Bosuna demiyoruz

Rocky 5 filminde de oynamış olan, eski ağır siklet boks şampiyanı Tommy Morrison, 44 yaşında vefat etti.

Ölüm sebebi, AIDS.

Ancak bilindiği gibi AIDS artık tedavisi olmayan ve öldüren hastalık sınıfından çıkmış ve şeker gibi tamamen tedavi edilemese de yönetilebilir bir hastalık haline gelmiştir.

Ancak Morrison, HIV tanısı konduktan sonra internette tüm olayın bir “komplo” olduğunu okuyup buna inanmış ve tedaviyi reddetmiş.

“That’s the way Tommy took off after he was told he was HIV-positive,” Holden added. “When he first was told, I was taking him to seek treatment and to different doctors around the country. And then he started research on the Internet and started saying it was a conspiracy. He went in that direction and never looked back.”

“İlk öğrendiğimizde onu ülkedeki değişik doktorlara tedavi için götürmeye çalıştım. Sonra (Morrison) internette araştırmaya başladı ve her şeyin bir “komplo” olduğunu söyledi, bu fikri savundu”

Geçen sene vefat eden Steve Jobs da tedavi edilebilir nadir kanser türlerinden olan hastalığını ilk öğrendikten sonra normal tedavi yöntemlerini bir kenara bırakıp “alternatif tıp” yöntemlerini deneyip vakit kaybettiği için, kemoterapiye başladığında artık çok geçti.

Dünyanın en zeki insanlarından olduğu su götürmez olan Jobs, “alternatif tıp”la zaman kaybettiği için genç yaşta aramızdan ayrıldı.

İşe yarayan tıp’ın ismi var: Tıp. İşe yaradığını bildiğimiz ilaçların ismi var: İlaç.

“Alternatif”, “tamamlayıcı”, “bitkisel”, “homeopatik”, “holistik”, “doğu tıbbı” gibi isimlerle anılan tıp, işe yararlığı ispat edilememiş tıptır.

Doktorunuza güvenin. Doktorunuza güvenmiyorsanız, gidip güvenebileceğiniz başka bir doktor bulun.

Doktorunuza güvenmiyor oluşunuz gidip büyücü doktorda şifa aramanız için geçerli bir sebep değil.

D&R’da “Çok Satanlar” listesine girmenin kolay yolu

Dün girdiğim D&R mağazasındaki “Çok Satanlar” listesine girmenin kolay yolunu açıklıyorum. Önce Çok Satanlar dolabında duran kitapların fotoğraflarını görelim:

Sporu, diyeti boşverin - düşünerek zayıflayın. Oprah onaylı.

"Belediyede adamım var" devirleri geçti, Evren'den torpil lazım

Buna diyecek bir şeyim yok.

Evren'den torpilli abinin başka bir kitabı. Kapağı aynalı.

Aşkın kuantumu, sevginin akışkan mekaniği

Yazıyı bitirmeden önce kitapların “baskı” ve “adet” sayılarına dikkatinizi çekmek istiyorum. İlk baskısı 100.000, 44. baskısını yapan melek masalları, 94. baskısını yapan çekim yasası kitabı…

Çok satanlar listesine girmenin kolay yol : çok saçmalamak. Bence DR’ın bu listeyi “çok saçmalayanlar” listesi olarak değiştirmesi gayet yerinde olur.

 

Power Balance bileklikler

Bu plastik bileklikleri kolay kolay kimse inanıp takmaz diye düşünüyordum. Ne yazık ki giderek artan bir oranla satıldıklarını ve kullanıldıklarını görüyorum yaşadığım yerde.

Bu bilekliker plastikten başka bir şey değil. Sizin “enerji”nizi dengeleyemez, artıramaz, güçlendiremez ve sihirli bir şekilde hayatınızı güzelleştiremez. Çünkü tıpkı vücudunuza değen diğer plastikten mamül şeyler gibi (saç tokası, saat kayışı, don lastiği, gözlük sapı, prezervatif, küpe vs) bedeninize etki etmeyen bir nesne. Hayır, içinde bir mıknatıs olması hiç bir şeyi değiştirmiyor. Manyetik nesnelerin vücuda hiç bir etkisi olmadığını daha önce anlatmıştım. Hologram? Basit bir optik ilüzyon. Enerjiyle frekanslarla ilgisi yok.

2010-2011 Sezonu aldatmacası

Bu mıknatıs-plastiğin niye vücudunuza etki etmediğini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Fakat bu ürünlerin işe yaradığını düşünen arkadaşlar için şunu paylaşmakta fayda görüyorum :

Avustralya’daki Power Balance distribütorü, gerçeğe aykırı reklamlar ve açıklamalar yaptığı için devlet tarafından takibe alındı ve şirketin iflas ettiği duyuruldu.

Amerika’daki NBA yıldızları da bu bileklikeri takıyor evet. Ama bildiğiniz gibi bu takımlar reklam gelirleri için hiç bir etkisi olmayan ve plasebo’dan öteye gitmeyen bir ürünü çok da düşünmeden destekleyeceklerdir. Ne de olsa herhangi bir sağlık riski yok. Kullanan kişi bilekliği takmadan önceki hali neyse o şekilde yaşamaya devam ediyor.

NBA’yi boşverin. Bileklikleri klinik ortamda test eden Amerikan Egzersiz konseyi ürünlerin etkisinin olmadığını ispatladı.

Hani o elleri kolları kaldırmalı “test” var ya. Saçmalıktan öte bir şey değil. Alttaki video da bunu güzelce gösteriyor:

Ama her şeyi bir yana bırakın, Power Balance’ı üreten firma bile söyledikleri şeyler için sağlam bilimsel dayanak olmadığını kabul etti.

Elbette bu itirafı NBA maçlarında billboard’lardan yayınlamayacaklar.

İşin en acı tarafı Power Balance’cıların bu işe yaramaz plastik ayakkabı bağcığını belki 10 kuruşa mal ederken 50 liraya satması. Banka soyguncuları bile daha ahlaklı. En azından banka soyulduğunun farkında. Peki ya bu bilekliği alanlar? Soyulduklarının farkında mı?

Hiç sanmıyorum.

Bu arada bir 21 Mayıs Kıyameti vardı… n’oldu ona?

Diyanetik

Önceki gün bir kitapçıda dolaşırken Scientology tarikatının kutsal kitapları olan Ron L Hubbard isimli bilimkurgu romanları yazarının yazdığı Diyanetik başlıklı kitaplara rastladım. İşin kötüsü kitaplar bilim-popüler bilim bölümünde duruyordu.

Yazının devamını okumak istemeyenler özet – diyanetik ya da Ron Hubbard’ın yazdığı hiç bir şeyin bilimle uzaktan yakından ilgisi yok. Tamamı hiperaktif bir hayalgücünün ürünü.

Hubbard’a göre insanlar Diyanetik’i kullanarak zekalarını geliştirebilir, duygularını kontrol edebilir, astım, artrit ve manik depresyon gibi psikosomatik (fizyolojik sebebi bulunmayan, ruh sağlığına dayalı) olduğunu iddia ettiği hastalıkları iyileştirebilir .

Hubbard’ın ilk Diyanetik kitabı 1950’de yayınlandı ve hemen arkasından zamanın bilim insanları tarafından tabiri caizse yerden yere vuruldu. Doktorlar, bilim adamları ve diğer eleştirmenler kitabın sözdebilim diliyle yazılmış, bir çok vaatte bulunan ama somut kanıtlara dayanmayan bir hayal ürünü olduğunu söylemişler.

Ron L Hubbard

Aynı sene Amerikan Psikoloji Birliği Diyanetik’in iddialarının bilimsel genellemeler yapmak için gerekli olan kanıtlara dayanmadığını belirten bir bildiri yayınlamış.

1951 yılında Scientific American dergisi için kitabı inceleyen doktor Isaac Rabi uzmanlık ve somut kanıt yokluğu eleştirirken kitabın matbaanın icadından beri yazılan sayfa başına en düşük somut kanıt/iddia oranına sahip olduğunu söylüyordu.

