Biz onlara, “Aşağılık maymunlar olun” demiştik.

Bakara suresinde geçen bu ifade, kuvvetle muhtemel İslam dünyasının Evrim teorisini reddetmelerinin en önemli sebeplerinden birisidir. Öyle ya, koskoca Allah insanı evrimleştirdiği maymundan (tam olarak öyle değil ama idare edin) bahsederken “aşağılık” mı der?

Kuran, Allah’ı iplemeyen Yahudilere küfredeceğim derken maymunları kullanadursun, yeni bir araştırma ortaya koyuyor ki, şempanzeler karşılık beklemeden cömertlik gösterebiliyorlar.

Amerika’daki Emory üniversitesindeki Yerkes Primat araştırma merkezinde gerçekleştirilen testte 7 şempanzeye iki ayrı renkli küçük plastik jetonlar sunulmuş. Bu şempanzelerin eşleri olan şempanzeler de görüş mesafesindeyken jetonlardan birinin sadece seçimi yapan şempanzeye yemek verilmesini sağlarken, diğerinin her iki şempanzeye yemek verdiği araştırmacılar tarafından gösterilmiş. Bu noktadan sonra şempanzeler çoğunlukla hem kendine hem de eşine yemek verilmesini sağlayan jetonu seçmişler.

Diğer bir ilginç nokta, eğer yemek bekleyen eş, seçim yapan eşin dikkatini yaygara yaparak çekmeye çalışır, eşe tükürmeye çalışır ya da korkutmaya çalışırsa bu sefer seçimi yapan eşler sadece kendilerine yemek veren jetonu seçmişler. Böylelikle yemek paylaşımının korkutmaya dayalı olmadığı, cömertlikle alakalı olduğu sonucu çıkmış.

Bu davranış da, doğal ortamlarında birbirine cömert davrandıkları gözlenen şempanzelerin davranışıyla örtüşen bir davranış. Şempanzelerin yiyecek paylaştığı, ya da bir sebeple üzgün olan bireylere destek oldukları bilinen bir durum. Hatta öksüz kalan yavruların evlat edinilmesi gibi davranışlar da gözlemlenmişti.  Hatta insan bebekleri ve şempanzelerle yapılan deneylerde, sadece eşlere karşı değil, tanımadıkları aynı türden bireylere karşı cömertlik ve iyilik gösterdiklerini ortaya koymuştu.

Diğer bir deyişle anlaşılan “aşağılık maymunlar” o kadar da aşağılık değiller.

 

Richard Dawkins’in yeni kitabı -The Magic of Reality

Ünlü biyolog Richard Dawkins’in son kitabı The Magic of Reality (Gerçekliğin büyüsü) geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Temel bilimsel bilgilerin ve neyin gerçek olduğunu nasıl bildiğimizin konu edildiği kitabın, bir de Ipad uygulaması çıktı. Alttaki tanıtım videosundan gördüğüm kadarıyla uygulama görsel olarak çok başarılı. Özellikle çocukların sorabileceği sorular (Güneş nedir ya da gökkuşağı nasıl oluşur gibi doğal olaylardan tutun ‘Dünyada niye kötülük var’ gibi derin felsefi sorulara kadar) ele alınmış ve animasyonlar, çizimler ve interaktif objelerle anlatım deneyimi zenginleştirilmiş.

Ipad sahibi şanslı insanlar için Appstore linki : http://itunes.apple.com/gb/app/the-magic-of-reality/id461771375?mt=8

Fiyatı 10 Sterlin, yani 25 lira civarı. Amerikan doları cinsini göremediğimden yazamıyorum ama yaklaşık 15-16 dolar civarı olması gerekiyor.

Ipad sahibi olmayan biz ölümlülerin Amazon’dan sipariş verebileceğini hatırlatmak lazım : http://www.amazon.co.uk/Magic-Reality-know-whats-really/dp/1846572827

Baskı kitabın fiyatı yaklaşık 14 sterlin, üstüne bir de kargo ücreti olacak.

 

 

Budist cehennemi Naraka

Budizm’de dünyada yaptığınız iyilik-kötülük dengesine göre gidip ceza çekeceğiniz yerin ismi Naraka. Altta Naraka’nın tasvirlerini gösteren bir kaç resim var. İbrahimi dinlerdeki Cehennem tasvirine benzerliği dikkat çekici. Ayrıca Cehennem’in Yahudi inancında bulunmaması, ama Hrıstiyanlık ve İslam’da bol detaylı anlatılıyor olması ilginç. Yahudilikte, maksimum 1 sene kalınan ve işkencenin bulunmadığı, ruhların dünyada yaptıkları iyilik kötülükler üzerine düşünüp kendilerini değerlendirdikleri bir tür araf bölgesinden bahsediliyor. İsmi de Gehenna.

Aynı Gehenna’dan İncil’de de bahsediliyor. İslam’daki Cehennnem kelimesi de doğrudan bu kökten türüyor.

