Hello evıribadi.
Sağlıklı kilo vermekle alakalı yazılara devam. Şimdi size duymak istemeyeceğiniz ve yemekle kuvvetle muhtemel doğru bildiğiniz şeylere ters şeyler yazacağım. Hazır? Ok.
1-Hayvansal yağ (tavuğun derisi, kuyruk yağı, yağlı balık vs) yemek iyidir.
2-Tahıl, unlu gıda, nişastası yüksek sebzeler ve meyve dahil şekerli gıdalar yemek kötüdür.
Önce 2. maddeyi ele alalım. Tahılları, nişastalı yiyecekleri ve meyveleri yemenin niye kötü olduğunu anlatayım.
İşe vücuda şeker girince meydana gelen biyo-kimyasal tepkimeden başlayacağım. Buradaki ilk aktörümüz insülin. Endokrinoloji (hormonları inceleyen bilim dalı) konusunu inceleyenlerin bilecekleri üzere, insülin pankreastan salgılanan ve kandaki şekeri düzenleyen bir hormon. Peki bu hormon nasıl çalışıyor?
Sabah kalktığınızı ve karnınızın aç olduğunu düşünün. Kanda bulunan şekeriniz düşük. Sonra ilk iş bir parça çikolata yediniz. Bu yiyecekteki şeker, midede sindirilip kana karışmaya başlıyor. Kana karışırken “glükoz” adı verilen bir maddeye dönüşüyor. Glükoz aslında vücudumuzun kullandığı yakıtlardan birisi. Benzin gibi düşünün. Ancak kandaki glükozun belli sınırlar içerisinde kalması gerekiyor. Burada da insülin devreye giriyor.
Çok detaylı olarak insülinin nasıl yağ depolanmasına yol açtığını anlatmayacağım. Ancak alttaki paragraf meseleyi kısaca anlatıyor.
İnsülin’i bir nevi “açma kapama düğmesi” olarak düşünün. Kanınızda şeker (glükoza dönüşebilen herhangi bir yiyecek – yani unlu gıdalar, şekerli meyveler, tahıllar, nişastalı sebzeler ve doğal olarak rafine şekerler) varken insülin salgılanıyor. Kanınızda insülin varken kaloriler hücrelere ve karaciğere giderek yakıt olarak kullanılıyor. Fazla gelen kaloriler ise yağ olarak depolanıyor. Kanınızdaki şeker azaldığı ve insülin salgılanmadığı zamanlarda da hücrelerdeki yağ yakıt olarak kullanılmaya başlanıyor.
Buraya kadar problem yok. Gayet makul görünüyor. Ancak esas problem günümüzdeki beslenme alışkanlığının kandaki insülin miktarının azalmasına izin vermemesi. 1950’lerden beri kullanılan ve tavsiye edilen “besin piramidi” kalorilerin 50%den fazlasını karbonhidratlı gıdalardan (glükoza dönüşen yiyecekler) oluşturduğu için modern insanın vücudu sürekli olarak glükozu temel enerji kaynağı olarak kullanıyor ve yağ yakmaya fırsatı olmadığı gibi, kanda insülin sürekli bulunduğundan devamlı olarak yağ depoluyor.
Şimdi işin daha da kötüleştiği yere geliyoruz. Vücuda sürekli karbonhidrat girdiğinde, kan şekeri daha da yükseliyor, ve sürekli olarak vücut bu kan şekerini kontrol altına alabilmek için daha da fazla insülin salgılıyor. Burada da vücut bir kısır döngüye giriyor. İnsülin direnci adı verilen bu durumda vücut daha önce X miktardaki insülinle kan şekerini kontrol altına alabilirken bu sefer X+Y miktarda insüline ihtiyaç duyuyor. Daha fazla salgılanan insülin de vücudun sürekli daha çok yağ depolamasına sebep oluyor.
Şimdi size çok ters gelecek bir başka şey söyleyeceğim.
Çok yediğiniz için şişmanlamıyorsunuz. Şişmanladığınız için çok yiyorsunuz. Şişmanlama, çok yemeden önce gerçekleşiyor.
