Yeni açılan bir blogun sahibi, muhtemelen konu sıkıntısı çektiği için blogunun önemli bir kısmını bana cevaplar “cevablar” vermeye adamış.
Açıkçası gururum okşandı. Eğer doğru insanların tepkisini çekiyorsam doğru yoldayım demektir. Ancak bir yandan da hayal kırıklığına uğradığımı belirtmem lazım. Sebebi de Thomas Jefferson’un şu sözünde çok güzel dile getirilmiş :
“Ridicule is the only weapon which can be used against unintelligible propositions. Ideas must be distinct before reason can act upon them”
Yani : “Alay etmek, akla dayanmayan iddialar karşısındaki tek silahtır. Fikirler, üzerinde akıl yürütmeye başlanmadan önce kati olmalıdır”. Özetle karşımda akıl yürütmeye izin verecek kadar akılcı iddialar değil, ancak alay edebileceğim, yüz yıllardır tekrarlanagelen iddialar var.
Ahirzamansohbetleri (kısaca AZS), benim Muhammed’in okuma bilmediği masalının aslını araştırdığım yazımdan epey alınmış olacak ki, 7 tane post yazarak iddialarıma cevablar vermiş. Bakalım neler demiş kendisi :
Düşünelim ki bir bölgede 3-5 kişi yazma biliyor başka bir bölgede ise okuma yazma oranı sıfır.Bu iki bölgeyi karşılaştırdığımızda okuma yazma oranının 3-5 kişinin bildiği yerde elbette hiç bilmeyen yere çok yüksek olduğunu söyleyebilirz.
Diğer yazılarımı okuyanlar, benim bu türden ucuz oyunlara başvurmayacağımı bilirler. Bir yerde okuma yazma bilen adam sayısı 5 taneyse 5 tanedir. AZŞ, beni yanlışlayabilmek için yapmadığım bir kelime oyununu yapmışım gibi gösteriyor. Hayır, benim gayet detaylı olarak söylediğim şey, Mekke’de okuma yazma oranının halk arasında iddia edilenden yüksek olduğudur. Mekke’nin Medine’ye oranı değil, Mekke’de okuma yazma bilenlerin bilmeyenlere oranı.Ardından diyor ki :
Alıntının sonuna dikkat edersek şüphecimelek sitesinin cımbızlayarak yaptığı çarpıtma açıkça görülmektedir.Demekki neymiş arap yarımadasında okuma yazma bilenler diğer bölgelere göre evet fazlaymış ama bu sadece 20 kişiyle sınırlı
Bu 20 kişi (aslında 20 değil, 17 kişi) masalını ilk ortaya atan kişiyi yazsa daha şık olurmuş. Yapmamış, ben yapayım : El-Belazuri isminde, Bağdat’ta Hicri 106 yılında doğduğu tahmin edilen ve MS 892 yılında ölen bir İslam tarihçisi. Muhammed öldükten neredeyse 100 sene sonra doğmuş birisi.
Her yeni dönem, eskisini kötülemeye ve aradaki farkı dramatik bir şekilde artırıp “çok şükür iyi ki yeni düzen geldi” dedirtmeye çalışır. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. En yakın örneği de Cumhuriyet dönemidir. O yüzden İslam Tarihçilerinin cahiliye devri ismini verdikleri İslam öncesi Arap dünyasını kötüleyip olduğundan ilkel göstermek için çok iyi nedenleri vardır. Fakat, günümüzde objektif araştırmalar göstermektedir ki, cahiliye devri Arap kavimleri, yeni doğan kızları rutin olarak gömen, içki-kumar-fuhuş batağından çıkamayan, hile yalan dolanın gırla olduğu cahil topluluklar değildirler. Bariz olan bir şey var ki, o da erken dönem İslam tarihçilerinin İslam öncesi Arap topluluklarını, Lut ya da Nuh hikayesindeki gibi şeytanlaştırma çabasıdır.