Amerikan Tüketici Raporları (Consumer reports)’na göre, kitap bilimsel ve sibernetik benzetmeleri fazlaca esnetiyor ve vaatlerini ispatlamak için gereken vaka kayıtları, deneyler ve istatistiki bilgilere sahip değil. Kitabın ayrıca yeterli bilgiye sahip olmayan kişileri etkileyerek başka insanların zihinsel problemlerine etki etmelerine ve tedaviyi geciktirme ya da yanlış tedavi uygulanmasına sebep olabileceği belirtilmiş.

Diyanetik süreci “teftiş” ya da orijinal ismiyle “auditing” denilen ve scientology müfettişinin bir adayla mülakat yaparak üzücü anıların üstesinden gelinmesini içermektedir. Scientology müritleri bu acı anıların psikolojik gelişmeyi engelleyeceğini düşünürler. Teftiş sayesinde kişi “clear” ya da “berrak” denilen daha yüksek IQ, daha yüksek ahlaki değerler ve gelişmiş zihin ve vücut sağlığına sahip olabilieceklerine inanırlar.

Xenu'nun South Park'ta tafsir edilmiş hali

Scientology daha yakından incelendiği zaman garipleşmeye başladığı farkedilecektir. Hubbard Xenu adı verilen galaktik bir yöneticiden bahseder. Hubbard’a göre Xenu trilyonlarca yıl önce kendi halkından insanları dünyaya getirip volkanların içine hapsetmiş ve hepsini hidrojen bombalarıyla öldürmüştür. Scientology’e göre bu olaydan geriye kalan uzaylıların ruhları hala dünyada varlığını sürdürmekte ve insanlarla etkileşime geçerek bize zarar vermekteler.

Xenu hikayesi Scientology tarikatının sadece en üst düzey üyelerine (halihazırda çok yüksek paraları tarikata aktarmış üyeler diyelim) açıklanan ve açıktan tartışılmaması için bir sürü dava açılan bir hikayedir. Elbette bu davalar sadece Xenu hikayesi değil tarikatın eleştirildiği her yerde koz olarak kullanılan bir araç.

Scientology’nin diğer bir ilginç iddiası, yetki dışında Xenu’dan bahsetmenin zatürre’ye sebep olacağıdır.

Sonuç olarak Diyanetik’teki iddiaları ispatlayan tek bir somut kanıt yoktur ve bu ve bunu takip eden Ron Hubbard kitapları fazla mesai yapan bir hayal gücünün ürünlerinden öteye pek geçememektedir.

***

Ana kaynak Wikipedia’daki Ron L Hubbard, Dianetics ve Scientology başlıkları.

Şuradan da South Park’ın Scientology’i konu ettiği bölümü izleyebilirsiniz.

Bölüm ingilizce ve altyazısız – birisi altyazılı bir versiyon bulursa yorumlar kısmına yazsın yazıyı güncellerim.

Hayaletler

Hayalet, ya da  hortlak; ölmüş insanların vücutlarından ayrılan ruhlarının dünyada yaşayanların arasında dolaştıkları taktirde edindikleri isimdir. Hayaletler genellikle eski evleri mesken tuttuğu düşünülen ve zaman zaman insanlarla iletişim kuran, ya da sadece görünerek kaybolan veya eşyaları yere atan, duvarlara vuran, sesler çıkaran varlıklar olarak düşünülürler. Özellikle korkunç bir şekilde ölen (acılı bir hastalık, cinayet gibi) kişilerin ruhlarının dünyada kaldıkları düşünülür.

Hayaletli – ya da Türkçe’deki tanımıyla perili-cinli-tekinsiz- evlerde kaynağı bilin(e)meyen sesler, bazı odalarda sıcaklığın aniden düşmesi, odada bir başkasının var olduğunu hissetme gibi şeyler görülür. İşin ilginci bu şeyleri yaşayan insanların pek azı hayal görmektedir. Bu tür olayların yaşandığı yerler çoğunlukla büyük ve eski binalardır ve bu türden olayların fiziksel açıklamaları mevcuttur. Tekinsiz yerleri araştıran bilim insanları sıcaklık düşüşlerine sebep olan hava akımlarının ve seslerin kaynaklarını bulmuştur. Bunlar binaların su ve kanalizasyon tesisatları, duvarlar arasındaki boşluklar, basınç değişimlerinin kapıları çarpması, ahşap yapılarda tahtaların esneyerek ses-gıcırtı çıkarmaları ve bu sesin yankılanması veya evin akustik özelliklerine göre değişkenlik göstermesi gibi fiziksel dünyaya ait sebeplerdir.

Tipik bir hayaletli ev

Diğer bir ilginç fiziksel olay da çok düşük frekanstaki seslerdir. Bu sesler müzik dinlerden duyduğumuz derin bas seslerin, bizim işitme eşiğimiz altında kalan türleridir. Yani ortamda kulağın duymadığı ama havadaki titreşimleri algıladığımız bir ses vardır. Sağır bir insanın diskoda karın boşluğunu hareket ettiren derin bas sesi algılaması gibi düşünebiliriz. Bu sesler ilginç bir şekilde insanların beyinlerini etkilemekte ve kişinin korku, tedirginlik gibi hisler duymasına sebep olmaktadırlar. Ve bu duyma eşiği dışında kalan sesler doğada meydana gelebilmektedirler. Havalandırma fanları örneğin bu türden sesler çıkarabilmektedir. Buna bir de bazı odaların ölçülerinin bazı ses dalgalarının duvarlara çarpıp geri dönerken kendi kendini beslemesi ihtimalini de eklersek bazı odaların niye tekinsiz olarak algılanabileceğini görebiliyoruz. (Bu odadaki seslerin kendi kendini beslemesi hadisesi beni biraz aşıyor ama şurada konuyla ilgili daha fazla bilgi mevcut. Ev sineması kurulurken yapılan ölçüm ve hesaplar odadaki “sabit frekans”ların bulunup, duvarlara ona göre ses yutucu malzeme yerleştirilmesi içindir örneğin.)

Elbette uyku felcini ve rastgele şekilleri birleştirip anlamlı objeler görmemize sebep olan pareidolia’yı da unutmamak gereklidir. Uyku felci uyanıklık ve uyku arasında yaşanan bir durumdur. UFO’lardan bahsederken bu konuya biraz değinmiştim. Pareidolia ile ilgili detaylı bilgiyi de şu yazıda bulabilirsiniz.

Meşhur "Beyaz hanım" ya da "White Lady" hayaleti.

Hayaletlerle ilişkilendirilen deneyimlerin bir başka olası açıklaması ise karbon monoksit zehirlenmesidir. Karbon monoksit zehirlenmesi algılarda bozulmaya yol açarak insanların tedirginlik duymalarına ve halisünasyon görmelerine sebep olur. Hatta 1921’de kayda geçen bir hayaletli ev vakasının sebebinin karbon monoksit zehirlenmesi olduğu ortaya çıkmıştır. Benzer bir vaka 2005’te kayda geçmiştir. Duşa girdiği zaman hayalet gören 23 yaşındaki bir kadının banyosundaki su ısıtıcısının evdeki camlar ve kapılar kapatıldığı zaman zehirlenmeye yol açacak şekilde karbon monoksit sızdırdığı ortaya çıkmıştır. Su ısıtıcı tamir edildikten sonra hayaletler bir daha görülmemiştir.

Son olarak bahsedilmesi gereken olasılık da akıl hastalıklarıdır. Küçük bir grup insanın zaten psikolojik hastalıkları mevcuttur ve halisünasyon görmektedirler.

Sadece filmlerde

Tarihteki hayalet hikayelerinin tamamı anektoda dayalı hikayelerdir ve bu aktarımlar her zaman subjektif, detayların anlatan tarafından bozulduğu (atlandığı veya abartıldığı) hikayelerdir ve bu hikayeleri çürütmek hem zor hem de anlamsızdır. Zira dünya üzerindeki tüm hayaletli evlerde aslında ne olduğu açıklanabilse bile yeni bir olay ya da yeni bir hayaletin gerçekten doğaüstü bir olay olma ihtimali vardır. O yüzden her zaman hayalet hikayelerine inanan insanlar olacaktır.

