Parayı idare edemeyen Allah

Ne ilginçtir ki, Hrıstiyan’ından Müslüman’ına kadar, hiç bir millette “bize bu kadar para yeter” diyen bir ruhban sınıfı olsun.

Amerika’da mega kiliselerden tutun, kenardaki köşedeki ufak kiliselere kadar istisnasız hepsi tanrı için para isterler. Aynısı bizde de vardır. Amerika’daki sistemde devlet dini işlere karışmaz, dini kurumlardan vergi de almaz. Yani bir kiliseye giden insanların verdiği bağışlar, o kilisenin bütçesinde önemli bir kalemdir. Elbette düğün, cenaze, vaftiz vs gibi törenler için de para alırlar.

Bizde ise durum bildiğiniz gibi farklı. Devlet her şeyden vergi alır, ve bu vergilerin (fazlasıyla büyük) bir kısmıyla da Diyanet’i işletir.

Ama her ne hikmetse, ne Amerika’da, ne Türkiye’de, ne de muhtemelen hiç bir yerde bu “Tanrı’nın evi” kurumlarına para yetmez.

Som altından çatısı olan saraylarda yaşayan Vatikan’daki papazlar bile ‘para lazım’ diyorlar hala? Bakınız “Peter’s Pence

“show me the money”

Bugün gördüğüm bir haber de tam olarak bundan bahsediyor.

Diyanet, 11 bakanlıktan fazla para aldığı halde “paramız bitti” diyerek hükümetten ek ödenek istemiş.

Biraz bayat bir haber olacak ancak, AKP iktidara geldiğinden beri Diyanet’in artan bütçesine bir göz atalım (Kaynak):

2003 – 771 MİLYON TL

2004 – 1 MİLYAR TL

2005 – 1 MİLYAR TL

2006- 1.3 MİLYAR TL

2007- 1.6 MİLYAR TL

2008 – 2 MİLYAR TL

2009 – 2.5 MİLYAR TL

2010 – 2.7 MİLYAR TL

2011 – 3.2 MİLYAR TL

2012 – 3.9 MİLYAR TL

2013 – 4.6 MİLYAR TL

Yani 10 senede neredeyse 6 kat arttı bütçe.

Yine bayat bir haber olacak, ancak Diyanet bütçesinin solladığı diğer bakanlıklara bakalım (Kaynak):

Diyanet İşleri Başkanlığı 4 milyar 604 milyon liralık bütçe büyüklüğüyle; İçişleri Bakanlığı (İdris Naim Şahin) 2 milyar 888 milyon, Sağlık Bakanlığı (Recep Akdağ) 2 milyar 490 milyon, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Teknoloji Bakanlığı (Nihat Ergün) 2 milyar 469 milyon, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Erdoğan Bayraktar) 1 milyar 880 milyon, Kültür ve Turizm Bakanlığı (Ertuğrul Günay) 1 milyar 851 milyon, Dışişleri Bakanlığı (Ahmet Davutoğlu) 1 milyar 614 milyon, Ekonomi Bakanlığı (Zafer Çağlayan) 1 milyar 381 milyon, Kalkınma Bakanlığı (Cevdet Yılmaz) 1 milyar 198 milyon, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Taner Yıldız) 600 milyon, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı (Hayati Yazıcı) 503 milyon ile Avrupa Birliği Bakanlığı’nı (Egemen Bağış) 213 milyon solladı.

Yani Türkiye’de din, sağlıktan da, bilim, sanayi ve teknolojiden de, çevre ve şehircilikten de, kültür ve turizmden de, dışişlerinden de, kalkınmadan da, enerji ve tabii kaynaklardan da daha mühim.

Şu yukarıdaki listede “ha neyse bari çok para vermemişler” dediğim tek isim Egemen Bağış ve Avrupa Birliği Bakanlığı.

Eğitim bütçesi her ne kadar yüksek olsa da, içeriğin ne kadar dandikleştirildiği, ne kadar din eksenine kaydırıldığına hepimiz şahidiz. Çocukları ilk okula başlayan anne babaların korku hikayelerini duyuyorum sık sık.

Özetle mutlu insanların yaşadığı ülkelerde iyi yapılan tüm şeyler, bizde dini hizmetlerin gerisinde kalıyor.

Sonra niye mutsuzuz?

Bundan işte. İşe yarayacak şeylere para harcayacağımıza, ruhban sınıfı olmayan, cami’ye gerek olmayan, herkesin istediği takdirde kolaylıkla öğrenebileceği ve temelinde kişisel olması gereken bir dini kuruma harcadığımızdan.

Tanrı, dualara cevap veremediği, türlü belayı masum insanlara musallat olmaktan alıkoyamadığı, kötülerin kötülük yapmasını engelleyemediği gibi, parayı da idareli kullanmaktan aciz.