Şimdi siz alıp bu bilgiyi arap yarımadası mekke çok gelişmiş okuma yazma oranı diğer bölgelere göre yüksek okuma yazma oranı yüksek gibi ifadelerle sanki mekkede üniversite varmış gibi anlatırsanız halkı kandırmış olursunuz
İnsanları kandırmak yapmak istediğim son şey. Ama arkadaş, ortada Mekke’de okuma yazma oranının 20 kişiyle sınırlı olamayacağına dair sağlam işaretler var. Bir kere, dönemin Arapçasında şu kelimeler mevcut:
Devât (hokka), melîk (hokka içerisine konan yün), midâd (mürekkep), unbûbe (kalemin açılmış hali), kitab, sahife, suhuf, kırtas, kalem, satır, harf, şekil, nokta, mihbere (mürekkeplik), muhrak, sifir ve esfar.
Mübarek kırtasiye dükkanı gibi. Çok merak ediyorum, ve eminim AZŞ bizi aydınlatacaktır, yazı yazmayı bilmeyen okuma yazmayla işi olmayan bir kavim, niye bu kelimeleri icat etsin?
Sonra gelelim tüccarların okuma bilmeden de iş yapabileceği masalına. Buna nasıl yaklaşsam bilemiyorum. Benim hafızam iyidir, uzun seneler sonra olayları kişileri yüzleri hatırlarım. İzlediğim filmleri unutmam, aktörleri unutmam. Birisi telefonunu söylediği zaman hemen not etmem gerekmez, aklımda tutabilirim. Ama hayvancılık ve ticaretle uğraşan bir kavmin insanlarının en azından hesap tutacak envanter tutacak kadar okuma bilmeden iş yapabildiğini düşünmek tek kelimeyle aptallıktır. 20 kişinin, koca bir kavmin envanter, hesap kitap işlerini idare edebileceğini sanmak, çok daha büyük bir aptallıktır. Alışverişe gittiğinizde 15-20 kalemden oluşan alışveriş için liste tutmanız gerekirken, kervan ticaretiyle uğraşan kişilerin okuma yazma bilmemesi, hesap tutmaması akıl alır şey değildir. O tüccar batar. Muhammed’in peygamberliğe başlamadan önce el-emin lakabını kazanacak kadar dürüst bir tüccar olduğundan bahsedilir. En dürüst tüccar bile kervanlarının hesabını kitabını tutmak zorundadır. Kimse, Melik Duyar bile olsa ezberle kervan ticareti yürütemez.Ama AZŞ ikna olmamış ki şöyle demiş :
TİCARET YAPAN BİRİNİN OKUMA YAZMAYI BİLMESİ GEREKTİĞİ DÜŞÜNÜLMESİ TAMAMEN KENDİ İDDİANA KILIF UYDURMA ÇABASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.
(Bu kısım doğrudan AZŞ’a hitabendir) Harika, o zaman benden sana iddianı kanıtlaman için bir fırsat. Madem Muhammed’in okuma yazma bilmeden ticaret yapabildiğine canı gönülden inanıyorsun, o zaman kendine 50 kalemlik bir liste hazırla ve git en yakın marketten listeye bakmadan bir alışveriş yapmayı dene. Deneyinin sonucunu da gel buraya yaz. Yalan söylemeyeceğini varsayıyorum o yüzden noter huzuru falan gibi şeylere gerek yok. Dersen ki “evet ben Kuran üzerine yemin ederim ki 50 kalem malı listeye hiç bakmadan satın aldım” o zaman ben de yazımı tekzip eder, gerekli düzeltmeyi yaparım. Hiç problem değil.(/hitab bitti)
Sonra Ümmi kelimesine kafayı takmış arkadaş :
Kuran Kendisi peygamberin okuma yazma bilmediğini söylerken ümmi kelimesini sırf kılıfına uydurmak için evirip çevirip başka başka anlamlar çıkarmak tamamen bir mantık acizliğidir
Vay anasını, sırf kılıfına uydurmak demek. Halbuki ben sözlüğe bakmıştım ümmi’nin bir anlamının okuma yazma bilmeyen diğerinin de Yahudi olmayan olduğunu yazdığımda. Sanırım sözlüğümün bir kılıf yaratma endişesi var. Neyse napalım yenisini alırız.Ancak diyor ki :
Peygamberimizin iki tür mucizesi vardır. Birisi, şahsında görülen mucizeler; diğeri de kâinat üzerinde gösterdiği mucizelerdir. Bu ikinci kısma örnek olarak Ay’ı iki parçaya ayırması, parmağından çeşme gibi suların akması ve az bir yemekten çok sayıda insanı doyurması verilebilir. Birinci kısma giren mucizelerin en parlağı ise ümmiliğidir, bir şey okuyup yazmamış olmasıdır. (et-Tefsirü’l-Kebir, 15:29.)
