizi. Hrıstiyanların, Buddistlerin, Scientologistlerin ya da karikatürize edilen 100lerce insanın yapmadığı ne vardı da sadece İslam peygamberi Muhammed sansürle korundu?

Bildiniz – Müslümanların şiddet tehditleri.

"İslam'a hakaret edenlerin kafasını kesin"

Revolution Muslim isimli bir köktendinci Müslüman Amerikan grubun sitesinde Amsterdam’da boynu kesilerek katledilen yönetmen Theo Van Gogh‘un bir resmi yayınlanarak “yaptığınız şey aptalca, sonunuz böyle olacak” uyarısı yapıldı.

Burada çok ilginç bir tutarsızlık var.

Hadislere göre insanı herhangi bir şekilde resmetmek günah. Muhammed’i resmetmek de daha çok tepki çeken bir günah. Muhammed’e saygı duymamak başka bir günah. Ancak bu “günah” tanımları İslam’ı kabul etmiş kişiler için geçerli. Etmeyenlerin bu türden bir bağlayıcı hükmü uygulamaları gerekmiyor. Hinduların kutsal dana eti yememesi ama Müslümanların kurbanda dana kesmesi gibi bir durum var ortada. Hindular “bu bizim kutsalımız kurbanda dana-inek keserseniz külahları değişiriz” diyemiyorlarsa X bir dinin mensuplarının da o dini kabul etmeyenlerin dine aykırı hareketlerine, insanlara açık bir zarar vermediği sürece karışmaması gereklidir.

Eğer müslümanlar Muhammed’in resimlerinin çizilmesine -şiddet tehdidiyle- karşı çıkıyorlarsa bu durumda Hinduların dana eti yiyenlere şiddet tehdidi, Yahudilerin cumartesi çalışan – çalışan hafif bir tanım oldu, herhangi bir iş yapan, telefona bakmak gibi – kişileri taşlayarak idam etme tehdidinde bulunma hakları doğmuş oluyor. Ve emin olun ki, dünya üzerinde günlük hayatınızda yaptığınız hareketlerin bir çoğunu günah olarak tanımlayacak kadar çok din mevcut. İşin içinden çıkmak imkansız yani. Hangi birine saygı duyup hassasiyet göstereceksiniz? Daha bugün Pakistan’daki bir berberin, bir müşterinin sakalını kısalttığı için feci şekilde dövüldüğü ve tecavüze uğradığı haberi yayınlandı. Pakistan’daki aşırı dinciler sizi dayak ve tecavüzle tehdit ediyorlar diye sakal traşı olmayı kesecek misiniz?

Ha, diyecek olursanız ki “neye inandıkları beni ilgilendirmez, resmedemezler, saygı duymaları lazımdır..” o zaman da dininize yeterince güven duymadığınız ve Tanrınıza ait olan adaleti kendinizin sağlamaya çalıştığınız gibi bir mesaj vermiş oluyorsunuz. Eğer İslam hak dinse ve Allah gerçekten Muhammed’in resimlerinin – ya da hadis’i temel alırsak insan resimlerinin – cehennem azabı gerektirecek bir şey olduğunu düşünüyorsa müslümanların yapacağı hiç bir şey Allah’ın yapacaklarının yanına bile yaklaşamaz. Ama müslümanlar meseleyi kendileri halletmeye çalışınca Allah’ın adaletini kendileri uygulamaya çalışıyor ve belki de resimlerin yasaklanmasının ilk sebebi olan “şirk” günahını işlemeye yaklaşıyorlarlar gibi geliyor bana. Bırakın, eğer Allah’ın bir derdi varsa resimle, kendisi mutlaka çözecektir – O’nun adaletli olduğunu söyleyip duruyorsunuz, ama iş pratiğe gelince sanki o güven biraz azalıyor “neme lazım biz sağlayalım adaleti de..” gibi bir ruh haline bürünüyorsunuz.

İşin çok daha ilginç yanı, 1400 sene boyunca bir çok Muhammed tasviri, resmi yapılmış. Bakınız altta bir kaç örnek var (Wikipedia’dan):

1300ler İran'da yapılmış bir resim, genç Muhammed Keşiş Bahira'yla tanışıyor

Muhammed, Hacer-ül esved'i Kabe'ye yerleştirirken.

Banu Nadir'in teslim oluşu - Muhammed at üstünde resmedilmiş.