Hadi diyelim ki Yahudiler aslen Kuran’la 100% örtüşen ve hak kitap olan Tevrat’ı değiştirdiler, bozdular; ama insanları dine bağlı yapmada en büyük silah olan “ölümden sonra cezalandırma” kartını nasıl sildiler, nasıl bu kullanışlı aracı dinlerinden çıkardılar, anlamak güç. Benim teorim, Hrıstiyanlık MS 80-90larda yazılırken cehennem fikrinin bizim bildiğimiz şekliyle eklendiği. Hrıstiyanlıkta cehennem fikri, cennetin tersi şeklinde anlatılıyor. İslam’da hadise cehennem tasvirinin öne çıkması ve sonrasında turunç göğüslü kızlar şeklinde cennetin özet geçilmiş bir tasvirine dönüyor. Nitekim Kuran’da cennet 127 ayette geçerken, cehennem 165 ayette geçiyor.

Her neyse, bugün bu Budist Naraka tasvirlerine denk gelince paylaşayım istedim. İslam’daki cehennemle benzerliği şaşırtıcı. Buna karşın Budizm’in temelde İslam’dan ayrıldığı noktalar (reenkarnasyon, karma sistemi, ruhban sınıfı, hatta ateistik Budizm kolları – Theravada gibi ) İslam’ın bozulmuş bir hali olması olasılığını epey düşürüyor.

 

 

Ya her şeyi geçtim de, Budistlerin sarımsak ve soğan yememeleri zaten olayı baştan koparıyor. Bu kadar cehennem tasviri yapmaya gerek yok, sarımsaksız mantıyı koy, zaten koşarak kaçarım ben 🙂

Altın Oran Strikes Back!

Altın Orancılar 2 sene sonra cevab vermişler 🙂 Uuu beybi.. güzel bir hareketlenme oldu bende

BU YORUMU ” ERDEM ÇETİNKAYA ” KUTSAL GİZEMLER İNTERNET SİTESİNDEN SANA YAZMIŞ ŞÜPHECİ MELEK !

İŞTE SANA ALTIN ORAN İLE İLGİLİ CEVABI;

Supheci Melek sitesinin admini sadece fragmanı izlemiş ve belgeslein tamamını izlemediği için aklına böyle sorular gelmesi normal. Keşke bize sorsaydı. AMa ateist olduğu ve islam lehine yapılan herşeyi yıkmaya çalışmak gibi bir eğilimi olması kendi bakış açısından mümkündür. Özetle cevap vermem gerekirse; bazı kısımlara katılmış bazılarına katılmamış; katılmadığı kısımlar;

11-Mekke’nin kutuplara uzaklığının oranı altın orandır . Enlem-boylam haritasında gündönümü çizgisine olan uzaklığı açısından da altın oran noktasındadır….yanlıştır demiş

Yaptığı hesaplamalarda Mekke il sınırları içinde bir noktaya düşmesine bunuda bilmesine rağmen, bunu hiç dile getirmeyip, mekke şehrinde değil demesi tam bir hile… Aslında bu konuda hesaplama yapmaya yetecek bilgisi mevcut değil; çünkü; detaya inildiğinde enlemler arasındaki mesafenin zannedildiği gibi eşit olmadığını görüyoruz. Halbuki yaptığı hesaplamada eşit baz alınmış. Ayrıca gelgitlerden ve yeryüzü şekillerinden kaynaklanan mesafe faklarını da hesaba katmak kolay bir iş değil. Ayrıca belgeselin tamamını izlerseniz kutup noktalarının hareketli olduğunu mekkede tavaf şeklnde dönerek bir alanı doldurduğunu görürsünüz. Bu durumda bir oktadan değil bir alandan bahsetmek doğru olur. Zaten ilahi hikmet gereği milimetrik bir noktanın kutsallığı değil de bir alanın coğrafyanın büyük bir şehrin kutsallığından bahsetmek daha mantıklı olur ki; zaten ihramsız girilmesi yasaklanmış mikat bölgesi sınırları taa medineye kadar uzanır. Özetle, Mekke dünyanın altın Oran noktasına sahip şehirdir. Mekkenin uzaydan bakılığından kuzey güney doğrultudaki altın noktası ise tam olarak Kabe nin çatısına düşer… Hesaplamalara sitemizden ve videolardan bakabilrisiniz. Bu sefer koordinatları da verdik.

Şimdi açık söylemem gerekiyor, kalkıp DVD’yi ısmarlayıp bu saçmalığa güzel bir yemek parasını ödeyip de bu esnetme mucizeciye para kazandırıp üstüne vaktimi harcamaya hiç niyetim yok. Onun yerine Altın Oran sitesinde “koordinat” kelimesini aratıp cevabında bahsettiği “sitemizden bakabilrisiniz [sic]” kartını kullanıyorum. Aratmasına aratıyorum ama, dünyanın altın oran koordinatlarıyla ilgili bir bilgi bulamıyorum. Sadece “Kabe’nin koordinatlardaki  enlem değeri  21; 25 dakikadır.” yazmış. Eh, bundan farklı bir şey zaten söylememiştim ki? Mesele dünyanın altın oran noktasını ölçmeye kalktığımızda nereden ölçersek ölçelim noktanın Kabeye en az 40 km uzaklıkta çöle düşüyor olmasıydı. Ama oradaki kıvırma takdire şayan :

Ayrıca belgeselin tamamını izlerseniz kutup noktalarının hareketli olduğunu mekkede tavaf şeklnde dönerek bir alanı doldurduğunu görürsünüz. Bu durumda bir oktadan değil bir alandan bahsetmek doğru olur. Zaten ilahi hikmet gereği milimetrik bir noktanın kutsallığı değil de bir alanın coğrafyanın büyük bir şehrin kutsallığından bahsetmek daha mantıklı olur ki; zaten ihramsız girilmesi yasaklanmış mikat bölgesi sınırları taa medineye kadar uzanır[sic]. 