Karbonhidratlı ve şekerli yiyecekler yediğiniz zaman karnınız doyuyor, ancak besin değeri az olduğu ve bu besinlerden gelen kaloriler “boş kalori” olduğu için vücut bunları yağ olarak depoluyor, fakat gerekli besinleri (vitamin mineral protein vs) alamadığı için vücut size “yemek ye” diye sinyal yolluyor. Diğer bir deyişle, vücudunuza besin değeri olmayan kaloriler vererek vücudun önce onları depolamasına (şişmanlamanıza) sebep oluyorsunuz, sonra vücut “ee hani bana lazım olan besinler, mineraller, vitaminler – hadi bakalım şimdi onları ye” diye sinyal yolluyor ve siz daha çok yemeye başlıyorsunuz. Ancak bu döngüde basit karbonhidratlı (şekere dönüşen) boş kalorileri yemeye devam ettiğiniz takdirde vücut yine bu boş kalorileri yağ olarak depoluyor, ve size aynı “adam gibi yemek ye!” sinyalini yolluyor. Mideniz tıka basa dolu olsa da hücresel seviyede açlık çekiyorsunuz.
Özetle dediğim gibi, önce şişmanlıyor, sonra daha çok yiyorsunuz. Şişmanlamanızın sebebi boş kaloriler yemeniz ve vücudunuzun o fazla gelen kalorileri yakıt olarak kullanmaması, depolaması ve size tekrar “yemek ye” sinyali yollaması. Siz de adam gibi yiyecekler yemek yerine tekrar boş kalorili basit karbonhidratlı yemekler yiyerek döngüyü devam ettiriyorsunuz.
Unlu gıdaların şekere nasıl dönüştüğünü kendiniz de test edebilirsiniz. Ağzınıza bir parça beyaz ekmek (standart fırın ekmeği) koyun ve dilinizin üstünde bekletin. 1-2 dakika sonra tükürüğünüzün ekmeği ıslatmasıyla karbonhidratın şekere dönüştüğünü farkedeceksiniz. Midenizde olan şey de bu. Unlu gıdalar, tahıllı gıdalar, nişastalı gıdalar (pirinç, patates) rafine şekerlerden çok farklı değil. Hepsi insülini yükseltiyor.
Gelelim meyvelere. Çocukluğumuzdan beri “meyve ye çok faydalı, yemezsen büyüyemezsin hasta olursun” diye 1000 kere duymuşuzdur. Evet doğru, meyveler aslında faydalı. İdi. Eskiden. Yani insanlık 10.000 sene önce tarımı keşfedip yabani meyveleri aşılayarak ve yapay seçilimle evrimleştirerek şeker miktarlarını artırıp baklava kıvamına getirene kadar. Bugün markette satılan meyvelerin yabani kuzenleriyle tat bakımından ilgileri yok. Hepsi daha tatlı, yemesi daha güzel meyveler elde etmek isteyen çiftçilerin yüzlerce nesildir süren çalışmaları sayesinde bugünkü tatlarına ulaştılar ve kan şekerini yükselten yiyecekler haline geldiler. Evet karbonhidratlar kadar boş kalori değiller, ancak yine de insülin yükseltici bir etkileri var ve bu da sizin yağ depolamanıza sebep oluyor. Özetle muz ve şeftali, aşağı yukarı dondurma ve sütlü nuriye kadar sağlıklı. Evet acı, ama malesef gerçek bu.
Yabani muz
Zaten işe evrimsel açıdan baktığımızda ortaya çıkan tablo meseleyi daha iyi anlamamıza sebep oluyor. İnsan ırkı 7 milyon yıllık bir tür. Bu tür 6 milyon 990 bin sene boyunca avladığı ve yerden topladığı şeyleri yiyerek yaşamak üzere evrimleşmiş. Yani vücudumuz aslında böcek yemeye, tahıl yemekten daha uygun. Son buzul çağından sonra bazı akıllı insanlar tarım yapmayı keşfetmiş ve göçebe “avcı toplayıcı” sistemini terk ederek tahıl ve karbonhidrat temelli beslenme düzenine geçmişler.
Yani 7 milyon yıldır var olan bir tür olan insanoğlu, sadece son 10.000 senedir tahıla dayalı yiyecekler tüketiyor. Ve bu 10.000 senenin sadece son 100 senesinde rafine şekerli gıdalar tüketiliyor. O yüzden şekerli gıdalara bağlı hastalıklar son yıllarda çok daha fazla arttı.
Geri gelelim hayvansal yağların zararlı olmaması noktasına.