Parlak mucizeye gel. Ümmilik 🙂 Ancak Kuran bu et-tefsirü’l kebirle çelişiyor:
Rad 7 : İnkâr edenler, “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır.
Hmm.. Kuran diyor ki “sen uyarıcısın mucizeyle işin yok”, 1200’lerde yazılmış bir tefsir diyor ki “ümmiliği parlak bir mucizeydi”. Ben sanırım birincil kaynağa güveneceğim burada. Ay’ı ikiye ayırması masalına girmiyorun bile. Hadi gireyim. Bana şu basit sorunun cevabını kimse verebilir mi? Madem Muhammed Ay’ı ikiye böldü, niye aynı tarihlerde Ay’ı görebilen milletler bu olağanüstü olayı farkedip herhangi bir şekilde kaydetmediler? Niye bu “mucize”yi bir avuç insan gördü? Bunun cevabını bilmiyorum. Açıkçası pek umrumda da değil. Kimse Ay’ı kimseye farkettirmeden ikiye bölemez.
Ümmi kelimesinin en mantıklı anlamının “Yahudi olmayan” olduğunu yoksa kuran’ın insanları Yahudiler ve okuma yazma bilmeyenler şeklinde ayırmış olacağını söylemiştim. Muhammed’in okur yazar olmadığına dair hiç bir sağlam kanıt yokken, Kuran’dan böyle bir anlam çıkarabilmek hiç bir makul sebep yokken ve “yahudi olmayan” anlamı “ümmi” kelimesinin geçtiği her yerde daha mantıklı bir seçim iken “ümmi=okuma yazması olmayan” çıkarımı yapmak, ancak yukarıda bahsettiğim “var olan şeyi olduğundan daha mucizevi gösterme” çabasıyla açıklanabilecek bir şey. Hani şeyh uçmaz, mürid uçurur derler ya, o hesap işte.
Devam ederek Kuran’dan 3 tane ayet göstermiş, hiçbirisinde ümmi kelimesini okuma yazma bilmeyen anlamında kullanmak için bir sebep yok. Araf 157’den önceki iki ayet, Musa’dan bahsetmektedir. Muhammed’in Tevrat’ta müjdelenen peygamber olduğunu söylemektedir Kuran. Burada “ümmi” kelimesini kullanmak Muhammed Arap olduğu için mantıklıdır, zira Muhammed’in yahudi olmamasına atıfta bulunmaktadır. Niye “Tevrat’ta yazan peygamber”den bahsederken onun bir de okuması yazması olmadığından bahsetsin ki? Anlam bütünlüğü yok oluyor. Bence bu klasik bir “cevab veremedi” vakası olmuş.
Hak geldi ve batıl yok oldu.Tamamen çarpıtma ve demogojilerle dolu süpheci melek adlı sitesinde yayınlanan peygamber efendimizin okuma yazma bildiği iddiası ve bu iddaanın çöküşü
Bir tanım vardır : kerameti kendinden menkul. Bu cümleye cuk oturmuş :). Cebrail’in Muhammed’in okuması olmadığını bilmediğini söyleyerek Alak suresinin ilk gelişine dair hikayeyi kanıt olarak sunmuş. Şaşkınlığa gel – sen ki Tanrı’nın 4 büyük meleğinden birisisin, son ve en önemli görevindesin ve insanların en güzeli karşında duruyor, ama sen onun okuma yazması olmadığından habersiz bir şekilde “okusana” diyorsun. Bu hikayeyi zaten ele aldım daha önce tekrar etsem de AZŞ’nın hikayedeki problemi görebileceğinden şüpheliyim.