Arkadaşım, sen eğer kutupların hareket etmesine girersen toptan patlarsın. Sadece son 150 senede 1100 km kaydı kutuplar? Her gün 80 kmlik çemberler çizerek kayıyorlar. Bak bakalım son 200 senede nereden nereye gelmiş kuzey kutbu?

2005 itibariyle kutbun koordinatı : 82.7°N 114.4°W Senin altın oran mekke masalın iyice patlıyor? 90 Kuzey enleminden hesaplandığı takdirde 21. enleme gelen altın oran 13. enleme kayıyor. Yani Kabenin aynı boylamından hesaplasak bile (ki bunun sebebi de 1884’te kabul edilen gündönümü çizgisi, 1883’te hesaplamak istesen kafadan bir yer atmak zorundasın) yaklaşık 900 km güneye kayıyor altın oran. Yani Kızıldenizin öbür tarafına, Afrika’ya. Bence sen 90 dereceden hesaplamaya devam et. Sakın girme kutupların yerinin değişmesinden.

12- Kara’ya düşen tek Altın Oran noktası Mekke’dir.

…. 70%i suyla kaplı bir gezegen için aslında beklenen bir sonuç. Peki, eğer sadece kutuplara olan uzaklığı temel alır, 1884 yılında kabul edilen gündönümü ve 0 boylamını hesaba katmazsak, 21° 3’42.24″N enlemine yakın yerleşim yerleri nereleri?
Vietnam – Hanoi – 21° 2′ N 105° 52′ E
Hindistan – Dugipar 21° 3’40″ N 80°13′ E
Arabistan – Ar Radi’i (Altın noktaya 3 km kadar uzaklıkta) 21° 3′ 35″ N 40° 30′ 10″ E
Turks and Caicos adaları – Cockburn Town 21° 27′ 38.79″ N, 71° 8′ 10.67″ W
ve sıkıldığım için aramayı bıraktığımı düşünürsek en az bir bu kadar daha yerleşim yeri bulunabilir. ( demiş )

Burada da şehirleri sayarken sadece enleme bakması ve boylam da dahi tutan altın oran noktasını görmezden gelmesi tam bir rezalet abidesi…

Rezalet abidesi olan şey, senin benim ne dediğimi tam okumadan sazan gibi atlaman. 1884 yılında kabul edilen tamamen keyfi olan gündönümü kabul etmezsek ve sadece enlemde dolaşırsak hangi yerleşim yerlerini buluyoruz diye sormuştum. Çizerek anlatmadığımdan sanırım yeterince iyi anlaşılamamış.

13-Kuran’daki Al-i İmran suresinde 47 harf vardır, Mekke 29. da yani altın oranda geçmektedir. altın orana uymaz yanlıştır; demiş

Buna başta yanlış demiş, çünkü şeddeleri saymayı bilecek Arapça bilgisine bile sahip değil Ateist arkadaş. İslamdan bu kadar bi haber olup islama bu kadar saldırmak… Zaten başka türlüsü olamazdı. SOnra birilerine soruop doğru şekilde hesapmayı yapmış. Ama çıkan sonucdan memnun değil. Çünkü küsüratı varmış. 47 / 1,618 = 29,0….

İslam bilmek = Arapça bilmek olduğunu ilk defa öğreniyorum. E o zaman Türkçe mealleri yakalım gitsin? Nasılsa Arapça öğrenmeden İslam’ı öğrenmek imkansız? Hey Allaam :). Var tabi memnuniyetsizliğim. Senin evreni her şeyi yaratan, inanılmaz kompleksitede makineler yaratan, ruh veren Allah’ın, ufak bir hesapta “hocam Pi’yi 3 alsak olur mu?” diye sorar mı? Hesabı sen yapsan yaklaşık değeri kabul ederim problem değil. Ama hesabı her şeyi bilen Allah yapıyor diyorsun? E biraz müsade et de Allah’ın standartları seninkilerden yüksek olsun değil mi? Senin kafandaki Allah yaklaşık hesaplarla tatmin olabilir belki ama, benim kafamdaki asla tatmin olmaz.