Son resim de Amerikan Yüksek Mahkeme binasının kuzey yüzündeki “İsa’dan sonra gelen kanun vericiler-koyucular” temasındaki Muhammed heykeli:

Kanun koyucu Muhammed

İşin daha da ironik yanı, müslümanların şiddet tehditlerinin epey tepki toplamış olması ve 20 mayısta gerçekleşecek olan “Draw Muhammad Day” (Muhammed’i çiz günü) adında bir nevi bayramın oluşmasına sebebiyet vermesi. Yani müslüman tehdidi South Park’ta Muhammed’in çizilmesinin önüne geçmiş olsa da bu durumu ifade özgürlüğüne tehdit gören milyonlarca gayrı-müslim şimdi engellenmek istenen şeyi hiç akıllarında yokken yapmaya karar vermiş durumda. Hani “eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek” derler ya – tam o hesap işte. Muhammed’in resimlerinin çizilmesini şiddet tehdidi yapacak kadar önemli gören marjinal müslümanların bu sebep oldukları olay karşısında nasıl bir tutum takınacaklarını şahsen merak ediyorum.

Avcının kırk yol bildiği yerde…

Bugün öğleden sonra İsrail’in kanunsuz cinayet (sanki kanuni cinayet olabilirmiş gibi) haberlerini nasıl örtbas ettiğinden bahsetmiştim.

Bu ise bir süredir inanılmaz bir şekilde çok gizli dokümanları yayınlayan Wikileaks‘in son maritefi. 2007 yılında Bağdat’ta aralarında Retuers muhabirinin de bulunduğu 12 kişinin bir Apache helikopterinden açılan ateş sonrası öldürülmesini gösteriyor. İlk ateşten sonra yaralıları almak için yaklaşan ve içinde çocuklar olan bir araca da ateş açılıyor ve çocuklardan ikisi yaralanıyor. Videoda Amerika’lı askerlerin konuşmaları deşifre edilmiş ve altyazılı. Video 17 dakika, İngilizce ve youtube’da. 40 dakikalık uzun versiyonu da mevcut. Bu kısa ve özet mahiyetindeki versiyonu. Konuyla ilgili detaylı bilgi şu adresten okunabiliyor : http://collateralmurder.com/

Evet, büyük devletler insanlık suçunu gizlemek için sansürü kullanabilirler. Ama çok sevdiğim atasözünün de belirttiği gibi, “Avcının kırk yol bildiği yerde tilki kırk bir yol bilir”.

İsrail ve Sansür

İsrail, genellikle kerameti kendinden menkul sözlerle ifade özgürlüğünü kısıtlayan Müslüman ülkeleri eleştirir.

Ancak bir kaç gün önce ortaya çıkan bir olay, İsrail’in “dediğimi yap, yaptığımı yapma” ilkesini benimsediğini gösteriyor.

Anat Kamm ismindeki 23 yaşındaki bir gazeteci, askerlik görevini yaparken 1000 kadar gizli dokümanı kopyalıyor. Bunlardan İsrail ordusunun kanunsuz davranışlarıyla ilgili olanları da basına sızdırıyor. Spesifik olay 2007’de İsrailli askerlerin, Batı Şeria’da kolaylıkla ve şiddete başvurmadan tutuklayabilecekleri bir Filistinli’yi doğrudan infaz etmelerine dair detaylar.

İsrail söz konusu suçu araştıracağına ne yapıyor? Tıpkı ifade özgürlüğünü kısıtladıkları için, insan haklarına saygılı olmadıkları için eleştirdiği ülkeler gibi Mossad’ı gönderip gazeteciyi susturuyor, ev hapsine koyuyor ve mahkeme kararıyla konu ile ilgili basın yasağı getiriyor.

Detaylar şuradaki (İngilizce) makalede bolca mevcut.

İsrail basınının çok büyük bir bölümü (İsrail merkezli olanları diyelim, yurt dışında olay patlak verdi ve epey yaygara kopardı) konuyla ilgili suskunluğunu (korkaklığını) koruyor.

Evet, Kuzey Kore, Çin, İran ya da ifade özgürlüğünün kısıtlandığı ülkeler listesine İsrail de adını resmen yazdırmış oldu.

İslami Forum’da benden bahsediyorlar

Siteme gelen linklerin nereden geldiğini takip etmek gibi bir alışkanlığım var. *

Bugün bir kaç kere “islamiforum.com” sitesinden bloga ziyaretler olduğunu gördüm. Foruma gidip baktığımda gördüklerim epey eğlenceliydi:

Bu saygısız kendini bilmez soysuzların İslama saldırdığı sitenin kapatılması için müslümanlar olarak bişeyler yapalım arkadaşlar.
……… (sanırım burada blogumun linki vardı ama ya üye olmadığımdan ya da silindiğinden görünmüyor)
bu siteyi bilgi ihbar internet suçları sitesine aşağıda linki var şikayet edip kapatılmasını sağlayalım.

http://www.ihbarweb.org.tr/index.html

Buna cevap olarak gelen mesaj:

bu şahısları muhatap almaya değmez,çünkü üç ,beş çapulcu,Allah CC.hidayet versin onlara.