Sonra hadislerde olmayan ve 1400’lerde yazılmış bir kitaptan başka bir kaynakta olmayan “neresi göster ben sileyim” cümlesini göstermiş. Bence bu olayın mantıklı açıklaması, Mevlana Cami’nin Muhammed’in okuma yazma bilmediği halde hadislerde nasıl olup da anlaşmadaki yeri sildiğini anlamaması ve hadislere ufak bir düzeltme yapmasıdır.
Cehaletin böyle kesif olduğu bir devrede O (sav), okuma ve yazma bilse, sonra da nübüvvet görevine başlasa, mülhidler şüphelere düşecekler, “Acaba daha önceki mukaddes kitaplardan okuduklarını mı bize aktarıyor ve bizi aldatıyor?” diyecekler, gönüllere tereddüt ve sapıklık tohumları ekeceklerdi.
İslam cengaverlerinin kendi dinlerini bilmemesi beni hep eğlendirmiştir. Ah be dostum, zaten demiştir Müslüman olmayan Mekkeliler “eski masalları anlatıyor” diye. Kuran’a bile girmiş bu : Furkan suresinden :
4. İnkar edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
5. “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler.
Ankebut 48’i zaten ele almıştım.
İşin en eğlenceli kısmı, beni çarpıtma yapmakla ve demagoji yapmakla suçlayan birisinin, demagojinin dersini vermesidir. Bakınız sorduğum şu soruya ne cevap vermiş :
Sorum: Madem 6.yy’da Arap yarımadasında okuma yazma oranı çok düşük, niye şiirler arasında yarışma düzenleniyor ve en güzelleri Kabe duvarına asılıyor? O 20 kişi okusun diye mi? Böyle saçmalık olur mu?
Cevab (caps lock ve imla hataları yazara aittir): SORUYORUM ŞÜPHECİ MELEĞE NE YAPMALARINI BEKLİYORDUN BİRİNCİNİN İLANI İÇİN ŞİİR HALKIN ÖNÜNDE OKUNMUŞ JÜRİDEN KAZANILDIĞI AÇIKLANMIŞ BUNDAN SONRA SES KAYDINA ALIP TELEVİZYONLARDA GÖSTERİLMESİNİ Mİ BEKLİYORSUN ? SANKİ O TEKNOLOJİ VARDIDA ARAPLAR YAPMADI 😀
Eee? Soruma cevap gelmedi? Okuma yazma bilen 20 kişinin olduğu bir ortamda düzenlenen şiir yarışmasının galibinin şiirini yazıp kabe duvarına asmak, TV ve Radyo’nun olmadığı yerlerde yapılan doğal davranış mıdır? Öyleyse Arapların çok ilginç adetleri var demektir. Benim aklıma daha mantıklı bir açıklama geliyor. O da şiiri Kabe duvarına asmanın sebebi, Kabe’yi dini sebeplerle ziyaret eden halkın şiiri görüp okuyabilmesidir. Ah! Okuyabilmesi mi dedim? Evet öyle dedim.
