Kutsal Gizemler ve Altın Oran Mucizesi

Bir okuyucu yorumu sayesinde aşağıdaki şu video ile karşılaştım. Hiç bir şey söylemeden önce videoyu izleyelim :

Çok ilginç gerçekten de. Hatta kendi kendime “nasıl oldu da bunun gibi bir şeyi daha önce hiç bir yerde görmedim?” diye sordum. Altın oran’ın ne olduğunu biliyordum ve çeşitli sanat eserleri ve mimari yapılarda bulunduğunu da. Ama Kabe?Al-i İmran suresinin buna işaret etmesi? Mısır piramitleri? Estetik görünen yüzlerdeki oranlar? Doğada görülen altın oran örnekleri? DNA? Kalp atışları? Saturn’ün halkaları? Kainatın şekli?

Ama acaba bunlar gerçekten de böyle mi?

Öncelikle bilgimi tazelemek adına, Altın Oran’la ya da bilinen bir başka ismi olan Phi sabiti ile ilgili kaynaklara baktım. Çok basitçe güzelce özetlenmiş hali Türkçe Vikipedi’de mevcut.

Bir doğru parçasının (AB) Altın Oran’a uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru öyle bir noktadan (C) bölünmelidir ki; küçük parçanın (AC) büyük parçaya (CB) oranı, büyük parçanın (CB) bütün doğruya (AB)oranına eşit olsun.

Altın Oran; CB / AC = AB / CB = 1.618; bu oranın değeri her ölçü için 1.618 dir.

Altın Oran; CB / AC = AB / CB = 1.618; bu oranın değeri her ölçü için 1.618 dir.

Altın oranın ne olduğuna dair bilgilerimizi tazelediğimize göre bakalım gerçekten 9 dakikalık filmde söylenen şeyler doğru mu. Filmdeki iddiaları madde madde görelim:

1-Altın oran doğada, mimaride, sanatta bir çok yerde görülmektedir.

2-Kalp atışlarında,

3-DNA’nın boyutlarında,

4-Kainatın şeklinde,

5-Bitkilerin filotaksi adı verilen yaprakların diziliminde

6-Kar tanelerinde,

7-Galaksilerin sarmal şekillerinde,

8-Mısır piramitlerinde görülen bir orandır.

9-Kepler Altın Oran için “büyük bir hazine” demiştir.

10-25 yılını altın oran ve estetikle ilgili araştırma yapan Steven Marquardt – Yüzdeki – bedendeki altın oranın çekici geldiğini yaptığı deneylerle  ispatladı.

11-Mekke’nin – kutuplara uzaklığının oranı altın orandır . Enlem-boylam haritasında gündönümü çizgisine olan uzaklığı açısından da altın oran noktasındadır. Phimatrix programıyla açılan enlem-boylam haritasında altın oran Mekke’yi işaret etmektedir.

12-Karaya düşen tek altın nokta Mekke’dir.

13-Kuran’daki Al-i İmran suresinde 47 harf vardır, Mekke 29. da yani altın oranda geçmektedir.

14-Leonardo pergeliyle ölçersek – Mekke arabistanın altın oranında, Kabe de mekkenin altın oranında.

15-Bunların tesadüfen olması imkansızdır

16-Mucizevi kutsal kitaplar, peygamberler ile ilgili büyük gizemler bilimsel kanıtlarıyla ispatlanmıştır.

1-Altın oranın sanatta, Mimaride görülmesi.

Bu kısmı bu haliyle doğrudur. Phi sabitinin kayıtlarda olan ilk tanımı MÖ 325-265 arasında yaşayan Euclid (Öklid) tarafından yapılmıştır. Ancak o zamanki ismi “korkunç ve kötü oran”dır. Phi sabitine “ilahi” yakıştırması yapılmıştır elbette. Ancak Rönesansa kadar değil. Luca Pacioli isimli İtalyan rahip ve matematikçinin 1509’da yayınlanan De divina proportione – İlahi Oran isimli kitabında ilk defa bu oranın “ilahi”liğinden bahsedilmiştir. “Altın Oran” tanımı ise 1800lere kadar görülen bir şey değildir.

2-Kalp atışlarında altın oran.

Bu kısmın ne demek istediğini tam anlayamadığımdan filmin yapımcısı Erdem Çetinkaya’nın filmle ilgili kurduğu siteye ulaşıp detaylara baktım. Ancak kendi sitesinde de bundan bahseden detaylar yoktu. Aramaya devam ettiğimde Goldennumber.net isimli sitedeki konudan bahseden ve detay veren sayfaya ulaştım. Bu siteye göre, şu şekildeki bir EKG’ye baktığımızda, tepecikler arasında altın oran varmış :

Kalp atışındaki Altın Oran

Kalp atışındaki Altın Oran

Tamam, ne demek istediğini sanırım anladık, peki acaba gerçek mi? Wikipedia’daki Electrocardiography başlığına baktığımızda 26 yaşındaki bir Erkeğin örnek EKG çıktısı vardı. Bu dosyayı bir resim yazılımında açıp tepecikler arasındaki oranı ölçtüğümde altın oranı vermediklerini gördüm. Wikipediadaki örnek EKG grafiğinin ayrıntısında yaptığım ölçümde 2.73 gibi bir oran vardı.

63/32 = 2.7391..

63/32 = 2.7391..

EKG, kalbin eletriksel hareketlerini ölçen bir sistem. Buradaki iki tepecik, QRS (büyük tepe) ve T (küçük tepe) dalgaları olarak adlandırılıyor. QRS kompleksi adı verilen bu yüksek tepe, kalpteki ventrikül adı verilen odacıkların depolarizasyonunu ve T tepesi tekrar polarize olmalarını, yani tekrar elektrik yüklenmelerini temsil ediyor. Burada bilmemiz gereken kısım, bu tepe noktaları arasındaki aralıkların (dolasıyla oranların) insandan insana, ve insanın o andaki hareketliliğine göre değişiyor olması. Sabit bir oran yok. Belli aralıklar arasında gidip gelen oranlar var. Bu oranların dışına çıkıldığı zaman aritmi gibi kalp bozuklukları teşhisleri konabiliyor.

Özetle, kalp atışlarında Altın oranın görüldüğünden bahsetmek çok zor. Elbette bazı insanların, belli zamanlardaki kalp atışları kısa bir an için altın orana uygunluk gösterebilir, ancak bunlar istisna olarak kabul edilmelidir.

3-DNA’nın boyutlarında Altın Oran.

Bu iddianın esas sahibi, Jean-Claude Perez isimli bir araştırmacı. Bilgisayarlar ve yapay zeka üzerine akademik çalışmaları var. 1990’dan beri yayınladığı çeşitli kitaplarda DNA’nın altın oranlara sahip olduğunu iddia ediyor. Filmde çok detay yok, ancak araştırdığımız zaman yine goldennumber.net sitesindeki DNA sayfasında resimli anlatımı mevcut. Sözü edilen DNA, B-DNA olarak bilinen altküme, zira A-DNA ve Z-DNA’nın şekilleri yine benzer olsalar da farklılıklara sahip.

