Sıradışı palavralar

Dün akşam TV izleyebildiğim nadir anlardan birisinde denk geldiğim program beni epey eğlendirdi. Ülke TV isimli kanalda yayınlanan Sıradışı isimli programda, Hasan Kocabaş  isimli taş şifacısı(!) uzun uzun taşların nasıl şifalı olduklarını, nasıl hastalıkları iyi ettiklerini anlatıyordu.

Şifalı taş diye bir şey olmadığından daha önce Aragonit taşıyla ilgili yazıda bahsetmiştim. Esas ilgimi çeken şey, Sıradışı isimli programın web sayfasındaki tanıtım yazısı:

 
Hayal edilebilen her şey, bir gün gerçekleşebilir. Yeter ki hayal edilebilsin. Turgay Güler’in hazırlayıp sunduğu program, dikkatlerden kaçanları ekrana taşıyor. İlk şart; sıradanlığa kesinlikle ama kesinlikle yer vermemek, ikinci şart; dikkatlerden kaçanları, görülmeyenleri ya da gösterilmeyenleri ekrana taşımak, üçüncü şart; horoz dövüşüne müsaade etmemek.

Türkiye’nin ilk ve tek sıra dışı haber aktüalite programı izleyicisine, aynaya tersinden baktırıyor. Madalyonların ikiyüzlülüğüne değil gerçeğe parmak basıyor.

Farklı sorular, başka yorumlar, gerçek açılımlar ve dahası. Gazeteci Turgay Güler’in kendine has bildik üslubuyla hazırlayıp ekrana taşıdığı Sıradışı hafta içi her gün izleyicisiyle buluşuyor.

Şifalı taşlar ve burçlar gibi safsataları gerçekmiş gibi gösteren, özetle palavra satan bir program daha. Ne yazık ki bir çok insan bu palavralara inanıyor ve 20-30 liralık gümüş bileklikleri kolyeleri 100-120 lira gibi fiyatlardan satın alıyor. Niye? Doktora gidip tedavi olmalarını gerektiren hastalıkları iyi edebilmek için.

Hasan Kocabaş’ın sitesinde elbette bu taşların faydasının ispatlanmasına dair tek bir bilimsel çalışmaya referans yok. Bunun yerine “art niyetli ilaç şirketleri tarafından unutturulan” şifalı taşların nasıl işe yaradığına dair anektodlar mevcut. Komplolar ve doğruluğu teyit edilemeyecek olan hikayeler. Sağlığınızı teslim etmek için epey güvenilir bir müessese. Bolca iddia var ama elle tutulur tek bir somut kanıt mevcut değil.

Aragonit konusundan bahsederken sorduğum soruyu tekrar sormam icap ediyor: Madem migreni, diş ağrısını, reflüyü, diyabeti, gut hastalığını ve bir dolu başka hastalığı büyük oranda iyileştirebiliyorsun, niye bunları klinik testlerle ispatlayıp akıl almaz paralar kazanabilecek bir şirket kurmuyorsun da ufak gümüş bileklikler ve kolyelerle uğraşıyorsun? Madem bu taşlar işe yarıyor, niye küçük kalıyorsun da dünyada migrenden reflüden diyabetten muzdarip sürüyle insana sağlıklarını geri vermek için harekete geçmiyorsun?

Hayal edilebilen her şey bir gün gerçekleşebilir. Ama bazı şeyler ne kadar hayal kurarsanız kurun asla gerçekleşmezler. Şifalı taşlar da bunun gibi işte. Süslü ve pahalı çakıltaşları üzerine kurulu bir kandırmaca. Boş hayaller ve cep değiştiren paralar, çok sayıda hayalkırıklığı.

Evren bizim için yaratılmış(!)

Şu resme göre pek de inandırıcı bir iddia değil. Bizim güneşimiz, resmin en solunda tek bir piksel olarak görünüyor.

Tam boy için resme tıklayınız.