Acaba bilmiyor mu küçük sayılarda altın orana bir sayıyı böldüğünüzde küsüratsız sonuç vermesi imkansızdır. Hem gitsin baksın bakalım 29.02. harf diye bir şey varmı? Doğal olarak o kısım matematiksel doğru üzerinde satır boşluğuna tam noktanın konduğu yere düşecektir…

Bana ne? Sureleri uzun yapsaymış o zaman? İlla altın oranla imza atacağım diye kasıp sonra yaklaşık değerlerle geliyorsa bana, nasıl ciddiye alayım ki o tanrıyı ben? Güney Amerika tanrılarına yapılan piramitlerde çok daha küçük sapma paylarıyla astronomik referanslar var? Onların tanrıları seninkinden daha mı titiz? Bu mudur dediğin?

“benim anladığım kadarıyla, Bakka, örneğin Antalya’ya Kantalya demek gibi bir şey, ve Kuran’dan başka bir yerde benzer bir örneği yok” ( demiş.. ) Tebrikler gerçekten

Alimler Mekke ye bekke denmesinin özel bir nedeni olması gerektiğinde hem fikirler. Kuran başka bir ayette buradan bahseder ken bi batnı mekke diyerek kabenin tarfi edilmesini bu bölgeyi tanımlamak için bir kısaltma olarak düşünmüşler. Kuran yeni bir bölgeyi tanımlamak için Mekke’den farklı ama tanımlayıcı bir kelime türetmiş. Batn karın demektir ve insan karın deliğide altın rna noktasındadır. Bazen matematikçiler altın oran noktasına deyimi yerine karın noktası deyiminide kullanırlar. Bu da son derece ilgi çekici bir tanımlama Yani Mekkenin göbeğindeki ev.. Mekkenin altın noktasındaki ev…

Kaynak, sıfır. Referans, sıfır. Hangi matematikçiler, hangi alimler belli değil. Hadi onları geçtim (İslam mucizecilerindeki kaynak kıtlığı ve kaynak gösterilirken yanlış/yalan alıntılama gırla gittiğinden) Mekke’ye, Bekke, Cekke, Dekke vs gibi isimlerin takılması farketmiyor. Altın oran hala minimum 40 km öteye çölün ortasına düşüyor.

14-Leonardo pergeliyle ölçersek – Mekke arabistanın altın oranında, Kabe de mekkenin altın oranında
Öncelikle belirtmem gerekiyor ki, Leonardo pergeli adı verilen bu ilginç aygıtı daha önce görmemiştim… ( Demiş )… Daha neler göreceksin sen … BElgeselde ve sitede koordinatları ile ölçüm metdonu açıkladık. Tam çatısına düşmekte. İzaha gerek yok. Allahukeber demekten başka diyecek bir söz yok.

Sitede “tam çatısına düşüyor” dediği hesabı sitesinde bulamadım. Umuyorum devam bölümlerinde onu da yazar. Ben o kadar hesaplamama rağmen çatıyı bırak, 2km yakınına bile gelemedim.

15- Bunların Tesadüfen olması imkansızdır.
Aslında “olan” çok bir şey olmadığını gördüğümüz için bu iddia biraz anlamsız. Ancak hayatta, tesadüfler her zaman olmaktadır. ( demiş .. )

Tebrikler yeniden… 5000 şehirden neden mekkeden, bir milyon evden neden mekke şatısında ? Neden ayetler böyle ? Sorulara cevap olarak; hayatta her zaman tesadüfler olmaktadır…. Allahuekber diyorum… Bir adam üzerime 3 kez yıldırım düşsün desin. 1 dak sonra 3 kez yıldırım düşsün… Sonra da bu sadece bir tesadüftü desin… Bu kişiye ne denir ? Tabi ki; hayatta her zaman tesadüfler olabilir…

Yanlış ve yaklaşık hesaplarla inşa edilen bir çakma mucizeye allahuekber diyebilirsin tabi. Gel gelelim allahuekber tarih boyunca hiç bir şeyi daha “gerçek” yapmaya yetmemiş. Sen bana matematikuekber diyebildiğin ve gerçekten çatısına düştüğünü, bu noktanın değişmediğini vs. gösteremediğin sürece de ekberler havada uçuşadursun.

Teleolojik argümandan ve problemlerinden habersiz olduğu belli. Hadi onu geçtim, hayatta her gün sürüyle tesadüf olduğunu bile bilmiyor.

16-Mucizevi kutsal kitaplar, peygamberler ile ilgili büyük gizemler bilimsel kanıtlarıyla ispatlanmıştır.
Ancak bunların hiçbirisi önemli değil, çünkü Matematiğin bir parçası olan Phi sabiti, insan icadı. Pi sayısı gibi doğada olan bir şeyin (Güneş ya da Ay gibi) gözlemlenmesi sonucunda keşfedilen bir sabit değil. Buna kanıt olarak matematikte gelişmiş olan Çinlilerin Phi sabitini bulamamalarını gösterebiliriz. ( demiş …. )

Doğadaki yapraklardaki, üçgenlerdeki, kesirli yapılardaki altı oranı , doğru üzerinde matematiksel olarak ortaya çıkan ao noktasını insan icadı diyen bir zihniyetten ne aıklama beklenebilir ki… Ayrıca çinliler bu oranı keşfedemedikleri için, bu oran önemini yitirmiş admine göre… Demek ki; Çİnlilerin keşfetmediği şeyleri keşiften saymamalıyız ))