DNAdaki altın oran

DNA'daki altın oran

Kontrol ettiğimde ise, böyle bir orandan bahseden, konuyla ilgisi olan herhangi bir akademisyen ben bulamadım. Wikipedia’daki DNA makalesindeki DNA’nın boyutlarına ya da çift helix adı verilen yapının boyutlarına dair özelliklere baktığımızda, DNA’nın herhangi bir boyutunun, bir diğerine oranlarından hiçbirisi Altın Oranı vermiyor. Wikipedia’ya göre, DNA zincirinin genişliği 22 ila 26 Angstrom, bir nükleotid’in boyutu ise, 3.3 Angstrom. İnsan DNA’sının uzunluğu ise 220 milyon baz çifti (base pair). Groove adı verilen oyukların boyları ise büyüklerin 22, küçüklerin 12 Angstrom kadar. Bunların oranı ise 22/12 = 1.833. Kaldı ki üstteki resimdeki Altın oran, bir bilgisayar modellemesindeki orandır. Örneğin wikipedia’daki DNA temsili resminde bu oran bulunmamaktadır.

Temsili DNA yapısı

Temsili DNA yapısı

Özetle DNA’nın boyutlarında Phi sayısını bulduğunu söyleyen araştırmaları destekleyen akademik kaynaklar olmadığı gibi, DNA ile ilgili bulunabilen kaynaklarda bu oranları doğrulayamıyoruz. Altın Oran’ın DNA’da olduğunu iddia eden (bir kaçı Harun Yahya’ya ait) sitelere göre DNA’daki büyük ve küçük oyukların boyları 34 ve 21, ancak bu bilgiyi doğrulayamadım.

DNA ile ilgili güncelleme:

Konuyla ilgili bir okur yorumu sayesinde biraz daha fazla araştırma yaptığımda gördüm ki , Watson – Crick modeli olarak bilinen DNA yapısı modelinde 3.4 angstrom’luk nukleotidlerin 10 tanesinin bir tur yapması 34 rakamını, ve çift helix’in çapı da 20 angstrom rakamını veriyor – ikisinin oranı tam 1.7 – ki altın oran’a yakın değil. 20, 21in aksine bir fibonacci sayısı değil ve araştırmalarda 34 angstromluk helix tur boyunun aslında 25-35 angstrom arasında değişebileceği görülmüş. Watson ve Crick modeli neredeyse 50 küsür senelik bir model o yüzden hatalar olması normal. 21-34 rakamlarını doğrulayamadığım için yanlış olarak kabul etmiştim. Bununla beraber 20-34 rakamları bir çok kaynakta doğrulanabiliyor.

4-Kainatın Şeklinde altın oran

Burada filmde anlamadığım bir kelime geçiyor. Ancak Altın Oran ve kainatın şeklini aratınca ortaya çıkan şey, 2003 yılında yayınlanan ve NASA tarafından ölçülen mikrodalgaların, ancak sonlu bir Evrene ait olabilecek boyutlarda olduğunu ve bu sonlu Evrenin şeklinin Dodecahedron ismi verilen ve Pentagonlardan (eşkenar beşgen) oluşan 12 yüze sahip bir şekle benzediğini söyleyen bir araştırma. Kısaca özetlemek gerekirse, NASA’nın gözlemlerindeki mikrodalgaları denizdeki dalgalara benzetirsek, nasıl okyanuslarda 2 metrelik dalgalar olabiliyorken, göllerde 20 cmlik dalgalar oluyorsa, gözlemlenen mikrodalgalar, belli bir boyutun üstüne çıkamıyor ve bu gözlemden hareketle deniyor ki, “Eğer deniz büyük olsaydı, bu gözlemlediğimiz 20 cmlik dalgalardan çok daha büyük dalgaları gözlemliyor olmamız gerekirdi, demek ki bu ‘deniz’ bir okyanus değil, bir göl”. Buradan hareketle de, mevcut mikrodalga ölçümlerine en çok uyan şekil, dodacahedron ismi verilen şekildir deniyor.

Ancak hevesim kısa kesiliyor, zira hem araştırmayı yayınlayanlardan Matematikçi Jeffrey Weeks bile öne sürdükleri şeyin kanıtlanmaktan çok uzak ve uzun çalışmalar gerektiren bir hipotez olduğunu söylemiş, hem de araştırma 2003’te yayınlandıktan kısa bir süre sonra değişik kaynaklar tarafından çürütülmüş.

Bir diğer nokta da, kısıtlı fizik ve astronomi bilgimle yorumlayabildiğim kadarıyla, Dodacahedron şeklini öne süren bilim adamları herhangi bir noktada, bu şeklin eşkenar beşgenlerden oluşan tam bir dodacahedron olduğunu öne sürmemişler. Hatta bir çok yerde “futbol topuna benzer şekil” denerek, köşeli olmayan bir yapıya işaret ediliyor. Diğer bir deyişle, Evren’in şeklinin altın orana sahip bir dodacahedron olduğu iddiası, bilimsel olarak kanıtlanmış ve desteklenen bir şey değil.

5-Bitkilerin filotaksi adı verilen yaprakların diziliminde

Yaprakların dizilimine Filotaksi ya da Phyllotaxis deniyor. Bu dizilimin değişik şekilleri var, değişen dizilim, karşı dizilim ve spiral dizilim gibi. Spiral dizilimdeki yaprakların sayısı, Fibonacci sayılarındaki dizilime benziyor. Çiçeklerde de görülebilen bir şey, çiçeklerin yaprakları (renkli yaprakları) genellikle 3-5-8-21.. gibi Fibonacci dizisinde bulunan numaralar. Altın oran’la yakından ilgili olan Fibonacci dizisinin bitkilerin yapraklarındaki dizilimde bulunması niye peki? İlahi bir düzen mi?

Hayır.

Bunun sebebi, bu dizilimin, bitkilerin yeni çıkan yapraklarının alttaki yaprakların güneşini kapatmaması açısından en verimli dizilim olması. Aynı şekilde örneğin ay çiçeklerinde de benzer bir dizilim var, ay çiçeğinin çekirdekleri spiral ve Fibonacci dizisine göre dizilmiş gibi görünüyorlar, bunun sebebi de belli bir yere en çok sayıdaki çekirdeğin yerleşebilmesi için en verimli dizilimin yine Fibonacci dizilimi olması. Yani buradaki önemli nokta, Fibonacci diziliminin, bitkilere herhangi bir kazandırdığı şey olmamasına rağmen görüldüğü bir dünyada yaşıyor olsaydık, o zaman “doğaya rağmen bu niye böyle oluyor” diye sorabilirdik. Ancak hem bu dizilim doğanın ve doğal seçilimin desteklediği verimli bir seçilim, hem de yaprakların dizilimi ve çekirdeklerin yerleşiminde görülen bu sayılar, Fibonacci dizisine her durumda ve sürekli olarak uygunluk göstermiyorlar. Dizi, yaprak ve çekirdek sayısı arttıkça bozuluyor ve Fibonacci dizisine yakın (lisedeki matematik bilgilerinizi hatırlarsanız “limit sıfıra giderken” durumuna benzer) bir dizilim gösteriyorlar. Eğer Tanrı gerçekten bitkilere imzasını atmış olmak için Altın Oran’ı kullanmak isteseydi, yaklaşık olmak yerine kesin ve tam bir şekilde atmaz mıydı?