Şuradaki link kendi ifadesine göre internetteki en büyük hayalet hikayeleri arşivi. Hayalet gördüğünü düşünen insanların siteye yazdığı (ya da uydurdukları) hikayelerden oluşuyor. Elbette detayların azlığı bu hikayelerin gerçekliğini değerlendirmeyi imkansız hale getiriyor. Ancak zaten işin ilginç yanı bu değil. Okuduğum 100’den fazla hikayede tekrar eden motifler var. Bu motifler de insanların yanılabileceği ortamlar ve ruh hallerini yansıtıyor. Bunlar karanlık, eski evler, bazı noktalardaki soğuk, psikolojik şartlanma (hayaletli olduğu söylenen evde kalmaya gitmek gibi), birbirinin korkusunu besleyen insanlar, eleştirel düşünce ve bilimsel şüpheciliğin yokluğu ve hikayeleri yazanların hayalet olarak adlandırılan fenomenlerin fiziksel ve dünyevi açıklamalarından habersiz oluşları.
 
Her ne kadar reality kanallarında hayalet avcılarına dair programlar  yapılıyor olsa da bu programlar eğlence amaçlı ve benim görebildiğim kadarıyla hiç birisi onca hazırlığa rağmen hayalet olarak kabul edilebilecek bir varlığa dair tek bir fiziksel kanıt ya da gerçekliği tartışma götürmez bir fotoğraf kaydedebilmiş değiller. Hatta kullandıkları yöntemler ve kanıtlar üzerinde oynama gibi şeyler sebebiyle epey eleştiri alıyorlar.

Ürkütücü

Peki bu fiziksel olaylar neticesinde görülen şeylerin ölmüş insanların ruhları olduğu fikri nereden geliyor? Gayet basit, dinler nereden geliyorsa oradan. İnsanların yeterli bilgi sahibi olmadıkları şeylerden rahatsız olup boşlukları hayal gücü ve önkabullerle doldurmalarından. “İnsana benzeyen ama birden ortaya çıkan ve kaybolan bir şey ne olabilir” sorusuna verilebilecek ilk cevaplardan bir tanesi “ölmüş bir insanın ruhu” olacaktır. Zira bu cevap önyargılar, önkabullere ve görüldüğü sanılan şeye tamı tamına uymaktadır. Ancak aynı özelliklere sahip olan dinlerde olduğu gibi gerçekle örtüşmemektedir.

 Özetle hayaletler, ismine yakışır bir şekilde, insanların fiziksel olaylardan etkilenmesi

Evrim Teorisinin Çöküşü

Haftada bir iki kere Facebook’a girip mesajlara ve arkadaş isteklerine bakıyorum (beni ekleyenlere ve mesaj yazanlara tekrar teşekkürler! :))

Geçtiğimiz günlerde taglendiğim bir videonun altına yorum yazmıştım. Tekrar girdiğimde gördüm ki “Ateizme cevap” isimli kullanıcı, açıkçası saçmalıktan başka bir şekilde nitelendiremeyeceğim bir cevap yazmış. Videonun linki şurada, altında ilgili cevabı da görebilirsiniz.

Bugünkü postumuzun konusu bu “Evrim Teorisinin çöküşü” videosunun çürütülmesi olacak. Din yalanına inananların, 15 dakikaya kaç yalan sıkıştırabileceklerini göreceğiz hep beraber.

Video’dan yer yer alıntı yapıyorum saniyelerle – belki ilk önce videoyu baştan sona izlemeniz daha mantıklı. Linki tekrar veriyorum. Verdim :).

Gezegenimizde canlılar kusursuz uyum içerisinde yaşar (0:25)

Aksine, gezegenimizde sürekli olarak bir mücadele ve değişim vardır. Bilinen türlerin 99%unun türü tükenmiştir. Bugün dünya üzerinde yaşayan iyimser tahminle 3 milyon tür vardır. yani yaklaşık 300 milyon türün nesli o veya bu sebeple tükenmiştir. Herhangi bir gezegende canlılar kusursuz bir uyum içerisinde yaşıyor olsa idi değişim ve “neslin tükenmesi” gibi kavramlardan söz edemezdik. İnsanoğlu, 70 yıllık yaşamı boyunca çok yavaş hareket eden bir değişime bakarak “ne kadar kusursuz bir düzen” diyebilir. Ancak yanılır. Yavaş da olsa değişime sebep olacak bir uyumsuzluk söz konusudur.

Canlılar tasarlanmış olmalıdır, o halde bir tasarımcı olmalıdır. (1:01)

O, gökleri ve yeri var eden Allah’tır. (1:17)

Teleolojik argümanın ilkel hali. Bu konudan daha önce bahsetmiştim.

(Evrim) Canlıların tesadüflere dayalı bir süreç sonucunda yaratıldığını öne sürer (1:37)

Tam olarak değil. Evrim teorisi, canlıların “yaratılması” konusundan ziyade, nasıl çeşitlendiklerini ele alır. Bu çeşitlenmenin mekanizması da, doğa kanunları, sürekli oluşan rastgele mutasyonlar ve doğal seçilimdir. Tesadüfi olan tek şey, rastgele oluşan mutasyonlardır. Bu mutasyonlar konusuna daha sonra tekrar değineceğiz, ama burada söylememiz gerekir ki rastgele mutasyonlar, bugün laboratuvar ortamında gözlemlenmiş ve var olduğu kesin bir şekilde bilinen bir doğa olayıdır. Cümlenin kuruluşu “zar atılmış, canlılık olmuş” izlenimi uyandırmak amacıyla bu şekildedir.

Amatör biyolog Darwin (1:40)

Darwin, günümüzün üniversite diplomasına denk gelecek bir eğitim almıştır. Kaldı ki, Darwin’in eğitiminin bugün Evrim Teorisinin geldiği yer açısından hiçbir önemi yoktur.

Türlerin Kökenine Dair yayınlandıktan sonra çok popüler oldu ama bilimsel değeri için değil, ideolojik anlamıydı. (1:55)

Çarpıtmalı bir iddia. Türlerin kökeni bilim adamları arasında, mevcut bilgilere uyduğu ve makul olduğu için popüler olurken, teorinin kendi masallarına ters düştüğünü anlayan din adamları ideolojik gerekçelerle teoriyi reddetmeye çalışmıştır. Darwin henüz hayattayken gerçekleşen bilim adamı-din adamı münazaraları da buna ispattır. Daha detaylı bilgi Wikipedia’da mevcut.

Materyalist felsefe Darwin’i hararetle destekledi.

Karl Marx Das Kapital’i Darwin’e ithaf etmiş – yolladığı mektuba şöyle bir not düşmüştü : Charles Darwin’e, ateşli bir hayranından. (2:17)

Bu iddianın değişik bir versiyonu Karl Marx’ın Das Kapital’i Darwin’e ithaf etmek istemesi ama Darwin’in kibar bir mektupla reddetmesi olarak da görülür.

Darwin, Ateizm’le ilgili isimsiz bir kitabın kendisine ithaf edilmesini istemediğini anlatan bir mektup yazmıştı, ama bunu Karl Marx’a değil Karl Marx’ın kızıyla evli olan Edward Aveling’e yazmıştı. Edward Aveling öldüğü zaman çalışmaları, Marx’ın kızı Elanor’a kalmıştı ve Marx’ın belgeleriyle karışmıştı. Bu sebeple uzun süre bu mektubun Avering yerine Marx’a yazıldığı düşünülmüştü. Karl Marx’ın Darwin’e kitap ithaf etmek istemesi, aksi kanıtlanmasına rağmen tekrar edilen bir yalandan başka bir şey değil. Burada verilmek istenen mesaj : Komünizm kötü, Marx Darwin’e hayranmış, komünizmin yaptığı kötülüklerin esas sebebi Darwin’dir. Aynı yalanı Hitler’e de uygulamışlardı Evrim inkarcıları.