Eminim bir çok insan şu resme aşinadır :

Tam boyut için yine resme tıklayınız. (Earth:Dünya)

Özetle, Evrende bu kadar küçük bir yer kaplayan gezegenimizde yaşayan bizler için bu kadar çok zahmete girilmiş olması, insanı gururlandırsa da, gerçekçi değil. Öte yandan, dinlerin gerçek olduğunu kim iddia ediyor ki zaten? 🙂

Kahin Ahtapot

Sanırım bir çok kişi gerek futbolla olan ilgisinden gerekse haber bültenlerinde sık sık görülmesinden ötürü Almanya’daki bir ahtapotun Dünya Kupası maçlarında kazananları sürekli doğru tahmin ettiğini duymuştur. Konuyla ilgili gerekli ve ekseriyetle gereksiz bilgi Eşki Sözlükte “Kahin ahtapot Paul” başlığında mevcut.

Konuyu uzatmayacağım, kehanet aslında şanslı bir tahmindir ve kahin diye bir şey ya da kimse yoktur.

Ahtapotun maç tahminleri şurada listelenmiş. Doğru bildiği maçların sayısına bakarsak aslında çok da küçük bir ihtimal değil sözkonusu olan.

2010’da 8 maçın sonucunu doğru tahmin etmiş. 2 (maç sonuçlarının iki farklı olasılığı) üzeri 8 (tahmin sayısı) = 256 yani 1/256lık bir olasılık gerçekleşmiş. Peki bu olasılık çok mu küçük ya da olağanüstü? Hayır.

Her hafta sayısal lotoda 14 milyonda bir olasılık gerçekleşiyor birilerine bir sürü para çıkıyor.

***Bu üstteki mavi kısım, olasılık teorisiyle ilgili zaten çok iyi olmayan bilgilerimin paslanması sebebiyle saçmalamış olduğum kısımdır. Kendime hatırlatma olsun diye silmiyorum.

Makul bir karşılaştırma şu şekilde olacak:

Bir insanın lotoyu tutturması çok düşük bir ihtimal. Aynı insanın lotoyu iki kere tutturması daha da düşük bir ihtimal. 1/256’yla karşılaştırılamayacak kadar düşük. Ancak gerçek dünyada lotoyu iki kere tutturan kişiler mevcut. Yani Ahtapotun gerçekten inanılmaz bir şey yapıyor olduğunu düşünmemiz için daha epey maç tahminini doğru tutturması lazım. Kaldı ki 2008 de 6 maçın 2 tanesinde yanılmış.

Ayrıca işin içine bir de Akıllı Hans etkisi giriyor. Wiki’den uzun uzun okumaya üşenenler için özet geçeyim:

4 işlem matematik, takvim hesabı, Almanca okuma gibi özellikleri olduğu iddia edilen bir atın, bilimsel testlere tabi tutulunca sorunun cevabını bilen çevredeki insanların vücut dillerine göre cevap verdiği ve 89% oranında doğru cevabı bulduğu görülmüş. Ancak kontrollü deneylerde soruyu soran kişi cevabını da bilmiyorsa o zaman atın doğru cevap oranı %6ya düşmüş. Wiki’deki makale epey ilginç zira testi yapan bilim adamı olayı o kadar iyi incelemiş ki atın yaptığı şeyi kendisi de yapabilmeye başlamış (vücut hareketlerine bakarak duymadığı bir soruyu doğru cevaplama). Yani İngilizceniz varsa okumaya değer. Neden “çift kör” deneylerin yapılması gerektiğine de iyi bir örnek.

Benzer bir şey zeki oldukları bilinen ahtapotlar için de söz konusu olabilir.

Kısaca ahtapot kahin değil, kehanette de bulunmuyor.

Edit: Ahtapotun kahin olmadığı kadar benim de matematiğim (ya da dikkatim) zayıf, olasılıklara dair rakamlar düzeltilmiştir, uyaran arkadaşlara teşekkürler.