6- Kar tanelerinde

Bunu çok uzatmayacağım, böyle bir şey yok. Kar taneleri, bildiğimiz su damlalarının havadayken buza dönüşmesidir. Bir buz tanesinin şeklini belirleyen şeyler arasında sıcaklık, su moleküllerinin sayısı, havadaki diğer partiküller gibi bir çok sayıda etken var. Bir çok kar tanesi altıgen şekle sahiptir ve bunun sebebi su moleküllerinin donarken hidorjen bağları adı verilen bir bağ oluşturmaları ve bu bağların en sağlam olabileceği şekilde sıralanmalarıdır. Su damlacıklarının hiçbirisinin diğerine benzemediği ve bu yüzden kar tanelerinin hiçbirisinin diğerinin aynısı olmadığını göz önüne alırsak, Altın Oran gözlemlenebilecek kar taneleri olduğu gibi, doğal altıgen simetrik şekilden başka herhangi bir oranın gözlemlenemeyeceği de sanıyorum gayet açıktır. Şu sayfada çeşitli kar tanesi fotografları bulunuyor, foto editör programıyla rastgele ölçümler yaptığım ilk üç tanesinde herhangi bir altın oran göremedim. Bu iddiayı (ve genel olarak Altın Oran’ın doğada ve sanatta bolca bulunduğu iddiasını) ele alıp inceleyip çürüten bir kitaptan ilgili bölüm kısaca alıntılandığı şekliyle şuradan görülebiliyor. Tarayıcınızda CTRL ve F tuşuna basarak “snowflake” kelimesini aratırsanız doğrudan ilgili bölümü görebilirsiniz.

7- Galaksilerin Sarmal şekillerinde

Hangi galaksinin Altın Oran’a göre düzenlenmiş bir sarmal şekle sahip olduğunu söylemediği için, Samanyolu galaksisini ele almak istiyorum. Herhalde Dünya’nın da içinde olduğu galaksiyi incelemek en mantıklı hareket olacaktır. Samanyolu, İngilizce ismiyle Milky Way galaksisi, sarmal ya da diğer adıyla Spiral bir şekle sahiptir. Altın oran’a sahip spirallere Altın Spiral adı verilmektedir.

Fibonacci Spirali - Altın Spirale yaklaşık bir spiraldir.

Fibonacci Spirali - Altın Spiral'e yaklaşık bir spiraldir.

Galaksiler ise, tıpkı bazı deniz kabukları, ya da fırtınalar, ya da avına doğru alçalan bir yırtıcı kuşun rotası gibi şeyler ise Logaritmik Spiral adı verilen bir spiral türüdür. Altın Spiral, bir tür logaritmik spiral olmakla beraber, doğada görülen tüm diğer logaritmik spiraller altın orana sahip değildirler. Bizim galaksimizin dört kolu, 12 derecelik bir açıyla dönen kollar ve altın orana sahip değiller.

Samanyolu Galaksisinin temsili resmi

Samanyolu Galaksisi'nin temsili resmi

8- Mısır Piramitlerinde görülen Altın Oran

Iddiaya göre Mısır Piramitleri, Altın oran gözetilerek inşa edilmişler. Hangi kenarların ya da yüksekliklerin Altın Oran’ı verdikleriyle ilgili detay olmadığı için tam olarak neyi kastettiklerini bilemiyorum, ancak birazcık araştırdığımda, Piramitlerin Altın Oran’a göre inşa edildiklerine dair iddialar, tarihçi Herodot’un yanlış tercüme edilmiş/yorumlanmış bir yazısına dayandırılıyor. Bu olayı araştıran Harvard Ünv Matematik Profesörü George Markowsky “Misconceptions about the Golden Ratio” isimli 1992 yılında yayımlanan çalışmasında, bu iddiayı (ve Altın Oran’la ilgili bir kaç başka iddiayı), hem Herodot’un sözkonusu yazısının Yunanca aslından referans göstererek, hem de Giza (Keops) piramidinin boyutlarını inceleyerek çürütmüş. Burada belirtilmesi gereken şey, gerçekten de Giza piramidinin (aslında tam bir kare olmayan) tabanının yarı boyuyla yan yüzünün boyu (Pisagor’a göre hesaplandığı şekliyle) oranlandığında Phi sabitine yakın olan 1.62 oranı elde ediliyor. Ancak, Mısır’lıların piramitleri inşa ederken (MÖ 2500) ne Pisagor (MÖ 500) , ne de Phi (MÖ 400) sabitinden haberdar olduklarına dair bir kanıt da yok. Piramitlerin bir çoğu 3-4-5 dik üçgenine uygunluk gösterecek şekilde tasarlanmışlar. Genellikle kabul edilen şey, Mısırlıların Altın Oran’dan haberdar olmadıkları (zira başka mimari yapılarda bu yakınlık ya da benzerlik görünmüyor) ve bu oran’a uygunluk gösterecek piramitler inşa etmedikleri, ve bunun tesadüfi olduğu.

9- Kepler’e göre Altın Oran bir hazinedir

Burası doğru. Kepler üçgeni‘nde bir araya getirdiği Pisagor teoremi ve Altın oran için ” Geometride iki hazine vardır : birisi Pisagor teoremi, diğeri de Altın Oran. İlkini altına benzetirsek, ikincisini kıymetli bir taşa benzetebiliriz ” demiş. Burada belirtmek istediğim bir şey var. Filmden sanki “Kepler bu Altın Oran’ın gizemli ve ilahi bir yanı olduğunu biliyormuş ve bu yüzden “hazinedir” demiştir” gibi bir mesaj algıladım. Belki doğrudur, belki değildir kesin olarak söylemek imkansız olsa da, cümleyi tek başına ele aldığımızda ilahi güçlerden çok sanki “işe yarar araçlar” gibi bir manada söylemiş olma ihtimali daha ağır basıyor. Burada tipik Argumentum ad Verecundiam yapıyor filmin yazarları.

10- 25 yılını altın oran ve estetikle ilgili araştırma yapan Steven Marquardt – Yüzdeki – bedendeki altın oranın çekici geldiğini yaptığı deneylerle  ispatladı.

Evet gerçekten de Altın Oran’ın çekici görünmeye etkisi olduğunu 25 yıldır iddia eden Steven Marquardt isimli bir Amerikalı estetik cerrah var. Ancak öne sürdüğü ve Phi sabitine göre hazırlamış olduğu maskenin mutlak yüz güzelliğini gösterdiğine dair iddiaları, kabul gören iddialar değil. Bu linkte, maskeye uygun tasarlanmış bir kadın yüzünün daha feminen görünümlü bir kadın yüzüyle karşılaştırılması var. Kaldı ki, çekicilik sözkonusu olduğu zaman, dikkate alınması gereke bir çok etken var. Boy, kilo, kadınlarda gençlik, göğüs boyu, kalça-bel oranı, cilt, çevredeki diğer insanlara olan benzerlik gibi. Bunların en önemlilerinden biris de yüz ve simetrik özellikleri. Ancak bu çekiciliğe etkisi olan özelliklerin hemen hepsinin dayandığı şey bireyin sağlıklı ve buradan hareketle üremeye uygun eş olup olmadığına dair içgüdüsel değerlendirmeler. Yani Altın Oran, mutlak güzelliği niteleyen bir ölçüt değil.

11-Mekke’nin  kutuplara uzaklığının oranı altın orandır . Enlem-boylam haritasında gündönümü çizgisine olan uzaklığı açısından da altın oran noktasındadır. Phimatrix programıyla açılan enlem-boylam haritasında altın oran Mekke’yi işaret etmektedir.

Evet gelelim en önemli iddiaya. Mekke’nin Kutuplara ve 0 (sıfır) boylamı ile gündönümü çizgisine uzaklık bakımından altın oran noktasında bulunup bulunmadığı. Filmdeki ilgili kısımda Google Earth kullanarak kendiniz ölçebilirsiniz demiş. Daha kolay bir yöntem olarak, Kabe’nin bilinen koordinatlarından hareket ederek Kabe’nin uzaklığını ve Altın Oran noktasında bulunup bulunmadığını hesaplayalım. Kabe’yi referans almamdaki amaç, Kuran yazıldığı sırada bugünkü yerinde olduğunu bildiğimiz bir bina olması. Diğer eski yapılar da zaten çok uzağında değiller.