Beni güldüren ve eğlendiren bu yazısı için tşk ediyorum. Ancak ne üzücüdür ki, bazıları hem belgeselimizi hemde bu adamın yazılarını araştırmadan, önce bizimkini seyredip bizimkine,sorada onun kini okuyup onunkine inanmışlar.. Lütfen birileri de gerçeği araştırsın… Sorsun… Ön yargılı olmasınlar…

Lafı kıçından anlamanın bir başka örneği. Yeterince arandığı takdirde, belli bir sayının bir çok yerde görülmesi kaçınılmazdır. Mesela 13 sayısı. Bir çok tarihi olay 13 rakamına tekabül edebilir. İlk örnek İstanbul’un Türkler tarafından alınması. 1+4+5+3 = 13. Oy oy , 13, mucizevi bir rakam. Ya da şeytanın rakamı denilen 666. Yunancada Muhammed’in karşılığı Maometis. Gematria‘ya göre Maometis’in karşılığı 666. Hatta Papa Innocent III de bu hesaba dayanarak Muhammed’in İncil’de bahsedilen şeytanın ta kendisi olduğunu iddia etmiş. 

 

 

Buyur burdan yak ne diyeyim? Sadece 1.618 değil, istediğin rakamı seç, yeterince ara, sürüyle yerde ona referans bulursun. Jim Carrey’in filmi var 23 diye, nereye baksa 23 görüyor. Onun gibi bir durum seninkisi de. Sonra “birileri gerçeği araştırsın”. Oh beybi, ne güzel beylik laflar. Sanki sen gerçeği gösterdin de ben kabul etmedim. Çöle düşüyor altın oran noktası diyoruz, kıvır baba kıvır. Gülen eğlenen taraf bir tek sen değilsin emin ol.

Diğerleri;

1-Altın oranın sanatta, Mimaride görülmesi.
Bu kısmı bu haliyle doğrudur. ( demiş )

2-Kalp atışlarında altın oran.
İnsanların kalp atış düzenleri farklıdır, gün içinde bile aralıkları değişiklik gösterir ve düzensiz bir yapı sergilerler. Ancak genel bir ortalama alındığında ortaya görüldüğü gibi bir grafik çıkacaktır. Kalp atışlarının herkesin malumu olan ve kendimizinde kolayca duyabielcğeimiz bir ritmi ve ritimlerin basınç düzyeleri iel zaman aralıkları arasında oranlar olduğu açıktır. Bu oranlar altın oran ile uyum gösterirler. Site admini rastgele bir resim alıp, uymuyor bu demiş… Özel bir şey bulduğunu zannederek.

Uyan bir resim sen bul görelim?

3- Dna lar ile ilişkili verilen oran da yine ortalama bir orandır.

Ortalama, yaklaşık… yarım işlerin Tanrısı Allah.

4 – Kainatın şeklinin 12 yüzlü beşkenara benzediği yönünde araştırmalara ilişkin makaleler mevcut. Ancak ispatlanması çok zor bir konu. Bilimadamları bu konuda önemli bir çıkarım yaptıkları için fragmanda bahsedilmesi uygun görüldü. Tezin tam olarak ispatlanması kolay kolay mümkün gözükmüyor tabiki haliyle çürütülmeside.

İspat yükümlülüğünü duymamış sanıyorum arkadaş. İspatlanması çok zor bir başka konu ne biliyor musun? Russell’ın çaydanlığı. Ama çürütmek de zor.

5- Yaprakların dizilimine Filotaksi ya da Phyllotaxis deniyor. Bu dizilimin değişik şekilleri var, değişen dizilim, karşı dizilim ve spiral dizilim gibi. Spiral dizilimdeki yaprakların sayısı, Fibonacci sayılarındaki dizilime benziyor. Çiçeklerde de görülebilen bir şey, çiçeklerin yaprakları (renkli yaprakları) genellikle 3-5-8-21.. gibi Fibonacci dizisinde bulunan numaralar. Altın oran’la yakından ilgili olan Fibonacci dizisinin bitkilerin yapraklarındaki dizilimde bulunması niye peki? İlahi bir düzen mi?

Hayır.

Bunun sebebi, bu dizilimin, bitkilerin yeni çıkan yapraklarının alttaki yaprakların güneşini kapatmaması açısından en verimli dizilim olması. Aynı şekilde örneğin ay çiçeklerinde de benzer bir dizilim var, ay çiçeğinin çekirdekleri spiral ve Fibonacci dizisine göre dizilmiş gibi görünüyorlar, bunun sebebi de belli bir yere en çok sayıdaki çekirdeğin yerleşebilmesi için en verimli dizilimin yine Fibonacci dizilimi olması.

Demiş; admin. Yorumu size bırakıyorum. Doğada var mı yok mu?

Doğada var. Ama doğada homoseksüel hayvanlar da var. Beyefendiye sorsanız %110 eminim ki “ibnelik doğal değildir ahlaksızlıktır!!!” diyecek. Doğada var mı yok mu?