Şüpheci Melek yüz yıl bin yıl geriye git o günlerden o zamanlarda ticaret yapılıyordu…Ayrıca peygamberimiz tek başına bu işi yapmıyordu ki koca kervanı kendi getirip götürdüğünü iddia etmiyorsun herhalde..Bunların hepsine cevap verdik aslında 20 kişinin okuma yazma bildiği ve bu oranın yüksek olduğu bir yerde diğer düşük oranlı bölgelerle yapıldığına göre ticaret bi bölgede 10-12 kişi mi ticaret yapıyordu..Oysaki düzenlenen kervanlar bize çok daha fazla geniş insanlar arasında yapıldığını göstermekte buda kılıf uydurmak için sadece kendi yaptığın bir yorum…
Şimdi bir hesap yapalım. Mekke, Arap yarımadasının büyük şehirlerinden birisi. Çeşitli kabileler var ve hayvancılık ve ticaretle geçiniyorlar. Bu insanların arasından 20 kiş okuma biliyor. O zaman her yıl maksimum 20 tane Kervan yapılabiliyor olması lazım. Ama bir yandan da düzenlenen kervanların geniş insanlar (ne demekse – rahat insanlar mı demek istemiş acaba? Bize bir şey anlatmaya çalışıyor) arasında yapıldığını söylüyor. Peki 20 tane okuma bilen adamın yönettiği geniş insan ticaretinde bulgurun kilosu kaça olur?
Böyle saçma bir cevap olamaz. Buna cevap vermeyi reddediyorum.Sebebi de ilk başta alıntıladığım aforizma.
Sonra şu soruma cevab vermeye çalışmış :
4-Ankebut 48′deki ifade hiç okuma yazma bilmeyen değil, “başka kutsal kitapları okumamış” manasındadır. “Kuran’ı başka yerlerden kopyalamıyorsun” anlamındadır.
Cevap:
Arapça ve Kuran Bilgisi olmadan kuran-ı kerim yorumlanamaz
Elmalılı ne demiş tefsirinde
48- Halbuki sen bundan önce yani bu indirilmezden önce kitap okur değildin hala elinle yazmazsın da. O vakit, yani ümmi olmayıp da okuyup yazsa idin batıla uyanlar, yani batıl peşinde giden, yahut iptal etmeye sebep arayan o haksız kâfirler şüphe edebilirlerdi.
Napayım? Elmalılı Muhammed’in okuma yazma bilmediği ön-kabuluyle yazmış. Elmalılı ne derse doğru mudur? Değildir. Ayetin orijinalinde zaten “ümmi” kelimesi ya da ondan türeyen bir kelime yok. Ümmi sözünü Elmalılı tefsirde eklemiş:
Ve ma künte tetlu min kablihı min kitabiv ve la tehuttuhu bi yemınike izel lertabel mübtılun
Son olarak da şu yorumuma şöyle bir cevap gelmiş :
5-Kuran’da benim gösterdiğim ve Muhammed’e seslenen ve okuma bildiğini gösteren ayetlere cevap vereceğine, “İslam alimleri kabul etmiştir” diyerek işi savsaklıyorsun
Cevap: Savsaklamak ????….Sana o kadar kaynak saydım hem bu yazımda hem bir önceki yazılarımda.Elmalılı Hamdi Yazir Ömer Nasuh Bilmen ve daha birçoğu… Hakikat açıktır kıvırmanın şöyle ayetlerde var.Şunada baksaydınız buda sanki böyle demek istiyor,ayetin şurasını elimizle kapatsak sanki böyle anlaşılabilir gibi tamamen safsataya yönelik iddialar mantık acizliği ve islami konuda hiçbir bilginin olmamasından başka bir şey değildir…Hak geldi batıl yok oldu…
O kadar kaynak saydım derken yine “İslam alimleri kabul etmiştir, sana ne oluyor” diyor aslında. E benim de eleştirdiğim şey o? Ben İslam alimlerinin dediğini tekrar etme endişesinde değilim ki? Ben eldeki kanıtları tekrar ele alıp iddianın doğru olup olmadığını ortaya koyma endişesindeyim. Karşımdaki hem bana demagog diyor, hem de sorularıma cevap vermeden, nerede hata yaptığımı ikna edici bir şekilde gösteremeden “İslam alimleri ümmiliğin okuma yazma bilmemek olduğunu söylemiştir”ten öteye gidemiyor.