1950’lere kadar her şey güllük gülistanlıktı. Şeker ve nişastanın şişmanlattığı, yiyeceklerle yenilen yağların (henüz trans yağlar piyasada yok o dönemler) herhangi bir kötü hastalığa sebep olmadığı biliniyordu. Obez hastalara doktorlar bugün bizim Atkins diyeti olarak bildiğimiz diyeti öneriyorlar ve sonuç alıyorlardı. İstatistiklere göre Amerika’daki obezlerin oranı 10-12% civarlarındaydı.
Sonra 1950’ler geldi. Ancel Keys ismindeki bir araştırmacı, 7 Ülke araştırması (7 Nations study) adını verdiği ve 7 ülkenin yeme alışkanlıkları ve hastalık – şişmanlık oranlarının icelendiği araştırmasını yayınladı. Bu araştırmadan çıkardığı sonuç : daha az yağlı yiyin, daha çok karbonhidrat yiyin.
Daha sonra Amerikan tarım bakanlığı bu araştırmayı dayanak göstererek bizim besin piramidi adını verdiğimiz büyücü doktor icadını halka ittirmeye başladı.
Ancel Keys’in araştırmasını ve Amerikan tarım bakanlığının karbonhidratlara dayalı ve hayvansal yağları sakıncalı bulduğu besin piramidi tavsiyesini tarihsel açıdan başka bir postta anlatırım, ama burada bilinmesi gereken şey şu : 1960ların başında amerikadaki obezlerin oranı 12% civarındayken, 1980lerde insanlar sürekli daha az yağlı yemelerine, daha çok spor yapmalarına ve daha az sigara içmelerine rağmen yine Amerika’daki obezite oranı 25%lere çıkmıştı. Elbette diyabet, kanser vs gibi kronik hastalıklarda da artışlar var.
İnsanlar ne zaman hayvansal protein ve yağların yerine karbonhidratlı gıdalar yemeye başladılar, o zaman problem başladı. Son 50 yıldır obezite ve hastalıklarda süren bu artış da bu besin politikasının sonucu.
Az yağlı "sağlıklı" ürünler.
Karbonhidratlı yiyeceklerin insülini yükselttiğini, bunun da yağ depolanmasına sebep olduğunu yazmıştım. Hayvansal protein ve yağlar ile yeşil yapraklı sebzeler insülini çok az yükselten yiyecekler. Hatta öyle ki, eğer siz karbonhidrat alımını günde 20 gramda tutarsanız vücut “ketosis” adı verilen bir sürece giriyor ve glükoz kullanmadan vücudun yakıtını tamamen yağ asitlerinden karşılıyor Buradaki tek istisna beyin. Ancak vücut proteinden beyin için gerekli glükozu oluşturabildiğinden “aman beynime glükoz lazım çikolata yemeliyim” gibi bir düşünceye girmenize gerek yok.
Ama yağlı et yersem kolesterolüm yükselir damarlarım tıkanır 35imde kalp krizinden ölürüm!
Böyle bir şey olmayacak. 1960’larda besin piramidi halka dayatıldıktan sonra NIH (Amerikan sağlık kurumu diye çevrilebilir, bizdeki sağlık bakanlığı gibi düşünün) yüz milyonlarca dolar harcayarak az yağlı, bol karbonhidratlı beslenme yönteminin sağlıklı olduğunu, bol yağlı ve proteinli beslenmenin kalp-damar başta olmak üzere vücut için zararlı olduğunu ispatlamaya çalıştı ve denemelerin tamamında başarısız oldu. Bu araştırmaların en meşhuru Harvard üniversitesinin yaptığı ve hemşirelerin besin alışkanlıkları ve sağlık durumlarının kaydedildiği çalışma. 1976’da başlayan ve hala süren, 238.000 hemşirenin kayıtlarının tutulduğu çalışmada görülen şey düşük yağlı yiyen hemşirelerle normal yiyen hemşireler arasında kalp hastalığı ya da kanser gibi hastalıklar açısından risk farkı olmadığı. Hatta sağlıklı yağların (ayçiçeği, badem vs gibi çekirdeklerden, zeytinden ve hayvanlardan gelen yağ) tüketilmesinin riski azalttığı görülmüş. Görülen bir diğer şey de günde sadece 30 kalorilik karbonhidrat yerine 30 kalorilik trans yağ yemenin kalp krizi riskini 2ye katladığı. Kaynak
Ağız yoluyla yediğiniz kolesterol kandaki kolesterolü yükseltiyor, ancak buradaki ayrıntı LDL (kötü kolesterol) yükselirken HDL (iyi kolesterol) de yükseliyor. O yüzden de yediğiniz kolesterolün kalp damar hastalıkları açısından bir sakıncası yok. Dilediğiniz kadar omlet yiyebilirsiniz.