Gökten inen demir

Kuran’ın iddia edilen mucizelerinden birisi Hadid suresinde geçen demir’in indirilmesinin, süpernovalarla oluşan demir elementinin dünyaya ulaşmasını tasvir ettiği şeklindedir. Hatta Hadid suresinin 57. sırada olması da bir mucize olarak görülür zira Al-Hadid olan orijinal ismin ebced hesabıyla değeri 57’dir.
Öncelikle  söz konusu ayeti, yani Hadid suresinin 25. ayetini bir inceleyelim.
1. lekad : andolsun
2. erselnâ : biz gönderdik
3. rusule-nâ : resûllerimiz
4. bi el beyyinâti : beyyineler ile, deliller ile, ispat vasıtaları ile
5. ve enzelnâ : ve indirdik
6. mea–hum : onlarla beraber
7. el kitâbe : kitap
8. ve el mîzâne : ve mizan
9. li yekûme : ikâme etsinler, yerine getirsinler
10. en nâsu : insanlar
11. bi el kısti : adalet ile
12. ve enzelnâ : ve indirdik
13. el hadîde : demir
14. fî-hi : onda, onun içinde
15. be’sun : sertlik
16. şedîdun : kuvvetli
17. ve menâfiu : ve pekçok menfaatler, faydalar
18. li en nâsi : insanlar için
19. ve li ya’leme : ve bilsin, belirtsin, belli etsin
20. allahu : Allah
21. men : kim, kimse(ler)
22. yansuru-hu : ona (kendisine) yardım edecek
23. ve rusule-hu : ve onun resûlleri, resûlleri
24. bi el gaybi : gaybda, görmeden
25. inne : muhakkak
26. allahe : Allah
27. kavîyyun : kavî, kuvvetli
28. azizun : azîz
Ayetin Türkçe dilbilgisine göre düzenlenmiş meali şu şekilde:
Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Resûllerine gayba inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
Diyanet eski meali:
And olsun ki peygamberlerimizi belgelerle gönderdik; insanların doğru (adaletli) hareket etmeleri için peygamberlere kitap ve ölçü indirdik; pek sert olan ve insanlara birçok faydası bulunan demiri de indirdik. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeksizin yardım edenleri meydana çıkarması içindir. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.
Belli ki mucizeciler tarafından buradaki “indirdik” ifadesi demirin gök yüzünden “inmesi” şeklinde kelime anlamıyla alınıyor.
Demir, çok büyük ve çok sıcak (2.5 milyar kelvin – Güneşin yüzey ısısı 5000 kelvin civarında) yıldızlarda silikon yanma süreci adı verilen bir kimyasal süreç sonunda oluşuyor. Yıldız bu süreç sonunda soğumaya ve demiri biriktirmeye başlıyor. Ta ki enerjisi kütlesini sürdürmeye yetmeyecek noktaya gelene dek. Bu noktada yıldız çöküyor ve süpernova haline geliyor. Süpernovalarla etrafa yayılan maddeler de gezegenler ve diğer yıldızları oluşturuyorlar.
Şimdi Kuran’a geri dönelim. Eğer gerçekten ayet “demir’i indirdik” derken “yarattık” ya da “oluşturduk” yerine “gökten indirdik” manasında kullanıyorsa, o zaman Kuran bilimsel olarak yanılıyor demektir. Zira demir, dünya oluştuktan sonra patlayan yıldızlardan yer yüzüne düşen bir madde değil. Dünya ve Güneş oluşurken var olan bir madde.
Bir diğer nokta, eğer ayet “demiri indirdik” diyorsa yine Kuran’da anlatılan “Ol dedi ve oldu” şeklindeki yaratılış hikayesiyle çelişmiş oluyor. Zira Güneş sisteminden önce Güneş sistemini ve gezegenleri oluşturacak bir süpernova patlamasının gerekli olduğunu ima ediyor. Yani “ol dedi ve oldu” senaryosu geçerliliğini yitiriyor. Bir “önceki hal” gerekliliği doğuyor.
Ancak eğer Kuran “demiri indirdik” derken gökten düşen demir meteoritlerinden sözediyorsa, bu Muhammed zamanında zaten bilinen bir olaydı. Tibet’te MÖ 1000 yıllarında yapıldığı belirlenen ve Thokcha adı verilen süs eşyaları demir meteoritlerinden yapılıyordu. Frigyalılar MÖ 7. yy’da “gökten düşen ve “Kibele’nin iğnesi” adı verilen, daha sonra Roma’ya götürülen bir demir meteorit’e tapıyorlardı. Mısırlılar demire “bja” ya da diğer manasıyla “göklerin/cennetin imal edildiği madde” diyorlardı. Yani Muhammed zamanında demir meteoritlerinin gökten düştüğü yaygın, eski ve bilinen bir bilgi/inanç idi.
Günümüzde de Dünya’ya kadar ulaşan meteorların 90%ının demir meteoritleri olduğu bilinmektedir. Bunun sebebi bu meteorların taşlardan kolayca ayırt edilebilmesi ve hem atmosfere girerken, hem de yere çarptıktan sonra oluşan aşınmaya görece daha uzun dayanabilmesi.