Darwin teorisini destekleyen hiçbir somut bulgu ortaya koyamıyordu 3:00

Hatta teorisini geçersiz kılan pek çok gerçeğin farkındaydı, bunları kitabına eklediği “Teorinin zorlukları” adlı bölümde kabul etmek zorunda kalmıştı : 3:04

Açık bir çarpıtma daha. 10 saniye düşünen bir insan Darwin’in teorisini ortaya koyarken “Teorinin zorlukları” isimli bir bölüme, teorisini kesin olarak çürüten bilgiler koymayacağını düşünebilir. Eğer teorisini çürüten kesin kanıtlar varsa, niye kasıp tamamlasın ve yayınlasın teoriyi? Niye 100 küsür yıldır tüm üniversitelerde biyolojiden palaentolojiye Darwin’in çalışması temel kaynak olarak alınsın? “Türlerin Kökenine Dair” internetten bedava olarak okunabiliyor. Kitabın 6. bölümünün ismi gerçekten de Teorinin Zorlukları’dır, ancak burada Darwin teorisine gelecek olan eleştirileri ele alıyor ve konuyla ilgili fikirlerini belirtiyor. Bölümün orijinal ismi CHAPTER VI. DIFFICULTIES OF THE THEORY. Okumaya üşenenler için özet: Darwin teorisini yanlışlayacak olan konuları teker teker ele alıyor, eleştiriler yersizse niye olduğunu açıklıyor, eğer eleştiriler yerindeyse, bu konunun eldeki imkanlar dahilinde cevaplanamadığını ve bilimsel gelişmeyle açıklığa kavuşacağını anlatıyor.

Darwin, gelişen bilimin bu zorlukları çözeceğine inanıyordu ama aksine gelişen bilim Darwin’in iddialarını bir bir çürütecekti. 3:29

Aksine, doğal seçilimle evrim mekanizması birbirinden bağımsız bilim dallarınca defalarca kanıtlandı. DNA’dan tutun her sene değişen grip mikrobuna, plastik yiyen bakterilerden tutun Lenski deneylerine kadar evrimin var olduğu ve Darwin’in teorisinde açıklandığı gibi olduğu bugün Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi kadar kesin bir bilgidir.

Darwin “ilk canlı”dan bahsetmemişti çünkü bunun teorisi için büyük bir sorun olduğunun farkında değildi (4:03)

Daha önce ele aldığımız gibi, Darwin’in teorisi canlıların ilk nasıl ortaya çıktıklarından ziyade, canlılardaki çeşitliliği ve kompleksliği açıklayan bir teoridir. Hayatın ilk ortaya çıkması konusu Abiyogenez‘in konusudur. Darwin Türlerin Kökenine Dair’de abiyogenezden bahsetmemesine rağmen 1871 yılında yazdığı bir mektupta, daha sonra çeşitli deneylerle de kanıtlanacak olan “ilkel sıcak çorba” teorisinden bahsetmiştir.

Türlerin kökeninin yayınlanmasından 5 yıl sonra Louis Pasteur şöyle demişti : Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür. 4:40

Daha 5 dakika olmadı ama yalandan geçemiyoruz. Louis Pasteur’un 1859 yılında (Türlerin Kökenine Dair’in ilk yayınlanışıyla aynı sene, 5 sene sonra yalanı Darwin’in sanki Pastör’ün çürüttüğü şeye dayandığı izlenimini uyandırmak için eklenmiş) kanıtladığı şey cansız maddelerden canlı maddelerin oluşamayacağı değil, “Spontaneous generation” ya da Türkçe çevirisiyle “dirimdışı türeme”nin yanlış olduğudur. Pastör’ün söylediği şey videodaki anlamından uzak olarak şudur:

Never will the doctrine of spontaneous generation recover from the mortal blow struck by this simple experiment.

Yani

Dirimdışı türeme bu basit deneyle kesin olarak çürütülmüştür.

Pasteur, cansız moleküllerden canlılığın ortaya çıkamayacağını söylememekte, dirimdışı türemenin geçersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim daha geçen hafta laboratuvar ortamında ilkel moleküllerin evrimleşerek daha kompleks yapılara kavuştuğu ispatlandı. Miller-Urey deneyi 50 sene önce laboratuvar ortamında basit moleküllerden amino asit oluşturmayı başarmıştı. Abiyogenez henüz 100% kesinlikle ortaya bir model koyabilmiş değil, ancak geçen her gün, böyle bir modele yaklaştığımızı gösteriyor. Kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da yaratılışçıların yalan konusunda hem hevesli hem de beceriksiz oldukları.

Miller-Urey deneyinin gerçekleri yansıtmadığı ilerleyen yıllarda anlaşıldı. (6:00)

Hmm, ben pek öyle duymadım. Miller deneyinin ortaya koyduğu şey hala geçerliliğini koruyor : Karmaşık aminoasitler, ilkel dünya’da var olduğu bilinen maddelerin içerisinde oluşabiliyorlar. Miller’ın 50 sene önce yaptığı deneyleri tekrar ele alan bilim adamları, Miller’ın aslında sanılandan daha başarılı bir deney gerçekleştirdiğini ortaya koydular. Dünya’nın önde gelen bilim adamları Miller deneyini ciddiye alırken bu videoyu yapanların “yanlış olduğu anlaşıldı” demeleri trajikomik olmuş.  Miller deneyi zamanında farklı bilinen şey Dünya’daki atmosferin içeriği idi. Günümüzdeki görüş Miller’ınkinden farklı.

20. yy boyunca yürütülen tüm Evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı: 6:24

WTF?

Jeffrey Bada diyor ki: bugün 20. yüzyılı geride bırakırken hala 20. yüzyıla girdiğimizde sahip olduğumuz en büyük çözülememiş problemle karşı karşıyayız: “hayat yer yüzünde nasıl başladı?” 6:46

Kaynak olarak gösterilen 1998 tarihli Earth dergisi makalesini buldum. Jeffrey Bada’nın böyle söylediğine dair hiçbir şey geçmiyor. Bada, iki Alman bilim adamının yaptıkları deneydeki bir probleme işaret ediyor. Bu aktarılan cümlenin orijinali, çeşitli yaratılışçı sitelerde (tahmin edin hangisi) görülebiliyor. Bada San Diego üniversitesinde Deniz Kimyası profesörü.

Evrim’in gerçek dışı olduğu bugün bütün bilim dalları tarafından ortaya konmuştur (7:25)

Tekrar : WTF?

Tek bir hücreden canlılığı ortaya çıkarak bir mekanizma da yoktur. (7:42)

Aksine, yaşayan organizmaların geçirdiğini bildiğimiz değişime bir de yüz milyonlarca yıl ve doğal seçilimi eklerseniz elinizde bu çeşitliliği açıklayacak çok makul bir mekanizma olur.

Doğal seleksiyon sadece hasta sakat bireyleri eleyerek türün devamını sağlar. Doğal seleksiyon evrimleştirici bir mekanizma değildir. (8:35)

Kısmen doğru. Doğal seleksiyon hasta ve sakat bireylerin elenmesini de içerir. Ancak doğal seleksiyondaki çevre baskısı çok şiddetliyse, sadece sakat ve hasta bireyleri değil, gayet sağlıklı bireyleri de adaptasyona zorlar. Bu adaptasyona ayak uyduramayan türlerin ise nesli tükenir. Varlığından haberdar olduğumuz türlerin 99%u gibi. Doğal seleksiyonla ve nasıl ispatlanmış olduğuyla ilgili güzel bir makale.

Evrimciler, doğal seleksiyon yanına Mutasyon eklediler. (8:57)

Türlerin kökeninde Darwin mutasyondan sık sık bahseder. (anahtar kelime: variation).

Mutasyonlar, DNA’daki bilgiyi tahrip edip canlıya sadece zarar verirler. Şimdiye kadar gözlenmiş tek bir yararlı mutasyon örneği yoktur. (9:35)

Bir başka yalan. Daha geçtiğimiz hafta 4 tane örneğin incelendiği bir blog yazısına link vermiştim.

Mutasyonlarla bir canlının kanat ya da göz edinmesi imkansızdır (9:51)

Meyve sinekleri üzerinde yapılan sayısız deney mutasyonların sakatlayıcı ya da öldürücü etkileri olduğunu ortaya koymuştur. (10:23)

Aksine, gözün ya da kanatın oluşabildiği canlılardan ve fosil kayıtlarından anlaşılmaktadır. Gözün evrilirken geçirdiği adımları bugün değişik hayvanlarda görebilmekteyiz. Konuyla ilgili güzel bir kaç video:

http://www.youtube.com/watch?v=aGFR-kFi0c8

http://www.youtube.com/watch?v=45ZTLdO2pxQ

http://www.youtube.com/watch?v=wDrhsXAQWGU

Kanat da aynı göz gibidir, fosillerde ve canlılarda uçmaya yarayan kanatların adım adım oluşmasını görebilmekteyiz.