6- Kar tanelerinde

Bunu çok uzatmayacağım, böyle bir şey yok. ( demiş )

Kar kristallerinin tamamı simetrik bir yapılanma içerir. Altıngen yapıdadırlar. Bir kar kristalini oluşturan üçgen alanlar incelendiğinde altın oranı görmek mümkündür.

Üçgen alanları inceleyip gösterseydin o zaman? İspat yükümlülüğü sende.

7 – galaksilerde Altın Oran;
Pek çok galaksi sarmal yapıdadır ve oluşan sarmal yapı altın oran spirali ile benzerlik gösterir. Admin istiyor ki, tüm yıldızlar bir ipe dizilsin ve dışarıda çıkmasınlar.. DOğa belli esneme payı içerisinde çeşitliliği sağlayacak bir oran aralığında yaratılmıştır. İnsan yüzleri gibi hepsi farklıdır ama hepsinin ortalama ifadesi altın oranı bize yansıtır. O bunu anlayamamış. Galaksilerde birbirinden farklıdır… Ama altın oran spiralini ifade ederler. Nasıl üçgen, yıldız veya küre gibi şekillerle ifade edilebiliyorsa cisimler, altın oran spirali yada şekilleride belli bir kalıbı ifade edebilecek şekilde düşünülebilir.

Yine yaklaşık hesapların, yarım işlerin tanrısı Allah’ı görüyoruz.

8- Mısır Piramitlerinde görülen Altın Oran

Admin piramitin yanlış açıdan ölçülerini değerlendiren yazıları esas almış. Anladığım kadarıyla admin, karşı tezleri toplayıp , destekleyecek türden olanları mutlaka yanlıştır diyerek araştırma yapıyor…

Cevaba gel. Ben bunu çürütecek olsam, altın orana göre tasarlanıp inşa edilmiş piramit X piramittir, şu şu şu uzunluklara sahip şu şu boyutları altın oranı vermektedir gibisinden net bir cevap verirdim. Altın orancı ancak çamur atmakla meşgul. Niye ciddiye alıp cevap yazdığıma kendim şaşırıyorum.

9- Kepler’e göre Altın Oran bir hazinedir

Burası doğru. ( demiş ) ( Bir bilimadamının veya yüzlerce bilimadamının altın oranın içinde sırlar barından şaşırtıcı ve önemli bir sayı olduğunu söylemesi anlaşılan adminin umurunda değil )

Newton’a göre de Nicolas Flamel Felsefe taşını bularak ölümsüz olmuştu? Hadi bakalım. Bence Newton Kepler’den daha büyük bir bilim adamı. Ancak bu durum, ne Newton’un bulduğu bilimsel değeri yüksek şeyleri reddetmemize ne de onun söylediği her şeyi kabul etmemize sebep. Her iddiayı, her sözü, kendi özellikleri açısından değerlendirmemiz gerekiyor. Kepler’in “altın oran hazinedir” demiş olması, onu ilahi bir imza olarak kabul etmemiz için yeterli bir kanıt değil.

10 – İnsan yüzünde Altın Oran ;

….Ancak öne sürdüğü ve Phi sabitine göre hazırlamış olduğu maskenin mutlak yüz güzelliğini gösterdiğine dair iddiaları, kabul gören iddialar değil. Bu linkte, maskeye uygun tasarlanmış bir kadın yüzünün daha feminen görünümlü bir kadın yüzüyle karşılaştırılması var. Kaldı ki, çekicilik sözkonusu olduğu zaman,… ( demiş )

Binlerce estetik cerrah yalan söylüyorsa benim bir suçum yok… Kendi yüzünde altın oran olmadığından böyle söylüyorsa bilmeli ki; Altın ran bir mükemmellik sembolü ve yine insan yüzleri ortalamasında ve en güzel insanlarda bulunuyor. Yüzdeki oranlara bakmalı, ten yapısına veya renklerine değil. Bu matematiksel bir orantı formülü…

Binlerce estetik cerrah’la kimi kastettiği meçhul. En güzelle kimi kasettiği yine meçhul. Azra Akın mı en güzel? Angelina Jolie mi? Kime göre güzel, neye göre güzel? Belli değil. Muğlak ifadeler.

 

( Bu arada unutmayalım; Şüpheci Melek kimdir ? Melekler içinde tek şüphe eden şeytandı… Onunda başına gelecek olan bellidir )[sic]

Şeytan melek miydi, cin miydi? Sonra “İslam’ı bilmeden saldıran…”.

Özetle altın oran cephesinde yeni bir şey yok. Atmalar, tutmalar, ucuz sataşmalar sürüyle, adam gibi somut kanıt hala sıfıra yakın.

Zayıflamak neden bir çok insan için çok zor?

“Allah bizi böyle yarattığı için”.

Yanlış.

Tamamen evrimsel bir sebepten dolayı.