Kabe’nin koordinatları : 21 25’21.63″ N  ve 39 49′ 34.95″ E

Bu noktaya göre Kuzey kutbu noktasına (90 0′ 0″ N ve 39 49′ 34.95″ E) uzaklığı : 7601.383728 km
Güney kutbu noktasına (90 0′ 0″ S ve 39 49′ 34.95″ E) : 12402.547730 km

12402.547730 / 7601.383728 =  1.631617107332014 , görüldüğü gibi 1.618.. le başlayan Phi sabitine yakın olsa da, tam nokta atışı değil.

Toplamda 20004 km olan Kuzey ve Güney kutupları arasındaki mesafenin Altın Oran noktası ise Güney kutbuna 12363.1095401154 km ve Kuzey kutbuna 7640.8219178846 km uzaklıkta. Yani Kabe’den bir 40 km daha güneye dağlık bir alana denk geliyor.
Koordinatları :
21 03′ 30.55″N   39 49′ 34.95″ E

Yani kutuplara göre hesaplandığı takdirde Kabe altın oran noktasına 40 km kadar uzak kalıyor. Sanırım videodaki “çeşitli harita sistemlerine göre farklılıklar görülebiliyor” notu bu sebeple düşülmüş, “Belli bir hata payını kabul etmelisiniz” mesajı var yani. Ancak kuş uçuşu mesafeler için herhangi bir haritaya bağlı kalmadan yapılan (Boylam ve Enlemlere göre) bu hesap sanıyorum epey yakın gerçek değerlere.

Peki 0 boylamı ve gündönümü çizgisine olan uzaklık ?

Kabe’nin aynı enlemdeki (21 25′ E) 0 Boylamı noktasına olan uzaklığı : 4113.692028267955 km

aynı noktanın aynı enlemle kesişen 180 boylamına (gündönümü) uzaklığı : 13601.938548870524 km

13601.938548870524 / 4113.692028267955 = 3.306503854786021 . 1.618’in iki katından fazla.

Ancak bu 0 boylamı ve 180 boylamı (Greenwich ve gündönümü çizgisi) arasındaki oran. Yani doğu yarımkürede kalırsak elde edeceğimiz oran. Filmde dikkat ederseniz, kutuplar arası uzaklığı hesaplarken dünyanın bir yüzünü dikkate alırken, bu sefer yarım kürede oran yaklaşmadığı için tüm yer küreyi hesaba katıyor. Peki öyle olsun, bu durumda, Kabe’nin gündönümü çizgisine doğu yarıküredeki uzaklığı ile , aynı gündönümü çizgisine batıdan ulaştığımız takdirdeki uzaklığını hesaplayarak aynı oranlamayı yapalım.

Kabe’nin, gündönümüne olan uzaklığı : 13601.938548870524

0 boylamına olan uzaklığa batı yerkürenin 21.25 Enlemindeki uzunluğunu eklersek : 4113.692028267955  + 17715.63057713848 = 21829.32260540643

21829.32260540643 / 13601.938548870524  = 1.604868491867955 , oran yine yakın, ancak tam tutmuyor.

Peki bu enlemdeki altın oran noktası neresi?

21.25 Enleminin toplam boyu 17715.63057713848  x 2 (yarım yerküre) = 35431.26115427696

35431.26115427696 ‘in altın oran noktası = 21897.72364069865nci km.

Doğu yarımküreye gelirsek 21897.72364069865 – 17715.63057713848  = 4182.09306356017 – 0 boylamına 21.25 Kuzey enlemindeki uzaklık. Yani Kabe’nin olduğu yerin 68.4 km doğusuna denk gelen bir yer. Boylama göre altın oranı hesaplarken bulduğumuz esas altın oran noktasının boylamıyla kesiştirirsek ,

21° 3’42.24″N  40°28’30.36″E noktasına denk gelen ve görebildiğim kadarıyla çölde bulunan bir noktaya varıyoruz. Yani Kabe’ye kuş uçuşu yaklaşık 78 km uzaklıktaki bir noktaya.

Peki her şeyi yaratan ve mükemmel olan Tanrı, 78 km’lik bir hata mı yapmış? Eğer 1400 sene önce Mekke bu 78 km uzaklıktaki çölde bulunan noktada kurulu olsaydı, o zaman belki Altın Oran’ın Mekke’de olmasını ve bunun bir ilahi işaret olması ihtimalini düşünebilirdik. Ancak bu varsayım, gerçeklerle pek örtüşmüyor.

Şu ana kadar, filmin yapımcısının kurallarıyla hesap yaptım, ancak filmde söylenen Altın Oran’ın Mekke’ye işaret etmesinin epey abartılmış bir iddia olduğu sonucuna vardım. Kaldı ki, kutup noktaları cografi noktalar olsa da, 0 boylamı ve gündönümü çizgisi, insanlar tarafından icat edilmiş noktalar. Yani aslında 1884 yılına kadar var olmayan ve insanların icat edip insanların belirlediği sanal bir boylamı referans alıyoruz bu hesapları yaparken.

Filmde kullanılan bir başka görüntü de Phimatrix programıyla görüntülenen Dünya’nın projeksiyon yöntemiyle oluşturulmuş haritası. Bu haritalama yöntemlerinin hepsi, gerçekteki mesafeleri az ya da çok bozarlar. Yani filmde yapılan şey, insan icadı kıstaslara (0 boylamı ve gündönümü çizgisi) göre yaklaşık olarak hesaplanmış oranların, yine insan icadı ve gerçeği 100% yansıtmayan yöntemlerle hazırlanmış yaklaşık bir haritaya uyarlanıp, yaklaşık bir nokta elde edilmesi. Bu formülde çok fazla “yaklaşık” veri var. Eğer Tanrı, mucizelerini tasarlarken  pi sayısını 3 almak gibi “yaklaşık” değerlerle çalışıyorsa bilemeyiz. Ancak bu türden bir Tanrı, dinlerin kutsal kitaplarında anlatılan Tanrı karakterine çok da benzeyen bir Tanrı olmasa gerek.

****Ek bulgular****

Uzaklıkla yaptığım hesaplara ek olarak, bir de sadece enlem boylamlara göre Altın Oran noktasını hesapladım. Buna göre,

180 enlemin (kuzeyden güneye) altın noktası 111.24611788903148 – bu rakamdan 90 (güney yerküre)’ı çıkartırsak kalan sayı 21.2461178890314 – yani 21° 14′ 46.02″ N enlemi

Filmde yapıldığı gibi 360 boylamın altın noktası 222.49223577806296 , bundan 180 (batı yerküre)’i çıkarınca kalan rakam 42.4922357780629 yani 42° 29′ 32.05 Boylamı.

Bu hesaba göre Altın Oran noktası, +21° 14′ 46.02″, +42° 29′ 32.05″ koordinatlarına bulunuyor, ki bu nokta, Mekke’deki Kabe’ye 210 km güneydoğudaki dağlık bir araziye düşen bir nokta.

*****

Bu maddeyi araştırırken bu enlem-boylam hesaplayıcıyı ve uzunluk hesaplayıcıyı ve bu phi hesaplayıcısını kullandım.

12- Kara’ya düşen tek Altın Oran noktası Mekke’dir.