Ve en son mesaj:

Bu siteler her zaman var , her zamanda varolacak, onların reklamını yaparak , üyelerin girişini sağlayarak farkında olmadan onlara hizmet etmiş durumunda bile oluruz.

Kafa bulandırma adına her türlü ince çizginin en maximum şekilde işlendiği bu sitelerle hiç bir şekilde ilgilenmenin faydası yokdur.

Müslümanların ilerleyememesinin altında yatan sebeplerden birisi, eleştiriyi kaldıramaması ve eleştiriyle gelecek olan gelişimden faydalanamamasıdır. “İslama saldıran siteyi kapattıralım” mentalitesi de bunun açığa vurulmasıdır. “Madem kafam cevap vermeye basmıyor, bari kapattırayım”. Kapattır? Ne olacak ki? Reklam gelirim yok ki? Bana bir zararı yok. Siteye girmek isteyenler zaten girecekler. Yurt genelindeki İnternet kullanıcıları zaten Youtube’a vs girmeye çalışırken proxy nasıl kullanılır, DNS ayarı nasıl yapılır vs gibi şeyleri gayet iyi öğrendiler. Girmek isteyen yine girer.

Kafa bulandırmakla suçlamış beni bir diğer yorumcu. Kafaların bulanmasından korkanların niyetlerinin ne olduğunu tekrar etmeme gerek yok. Hayatlarını koyun gibi anlatılan masallara inanarak ve bu masallara inanmayanları lanetleyerek geçirmek isteyenlere ve bunu bir erdem sanan kişilere zaten bir şey anlatmam çok zor. Zaten bilmediğimiz bir şey anlatmıyor bu ufak olay bize. İslam’da ifade özgürlüğüne ve akıl yürütmeye veril(me)yen önem ve kıymeti gösteriyor.

Bu arada bilginiz olsun, ihbarweb’e daha blogum defalarca şikayet edildi. Neyse ki ifade özgürlüğü hala kanunlarla korunmuş durumda.

*Merak edenler için not, bu linkleri takip ederken proxy sunucusu kullanıyorum o yüzden ziyaretlerimden beni bulmanız zor 🙂

Duman grubuna boykot

Duman, bir çoğumuzun bildiği gibi bir Türk müzik grubu. Geçtiğimiz aylarda yeni bir albüm çıkarmışlar ve albümdeki şarkılardan birisi olan “Rezil”de, Kuran’daki İhlas suresinde geçen “lem yelid ve lem yüled” (doğurmamıştır doğrulmamıştır) sözcüklerini değiştirerek, “lem yelid ve löp yutar” olarak kullanmışlar.

Bu da doğal olarak yobaz tayfasında tepki yaratmış.

Gazeteporttaki habere göre Antalya’ya konsere gitmelerini protesto eden kişiler bir basın açıklaması yapmışlar. Bu sabah haberi ilk gördüğümde çalışan, ancak şu anda çalışmayan bir site de hazırlanmış : http://www.dumaniboykot.com

Öncelikle sözlerin nasıl geçtiğini görelim :

ortada bir yanlış var
yanlışı yapan yanar
arkasında sandık var
değmesin akıncılar

geri kaç geri kaç, oğlancık
senin de başın yanar
ortada bir yanlış var
memleket uyurgezer

aldırma geldik oyuna
kandır beni, kandırsana
rezil kandırsana

ortada bir dergah var
devrilir başın yarar
arkasında tezgah var
lem yelid ve löp yutar

Gördüğünüz gibi, Duman’ın eleştirdiği şey, dini kendi çıkarları için kullanarak tezgah kuran kişiler. Bence eleştirdikleri şey, inanan inanmayan herkesin hemfikir olarak karşısında olmaları gereken bir şey. Zira “din” olgusunu çıkardığımızda elimizde kalan şey bir dolandırıcı, üçkağıtçı. “lem yelid ve löp yutar” dizisi benim anladığım şekliyle “dinden bahseder ama haksız kazanç yer” manasına gelen bir dize. Buna gösterilen tepki, şekilcilikten başka bir şey değil.

Dini kullanan bu üçkağıtçılara dolandırıcılara karşı duruşunu gösterip, müzik yoluyla bunu duyurmaya çalışan bir grubun desteklenmesi yerine boykot edilmesi çağrısını yobazlıktan başka nasıl tanımlayabiliriz?