Vücudumuz, bizi hala 10.000 sene önceki yaşam-çevre standartlarıyla yaşıyor sanıyor. Yani, yiyecek bulmak efor gerektiren bir uğraş; yemek yemeden geçirilen süreler çok daha uzun. Bu sebeple vücudumuz enerji depolamak için etkili bir yol bulmak zorunda. Bunun ismi de vücut yağı. Vücudumuz için yağ, depolaması kolay, taşıması kolay ve kullanması kolay çok verimli bir enerji kaynağı. Yiyeceksiz geçen uzun sürelerde vücudun enerji ihtiyacını giderebileceği bir depo. Günümüz standartlarıyla zayıf bir insanın total açlıktan ölmesi 2 ay kadar sürerken, bu süre obez insanlarda 6 aya kadar çıkabiliyor. Eğer 1.90 değil, 1.60 boyundaysanız daha da avantajlısınız, çünkü günlük kalori ihtiyacınız epey düşmüş oluyor. Yani daha az yiyecekle daha uzun süre yaşayabiliyorsunuz. Bunu 65 milyon yıl önce meteor çarpmasından sonra belli bir kilonun üstündeki tüm canlıların neslinin tükenmesine benzetebiliriz. Ne kadar çok yiyeceğe ihtiyacınız varsa, aç kalma riskiniz o kadar büyük.

Diğer bir deyişle şişman ve kısa boylu olmak, 10.000 sene önceki insan için büyük bir avantaj.

Öte yandan iri ve kaslı olmak, 10.000 sene önceki insanlarda, bir ayakbağından fazlası değil. Belki erkekler için büyük ve kaslı olmak, eş bulma aşamasında diğer erkeklerle girişeceği kavgalarda işe yarar bir özellik olabilir (zira bir çok hayvanda bu geçerli) ancak uzun boylu ve kaslı olmak, kısa ve şişman olmaya kıyasla çok daha zahmetli bir hayata işaret ediyor. İri yarı olduğu için kişi zaten kısa boylulara oranla daha çok kalori tüketmek zorunda, ve kaslar, yağ tabakasına kıyasla çok daha fazla kaloriye – özellikle proteine – ihtiyaç duyuyor. Yani atıyorum 1500 kaloriyle yaşayabilen şişman ve kısa bir kişiye kıyasla, iri kıyım kaslı bir bireyin kaslarını kaybetmemesi için 3500-4000 kalori civarında tüketmesi gerekebiliyor. Bu da yiyeceğin az bulunduğu ve ciddi efor sonrasında edinilebildiği bir ortamda iri kıyım arkadaşımız için epey zor bir durum.

İnsan evrimi, bu ana sebepler ve yanında gelen bir çok başka ufak sebep yüzünden, vücuda maliyeti yüksek olan ve çok fazla işe yaramayan kaslarımızı büyütmeye pek yanaşmadığı gibi, doğal ortamda işe yarayacağını bildiği yağ tabakasını hiç nazlanmadan ve sürekli olarak büyütmeye çalışıyor. Bunu da yediğimiz kalorileri vücuttaki dokulara dağıtırken yapıyor. Bizim için ideal bir dünyada yediğimiz 100 kalorinin tamamı kaslara giderken, yağ depolarına hiç birisinin gitmemesini isteriz. Ancak gerçekte vücut gelen kalorinin ayırabildiği kadarını yağlara göndermek için çırpınıyor. Bu yüzden vücut geliştirme sporu yapan kişilerin “bulking” yani “büyüme” evresinde yedikleri fazla kalorilerin bir kısmı kasa dönüşürken gerisi yağ haline geliyor.

Kadınlarda baldır ve popoda, erkeklerde de göbek ve sırtın alt kısmında biriken yağın ise vücudun diğer yerlerine oranla daha zor yakılmasının sebebi, oradaki kan dolaşımının daha sınırlı olması. Hatta bu dolaşım o kadar sınırlıdır ki, erkeklerin göbeği ve kadınların poposu vücudun geri kalanına oranla daha soğuktur. Sebebi de bu bölgelere örneğin koldaki kadar kan gitmemesidir. Bu durum ofislerde yaşanan klima savaşlarında da görülebilir. Kadınların vücut yağ oranı genellikle erkeklere oranla %4 -%5 daha fazladır. Yani kanın dolaşabileceği kasları daha azdır. Bu yüzden kadınların bir çoğu daha sıcak bir ortam severler. Erkekler pişerken kadınlar rahattır, ya da kadınlar donarken erkekler rahat olabilir.

Yağın yakılabilmesi için önce yağ parçacıklarının (teknik terimlere girmeyeceğim) yağ hücrelerinden sökülmesi ve kana karışması gerekmektedir. Kana karıştıktan sonra da tekrar başka bir yağ hücresine girmemeleri ve karaciğer ya da kaslarda enerji olarak kullanılmaları gerekmektedir. Göbek ve popodaki yağ oranı yüksek, kas ve kan dolaşımı az olduğu için yağları hücreden çıkarmak bir dert, onu başka bir yağ hücresine kaptırmadan kaslara ve karaciğere taşımak başka bir derttir. Bu yüzden de erkeklerde göbek, kadınlarda popo ancak düşük yağ oranlarında (erkeklerde %10-%12, kadınlarda %16-%18) erimektedir.