Altın Oran noktasının Mekke’ye değil, 78 km güneydoğusundaki çöle düştüğünü bir önceki maddede göstermiştim. Yine filmin kurallarıyla oynayalım ve diğer yarı ve çeyrek yerkürelerde 0 boylamı ve kutuplara göre Altın orana denk gelen yerleşim yerleri olup olmadığına bakalım. Kuzey doğu çeyrek küredeki Altın Oran noktasının koordinatlarını 21° 3’42.24″N  40°28’30.36″E olarak bulmuştuk. Buna göre

  • 21° 3’42.24″N  40°28’30.36″E  – Kabe’nin 78 km güneydoğusu – çöl
  • 21° 3’42.24″N  40°28’30.36″W – Atlas okyanusunda bir nokta
  • 21° 3’42.24″S  40°28’30.36″E – Afrika’nın doğusunda Mozambik ve Madagascar arasındaki denize denk gelen bir nokta.
  • 21° 3’42.24″S  40°28’30.36″W – Brezilya’da Marataizes isimli şehrin yaklaşık 20 km açığında denize denk gelen bir nokta.

70%i suyla kaplı bir gezegen için aslında beklenen bir sonuç. Peki, eğer sadece kutuplara olan uzaklığı temel alır, 1884 yılında kabul edilen gündönümü ve 0 boylamını hesaba katmazsak, 21° 3’42.24″N enlemine yakın yerleşim yerleri nereleri?

Vietnam – Hanoi – 21° 2′ N 105° 52′ E
Hindistan – Dugipar 21° 3’40” N 80°13′ E
Arabistan – Ar Radi’i (Altın noktaya 3 km kadar uzaklıkta) 21° 3′ 35″  N 40° 30′ 10″ E
Turks and Caicos adaları – Cockburn Town 21° 27′ 38.79″ N, 71° 8′ 10.67″ W
ve sıkıldığım için aramayı bıraktığımı düşünürsek en az bir bu kadar daha yerleşim yeri bulunabilir.

13-Kuran’daki Al-i İmran suresinde 47 harf vardır, Mekke 29. da yani altın oranda geçmektedir.

Bu kısmın sağlaması çok kolay oldu. İşim dolayısıyla tanıdığım Suudi bir arkadaşıma Al-i İmran suresinin 96. ayetini şu linkteki haliyle gönderip kaç harften oluştuğunu sordum. Kendisi toplamda 41 harf, Mekke’ye kadar (aslında Bakka olarak geçtiğini de ekledi) olan kısmının da 20 harf olduğunu söyledi. Kendisine sorma sebebimi anlatıp, herhangi bir şekilde 47 harf olarak sayılma ihtimali var mı diye sorduğumda, hayır standart Arapçadaki haliyle 41 harften oluştuğunu, Mekke kelimesine kadar da 20 harf olduğunu söyledi.

Toplam harf sayısı, kelimelere göre bölünmüş hali : 2+3+3+3+5+4+4+6+4+7 = 41

“Mekke” kelimesine kadarki kısmının aynı şekilde bölünmüş hali: 2+3+3+3+5+4 = 20

41/20 = 2.05 ; Altın Oran’dan epey farklı.

Burada yanılma payı olduğunu söylemem lazım. Zira Kuran yazıldığı zamanki Arapça ve şimdiki Arapça arasında farklar olduğu biliniyor. Ancak bu farkların, Kuran’ın şimdiki baskılarına yansıtılıp yansıtılmadığını kesin bir dille belirten bir kaynak bulamadım. Mantıken, değiştirilmesi büyük bir günah olarak değerlendirilen Kuran’ın dilini günümüze adapte etmek, muhtemelen hoş karşılanmayacak bir şey. Ayrıca filmde 7:23’te gösterilen ayet ve linkini yukarıda verdiğim ayeti karşılaştırdığımda gözüme bir farklılık çarpmadı. Yine de bu noktada yanılma payımı saklı tutmayı tercih ediyorum. Konuyla ilgili daha sağlam bilgisi olan kaynaklara danıştıktan sonra bu kısmı değiştirme olasılığım var.

****

Ek bulgular :

Anlaşılan, belgeselin yapımcıları, ayetteki harfleri, benimkinden farklı bir yöntemle saymışlar. Arapça’da, harflerin şiddetli (çift) okunması gerektiğini belirten şedde işareti de hesaba katılarak, toplam harf sayısı 47, Mekke’yi de içine alacak yere kadar olan kısmı da 29 harf olarak sayılmış.

47/29 =1.620689655172414 yapıyor. Phi sayısına yakın, ama tam değil.

Burada bir dipnot düşmek istiyorum. Türkçede de bazı harflerin nasıl okunacağına dair işaretler var, Ş, Ğ, Ç, Ö, Ü gibi. Bu işaretler, bir harfin nasıl okunacağına dair işaretler ve benim nacizen fikrimce, şedde işareti de farklı bir şey değil. Biz nasıl Ş’yi farklı ve tek bir harf olarak sayıyorsak, şedde geldikten sonra K yerike KK okunan bir harfin de tek bir harfmiş gibi sayılması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki, ayetin Arapçasını ilk sorduğum anda bana harfleri sayan Suudi arkadaşım da benzer düşünmüş olacak ki, şeddeleri saymamıştı.
Ancak, madem şeddelerin çift harf sayılması gibi bir kaide var, öyle olsun, öyle olsa bile yine Phi sayısına eşit bir oran yok ortada.

Peki ayette geçen Bakka (Baka, Bakkah) gerçekten Mekke’yi mi işaret ediyor ?

Bu konuda daha önce haberdar olmadığım bir görüş ayrılığı sözkonusu. Bakka’nın Mekke değil, Tevrat’ta geçen “baka vadisi” olduğuna dair görüşler mevcut. Bakka’nın İbrahim peygamberin evi olan ve oğlu İsmail’le temellerini attığı Kabe’ye ev sahipliği yapan Mekke’nin eski bir ismi olduğuna dair iddia, görebildiğim kadarıyla tamamen Kuran’a dayanıyor. Diğer bir deyişle, Mekke’nin Bakka olarak geçtiği başka bir kaynak yok. Bakka’nın işaret ettiği olası yerler Tevrat’ta Akdeniz’e kıyısı olduğu söylenen Baca vadisi isimli yer, ya da Kudüs olabileceğine dair görüşler mevcut. Yani Mekke’nin ayette işaret edilen Bakka ile aynı yer olup olmadığına dair değişik görüşler var.
Benim anladığım kadarıyla, Bakka, örneğin Antalya’ya Kantalya demek gibi bir şey, ve Kuran’dan başka bir yerde benzer bir örneği yok.

****

14-Leonardo pergeliyle ölçersek – Mekke arabistanın altın oranında, Kabe de mekkenin altın oranında

Öncelikle belirtmem gerekiyor ki, Leonardo pergeli adı verilen bu ilginç aygıtı daha önce görmemiştim. İngilizcesi Golden Divider olan bu alet, hazırda bulunan şeylerin, Altın oran’a göre yapılıp yapılmadığını kolayca ölçmeye yarıyor.

Altın Oran Pergeli

Altın Oran Pergeli

Bu pergel elimde olmadığı ve sanal bir versiyonunu bulamadığım için, daha ilkel yöntemlere (sıkıcı normal matematik) başvurmak zorunda kalıyorum. Suudi Arabistan’ın şimdiki sınırlarının 1932 yılında çizildiğini ve bu yüzden aslında yaptığımız şeyin absürt olduğunu bir anlığına unutarak bakalım iddianın gerçeklik payı var mıdır.