En azından bu meseleye mizahla yaklaşabilen birileri var(dı):

 

 

2013 Yılı M.E.B. Ders programı

Giderek distopik bir film senaryosuna benzemeye başlayan ülkemizden güzel bir haber daha. MEB’de ilk okul 5. sınıf öğrencilerinin ders programı.

Ders saatleri

Toplamda 6 saat din dersi. Buna karşın matematik 5 saat, Fen ve Teknoloji (doğal bilimler ve teknoloji bir arada) 4 saat. İngilizce 3 saat. Müzik 1 saat. Bilişim teknolojileri ve yazılım 2 saat.

Özetle, çocuklarımızı dünya vatandaşı, uluslararası ortamda rekabet edebilir bir seviyeye getirecek dersler, Din dersinin 3’te biri, 6’da biri, yarısı gibi oranlarla veriliyor.

İşin kötü tarafı, hepimizin bildiği üzere, “Hz Muhammed’in Hayatı” dersinde anlatılacak tarihi bilgiler, gerçek tarihi bilgiler değil, sulandırılmış, tatlı su müslümanlığına uygun konular olacaktır.

Örneğin Kuran-ı Kerim dersinde kölelikten, küçük çocuklarla evlilikten, ya da dünyanın düz olduğundan bahsedilmeyecek.

Ya da Din Kültürü ve Ahlak dersinde, Ahlak olarak adlandırılan davranışın din dışı (doğal) kaynaklarından bahsedilmeyecek.

Ya da Muhammed’in hayatı hakkında bildiğimiz tatsız olaylardan hiç bahsedilmeyecek.

Özetle İslam’a getirilen eleştirilerden hiç bahsedilmeyecek.

Onun yerine Kuran’daki (sahte) mucizelerden bahsedeceklerdir.

Çünkü bu eleştirilere “yalandır, bunlar zındıktır” dışında verebilecekleri doğru düzgün cevap yok.

Kuran, Muhammed ve din hakkında anlatılması gereken gerçekler – Nat Geo Wild

MEB’in haftalık 6 saat din temalı derslerinde anlatılacak olan versiyonu. Disney’den Aslan Kral

Bakınız sağ tarafta duran amca nasıl da Ebu Cehil’e, yanındaki sırtlanlar da Mekkeli müşriklere benziyor.

Ateyizler hadi bunu da açıklayın!

Çocuklara nasıl düşüneceklerini değil, “ne” düşüneceklerini öğretmeye tam gaz devam.

Bosuna demiyoruz

Rocky 5 filminde de oynamış olan, eski ağır siklet boks şampiyanı Tommy Morrison, 44 yaşında vefat etti.

Ölüm sebebi, AIDS.

Ancak bilindiği gibi AIDS artık tedavisi olmayan ve öldüren hastalık sınıfından çıkmış ve şeker gibi tamamen tedavi edilemese de yönetilebilir bir hastalık haline gelmiştir.

Ancak Morrison, HIV tanısı konduktan sonra internette tüm olayın bir “komplo” olduğunu okuyup buna inanmış ve tedaviyi reddetmiş.

“That’s the way Tommy took off after he was told he was HIV-positive,” Holden added. “When he first was told, I was taking him to seek treatment and to different doctors around the country. And then he started research on the Internet and started saying it was a conspiracy. He went in that direction and never looked back.”

“İlk öğrendiğimizde onu ülkedeki değişik doktorlara tedavi için götürmeye çalıştım. Sonra (Morrison) internette araştırmaya başladı ve her şeyin bir “komplo” olduğunu söyledi, bu fikri savundu”

Geçen sene vefat eden Steve Jobs da tedavi edilebilir nadir kanser türlerinden olan hastalığını ilk öğrendikten sonra normal tedavi yöntemlerini bir kenara bırakıp “alternatif tıp” yöntemlerini deneyip vakit kaybettiği için, kemoterapiye başladığında artık çok geçti.

Dünyanın en zeki insanlarından olduğu su götürmez olan Jobs, “alternatif tıp”la zaman kaybettiği için genç yaşta aramızdan ayrıldı.

İşe yarayan tıp’ın ismi var: Tıp. İşe yaradığını bildiğimiz ilaçların ismi var: İlaç.

“Alternatif”, “tamamlayıcı”, “bitkisel”, “homeopatik”, “holistik”, “doğu tıbbı” gibi isimlerle anılan tıp, işe yararlığı ispat edilememiş tıptır.

Doktorunuza güvenin. Doktorunuza güvenmiyorsanız, gidip güvenebileceğiniz başka bir doktor bulun.

Doktorunuza güvenmiyor oluşunuz gidip büyücü doktorda şifa aramanız için geçerli bir sebep değil.