Az yağlı ve bol karbonhidratlı beslenmenin kalp-damar hastalıkları, diyabet vs gibi hastalıklarda riski artırdığına dair araştırmalar sürüyle var ve sürekli artıyor.
Başka postlarda bol protein – yağ yemenin ve karbonhidratı az yemenin faydalarıyla ilgili daha fazla detay yazarım.
Bu kadar tarihi bilgiden sonra gelelim kilo vermeye.
Nasıl kilo verirsiniz?
Vücudunuz oturduğunuz yerden bir sürü kalori yakan bir makine. Yani siz tüm gün otursanız bile vücudunuz organlara ve dokulara enerji sağlayacağım diye bir sürü kalori yakıyor. Buna karşın örneğin spora gittiğinizde yaktığınız kalori görece çok az. Örnek mi? 30 yaşında, 1.70 boyunda ve 80 kiloluk bir erkeğin, 1600 metre (1 mil) hafif tempoyla koşarken harcadığı kalori miktarı 110 kalori civarı. Peki bu erkeğin oturduğu yerde hiç bir şey yapmadan harcadığı kalori ne? 1800 kalori. Sadece uyurken saatte 60-70 kalori harcıyor aynı adam.
Diğer bir deyişle insanoğlu, hareket ederken kalorileri epey verimli bir şekilde kullanıyor, kalorileri ziyan etmiyor. Minimum kalori harcayarak – maksimum iş yapıyor. Verimlilik harikası.
İşte bu sebepten dolayı kilo vermenin en önemli hatta yegane önemli konusu diyet. Şunu asla unutmayın: koşarak çikolatayı, hamburgeri, patates kızartmasını yakamazsınız. Mümkün değil. Bunun tek bir çözümü var o da sizi şişmanlatacak şeyleri yememek. Sizi şişmanlatacak şeyleri de daha önce söyledim : kan şekerini yükselten şeyler.
Neyin kan şekerini yükselttiğini nereden bileceksiniz? Glikemik endeks (glisemik diye de yazılıyor hangisi doğru bilmiyorum) terimini ve bu yiyeceklerin glikemik endeks numaralarını öğrenerek. Glikemik endeks, glükozu 100 birim olarak kabul ettikten sonra yiyeceklerin kan şekerini yükseltme derecesine göre puanlanmasına verilen isim. Glükoz kan şekerini 100 birim yükseltiyorsa beyaz ekmek 70 birim yükseltiyor, kuru üzüm 60 birim yükseltirken etler 0 (sıfır) oluyor. İnternette yiyeceklerin listesi kolaylıkla bulunabiliyor.
Pratikte ise yapmanız gereken şey diyetinizden karbonhidratları olabildiğince kesmek, tahıllı, unlu, rafine şekerli ve nişastalı yiyecekleri tamamen kesmek, sadece ve sadece lifli karbonhidratları az bir şekilde tüketmek. Atkins benzeri diyetlerde lif için keten tohumu yenmesi öneriliyor. Kalorisi düşük ve sindirime oldukça faydalı. Onun haricinde brokoli, marul, roka, pazı, ıspanak gibi yeşil sebzeler yemelisiniz.
İşin spor kısmını şimdilik es geçiyorum. Diyetinizi nasıl hesaplayacağınızı yazacağım.
Günlük kalori ihtiyacınızı hesaplayın.
Vücudunuzun özelliklerine göre (boy kilo yaş vs) baz metabolik ihtiyacınızı (BMR) ve üstüne hareket miktarınızla ve yediğiniz yiyecekleri yakarken kullandığınız kalorileri toplamanız gerekiyor. Bir örnek yapalım.