Google Earth yardımıyla, Suudi Arabistan’ın politik sınırlarının en kuzeyini buluyorum : 32° 0’28.82″N 39°12’3.82″E
En güney noktası da Yemen sınırında ve deniz kenarında olan 16°22’25.77″N 42°46’25.41″E  noktası. Bu iki nokta arasındaki kuş uçuşu uzaklık : 1781 km

Bu uzunluğun Altın Oran noktası, ucların herhangi birine 1100.7185331131393 km uzaklıkta. Yani, bu iki nokta arasındaki kuş uçuşu çizgiye göre ya kuzey noktasına, ya da güney noktasına 1100 km’lik bir uzaklıktan bahsediyoruz. Google Earth’ün cetveliyle bu iki nokta arasında bir çizgi çektiğim zaman, Dünya’nın Altın Oran noktasına en yakın geçtiği yer, 139 km doğusuna denk geliyor. Çizginin Kabe’ye en yakın geçtiği yerdeki uzaklığı ise hemen hemen 140 km. Çizginin kendisinin altın oran noktası ise yaklaşık olarak 22°18’11.13″N 41°14’36.54″E noktasına denk geliyor ki, bu noktanın Kabe’den olan uzaklığı 126 km, Dünya’nın Altın Oran noktasından olan uzaklığıysa 159 km.

Peki, eğer bu iki noktayı birleştirmek yerine, Ekvator’a dik olacak bir şekilde, Kuzay-Güney doğrultusunda bir çizgi çekseydim, uzaklık, bunun altın oran noktası ve bu noktanın Kabe’ye ya da Altın Oran noktasına göre yeri ne olacak?

Yine Google Earth ile, aynı Kuzey noktasından Ekvatora dik gelecek bir şekilde dümdüz bir çizgi çekiyoruz, ve bu sefer Kızıldeniz’in diğer yakasındaki  16°22’25.77″N  39°12’3.82″E noktasına geliyoruz. Kuzey noktasından buraya çektiğim çizginin uzunluğu ise 1746 km. Kabe’ye en yakın olduğu yer Kabe’den 130 km batıya düşüyor. Dünya’nın Altın Oran noktasına en yakın olduğu yerdeki uzaklığıysa 131 km.

Özetle, eğer büyük bir Altın Oran pergeli ve ufak bir haritanız varsa, o zaman muhtemelen bu ölçümler tammış gibi görünebilir. Ancak sözkonusu şey Tanrı mucizesi olduğu için standartları yüksek tutuyoruz ve gördüğümüz gibi 100 km’nin üstünde sapmalar var. Yani Mekke, bugünkü sınırları itibariyle Arabistan’ın altın oran noktasında bulunmuyor.

Eğer kastedilen şey Mekke vilayeti ise, o zaman evet Altın Oran, 164.000 kilometrekarelik bu büyük vilayetin içine düşüyor denilebilir (teyi etmedim). Ancak burada çok geniş bir hata payına izin vermiş oluyoruz.

Mekke vilayetine baktığımız zaman, en kuzeyi ve en güneyi arasındaki uzaklık 620 km, bunun Altın Oran noktası 383. km, o da 20°12’9.28″N 41°47’34.86″E noktasına denk geliyor ki, bu da bu yeni noktamızı Kabe’nin 190 km güneydoğusuna ve Dünya’nın Altın oranının 165 km güneydoğusuna yerleştiriyor. Yine epey bir sapma sözkonusu.

15- Bunların Tesadüfen olması imkansızdır.

Aslında “olan” çok bir şey olmadığını gördüğümüz için bu iddia biraz anlamsız. Ancak hayatta, tesadüfler her zaman olmaktadır. Eğer yeterince büyük bir örneklem alırsanız, tesadüflerin olması kaçınılmaz olacaktır. İnanılmaz görülen olayların aslında gayet olası şeyler oldukları, olasılık hesaplarıyla ispatlanmış şeyler. New Jersey’de iki kere lotoyu tutturan kadının hikayesi gibi. Lotoyu iki kere tutturmanın olasılığını hesaplayan matematikçiler bu olasılığın 4 aylık bir süre için 30’da 1 olduğunu hesaplamışlar. O yüzden, tüm bu iddialar tutuyor olsalar bile, her zaman tesadüfen olma ihtimalleri, sanıldığından daha yüksektir.

16-Mucizevi kutsal kitaplar, peygamberler ile ilgili büyük gizemler bilimsel kanıtlarıyla ispatlanmıştır.

Eğer bu “bilimsel kanıtlar” yukarıda ele aldığımız türden bilimsel kanıtlarsa, filmin tamamı yayınlandığı zaman bana epey eğlence çıkacak gibi görünüyor 🙂 Filmde imzası olan 3D grafik sanatçısı ve “Altın Oran Araştırmacısı” Erdem Çetinkaya’nın elindeki bilgileri filmin son haline koymadan tekrar tekrar kontrol edip, bağımsız olarak akademisyenlere teyit ettirmesini öneriyorum. Bu haliyle pek bir değeri yok diye düşünüyorum. Diğer yandan, hobi olarak yayınladığım bu bloga malzeme oluşturduğu ve hobime katkıda bulunduğu için kendisine müteşekkir olduğumu da söylemem gerekiyor.

Yine de biliyorum ki, bu filme, içerdiği onca hataya rağmen inanıp, sorgulamayı aklına bile getirmeyecek ve yalanlara dayanarak imanını pekiştirecek bir çok insan var. Umuyorum bir kısmının yolu buraya düşer de, yanlış sebeplerle (gerçi doğru sebeplerin olduğuna da şüpheliyim ama :)) iman etmemiş olurlar.

*****

Phi sayısının ilahiliği, doğaüstülüğü, yüzyıllardır iddia edilen şeyler, ve aslında klasik numeroloji ve hiperaktif hayalgücünden çok fazla bir şey sunmuyor bu iddialar. Eğlenceli iddialar, ancak ne yazık ki bu türden diğer iddialar gibi akıl ve mantıkla ele alındıkları zaman hemen parçalanıveren iddialar. Phi sayısının görüldüğü iddia edilen bir çok başka yer var, Saturn’un halkaları, vücut ısısı, İncil’deki Kutsal Sandık’ın boyutları, arıların üremeleri, borsa, döviz kurundaki hareketler vs. Ancak bunların hiçbirisi önemli değil, çünkü Matematiğin bir parçası olan Phi sabiti, insan icadı. Pi sayısı gibi doğada olan bir şeyin (Güneş ya da Ay gibi) gözlemlenmesi sonucunda keşfedilen bir sabit değil. Buna kanıt olarak matematikte gelişmiş olan Çinlilerin Phi sabitini bulamamalarını gösterebiliriz.

Özetle, dünyadaki herhangi bir şeyin, herhangi bir sayı dizisi, ya da sabit sayıya herhangi bir bağlantısı varsa, bunun ya bilimsel bir açıklaması vardır, ya da tesadüften öte bir şey değildir.

586 thoughts on “Kutsal Gizemler ve Altın Oran Mucizesi

  1. “bir de bazı kişilerin Lise takıntısı var. Ben bunu hep bu kişilerin problemli Lise dönemi geçirmelerinden kaynak aldığını ve bunu bastırdıklarından sürekli dillerine plesenk ettiklerini düşünürüm. ”

    Türkiye’deki liselilerin genel ortalaması alınarak bulunmuş bir tabir. Ben bulmadım sonuçta bu sözü 🙂 Gayet hoş bir dönem geçirdim rahat ol, mumla arıyoruz o zamanları.

    “benim açımdan temel bilimler eğitimi gören bir üniversite öğrencisinin/mezununun herhangi bir lise öğrencisinden farkıda yoktur açıkçası. sadece lisedeki biyoloji kimya, fizik, matematik gibi dersler bölümlere ayrılmış ve biraz daha ayrıntılı incelenmektedir.”