Ben her söylediğim her çıkarımım 100% doğru demiyorum. Daha dün sabah, bir yorumda sözkonusu yazıda yaptığım bir hataya işaret edildi, 5 dakika geçmeden hatayı saklamadan silmeden doğrusunu yazdım. Nedir yani? Bugüne kadar kim yanılmamış? Ama eğer yanıldığımı kabul edeceksem, nerede nasıl yanıldığımın bana kesin olarak gösterilmesi gerekli. AZŞ, bana benim kriterlerime uyan kanıtlar getirmediği gibi, klasik İslam saldırganlığını göstererek beni demagoji yapmakla, halkı kandırmakla ve hatırlamadığım başka bir dolu şeyle suçluyor.
Bu türden zayıf yaygaralara karşı iki tane strateji vardır. 1- Cevap vermemek ve kendiliğinden susmasını beklemek, 2- Oyunu kendi sahasına götürmek ve saçmaladığı zaman nasıl saçmaladığını göstermek. Mizah, bunun gibi ciddiye almaya değmeyen saldırılara karşı en iyi silah diye düşünüyorum. Sırf ciddiye alamıyoruz diye oturup susacak halimiz yok ama 🙂
Bitirmeden önce AZŞ’nın değindiği bir konuyu daha ele almak istiyorum ki, ne kadar fantastik bir yazarla karşı karşıya olduğum iyice görülebilsin :
Adem ve Havva’nın çocuklarının nasıl evlendikleri.
Ateistlerin islama saldırmak için kullandıkları konulardan bir taneside Hz adem ve havvanın doğan çocuklarının birbirleriyle evlenmesi meselesidir.Sanki kendleri çok fazla üstün ahlaka sahiplermiş gibi ateistler sık sık kardeşlerinin birbirleriyle evlenmesinin ahlaki açıdan ne derece doğru olduğunu sorgulamaya kalkarlar.
Muhteşem bir giriş : “sanki kendileri yüksek ahlak’a sahiplermiş gibi”. Açıkçası kendi kardeşiyle evlenmenin ahlaki derecesini konumlandırmak için üstün ahlak değil, hırsız, dolandırıcı, şarlatan ve yalancılardan bile daha az bir ahlak çıtası koymamız gereklidir.
Bu hikayede olan biten açıktır. Adem ve Havva, dünyadaki ilk insanlar ise, onların çocukları aralarında evlenmişlerdir. Bunun güya mantıklı cevab’ı ne? “E o zamanlar şeriat öyleydi, şimdi farklı” Hatta Said Nursi’den (o Bediüzzaman Hazretleri diyor ama ben Said Nursi demeyi tercih ediyorum. Kişilere haketmedikleri sıfatlar verilmesini onaylayan bir insan değilim) alıntı yapmış:
“Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan (asm) sonra şeriat-ı kübrası [büyük şeriatı] her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.” (Sözler, s.485).
Tanrı zaman zaman fikrini değiştirerek yeni kurallar koyan yeni peygamberler gönderiyor yani. Demek ki Adem zamanında kardeşle evlilik caiz, sonrasında Tanrı fikir değiştiriyor ve caiz değildir diyor. Ne kadar mantıklı ve gönül rahatlatan bir açıklama. Bende daha mantıklı bir açıklama var. İsmine Doğal Seçilim aracılığıyla Evrim diyoruz. Kimsenin kız kardeşiyle evlenmesi, herhangi bir sihir gösterisine ihtiyaç duyulmadan nasıl burada olduğumuzu açıklayabiliyor. Hem de sürüyle kanıta dayanarak. Ama kime anlatıyorum, AZŞ’nın en büyük kategorisi Celal Şengör’e cevaplar kısmı. Rastgele seçmece yapalım.
Şurada diyor ki , canlılar insanlar gibi düşünemezler, bunun aksini söyleyen Celal Şengör aldatmaca yapıyor.