Diyet yaptığınız zaman, vücudun her yerine “yiyecek kıt, ona göre operasyonlarınızı düzenleyin” şeklinde bir sinyal gidiyor. Bu durumda vücut, kendine göre daha az gerekli gördüğü sistemlerden çalarak, bireyin hayatta kalmasını sağlayacak sistemleri çalıştırmaya odaklanıyor. Bu sebeple atıyorum 25% vücut yağı olan bir bireyin 15%’e düşmesi kolayken, o 15%i 10%a çekmek çok daha zor. Vücut 15%lik vücut yağını 10%a çekmektense, kalori eksiğini gidermek için kaslardan yiyebiliyor, bazı mekanizmaları yavaşlatabiliyor, hatta tamamen kapatabiliyor. Bir örnek, doğal vücut geliştirme yapan (steroid, testesteron vs gibi şeyleri kullanmayan) profesyonel sporcular, diyetle 5% gibi çok düşük yağ oranlarına geldiklerinde, ereksiyon onlar için imkansız oluyor. Testesteron seviyeleri, hadım erkeklerinkine yakın bir hale geliyor. Sebebi de vücudun 5% yağ oranını “açlıktan ölüyorum” şeklinde algılayarak yaşamak için elzem olmayan tüm sistemleri kapatması. Buna üreme organı da dahil. Bu sporcular 10% gibi yağ oranlarına yaklaştıkça fonksiyonları tekrar çalışmaya başlıyor. Yani “olm badicilerin çükü kalkmıyomuş” geyiğinde, bir parça gerçeklik payı var.

Yani diyet yapılırken vücudun savunma mekanizmaları, aslında sizin aleyhinize çalışıyor. Bu mekanizma leptin adı verilen hormonun işleyişiyle alakalı ve kısaca mekanizmayı anlatmak istersek, leptin hormonu, yağ seviyesi düştüğü zaman beyne ve diğer organlara sinyal göndererek “yağ azaldı” şeklinde bir mesaj yolluyor. Yağ oranı belli bir seviyeye (bu seviye her birey için değişik, ve genellikle genetik) ulaştığında leptin organlara “tüm sistemler normal çalışıyor” mesajı yollayarak metabolizmanın normal çalışmasına devam etmesini sağlıyor.

Şimdi bu noktada evrimin bize oyunu devreye giriyor. Vücut yağı azaldığında “azaldı” diye sinyal yollayan leptin hormonu , yağ haddinden fazla çoğaldığında “hop, fazla yağlandın, biraz metabolizmayı hızlandır ve fazla kalorileri yak!” diye bir mesaj yollamıyor. Atıyorum genetik olarak bireyin programlandığı optimum yağ oranı 16% diyelim, vücut yağı 16%yı yakaladığında leptin o noktadan sonra hep “her şey normal, işinize bakın” şeklinde bir mesaj yolluyor ve statükoyu korumaya çalışıyor. Yani vücut yağı 16%, 19%, 25%, 35% bile olsa leptin, yağ oranı azaldığında vücudun kendini koruması için aldığı aksiyonlara benzer aksiyonlar alması için sinyal yollamıyor. En azından çoğu bireyde bu böyle. Ancak “ne kadar yese de kilo almayan” arkadaşlarımızın muhtemelen bu türden bir mekanizması mevcut. Yani çok da yeseler vücutlarının fazla kaloriyi bir şekilde yağ olarak depolamamasını ve fazla kaloriyi atmalarını sağlayan bir mekanizmaları var. Bu da belki de leptinin bir alt sınır aksiyonuna sebep olduğu gibi bir de üst sınır aksiyonuna sebep olması.

Ancak burada biz normal insanlar için sorun, milyonlarca yıllık evrim sürecinde insanoğlunun sadece son 200-300 yıldır obezite seviyesinde yağlanması ve evrimin henüz bu probleme karşı bir savunma mekanizması geliştirememesi. Doğal ortamda obezite eğer adaptasyon için bir problemse, obeziteye yatkın bireylerin gen havuzundan zamanla elenmesi ve yukarıda bahsettiğim “ne kadar yese de şişmanlamayan” arkadaşların genlerinin çoğalmasını bekleriz. Belki 20.000 sene sonra böyle bir değişim görebiliriz. Ancak gelişen tıp muhtemelen bu değişikliğe izin vermeden obezite problemini başka yollardan çözecektir.

Konumuza dönersek, evrimsel süreçler açısından insanoğlunun az kaloriyle yaşaması ve yanında sürekli bir besin deposunu taşıması çok mantıklı bir durum. Öte yandan kaslı ve iri olması, bireyin yaşam şansı açısından çoğu zaman istenmeyen bir özellik. Bu sebeple insanoğlunun evrimi, bugün bir çok insanın başarmaya çalıştığı zayıf ve kaslı vücut tipine karşı çalışan mekanizmaları ortaya çıkarmış. Bu yüzden sokakta gördüğümüz her zayıf, kaslı ve fit bireye karşılık belki 1000 tane şişman, ufak tefek, kassız birey görüyoruz. Doğal olan Arnold Scwharzenegger  değil, doğal olan Danny DeVito.