Mutasyonlar bir canlının kusursuz DNA şifresiniz bozar ve onu sakat bırakırlar (10:38)

Mutasyonlar böyle bir olasılığa sebep olabilirler. Canlının işleyişine hiçbir etki etmeyen mutasyonlar da olabilir. Bazı mutasyonlar da çevreye uyumu artırdığı için faydalıdır. Mutasyonların hiç birisi sakatlama harici bir sonuca sebep olmaz demek için insanın kafasının epey güzel olması gerekir. Veya mutasyonun ne olduğunu bilmiyor olması gerekir.

İndirgenemez komplekslik, evrim teorisini kesinlikle yıkmıştır. (11:14)

İndirgenemez karmaşıklık, saçmalıktan başka bir şey değildir.

Mekanik bir saat, bilinçli bir saatçinin varlığını gösterir. Benzer kompleks yapı canlılarda da vardır, o halde kendini yoktan var eden bir tasarımcı vardır. (11:34)

Daha önce bahsettik – Tasarımcı argümanı

Eğer Darwin haklı olsaydı, çok sayıda ara-tür olması gerekirdi. (12:48)

Eğer sürüngenler kuşlara evrimleşseydi sayısız ara tür olması gerekirdi ve bu canlıların eksik organları olması gerekirdi. (13:07)

Öncelikle belirtmek gerekir ki yaratılışçıların istediği türden ara geçiş formları (bir örneği altta) gerçekten yok.

Ancak sürüsüyle ara geçiş formu fosili mevcut.

Darwin, ara türlerin olmadığını bildiğinden Türlerin kökenine şunu yazmıştı: Eğer gerçekten türler diğer türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Niye bunları bulamıyoruz? 13:42

Evet, bu sözler Türlerin Kökeninden alınmadır, ancak Darwin burada kendi kendine bu soruyu sormuyor, sadece yapacağı açıklamadan önce cevap vereceği eleştiriyi formüle ediyor. Videoyu hazırlayanların inanmamızı istedikleri gibi “Darwin bile fosillerde ara geçişlerin olmadığını biliyordu” durumu gerçek değil. Türlerin Kökeninin 6. bölümünde konuyu uzunca ele alıyor Darwin.

Derek Ager diyor ki : Fosil kayıtlarını incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşırız: kademeli evrimle gelişen değil, aniden yer yüzünde oluşan grupla görürüz.

Kaynak: Nature of the Fossil Record.

Orjinali: Derek V. Ager (Paleontologist at University College, Swansea):

The point emerges that if we examine the fossil record in detail, whether at the level of orders or of species, we find – over and over again – NOT GRADUAL EVOLUTION, but the SUDDEN EXPLOSION of one group at the expense of another.

Böyle bir kitap yok,

Bu paragraf, yaratılışçı siteler haricinde hiçbir yerde yok. Gerçekte varlığından epey şüpheliyim. Ancak eğer alıntı gerçekse bile bir “quote mining” olduğu açık, zira buradaki muhtemel anlam, (Derek Ager’in fosil kayıtlarındaki boşlukların sebebinin büyük yıkımlar (deprem, sel, yanardağ patlaması vs) olduğunu söylemesinden yola çıkarak) kaya katmanları arasında bulunan canlıların adım adım bir evrimden ziyade, katmanlar arasına sıkışmış yeni türler olduğu yönündedir. Bu da zaten Darwin’in Türlerin Kökeni’nde getirdiği açıklamadır. Fosillerin doğası sebebiyle çok az canlının adım adım evrimi gözlenebilmektedir, aynı aileden canlıların fosilleri arasında milyonlarca yıllık aralıklar bulunmaktadır. Bu cümle “tüm canlılar bir seferde hep beraber yaratılmışlardır” anlamına gelmemektedir.

Evet, 15 dakikalık video bize 1750 kelimelik bir yazı yazdırdı. Cumartesi günü hem de. Yaratılışçı-dinciler gece gündüz demeden cumartesi pazar demeden yalan üretmeye devam ediyorsa (15 dakikalık videoda 27 yalan – gayet formdalar) sanırım benim ve benim gibilerin de tatil yapması mevcudiyetimizin ve istikbalimizin önünde duracak bir engel haline gelecektir.

PS: WTF yazdığım yerlerdeki yalanlar o kadar kapsamlı ve saçma ki, cevaplamaya çalışmak çok daha saçma olacağından detaya girmedim – ancak tepkimi de yazmadan edemedim.

PS2: bugün 400.000 ziyareti görür müyüm acaba?

PS3: Ateizme Cevap galiba bir blog. Onu da canımın sıkıldığı bir gün ele alırım. 😉 I eat bigots for breakfast – İngiliz atasözü.

Ps4: İmla hataları olabilir, farkederseniz yorum yazın, düzeltirim. tenk yu.

Ünlülerin medyumundan 2010 kehanetleri

Bugünlerde günlük gazetelerden bir parça uzak kaldım. Ancak adım gibi eminim ki en az bir gazetede bu başlıkta bir haber vardır. Nereden mi biliyorum? Çünkü bugüne kadar hemen hemen her sene buna benzer bir başlık taşıyan haberler, yılbaşına yakın günlerde gazetelerde yerini buluyor.

Yazının tamamını okumaya üşenenler için özet geçiyorum – ki belirtmem gerekir ki aslında çok uzun değil – : Atıyorlar. Yok öyle bir şey. Kehanet diye bir şey yoktur. Ancak şanslı iddialar vardır.

Yazının devamını okumak isteyenler buradan buyursun.

Medyumlar, cinlerle, hayaletlerle ve başka başka hayali varlıklarla iletişim içinde olduklarını söyleyen, bazen de rüyalarda ya da hayaller aracılığıyla bilmelerine imkan olmayan şeyler hakkında (gelecek veya geçmişle ilgili) bilgiler veren kişilerdir. İşin aslı, bu insanlar ya

a) Tamamen işkembeden atıp doğru tutan bir kaç tane atışlarını reklam ederek “kehanette bulundum” diyorlardır, veya

b) Hemen hemen herkesin biraz dikkat ederek yapabileceği şekilde isabetli tahminlerde bulunuyorlardır.

Bu yazıda ele alacağım versiyon, dövmesi kolay versiyon – yani tamamen işkembeden sallayanlar.

Bir örnek görelim. 2010 yılı için kehanetlerde bulunan ünlü medyum Mustafa Kılıç’tan geliyor:

İbrahim tatlıses 2010 yılında çok ciddi sağlık problemleri yaşıyor. Bu sağlık problemleri kendisini yatağa düşürüyor.İbrahim Tatlıses her türlü tv programlarından uzak kalıyor ve sadece bu değil kendisine hazırlanmış olan saldırılar oluyor ve yine bu konuyla ilgili problem gündeme bomba gibi düşüyor. 2010 yılı İbrahim Tatlıses için çok felaket oluyor.

Seda Sayan eşi Onur Şan’la ayrılık yaşıyor. Çok büyük kavgaların sonu artık geliyor ve bu ayrılık yargıya kadar gidiyor. Bu ayrılık kamuoyunu bir hayli meşgul ediyor çünkü ayrılığın sebebi Onur Şan oluyor.

Bülent Ersoy 2010 yılında evleniyor. Sadece 6 ay sürecek bu evlilik Bülent Ersoy’u çok üzecek çünkü bu sefer çok sevecek. Ama Bülent Ersoy’un genel anlamda zaten kısmeti kapalı olduğu için hiç bir evliliği sürmeyecek ancak yine bu yeni yılda mutsuz olacak. Olaylı bir açıklama sonucu ile bu ayrılık yaşanacak

Okan Bayülgen 2010 yılında çok büyük bir trafik kazası yaşıyor. Yatağa düşüyor aylarca yatakta kalıyor bu yetmezmiş gibi evliliği de apansız bitiyor. Sokakta bir kavga sonucu yine hastanelik oluyor tam anlamıyla 2010 yılı Okan Bayülgen için tam bir felaketle sonuçlanıyor

Saba Tümer 2010 yılında yeni bir aşka yelken açanlardan ve aşktan uzak kalanlarımızdan bir ünlümüz. Yeni aşk yeni yılda Saba Tümer’i bir hayli mutlu ediyor ama sadece 3 ay sürüyor ve Saba Tümer artık çığırından çıkıyor. Erkekler konusunda çok ciddi açıklamalar yapıyor 2010 yılı güzel başlıyor ama kötü bitiyor.