170 cm boyundaki 80 kg’lık 30 yaşındaki erkeği ele alalım. Bu kişinin BMR’ının 1800 kalori civarı olduğunu hesaplamıştık. BMR hesaplamasını (genellikle Harris Benedict formülüyle) internette 100.000 sitede bulabileceğiniz hesap makineleriyle yapabilirsiniz. Ya da çok basit bir çarpımla kilonuz x 24 formulüyle buna yakın bir sonuca varabilirsiniz.
Buna ek olarak hareket miktarını koymamız gerekiyor. Burada değişik aktivite miktarları var. Örneğin okula giderken otobüs durağına günde toplam 2 km yürüyen öğrenci ile, okul kapısında inen öğrenci arasında fark var. Ya da tüm gün ofiste oturan haftasonu çocuğuyla top oynamaya giden adamla tüm gün ev işi yapan kadının aktiviteleri ve harcadıkları kalori elbette farklı. Burada biraz kör atış yapıyorsunuz aslında. Klinik cihazlara bağlanıp ne kadar kalori yaktığınızı ölçtürmedikçe yapacağınız çok bir şey de yok aslında. Eğer tüm gün masabaşında oturuyorsanız ve hiç spor yapmıyorsanız BMR + 10% gibi bir miktar ekleyebilirsiniz. Eğer haftada 3 gün spora gidip 1 saat kardiyo yapıyorsanız Spor yaptığınız günler için 30% ekleyin. Eğer Haftada 3-4 gün 1 saat koşu üstüne 1 saat agırlık çalışıyorsanız o günler için 40% ekleyin.
Yediğiniz yiyecekleri yakarken de vücudunuz bir kalori harcıyor. Bu da yaklaşık BMR’ınızın 10%u kadar.
Diyelim ki örnek kişimiz, haftada 3 gün spora giden birisi olsun. 1800 + 180 (yiyecekleri yakarken harcadığı kalori) + 540 (30% sporda harcadığı kalori) = 2520 kalori civarı.
Kalori eksiği yaratın
Bu çıkan sayıyı başlangıç sayısı olarak alabilirsiniz. Eğer bu kalori toplamına göre yemenize rağmen kilonu artıyorsa o zaman tahmininiz biraz fazla gelmiş demektir. 2400’e çekin, ya da 2003’e, 1-2 hafta böyle deneyin. Bir süre sonra yaklaşık “koruma” kalorinizi bulursunuz.
Diyelim ki 2500 kaloriyi “kilo koruma” kalorisi olarak kabul ettik. Kilo verebilmek için genellikle başlangıç formülü “koruma kalorisi x 80%” şeklindeki formüldür. Yani 2500 kalori için günlük kalori miktarını 20% azaltarak 2000’e düşürürseniz teoride haftada yaklaşık yarım kilo vermeniz gerekiyor. Günde 500 kalori haftada 3500 kalori eder. 1 gram yağ 8 kaloriye dönüştüğüne göre haftada 3500 kalorilik eksik yaklaşık yarım kilo (450 gram kadar) yağın yakılması manasına geliyor.
Şimdi işin insülin-yağ kısmına dönelim. Kağıt üstünde siz haftada 3500 kalori az yerseniz yarım kilo vermeniz gerekiyor. Ancak bu ancak ve ancak vücut yakıtının tamamını yağdan kullanırsa mümkün olabilir. Eğer siz karbonhidrat yemeye devam ederseniz vücut enerjisini yağdan değil glükozdan kullanacak. Bu da yağ yakmanızı engelleyecek. Yani sadece kalori eksiği yaratmak yetmiyor. Diyetinizde karbonhidratları da olabildiğince az yemeniz gerekiyor.
Dikkat etmeniz gereken bir diğer nokta da yiyeceklerin içindeki gizli karbonhidratlar. Örneğin gittiniz markete ve “ooh proteinli yiyecek alacağım” diye sosislere salamlara yöneldiniz. Bu yiyeceklerin içine 99% ihtimalle patates nişastası karıştırılıyor. Ya da hazır köftelerin içinde ekmek içi veya gluten vs gibi kıvam artırıcılar ekleniyor. Döner yapılan etler kıymaya dönüştürülürken içine yine benzer miktar/kıvam artırıcılar ekleniyor.
O yüzden yiyeceğiniz yemekleri sadece içine başka şey karıştırılamayacak etlerden (şnitzeller, sosis, salamlar, köfteler değil – kasapta satılan bildiğimiz dana, kuzu ve tavuk gibi etlerden) ve yeşil sebzelerden seçmeniz gerekiyor.