Buradaki esas soru, acaba Kuran gerçekten “indirdik” derken, kelime manasıyla bir inişten mi, bir alçalmadan mı bahsediyor sorusu. Bunu anlamak için ayetin Arapçasındaki “indirme” manasına gelen kelimeye yani NZL kökünden gelen “enzelna” kelimesine bakmamız gerekmekte. Eğer dikkat edilirse, Hadid 25’te bu kelimenin iki kere geçtiği görülecektir. Birincisi “deliller ve adalet (terazi veya denge olarak da tercüme edilir) ile indirilen peygamberler” ve diğeri “indirilen demir“. Eğer burada doğrudan kelime anlamı ile alırsak sadece demir değil, peygamberlerin de indirildiğini düşünmemiz gerekir. Ancak İslam’a göre indirilen bir peygamber var ise o da Adem’dir. Geri kalan tüm peygamberlerin mucizevi bile olsa (İsa) doğum yoluyla dünyaya geldiğini söyler. Açık ki burada “ispatlar ve deliller” ile indirilen kişi derken ikna etmek için Havva’dan başka kimsesi olmayan Adem’i değil, çoğalan ve Hak yolunu unutan insanları ikna etmek için gönderilen peygamberleri kastediyor.
“NZL” ya da “Enzele” kelimesi sadece bu ayette geçmiyor tabi ki. Zümer suresi 6. ayette de “ve enzele lekum mine-l-en’ami semaniyete” diyor, yani “sizin için dört ayaklı hayvanlardan 8 tane indirdi”. Ayetin tamamının Elmalılı meali şu şekilde:
O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz Allah O’dur. Mülk O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz?
Dikkat edilirse burada kelimenin aynısı kullanılmasına rağmen gayet net bir şekilde “indirdi”nin “yarattı”, “verdi” manasında kullanıldığı görülüyor. Halbuki kelime manasıyla almış olsa idik gökten indirilen hayvanlardan bahsediyor olmamız gerekirdi.
Aynı kelimenin sözlük anlamıyla kullanıldığı yerler de var. Örneğin Bakara 22. Diyor ki Kuran “ve enzele min es semai maen” yani “gökyüzünden su (yağmur) indirdi” Burada “enzele” kelime manasıyla alınıyor, ancak ayetin tamamına bakarsak bunun niye öyle olduğu görülebilir :
O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.
Burada net bir şekilde “gökten su indirdi” diyerek kelime manasıyla kullanıldığı görülebiliyor. Fakat “demir”den bahseden ayette “gökten indirdi” ya da “yıldızların olduğu yerden indirdi” gibi bir detaylandırma yok. Dünyanın atmosferinde oluşan yağmur ve uzaydan gelerek atmosfere giren meteorlar arasında da bir paralellik olmadığı gayet açık.
Yani “indirdik” derken Kuran’ın “yarattık”, “oluşturduk”, ya da hitap ettiği kitleyi düşünürsek “size bağışladık” diyor olması daha mantıklıdır.
Kuran’daki 57. surenin adı olan ve  ebced hesabıyla 57 değerini veren al-hadid kelimesinin tesadüfen bu şekilde olmadığı iddia edilmektedir. Öncelikle bir şeyin “tesadüfen” olmadığını iddia etmek için onun bilinçli ve bilerek yapılmış olduğunun ispat edilmesi gerekmektedir. Yani “bu tesadüf olamayacak kadar tekil bir olay, nadir bir olay” demek ispat değildir. Kaldı ki Hadid suresinin Nuzl sırası 94’tür ve Kuran bir araya getirilirken kullanılan sıra ile 57. sıraya oturmuştur.
Demir’in atomik ağırlığının surenin sırasıyla örtüştüğü de iddia edilir. Ancak buradaki iddia biraz esnetmeli, zira demirin atom ağırlığı 55.845 amu’dur ve mucizeciler bunu 56’ya yuvarlarlar – ancak 57. sırada değil, 56. sırada olabilmesi için derler ki “Fatiha suresi bir duadır ve aslında Kuran’a sonradan eklenmiştir”. Bu noktada Kuran’ın eksiği ve fazlası olmayan Allah kelamı olduğu iddiasına güle güle demek zorunda kalırlar.
Edip Yüksel mealinde şöyle bir dipnot var:
Edip Yüksel Meali Meali 25. Ayet Açıklaması