Tarkan 2010 yılında gizli olan aşkı ortaya çıkıyor. Bomba gibi bir yıla geçiş yapıyor ama bu ilişkisi çok ilginç bir ilişki uzak doğudan biriyle. Türk biri değil ve Tarkan 2010 yılına mutlu bir şekilde giriş yapan ve sonu da mutlu bir şekilde sürüyor.

Hülya Avşar 2010 yılında yeni bir aşkla hayatına devam ediyor. Bu yeni aşk 3.aylarda ortaya çıkmış oluyor yaşça küçük olan bu ilişki yine basına değişik yorumlarla Hülya Avşar’ın sinirlerini bozuyor ve Hülya Avşar’ın bu ilişkisi bir çok insan yüzünden aynı yıl içinde son buluyor.

Bu iddiaları ve benzeri iddiaları ortaya atan “medyum”la ilgili kesin olarak söyleyebileceğimiz şey, kafasının çok fazla çalışmadığı ve ileriyi pek göremediği. Neden? Çünkü bu “kehanetler” fazlasıyla spesifik. Ve gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol etmek sadece 1 sene beklemeye bakıyor. Gelecek sene, bu zamanlarda, unutmazsam bu iddiaların gerçekliğini kontrol ederiz. Belki gerçekten de psişik güçleri olan ve geleceği görebilen bir medyumla karşı karşıyayızdır. Ancak geçmiş tecrübelere bakarak rahatlıkla diyebilirim ki, muhtemelen gelecek sene bu iddialarla epey dalga geçeceğiz.

Akıllı bir medyum, yanlışlanmasını maksimum derecede zorlaştıracak muğlak kehanetlerde bulunur. Der ki “dünyada çok büyük acı yaşanacak”.
Vay be?
Dünya’da çok büyük acı yaşanmamış bana bir tek yıl göster? Acı sürekli yaşanıyor. Deprem, sel, fırtına gibi şeyleri geçtim. Hiç yoksa geçim derdi çeken fakir insanlar var. Medyum kolaylıkla, “ben yokluk içinde yaşayan ve yoksulluktan ötürü erken ölen insanların acısını kastediyordum”.

Veya der ki “Türkiye’de çok önemli politik olaylar gerçekleşecek”.
Yok ya?
Türkiye’de son yıllarda neredeyse her gün önemli olaylar gerçekleşiyor. Hayatımız bilgisayar oyununa döndü, sürekli aksiyon. Ama medyumu böyle kehanetlere bağlı kaldığı sürece yanlışlamak zor. Müşterilerine de “soğuk okuma” yapmaya devam ettikçe, gelsin paracıklar.

Neyse, konumuza dönelim.

Madem elimizde gelecek senenin bilgisi mevcut değil, o halde geçtiğimiz sene için yapılan “kehanet”leri ele alalım. Bunlar Google’da 5 dakika içerisinde bulabildiğim geçmiş senelere dair kehanetlerden seçmeler.

Medyum Keto’dan 2009 kehanetleri:

– 2009 yılı mart ayındaki yerel seçimlerde AKP’nin durumu ne olacak? Ve kim kazanacak?

2009 yılı yerel seçimlerinde AKP’nin durumu iyi devam ediyor. Ve seçimleri yüzde 80 AKP alıyor…

Yüzde 80 AKP alıyor’dan kastı oyların 80%’ini alıyor ise, biraz şaşmış. AKP 38% oy almıştı.
– 2008 yılımız krizle noktalanıyor. 2009 yılında kriz devam edecek mi?
2009 yılının nisan ve Ağustos ayları arasına kadar kriz devam edecek. Fakat bu kriz adı konulmuş bir kriz olarak var. İnsanlarımızı pek etkilemiyor.
Bunun epey şaştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
– Melih Gökçek Ankara’da ki görevine devam edebilecek mi?
Melih Gökçek’in ayağı kayacak.
Son kontrol ettiğimde Gökçek hala belediye başkanıydı.
– Deniz Baykal ve Partisinin genel durumu ne olacak?
Yine 2. Ya da 3. Parti olarak çıkacak kutudan ve görevine devam edecek.
Eh bunu bilmek için medyum olmaya gerek yok. Süleyman hep başbakan, Baykal hep genel başkan

– Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı Obhama’nın gelmesiyle dünyadaki değişimler ve gelişmeler ne olacak?
Obhama, dünyanın şeklini değiştirecek. Ve Türkiye’ye ekonomik anlamda yardımda bulunacak.

Henüz değişen bir şey yok. Obama’nın 2009 yılında Türkiye’ye ekonomik bir yardımı da olmadı.
– Hülya Avşar ve Sadettin Saran birlikteliği evlilikle noktalanacak mı?
Evet, 2009 yılında evleniyorlar. Ve bir tane daha kızı olacak. Bunun için tüp bebek yöntemine başvuracaklar.
Bildiğim kadarıyla evlenmediler. Kızı olmadığından eminim. Hele tüp bebek? Bunu duyardık herhalde?
– Ebru Gündeş ile Osmantan Erkır evlenecek mi?
Bulabildiğim kadarıyla evlenmeden ayrılmışlar.
Bir başka medyum da Şükran isimli medyum. Bakalım ne demiş:
İbrahim Tatlıses`in 2009 yılında kalp krizi sonucunda ölüm tehlikesi atlatacağını öne süren Şükran, `Seda Sayan, siyah bir cip ile trafik kazası geçirdikten sonra eşi Onur Şan`dan ani bir kararla ayrılacak. Gülben Ergen eşiyle bir yıldan beri büyük sorunlar yaşıyordu. 18 ay sonra resmen ayrılacaklar` şeklinde konuştu.
Gülben Ergen, eşiyle evli, İbo gayet sağlıklı, Seda Sayan da bu sene henüz siyah bir ciple kaza yapmadı ve bildiğimiz kadarıyla hala evli.
Bu da çok eğlenceli, 2008’le ilgili, Medyum Jülide Zeynep’ten geliyor:
Medyum Zeynep: “2008 Mart ayına kadar Türkiye var olan sıkıntılarını sürdürecek. Mart’tan sonra ekonomi çok iyi gidecek. Ne var ki 2008’in sonunda en geç Aralık’ta erken seçim yapılacak. Bu seçimin sonunda ise Türkiye’de iç savaş çıkacak. Şubat ayına kadar ise büyük bir deprem olacak.”
Bu açıklamalar üzerine çok sinirlendiği gözlenen Cenk Eren, Jülide Zeynep’e ‘neden erken seçim olacak?’ diye sordu. Medyum’un yanıtı şöyle oldu: ‘İçime öyle doğuyor.’ Bunun üzerine Cenk Eren, medyum Zeynep’i insanları kandırmakla suçlayarak, ‘Gerçekten Allah’ın hidayetine ererek, gariban insanları kandırıp paralarını almanızın sona ermesini diliyorum’ dedi.
Mart 2008’den sonra ekonominin geldiği hali az çok biliyoruz. 2008 Aralık’ta erken seçim olmadı. İç savaş çıkmadı. Şubat ayında büyük bir deprem olmadı. Cenk Eren insanları kandırma kısmını güzel söylemiş.
Şu iki haber de olayı aslında güzel özetliyor :
Almanya’da medyumlardan oluşan bir topluluk 2009’a dair 140 kehanette bulunduklarını ama bunların hiçbirinin tutmadığını söyledi.
Paranormal Olaylar ve Araştırma Birliği, 140 kehanetlerinin her birinin yanlış çıktığını itiraf etti.
Çay yaprağı okuyan ve üzerinde alfabe ile “evet”, “hayır” kelimelerinin olduğu tahtalar vasıtasıyla ruhlarla konuşan birliğin üyeleri ABD Başkanı Barack Obama ile Frankfurt ve Berlin’deki teröristlerin suikasta kurban gideceğini söylemişti.
Aslında kehanetlerden bir tanesi tuttu, o da ünlü pop yıldızı Michael Jackson’ın ölümüydü. Ama birlik bunun da medyumlar tarafından her sene yapılan bir kehanet olduğunu dile getirdi.
24.12.2007 02:53
Falcıların 2007 kehanetleri tutmadı.
Yeni yılın yaklaşmasıyla birlikte TV ekranları, 2008 için kehanetlerde bulunan falcı ve astrologlarla doldu. Peki, geçen yıl yapılan tahminler ne kadar tuttu? Kendini “gelecek mühendisi” olarak tanıtan Metin Sırma’nın 2007 için şu kehanetleri tutmadı:
ALTUĞ BİLAKİS EVLENDİBeyaz ve Okan Bayülgen evlenmedi. Sibel Can, Ebru Şallı ve Mehmet Ali Erbil boşanmadı. Petek Dinçöz ile Can Tanrıyar ayrılmadı. Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan ayrılmadığı gibi, evlilik kararı aldı. Cem Yılmaz TV şovuna başlamadı. Özcan Deniz yurtdışına yerleşmedi. Burcu Güneş’in albümü çok satmadı. Tarkan popülerliğini yitirmedi.
GÜNDEŞ TAHMİNİ FOS
Falcı “Fatma Bacı”nın Beyaz Show’da yaptığı 2007 magazin kehanetleri de gerçekleşmedi. “Fatma Bacı,” Beyaz’ın Kütahya veya Eskişehirli bir kızla evleneceğini söylemiş, Asuman Krause’nin de evleneceğini iddia etmişti. Ancak bunlar gerçekleşmedi. Astrolog Esin Uzer ise 2007 kehanetlerinde Ebru Gündeş’in aşk açısından çalkantılı bir yıl yaşayacağını, Tamer Karadağlı’nın çocuğu ve eşiyle sakin bir yıl geçireceğini öngörmüştü. Bunlar da pek isabetli tahminler olmadı.
Falcıların özel güçleri yok. Medyum diye bir şey yok. Bugüne kadar, kontrollü koşullarda paranormal bir güç gösterebilmiş tek bir insanoğlu yok. Daha önceki kehanetlerinin tutma yüzdesine bakarak gayet rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 2010 için yapılan kehanetler, öncekiler gibi fos.