Elbette diğer canlılar insalar gibi düşünemezler. Çünkü en gelişmiş beyin insanlarda. Ancak bir çok hayvan, 1-2 yaşındaki çocuklar kadar düşünebiliyor. Bu bize hayvanların insanlar kadar kompleks düşünebildiğini göstermez. Bu bize düşünme mekanizmalarının hayvanlarda basit de olsa görüldüğünü gösterir. Hayvanlar şuursuz, her şeyi içgüdüden yapan canlılar değildir. Daha doğrusu bazıları öyledir, ama hepsi öyle değildir. Bazı zeki hayvanlar, 1-2 yaşındaki insan kadar düşünme becerisi gösterebilmektedir. Ama AZŞ Celal Şengör’ün dediğini öyle bir yerden cevaplıyor ki, okuyanlar Celal Şengör hayvanların da insanlar kadar şuurlu akıllı ve felsefi düşünebilen canlılar olduğunu söyledi sanacaktır. Çarpıtma-demagoji diye yaygara koparan yazarın bu yazdığı biraz “dediğimi yap, yaptığımı yapma” gibi olmuş.
Şurada da diyor ki , eski insanlar aslında çok gelişmişti, ama tahta ve demir çürüdüğü için bugün kanıtlarını bulamıyoruz. Sadece kemikler taşlar bulunuyor. Kanıt olarak da 43000 yıllık bir “flüt”ü anlatan Harun Yahya sitesine link veriyor.
Harun Yahya sitelerini çok seviyorum, zira nerede nasıl çarpıtmalar yaptığını bulmak, eskiden bilgisayarda oynadığım point&click adventure oyunlarına benziyor. Burada da benzer bir çarpıtma sözkonusu.
1995 yılında Slovenya’da üzerinde iki delik bulunan bir ayı kemiği bulundu ve flüte benzediği için Divje Babe flütü adını aldı. Uzatmadan anlatmak gerekirse, bu “flüt” şekline benzeyen kemiğin insan eseri olma ihtimalini araştıran bilim adamları, bu cismin doğal bir oluşum sonucu oluşmuş olma ihtimalini daha yüksek görüyorlar. Sebepleri çok basit : İnsan yerleşimi izleri olmayan yerlerde bulunan ayı kemiklerinde benzer delikler bulunmaktadır. Kemikten imal edilen flütlerde iliğin tamamen temizlenmesi gerekmektedir ancak kemiği inceleyen bilim adamları diş izlerinin yardığı ilik parçaları bulmuşlardır. Kemik üstündeki deliklerin 7 notalı diatonik gam’a uygun olduğu iddiası da pek geçerli değildir, zira diatonik gam’ı çalabilmek için gereken flüt uzunluğu bu yaştaki ayı kemiklerinde olmamaktadır. Bulunan kemiğin diatonik gamı çıkarabilmesi için kemiğin iki kat uzunlukta olması gereklidir. Yani özetle bu kemiğin üzerindeki deliklerin daha basit açıklamaları vardır ve Neandertallerin 7 notalı müzik bildiğine sağlam bir kanıt değildir. Elbette Harun Yahya sitesi bunu böyle sunmamakta, hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bu kemiğin 40.000 yıl önce yaşayan insanların medeniyetini ispatladığını söylemektedir. AZŞ da bu kaynakları kontrol etme ihtiyacı duymadan bloguna “evrimi çürüten ispat” olarak şu sözlerle aktarmış :
Darwinistlerin Neandertal olarak adlandırdıkları insan ırkının yaşadığı döneme ait flüt, dikiş iğnesi ve daha pek çok bulgu bu iddiaları yalanlamaktadır. Yaklaşık 60 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılan flüt, tam ve yarım notaların kusursuz olarak belirlendiği modern bir flüttür.
Yazıyı planladığımdan fazla uzattım o yüzden burada kesiyorum. Canım sıkılır, yapacak başka bir şey ya da yazacak daha ilginç bir konu bulamazsam zaman zaman AZŞ’nın blogundaki absürtlüklere değinip halkı bilinçlendirmeye kandırmaya devam etmeyi umuyorum.
Bitirirken, yukarıda linkini vermiş olsam da hatırlatma amacıyla, Cahiliye döneminde okur yazarlığa dair Erzurum Atatürk Ünv İlahiyat Fakültesinden Doç Dr M Hanefi Palabıyık’ın hazırladığı şu çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaklaşık olarak aynı çıkarımı yapmış kendisi.