Demirin öneminden ve özelliğinden söz eden biricik ayetin yer aldığı Demir Suresi, demir elementinin bazı kimyasal özelliklerini sayısal ilişkilerle vermektedir. HHaDYD (demir) kelimesinin ebced, yani sayısal değeri, 8+4+10+4=26 olup demir elementinin atom numarasına denktir. EL-HHaDYD (belli bir demir) kelimesinin sayısal değeri de, 1+30+8+4+10+4=57 olup demirin belli bir izotopunun atom ağırlığına eşittir. Kuşkusuz, bunu, Kuran’dan da önce varolan Arapça dilinin ilginç bir rastlantısı olarak değerlendirenler olacaktır. Ne var ki aynı kelimeyle isimlendirilen bu Surenin sıra numarasının 57 olması Kuran’ı düzenleyenin bu “rastlantı”dan haberli olduğuna işaret ediyor. Demir elementinden sözeden bu ayet, Besmele dahil edilirse, Surenin 26’ıncı ayetidir; yani demirin atom numarasına denktir. (Kuran’ın 19 kodlu matematiksel sisteminde, numarasız Besmeleler kelime sayımlarına katılmamakta ancak Kuran ayetlerinin sayımına katılmaktadır). Bu Suredeki toplam ayetler Besmele’siz 29, Besmele dahil 30 olup, herbiri demir atomunun dört izotopundan ikisinin nütron sayılarına denktir. Tanrı isminin Sure içindeki tekrar sayısı da geride kalan izotopun nütron sayısını vermektedir. Surenin başından itibaren 26’ıncı Tanrı ismi demirden söz eden ayetin içindedir. Ayetteki “indirdik” kelimesinin kullanılışı da ilginçtir. Yıldızların ve gezegenlerin oluşumu konusunu inceleyen modern astronomi kitaplarına bakarsanız, gezegenlerin yaratılışında demir elementinin rolunu ve “yarattık” yerine “indirdik” sözünün tercih edilme nedenini öğrenebilirsiniz. Bu konu üzerindeki gözlemlerim ve yorumlarım, 1986 yılında “Kuran’da Demirin Kimyasal Esrarı” adlı kitapçıkta yayımlandı. Bak 4:82.
Evet demirin atom numarası 26dır. Diyelim ki Kuran bunu gizli bir mesaj olarak vermek istedi. Acaba Kuran’daki diğer bahsi geçen elementlerde bu durum tekrarlanıyor mu?
Ali İmran suresi 14. ayette altın ve gümüşten bahsedilir. Altın’ın arapçası Zahab’dır ve altının atom numarası 79’dur.
Ali-İmran suresi Kuran’da 3. suredir. Ebced hesabım pek iyi değildir, fakat kelimenin kökü tahmin ettiğim gibi ZHB ise, harf değerlerine göre 900+5+2’den ebced değeri 907 olur. 907 rakamı, altın elementinin herhangi bir özelliğinde karşımıza çıkan bir sayı değil.
Aynı şeyi gümüş için deneyelim. Arapça’da gümüş “fiddah” olarak adlandırılır. Kökü FDDH ise, 80+800+800+5’ten 1685 olur. Atom numarası 47 olan gümüşün herhangi bir özelliğine denk gelen bir sayı değil 1685.
Başka elementlerin bahsi geçiyorsa bile rastladığım ilk iki tanesinde bu hesabın tutmaması, Hadid suresindeki ebced değeri ve atom numarasının eşit olmasının bir tesadüf olduğu izlenimini yaratıyor.
El-Hadid’in ebced hesabıyla 57’yi vermesi konusuna gelirsek, demirin 58-FE isimli izotopunun ağırlığının 56.9353940(7) olduğu bilinmektedir. Yani 57’ye eşit değildir. Altın Oran mucizesindeki gibi yaklaşık işler yapan bir Tanrı’dan sözediyoruz sanırım.
Edip Yüksel sonra başka bir esnetme mucize olan 19 mucizesine göre ayetleri sayarak, 25. ayeti 26. ayet yapmış. Suredeki toplam ayet sayısı besmele dahil 30, hariç 29u verir, doğrudur. Ancak demirin doğal 4 izotopunun sadece 1 tanesinin nötron sayısı 30dur. 54-FE’nin nötron sayısı 28dir. Diğer ikisininki 31 ve 32’dir. Ayrıca demirin 45-FE’den başlayıp 72-FE’ye kadar giden ve 19’dan başlayıp 46’ya kadar giden nötron sayılarına sahip olan toplam 27 izotopu bulunmaktadır. Yani bir olasılığın tutabilmesi için fazlasıyla müsait sayıda izotop mevcuttur.
Edip Yüksel de “indirdik” sözünün “gök yüzünden inen demir” manasına geldiğini ve astronomik olarak bir gönderme yapıldığını düşünmüş.
Özetle, rahatlıkla denilebilir ki, suredeki “indirdik” ifadesinin kelime manasıyla gökten bir inişi kastediyor olması mucize değil, zira gökten düşen meteorlar var. Eğer maden halindeki demirin gökten düştüğü ifade ediliyorsa bilime uygun değil, zira demir dünya oluştuktan sonra gökten düşmedi, dünya oluşurken zaten ortamda mevcut idi. Yine aynı şekilde demirin dünya yaratıldıktan sonra gökten düştüğü ifade ediliyorsa yine bizzat Kuran’da anlatılan yaratılışla çelişen bir ifade kullanılmış oluyor.
En mantıklı açıklama, “indirme”nin, örnek gösterdiğim diğer ayetlerdeki manası ile paralel bir şekilde “yaratma” manasında kullanıldığı ve burada demirin dünyaya düşmesi gibi bir anlam olmadığı.