Kabe ve Altın Oran

Daha önce Altın oran ve Kabe safsatasıyla ilgili uzunca bir yazı yazmıştım.

Şu videoyu da yeni keşfettim, benim yaptığım hesaplara yaklaşık sonuçlara ulaşan ve videolu bir anlatım sunan bir (sanıyorum) Avustralya’lının videosu. İngilizce, 5:30 dakika. Youtube’da.

Keşke böyle “mucize”lere dair daha çok video falan yapsalar da ben de konu sıkıntısı çekmesem 🙂

Harun Yahya insanı Ateist yapabilir mi?

Bal gibi yapar.

Ateizme varan içsel yolculuğunuz gerçekte nasıl başladı? Bu yolda en büyük uyarıcı etmen neydi, bir düşünün. Bir cümle, bir deneme, bir kitap, belki bir bilim adamı yahut dünyanın saydığı bir filozof? Karl Marx, Carl Sagan, Bertrand Russell ya da Jean-Paul Sartre? Hayatınızın akışını kökünden değiştiren, bilincinize yepyeni bir rota kazandıran o ilk impulsa bir isim vermek gerekseydi bu kim olurdu dersiniz?

Sizi bilmem ama benim için bu isim Harun Yahya’dan başkası değil.

Devamı için şuraya tıklayınız.

Ne kadar açık fikirlisiniz?

Yine Garajımdaki Ejder‘den, mutlaka izlenmesi gereken bir video.

Youtube yasağını atlatabilmek için faydalı link.

Tercümenin transktripti aşağıda – transkripti gönderdiği için Ejder’e tekrar teşekkürler :