Bir diğer yiyecek kalemi süt mamülleri. Peynirler protein ve yağ açısından zengin, ama içlerinde bir miktar şeker var. O yüzden içeriğine dikkat etmek gerekiyor. Örneğin sütün 100 gramında 5-6 gram karbonhidrat (şeker) var. Bu oran yağsız sütte daha da fazla. Bir büyük bardak süt içerseniz günlük 20 gramlık karbonhidrat haddinizi aşıyorsunuz.
Alışkanlık haline getirmenizi önereceğim bir şey yiyeceklerin arkasındaki besin değer tablosuna mutlaka bakmak. Türkçe bir örnek bulamadım, ama bizim paketlerde bulunanlar da aşağı yukarı şu tabloya benziyor :
Bu tablolarda protein – yağ – karbonhidrat içeriğini görebiliyorsunuz. Bazı paketler karbonhidrat içeriğini lif (fiber) ve şeker olarak da ayırıyor. Karbonhidrat sayarken lif kısmını toplamdan çıkarabilirsiniz. Yani atıyorum 10 gram karbonhidratın 3 gramı lif, 7si şekerse, sadece 7 gram şekeri saymalısınız. Zira lifli kısmı insüline pek etkisi olan bir şey değil.
Karbonhidratları yemeyi bıraktığınız günden yaklaşık 2-3 gün sonra vücut neredeyse tüm glükozu harcayarak yakıtı yağlardan sağlamaya başlıyor ve siz insülin salgılanmasına sebep olacak bir şey yiyene kadar da buna devam ediyor. Yani siz hem kalorik eksik yaratıp hem de insülini yükseltecek yiyecekleri keserseniz vücut kalori eksiğini vücuttaki yağlardan hızlı bir şekilde kullanmaya başlıyor. Sonuç zayıflama, kolesterolün düşmesi, vücudun hastalık risklerinin azalması.
Peki neyden ne kadar yemeniz lazım?
1 gram yağ 8 kaloriye dönüşüyor. 1 gram karbonhidrat ve protein ise 4er gram.
Günlük 20 gram karbonhidrat yiyeceksiniz. Vücudunuz zayıflarken kaslardan olabildiğince az kaybetmeyi hedeflemelisiniz. Bunun için yeterince protein yemeli ve kasları çalıştırmalısınız. Kasları çalıştırma kısmını sporla ilgili yazacağım yazıda detaylı ele alacağım, ama kasları korumak için yemeniz gereken protein miktarı kilonuz x 2 gram civarında. Yani 80 kiloluk örneğimiz günde 160 gram civarı protein yemeli. Çok protein yemek zararlı değil, aksine bir çok bilimsel çalışmada proteini yüksek diyetlerin en sağlıklı diyetler olduğunu ortaya koyuyor. Hatta farelerde yapılan araştırmaların birinde kanseri bile frenlediği görülmüş. Proteini yüksek diyetlerin böbrek hastalıklarına sebep olacağı iddiası bir şehir efsanesidir. Hali hazırda bir böbrek hastalığı olmayan kişilerde normal şartlarda tüketilebilecek proteinin sindirilmesi problemsiz gerçekleşmektedir. Günde 8000 kalori yiyen vücut geliştirmecilerin yediği protein miktarını düşünürseniz normal diyet yapan kişilerin riskinin minimum olduğunu görebilirsiniz.
Günde 20 gram karbonhidrat (20 x 4 kalori = 80 kalori) ve 160 gram protein (160 x 4 = 640 kalori) size toplam 720 kalorilik enerji sağlayacak. 2000 kaloriye ulaşmak için geri kalanı yağdan almanız gerekiyor. Bu da size 1280 kalorilik yağ yani 1280 / 8 = 160 gram yağ bırakıyor.
Şimdi örnek bir diyet nasıl olabilir?
Sabah kahvaltısı
3 yumurta, 50 gram kaşar peyniri.
Yumurtanın (50 gramlık normal bir yumurta) besin değeri :
6 Gram protein, 5 Gram yağ, 0 gram karbonhidrat 71 kalori
Pınar marka kaşar :
12 gram protein, 13 gram yağ, 1.5 gram karbonhidrat – 160 kalori
Kahvaltı bize 30 Gram protein, 28 gram yağ, 1.5 gram karbonhidrat ve 370 kalorilik besin verdi. Yanına şekersiz çay kahve vs içebilirsiniz. Maksimum 5 kalori daha alırsınız.