Yardımınız gerekiyor

Iran, evliyken zina yaptığı iddiasıyla 2 çocuk annesi 42 yaşındaki Azeri kökenli Sakineh Mohammadie Ashtiani’yi recm ederek idam etmeye hazırlanıyor.

2006 yılında zina ile suçlandıktan sonra 99 kere kırbaçlandıktan sonra suçunu “itiraf” etti. Daha sonra bu itirafını geri çekip suçlamaları reddetti. Zina suçlaması, herhangi bir somut kanıta dayanmadan karar veren 5 kişilik yargıç grubunun 3ünün kararıyla sabit görüldü. İnsan hakları avukatı Muhammed Mostafaei’nin verdiği demece göre Sakineh Farsça değil Türkçe konuştuğu için mahkemede olan bitenlere de tam hakim değil.

Eğer İran farklı bir karar vermezse, idam Sakineh’nin göğsüne kadar toprağa gömülerek canını acıtacak kadar büyük, ama hemen öldürmeyecek kadar küçük taşlarla ölene kadar taşlanması şeklinde gerçekleşecek.

Uluslararası Amnesty örgütü, herkesin İngilizce, Farsça veya kendi dillerinde bir mektup yazarak (e-mail de olur ancak en etkilisi mektup deniyor) alttaki kişilere göndermelerini istiyor.

Mektupta Sakineh’in ve taşla idam edilmeyi bekleyen tüm diğer tutukluların idamlarının affedilmesini ve recm cezasını terketmelerini istediğinizi belirtmeniz isteniyor.

Mektubu gönderebileceğiniz adresler:

Ayatollah Mahmoud Hashemi Shahroudi
Howzeh Riyasat-e Qoveh Qazaiyeh / Office of the Head of the Judiciary
Pasteur St., Vali Asr Ave., south of Serah-e Jomhouri
Tahran 1316814737, Iran İslam Cumhuriyeti

Email: shahroudi@dadgostary-tehran.ir (Emaildeki “konu” satırına şunu yazın: FAO Ayatollah Shahroudi)

Hitap: (İng) Your Excellency, (Türkçe) Zatıaliniz.

Bir kopyasını şu adrese:
İslami Cumhuriyetin başkanı
Ayatollah Sayed ‘Ali Khamenei, The Office of the Supreme Leader
Islamic Republic Street – Shahid Keshvar Doust Street
Tahran , İran İslam Cumhuriyeti
Email: web sitesinden: http://www.leader.ir/langs/en/index.php?p=letter (İngilizce)
Ve Türkiye’deki İran başkonsolosluğuna:
Consulate General of The ISLAMIC REPUBLIC OF IRAN
Address : Ankara Caddesi No:1 Cagaloglu Istanbul.
Ve tabi ki bu olaydan ne kadar çok insanı haberdar eder ve mektup ya da email göndermelerini sağlarsak o kadar iyi.