    O senin açından öyle. Ben Türkiye’de yapmadım yüksek öğrenimimi. Fakat Türkiye’de bile çok iyi imkanlar var kendini geliştirmek isteyene, her konuda. Mesela kuzenim Türkiye’de okuyor, mekatronik bölümünden biomedikal’e kaydı bu imkanlar sayesinde. Yurt dışında ise zaten bilim olarak değil öğrenilmesi gereken genel kültür olarak bakılıyor bunlara.

    Ayrıca burası tartışma bloğu farkındaysan, kimse diplomayla konuşmuyor. Herkesin bir görüşü var.

  2. şunu unutmuşum,

    “Dostum, sen niye böyle sallıyorsun ki durmadan? Bu farklı başlıklar altında ikinci defa oluyor sanırım. Devletin laik olması, din görevlilerinin parasını ödemeyeceği anlamına mı geliyor? Sanki para senin cebinden çıkıyormuş gibi söylemişsin”

    Hayır, Laik devlette din görevlilerinin olmaması gerekiyor :). Çünkü Laiklik, Kamu ile Dinin tamamen ayrıştırılması anlamına gelir. Devlete, Bürokrasiye ve Orduya ait hiç bir kurumda dinsel birimlerin bulunmaması gerekmektedir. Ama ne yazık ki, Türkiye gibi Laik olduğu iddia edilen bir ülkede cumhuriyetin başından günümüze değin Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı bulunmaktadır. Ayrıca her il ve ilçede, valiliğe tabi olan müftülükler sözkonusudur. Cami imamlarıda yine devlet memuru statüsüne girmektedir. Bu bağlamda ele alırsak T.C Devleti Laik felan değildir. Bu kadar basit yani..

    Laik devlet, dinsiz devlet anlamına gelsede, dinsiz ülke anlamına gelmez. Ülke, devlete ait topraklara verilen addır. Bu toprakta yaşan insanlar istedikleri dini bireysel olarak seçip, inanabilir ve ibadetlerini yapabilirler.

  3. seattle,

    “Ayrıca burası tartışma bloğu farkındaysan, kimse diplomayla konuşmuyor. Herkesin bir görüşü var.”

    diploma ile konuşuluyor demedim zaten.. akademik formasyon elbette önemli, ama artık doğruya erişmede “görüş” lerin pek bir önemi kalmadı.

    epistemoloji ya da bilgi felsefesi, uzun süre filozofların kafasını karıştırdı. bu karışıklığa noktayı koyanda diyalektik materyalizmin bilgi teorisinden başkası değil. kendinde-şey, karşılıklı ilişki ve iç bağlantı kavramları çok önemli. bu açıdan ele alırsak, ampiryokritisizmi metod olarak benimseyen çağdaş bilim, diyalektik materyalizmin bilgi teorisi ile yeniden ele alındığında bizi, ileride keşfedilmesine gerek bırakmayan bazı sonuçlara ulaştırıyor. anlıyoru ki; aslında akademik formasyon denen şey, ampiryokritisizm yöntemine göre uyarlanmış bir tür yüksek eğitim sisteminden başkası değil.

    yine de neler olup biteceğini zamanla göreceğiz..

  4. @elevation

    Laiklik, dinin siyasete ve devlet yönetimine alet edilmemesidir. Yani devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmaması, her dine objektif yaklaşılmasıdır. Çünkü devletin dini olmaz, toplumun-insanların dini olur. Atatürk, toplumsal birliği sağlamak ve dini anlamda bütünlüğü kontrol altına almak, dinin topluma doğru şekilde öğretilmesini sağlayabilmek, yani toplumu örümcek kafalıların eline bırakmamak bu kurumu oluşturmuştur. Laikliğe aykırı bir durum yok. Senin bahsettiğin daha kapsamlı, seküler bir yapı. Sovyetlerin biraz daha yumuşak hali. Ayrıca şöyle de bir şey var; diyanet işleri başkanlığı altında din görevlilerinin kontrol edilmesi toplum için çok daha faydalı. Burada herkes Avrupa’daki gibi kafasına göre cart kilisesi curt kilisesi tarzı gruplar kurup kendi adamlarını atasa ülke birbirine girer. Atatürk’ün 80-90 sene önce oluşturduğu yapı bugün Avrupa ve Amerika’da uygulanandan çok daha iyi, çok daha ileri görüşlü. O yüzden bunu engellemeye, yok etmeye, bitirmeye çalışıyorlar. Ne açıdan bakarsan bak Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülkedir, ve bunu kuruluşunun ilk 15 senesinde ne kadar başarılı uygulayabileceğini bütün dünyaya göstermiştir. Tartışmaya bile gerek yok sanırım bunu.

    “Laik devlet, dinsiz devlet anlamına gelsede, dinsiz ülke anlamına gelmez. Ülke, devlete ait topraklara verilen addır. Bu toprakta yaşan insanlar istedikleri dini bireysel olarak seçip, inanabilir ve ibadetlerini yapabilirler.”

    Bende bunu söylemiştim zaten. Herkes inancında özgür ve birbirine saygılı olmalı.

  5. “diploma ile konuşuluyor demedim zaten.. akademik formasyon elbette önemli, ama artık doğruya erişmede “görüş” lerin pek bir önemi kalmadı.”

    Bence görüşler önemlidir ve hem bilimin hem de felsefenin özünü oluşturan da farklı görüşlerdir. Tarihi bilgi birikiminin artmasını sağlayan deneme-yanılma, dedüksiyon-endüksiyon gibi kavramlar hep insan görüşleriyle şekillenmiştir. Uygarlık seviyesi bu sebeple bugünkü yüksek derecesine ulaşmış durumda. Ayrıca bilimi sadece empirizm yada marksizmle değerlendirmek ne kadar doğru o da tartışılır. İleride keşfedilmesine gerek kalmayan bir bilgiye ulaşılmış olamaz ya da bu o bilginin doğruluğunu-gerçekliliğini etkilemez.

    ” aslında akademik formasyon denen şey, ampiryokritisizm yöntemine göre uyarlanmış bir tür yüksek eğitim sisteminden başkası değil.”

    Tam olarak öyle düşünmüyorum. İnsan beyninin potansiyeliyle de ilgili. Aklı empirizmdeki gibi boş bir tahta olarak düşünürsek senin dediğine geliyor ama ben boş bir tahta olarak değil yeni formatlanmış bir süper bilgisayar gibi de düşünebilirim. Akademik formasyon haricinde kişinin kendi başına bilgiye ulaşabilme yetisiyle de ilgili bir olay bu. Aile-okul-yüksek öğrenim-kitap-çevre artık her nasıl olursa. Söylediğin gibi neler olup biteceğini zaman gösterecektir.