Öğle yemeği:
Ufak salata (300 gram, yeşillik)
50 kalori, 7 gram karbonhidrat 3 gram protein, 1 gram yağ.
Izgara tavuk:
200 g tavuk göğsü : 34 gram protein, sıfır yağ ve karbonhidrat 160 kalori
Öğle yemeği de bize 210 kalori, 37 gram protein, 7 gram karbonhidrat ve 1 gram yağ verdi.
Akşam yemeği
200 gram biftek – 26 gram yağ, 62 gram protein ve sıfır karbonhidrat. 500 kalori.
Hali hazırda 1080 kaloriye toplamda 129 gram protein, 91 gram yağ, 8.5 gram karbonhidrat yemiş durumdayız. 2000 kaloriye ulaşmak için biraz daha yağlı ve proteinli yiyecek yiyebiliriz.
Eğer doymadıysanız bir ufak biftek daha yiyebilirsiniz, ya da fındık fıstık (yer fıstığı protein ve yağ açısından zengin), ya da bifteğin üstüne kremalı bir sos ekleyebilirsiniz.
Bu örnek diyet kağıt üzerinde, elbette bu yiyecekleri yağda ve soslarla yaptığınız zaman yağ-karbonhidrat oranları vs oynayacak. Ama maksat yöntemi göstermek.
Bahsetmem gereken bir diğer nokta da normal diyetle alamadığımız vitamin ve mineraller. Yine fazla detaya girmeden söyleyebilirim ki, standart bir multi vitamin ve balık yağı almanız sağlığınız icabı. Bunun düşük karbonhidratlı diyetlerle çok bir ilgisi yok. Yani karbonhidrat yemeyi bıraktığınız takdirde bir vitamin eksiği oluşacak diye düşünmeyin. Eğer zaten dikkat etmiyorsanız yüksek ihtimal vitamin eksikliğinden muzdaripsinizdir. O yüzden diyetinizi değiştirin, değiştirmeyin, multi vitamin ve omega 3 ve 6 içeren balık yağı kullanın.
Beslenme ve zayıflama çok geniş bir konu. İşin göbeğinde de her biri değişik vücutlara sahip insanlar olduğu için birisi için ideal olan sistem bir diğer kişi için işe yaramayabiliyor. Bu konu üzerine kitaplar yazılıyor, araştırmalar yapılıyor. O yüzden tek bir blog yazısına bakarak hayatınızı değiştirmenizi önermiyorum. Önerdiğim şey, benim buraya yazdıklarımı kendinizin araştırıp teyit etmesi ya da yanlışlaması ve beslenmesini ona göre şekillendirmesi. Bu bilgiler benim somut araştırma verileriyle ulaştığım ve anektodlara dayalı kanıtlarla teyit ettiğim ve samimi bilgim dahilinde doğru olduğuna inandığım sonuçlar.
Bu yazıdan çıkaracağınız tek bir sonuç varsa o da karbonhidratların insülini, insülinin de vücutta yağlanmayı tetiklediği.
Konuyla ilgili bugünlerde popüler olan “Karatay diyeti” isimli kitabı, bir kaç sene önce çıkan “Taş devri diyeti” isimli kitabı, meşhur “Atkins diyeti” kitabını (hala basılıyor mu ya da Türkçesi var mı emin değilim) önerebilirim.
İngilizcesi olan arkadaşlar için önereceğim kitaplar
Atkins Diet Revolution, Robert Atkins
Ketogenic Diet, Lyle McDonald
Good calories bad calories, Gary Taubes
Önereceğim bloglar
http://www.bodyrecomposition.com/ (Lyle McDonald’ın blogu)
http://lowcarbdiets.about.com/od/lowcarb101/a/gettingstarted.htm (düşük karbonhidratlı diyetlerle ilgili derli toplu bilgi)
http://www.marksdailyapple.com/ (Taş devri diyeti – Paleo diet, bir başka düşük karbonhidrat diyetiyle ilgili blog)
http://thepaleodiet.com/ (Paleo – taş devri diyetiyle ilgili bir başka blog)