Başkaları tarafından açık fikirli olmalarının dikte edilmesinin, bazı bilimsel olmayan kavramlara inanmayanlar arasında fazlasıyla yaygın karşılaşılan bir tecrübe olduğu görülüyor. Bu tavsiyeler, açık fikirliliğin ne olduğunun yanlış anlaşılmasından kaynaklanan, oldukça kusurlu bir düşünme şekline dayalıdır. Açık fikirli olmak temelde yeni fikirleri dikkate almaya istekli olmaktır. Bilim açık fikirliliği destekler ve ondan beslenir çünkü varolduğumuz gerçekliği kavrama konusundaki ilerlememiz yeni fikirleri dikkate alma istekliliğimize bağlıdır. Elbette bilimsel bir keşif çoğu zaman tamamıyla yeni düşünme şekillerini gerekli kılar. Ancak bazı bilimsel olmayan kavramlara inanmamak sizi otomatik olarak açık fikirli yapmaz, hatta sizi yeni fikirlere kapalı bile yapabilir.
Komşularımdan biri bir keresinde oturma odamdaki abajurun hareket ettiğini fark etti ve bunun bir hayalet olduğunu söyledi. Ona hayalet olmadığını söylediğimde “kanıt senin önünde” dedi ve inatla dar kafalı ve meraktan yoksun olduğumu söyledi. Küçük öfke patlaması bittiğinde, lambanın altındaki küçük ısıtıcı fanın düğmesine uzandım ve abajuru hareket ettiren sıcak hava akımını durdurdum.
Aslında bu durumda merak duymayan komşumdu. Ani bir sonuca ulaşmış ve tüm alternatifleri yok saymıştı. Bir olayı, size aşikar gelen bir açıklaması olmadığı için doğaüstü olarak etiketlediğinizde, kaçınılmaz olarak kanıtları da yanlış yorumlayacak ve geçerli olmayan ilgisiz bağlantılar kuracaksınız. Hangi açıklamanın uygun olduğu netleşmeden tüm alternatif açıklamaları yok sayacaksınız. Ve bu da tam olarak dar kafalılığın tanımıdır.
Sözde doğaüstü kavramlar hakkında başkalarına açık fikirli olun diyen şahıslar, bu öğütlerine açıklanamadığını iddia ettikleri bir ya da daha fazla kişisel anekdotlarıyla eşlik ederler. Bu da bir diğer kusurlu yaklaşımdır. Deneyiminiz açıklanamıyorsa bile bu, hiçbir şekilde durumun doğaüstülüğünü daha fazla artırmaz. Gösterdiği tek şey deneyiminizin açıklanamadığıdır. Açıklama yoksunluğunun doğaüstü güçlerin kanıtı olduğunu söylemek, aslında çelişkidir. Gerçekte komşumun söylediği: “Bir şeyi açıklayamıyorum, böylece onu açıklayabiliyorum”dır. Açıklanamayan sadece açıklanamayandır.
Dahası, açıklayamadığınız bir olayı sizin açıklayamadığınız söylemek makul iken, karşınızdakine onun da olayı açıklayamayacağını söylemeniz anlamsızdır. Çünkü dinleyicinizin tanımladığınız olaylara bağımsızca erişebilme imkanı yoktur, ya da hangi detayları atladığınızı ya da değiştirip çıkardığınızı araştıramaz. Şayet komşum abajurun hareketini açıklayamadıkları için hayalet hikayesini kabul ettiklerini başkalarına söylerse, ısıtıcı fan hakkında hiçbir bilgisi olmayan herhangi bir kimse nasıl onay verebilir ya da itiraz edebilir? Başkalarının doğaüstüne değinen sözlerine inanmasını beklemek gerçekçi değildir. Birinin tam benim önümde gözden kaybolduğunu görsem, tamamlayıcı delil olmadan, tamamen yabancı birinden sadece bana inanmasını beklemenin ne kadar mantıksız olacağını kabul ederim.
Birisi bir keresinde, bilim insanlarının iddiaları kabul etmeden önce kanıt istemelerinin onları kabile büyücüleri kadar dar kafalı kılacağını ifade etmişti. Kanıtı zorunlu kılan fikrin sizi dar kafalı yapması safsatadır. Yeni fikirleri dikkate almaya istekli olmak, onları kayıtsız şartsız kabul etmeye sizi zorlamaz.
Sevdiğiniz bir kişi yaralı ve bilinci kapalı olarak yerde yatıyor ve tamamen yabancı biri, yaranın üzerine ufaladığı takdirde ani iyileşme sağlayacak sihirli bir toza sahip olduğunu söylüyorsa, bu yabancının iddiasını öylece kabul mü edeceksiniz? Hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir maddeyi sevdiğiniz birinin açık yaralarına dökmesine izin vermemek dar kafalılık mı olacak?
Hepimiz bazı şeyler hakkında kuşkucuyuzdur. Alfie hayaletlerin varlığı konusunda kuşkucu değilse de, Beth öyledir. Bunun sebebi Beth’in diğerleriyle olan deneyimleri olabilir, hatalı delil ve mantık ona kuşkucu olması için güçlü nedenler vermiş olabilir. Şimdi eğer Alfie hayaletlerinin ne olması gerektiğiyle ilgili geçerli kullanılmaya hazır bir tanım geliştirir ve geçerli bir kanıt ortaya koyarsa, Beth bir gün yeniden değerlendirip hayaletlerin varlıklarını kabul edebilir. Fakat şunu hatırlamak önemlidir ki Beth hayaletlerin varolmadığına dair bir şey söylemediği sürece, gerekçe talep ederek ya da dar kafalılık göstererek gerçeklere dayalı bir iddiada bulunmaz.
Benim dar kafalı paranormal bir probleme sahip olduğum hakkında kendi düzenbazlıklarını dile getiren bir grup insanı izledim. Sadece dikkatle dinlemeye başladıklarında aslında rasyonel olarak benle ilişkilendirilen görüşleri benimsemediğimi fark ettiler. Örneğin bir şeye inanmadığımı söylediğimde, bunun doğru olamayacağını söylemiyorum, tüm söylediğim ona inanmam için ikna edici bir kanıt sunulmadığıdır. Şimdi birisi mantıksal olarak imkansız bir varlığı tarif ederse bana, o zaman hiçbir durumda X’in doğru olamayacağını söylerim ve ifademi desteklerim.
Fakat bu, abartmak ve bir diğer kişinin konumunu yanlış tarif etmek için klasik bir tartışma hilesidir. Bir kimsenin inanmama ifadesine bir şeyin doğru olamayacağı iddası olarak yaklaşırsanız, bu tam da yapmakta olduğunuz şeydir. Eğer diğer insanların inançlarınızı paylaşmamasını kabullenmekte güçlü çekiyorsanız bu sizin için bir talihsizliktir çünkü etrafta pek çok farklı düşünce var fakat onlarla konuştuğunuzda, sizden farklı şeylere inanan kişinin bakış açınızda bir kayıp hissi yaratacağını biliyorsanız, o halde bazı tetikleyici sözcükleri duyar duymaz, yanlış çıkarımları onlara aşılamaya başlarsınız. Artık iletişim kurmuyorsunuz, sadece kendi önyargılarınızı sayıp döküyorsunuz ve bu gerçek anlamda dar kafalılıktır.
Yaşamım boyunca Tanrı’ya inanıp da reenkarnasyona inanmayan ve reenkarnasyona inanıp da tanrılara inanmayan insanlar tarafından açık fikirli olmam söylendi. Her iki grup da onlarla beraber şüphe duyduğumda mutlu olurken, onlara karşı şüphe duyduğumda mutsuz oluyorlardı. Bu şahıslar için açık fikirlilik onlarla aynı görüşte olmak anlamına geliyor gibi görünüyor. Ve açık fikirliliği, ürkütücü bir hikayesi olan herhangi birinin aslında güvenilmez şahitliği olarak gören diğerleri de var. Bu insanlar çoğu zaman bilim hakkında şiddetli derecede kuşkucular ve bazı yorumları, zayıf kavrayışlarının ne olduğunu çabucak ortaya koyabiliyor. Bu da iki büyük ironiyi meydana getiriyor. Birincisi diğerlerinde eleştirdikleri kuşkucu tavrın aynısını sergilemeleridir. Diğeri ise kuşkuculuklarını, aslen kuşkuculuğu tavsiye eden bir alan (bilim) için saklamalarıdır. Diğer bir deyişle kuşkuculuktan kuşku duymaktadırlar.
Yineleyecek olursak, açık fikirlilik bir şeylere inanmakla ilgili değildir. Yani yanınızdaki kişiden daha fazla paranormal olaya inanmak sizi daha fazla açık fikirli yapmaz, ancak bu davranış sizi kolay aldatılabilir olarak etiketleyebilir ve bazı insanların inanmamızı istediklerinin aksine, başkaları tarafından kolayca ikna edilmek bir erdem değildir. Kolay ikna olmanın bir erdem olduğunu ve kanıt talep edenlerin dar kafalı olduğunu söyleyenler hukuk mahkemesinde bir gün bile dayanamazlar. Bununla birlikte önyargısız bir kişi birden fazla açıklaması olan bir olayda ne yapar? Hapse atmadan önce birisinin suçluluğunu gösteren kanıt talep etmek dar kafalılık mıdır? Bu tür tutumlar gerçek dünyada bir an için bile ayakta kalamazlar.
Bahsettiğimiz her şey için kanıta ihtiyacımız olduğunu iddia etmek oldukça gülünçtür. Bir arkadaşımız işteki bir gününden bahsettiğinde söylediklerini desteklemesini istemeyiz ve inanılmaz olaylardan bahsettikleri için film ve hikayelerden keyif almaktan vazgeçmeyiz.
Bir kimse bir şeyi gerçek olarak kabul ettirmek için bizi ikna etmeye çalıştığında ya da bazı riskler alacaksak, geçerli bir kanıt talep etmek doğru iddiaları yanlış olanlardan ayırdetmemize yardımcı olur ve bu, yanlış iddialara inanmanın sağlığınıza ciddi şekilde zarar verebileceği bir dünyada paha biçilmez bir kabiliyettir.
Eleştirel düşünce açık fikirlilikle bağdaşmaz değildir. Tersine açık zihni yetkilendirir. Geçerli kanıt talep etmek ara sıra zayıf desteklenmiş fakat yine de geçerli iddiaları reddetmeyi gerektirebilir. Bu iddialar için kanıtlar birikmeye başladığında, açık bir zihin bunları yeniden düşünmenize izin verir ve muhtemelen önceden doğru olarak kabul ettiğiniz yanlış fikirleri yerinden atar. Bu yaklaşım bilim tarafından desteklenir. Aksine açık bir zihniniz olup, bir şeyleri kabul etmeden önce az kanıt talep ettiğinizde ya da hiç kanıt talep etmediğinizde, gerçeklik kavrayışınızı şansa daha fazla bırakmış olursunuz. Daha da kötüsü yanlış fikirleri eleştirel olmayan bir bakışla kabul eder ve zihninizi onlarla ters düşen herhangi bir şeye kapatırsanız, kanıt baskın olduğunda bile doğru fikirleri ayırdedmez ve kendi öğrenme kapasitenizi baltalamış olursunuz.
Sözdebilimsel ya da doğaüstü kavramlara inanıyorsanız bu sizin hakkınızdır. Kişisel sebeplerinizi bunlara inanmak için öne sürmek istiyorsanız, dinleyen herhangi kimsenin soruları olabileceğini ya da o kişilerin argümanınızda kusurlar bulabileceğini kabul ediyorsanız problem yok. Fakat hiç tanımadığınız kişileri hedef alma alışkanlığınız varsa ve sırf bu kavramlara inanmadıkları için onların yetersiz olduklarını düşünüyorsanız, eğer muhalif kanıtı ve karşı argümanı düşünmeden reddediyor fakat diğerlerinden sizin argümanınızı kabul etmelerini talep ediyorsanız ve bunlar sadece dar kafalılık değil, kontrolcü, küstah, haddini bilmez ve aşırıdır.
Dahası, önemli bir düşünce ve davranış değişikliğinden veya risk almadan önce kanıt isteyen birine, kanıt istemenin makul olmadığını göstermeye çalıştığınızda, iddianızın eleştirel düşünceyi es geçmeyi gerektiriyor oluşu, karşı tarafın daha az kanıt istemesi değil, sizin daha çok kanıt istemenizin gerektiği manasına gelmektedir.
Başkalarına açık fikirli olmalarını öğütlemeden önce, sizin dikkatlice düşünmeden reddettiğiniz ama yaygın olarak kabul edilen fikirleri düşünün. Başkalarına dağıttığınız tavsiyeye belki sizin daha çok ihtiyacınız olabilir. Şunu da unutmayın ki, fikirler karşısında onları kabul etmeden önce, az kanıt talep eden ya da hiç kanıt talep etmeyen açık zihin, çok sayıda saçmalığın içeri girmesine neden olacaktır.