Zaman gazetesinde benim anladığım manayı doğrulayan bir röportaj mevcut :

Şarkıda geçen ‘Lem Yelid ve löp yutar’ ifadesiyle İhlas Suresi ile dalga geçildiğini ve ateizm propagandası yapıldığını söyleyen dinleyicilerin tepkisine şaşırdıklarını belirten grup, “Orada eleştirdiğimiz şey dinin suiistimal edilmesi. Kimsenin haddine düşmez insanın dini ve inancıyla dalga geçmek. Konunun öznesi, ortada dönen bir tezgâhın olması. Burada fena olan bunu tespit edip ortaya koymak mı, yoksa bunu yapıp çıkar sağlayanlar mı fena? İhlas, anlamlı ve en güzel sûrelerden biri. Biz değerini bilmeden, farkında olmadan bir şeyler yapmıyoruz. Din adamı gönülden inanarak, iyilik ve güzellik içindeyse biz de onunla beraberiz. Lem Yelid’i deforme etmek kimsenin haddine değil, bizim de… Hepimiz Müslüman’ız.” diyorlar.

İfade özgürlüğü ve akılcı düşünce için kötü bir gün

Dün (26 Mart), Birleşmiş Milletler İnsan Hakları komisyonu, Pakistan’ın önderliğinde ve Çin, Rusya ve 50’den fazla Müslüman ülkenin destek verdiği (Türkiye dahil) “Dinlere Hakaret” önergesini kabul etti. Bu önergeye göre, Dinlerinden dolayı insanlara ayrımcılık yapmanın yanında, dinlere hakaretin de insan haklarına aykırı olduğu Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş oldu. 

Bu önergeye göre :

Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler “dinlere hakaretten doğan nefret, ayrımcılık, korkutma ve zorlama” ya karşı yeterli cezalar öngören yasaları yürürlüğe koyması için teşvik edilmelidir. Herkesin ifade özgürlüğü hakkı saklıdır, ancak bu hak, dinler ve inançlara saygıyı da içine kapsayacak şekilde mevcut kanunlar ve diğer insanlara saygı çerçevesinde kullanılmalıdır.

Ancak bunun yol açacağı şey, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasından başka bir şey değil, zira “hakaret” sözcüğü, dincilerin anlayışında “dinleri eleştiren herhangi ve her şey” olarak tanımlı. Ben dinlerdeki adalet anlayışının çarpık olduğunu söylediğim zaman bu inananların gözünde doğrudan bir hakaret. Halbuki aynı uygulama, atıyorum X ülkesinin kanunlarında olsa, kendileri de adalet anlayışının çarpıklığını onaylayacaklar. Buradan hareketle, eğer yaşadığınız ülke bu doğrultuda yasalar yaparsa, dinleri ve dini inançları eleştirmek, illegal bir hale gelebilir.

21 yy’da Birleşmiş Milletler gibi güya en başarılı ve zeki bürokratların ülkelerini temsil ettiği bir toplulukta benim görmeyi beklediğim bir önerge “Herhangi bir kanıta dayanmayan inanç sistemlerinin insanlara dayatılmasının insan haklarına aykırı olması” şeklinde olurdu, ama ne kadar acı ki, bu akla yatmayan ve herhangi bir kanıta dayanmayan inanç sistemlerinin bırakın dayatılmaması, sorunlarını ortaya koyup eleştirmenin önüne geçilmesini sağlayacak önergeler kabul ediliyor.

Kaldı ki, İnsan Hakları düşünceleri ve inançları değil, bireylerin haklarını korumak amacıyla oluşturulmuş bir kavramdı. Bu önergenin kabulu, insan hakları kavramının anlamını değiştiriyor. Bundan sonraki adım, önergeye destek veren ülkelerin hızla (ve bu önergeye dayandırarak) dini eleştirmeyi suç kapsamına alması ve bunu insan hakları savunucuları, bilim adamları, ve genel olarak dini ve dini uygulamaları eleştiren herkesin ifade özgürlüğünü kısıtlamak uğruna kullanmaya başlaması olacak.

Daha çok bilgiye şuradan ulaşmak mümkün :

Bu linkte onaylayan ve karşı çıkan ülkelerin listesi mevcut :

http://www.mediawatchwatch.org.uk/2008/01/02/defamation-of-religion-becomes-un-resolution/

Üstteki linkteki listeye bakıp kabul eden ülkeleri incelediğim zaman, tek bir tane gelişmiş ülke göremedim. Rusya, Çin ve Türkiye’yi saymazsak tamamı 3. dünya ülkesi. Onaylamayan ülkelerin çoğunluğu da gelişmiş ülkeler.

Haberle ilgili diğer sitelerin linkleri şu şekilde :

http://www.reuters.com/article/worldNews/idUSL3041411220070330

http://vladtepesblog.com/?p=6637

http://sayanythingblog.com/entry/un_human_rights_council_condemns_defamation_of_religion/

http://www.irishtimes.com/newspaper/world/2009/0327/1224243551692.html

http://www.iheu.org/node/1303