    Bir şey daha eklemek istiyorum, Tanrı inancıyla ilgili. Tanrı inancı ya da Tanrı kavramı zaten bilimsel bir gerçek değil. Tanrı, insan aklının çözüp bilimsel anlamda sınıflandırabileceği bir olgu değil. Adı üzerinde inanç. Bilimsel gerçekle, akademik bilgi birikiminin tümünü birbirine karıştıran arkadaşlar var hala. Bilimsel gerçekler sabittir. İşte hayvanların ya da insanların gözlerini kullanarak görüntüyü beyninde oluşturması, devreden geçen elektrikle ampulün yanması, dünyanın güneşin çevresinde dönmesi gibi durumlardır. Akademik bilginin büyük çoğunluğu ise bu şekilde değil. Çoğu bilgi varsayımlara dayalı. Dediğim gibi, sen doğanın kendiliğinden işleyişine inanırsın bense doğal düzenin Tanrı’dan geldiğine, doğanın kendi kendine işleyemeyeceğine. Ben, inandığım kavramın aksini gösteren tezleri çürütmeye çalışırım, sen kendininkini doğrulamaya zıt kavramı çürütmeye çalışırsın bu sayede bilgi birikimi artar ve doğru bilgiye ulaşılabilir. Atomu da bilimle keşfettik, gittik ismini ‘atom’ yani parçalanamaz-bölünemez koyduk sonra ne oldu atom altı parçacıkları, onlarında altı kuarkları bulduk. Sen tabi ki özgür bir birey ve iradenle doğal işleyişi Tanrı ile açıklamak zorunda değilsin fakat ben bu işleyişi Tanrı’nın yönlendirdiğine inanabilirim, sen de buna saygı duyarsın nasıl ki benim kendiliğinden işleyiş görüşüne saygı duyduğum gibi. Her neyse, sağol cevabın için.

    Yalnız şunu söylemek istiyorum. Malesef hala, Tanrı yoksa ben bir şey kaybetmem ama ya varsa, o zaman bak neler neler kazanırım, sen şöyle kaybedersin falan gibi zırvalarla açıklamaya çalışanlar var dini inanç sistemini. Arkadaşlar, bu kadar mı kısıtlı bir düşünce bu kadar mı aptalca ve saçma bir yaklaşım olur? Ben inançlı bir insan olarak dürüstçe söylüyorum, yüzüne vuruyorum bu fikri sürekli öne atan insanların. İnanç, çıkar için olmaz arkadaşım. Mantıkla olur, gerçekleri açıklamak için olur, bilmediklerini öğrenmek anlamadıklarını anlamak ve çözmek için, cevap bulabilmek için olur. İnançta şüpheye asla yer yoktur, kalbinle iman eder dilinle ve davranışlarınla da onaylarsın. Böyle bir şey söyleyen insan, bilinçaltında inanmıyor ya da inanmakla inanmamak arasında gidip geliyor demektir. Ancak kısıtlı zekaların ürünü olabilir böyle görüşler. O yüzden bu tarz şeyler söyleyen ve hala Tanrı’ya inanıyorum diye, müslümanım diye gezinen insanları esefle kınıyorum. Bilmeyebilirsin, cevap yazmazsın veya tartışmazsın olur biter. Fakat kalkıp zavallı duruma düşüyorsunuz burada ona yanıyorum. Ateistler yine şanslı; ellerinde hazır bir bilimsel konsensüs onu kullanıp fikirlerini daha rahat dayatabiliyorlar. Biz bide kendi içimizdekilerle uğraşıyoruz. İşimiz zor gerçekten. Neyse saygılar..

  6. Seatle, laiklik bir “kurum” değildir. Atatürk icat etmemiştir. Laiklik tanımın “tamamen” yanlış. Tarih bilgin yanlış. Sen ve elevation birbirinizi çok iyi tamamlıyorsunuz. İkiniz de bilgi sahibi olmadığınız konularda fikir sahibi olma ustasısınız. Buyrun kapışın. Biz mani olmayalım.

  7. Sevgili Seattle,

    “Laiklik, dinin siyasete ve devlet yönetimine alet edilmemesidir. Yani devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmaması, her dine objektif yaklaşılmasıdır”

    Sadece bununla sınırlı değil işte, bu laikliğin çekirdeğidir. Olmazsa olmazıdır, İran ve Arabistan gibi ülkelerden Türkiye’yi ayıran temel unsur bu söylediklerin. Ama; bununla yetinilmez, Fransız devriminin getirdiği laiklik anlayışına göre, Devlet yani Kamu dinden tamamen bağımsız ve din işleri ile uğraşmayan nitelikte olmalıdır. Ülke siyasetinde dinin açıkça kullanılmaması (ki aslında Türkiye’de üstü örtük şekilde kullanılır) laikliğin ilk adımı ise, devletin idari anlamda dinle iştigal olmaması da ikincisi, tamamlayıcısıdır. Bu açıdan baktığımızda; Diyanet İşleri, Valiliğe bağlı Müftülükler ve Cami imamları Devlet memuru statüsünde olduğu için T.C. Devletine tam anlamıyla Laiktir diyemeyiz.

    “Atatürk, toplumsal birliği sağlamak ve dini anlamda bütünlüğü kontrol altına almak, dinin topluma doğru şekilde öğretilmesini sağlayabilmek, yani toplumu örümcek kafalıların eline bırakmamak bu kurumu oluşturmuştur.”

    Eğer Kemalist rejimin Devlet eliyle bu dini, milliyetçi ideolojilerle sentezleyip halka benimsetmeye çalışma politikası uygulanmasaydı, emin ol şu an Türkiye’nin yarısından fazlası çağdaş, seküler ve ateist düşünceye sahip bireylerden oluşurdu. Çünkü din işi, devletin elinde sistemleştirilmeden, bu işle meşgul özel cemaatlerin insiyatifine terk edildiğinde ipi pazara kolay çıkacaktı..

    ” Laikliğe aykırı bir durum yok. Senin bahsettiğin daha kapsamlı, seküler bir yapı. Sovyetlerin biraz daha yumuşak hali.”

    SSBC ya da başka Sosyalist Ülkelerde uygulanan din karşıtı Ateizm propagandası, tamamen sınıfsal içeriklidir. Dinin yabancılaşma ile ilişkili olduğu, insanın yabancılaşmayı aştığında dininde gereksiz hale geleceği, Proletarya Diktatörlüğünde halkı din afyonundan kurtarmak için sistemli çalışmalar vs. bu kapsama dahil oluyor.

    Benim orada yazdıklarım ise SSCB ya da daha esnek olan türden laiklik değil. Fransız Devriminin, Burjuva Aydınlanma çağı devrimlerinin getirdiği, kendi iç dinamikleri ile tabandan yukarı gerçekleşen ve bulunduğu topluma kök salan Laisizmdir. Fransız demokrasisini incelemişsinizdir mutlaka; Orada sadece din ile siyaset ayrılmakla kalmaz. Aynı zamanda Devlet ve bütün Kamu kuruluşları hiç bir şekilde dinle uğraşmaz, bununla ilgili fonlar ayırmaz.

    ” Ayrıca şöyle de bir şey var; diyanet işleri başkanlığı altında din görevlilerinin kontrol edilmesi toplum için çok daha faydalı. Burada herkes Avrupa’daki gibi kafasına göre cart kilisesi curt kilisesi tarzı gruplar kurup kendi adamlarını atasa ülke birbirine girer. Atatürk’ün 80-90 sene önce oluşturduğu yapı bugün Avrupa ve Amerika’da uygulanandan çok daha iyi, çok daha ileri görüşlü. O yüzden bunu engellemeye, yok etmeye, bitirmeye çalışıyorlar.”

    Madem öyle peki, neden 90 senedir ülkede Laiklik Fetişizmi hakim? Ne dersen de, Kemalistlerin girişimi başarılı olmamıştır. Çünkü niteliksel olarak çelişkili bir durumun, niceliksel değişiklikler ile vadesini uzatmaya çalıştılar. Türkiye’de Devlet ve Ulus (Millet) denilen iki ana unsur sürekli çelişki halinde kaldı. Bu çelişkilerden biriside esasen Laiklik ile ilgili olanlar; Siyasi anlamda Laik olduğu düşünülen T.C., idari açıdan pek laik değil. Üstelik cumhuriyet boyunca siyasi anlamdada ülke ciddi olarak laik değildi. Din sürekli seçimlerde belirleyici unsur oldu. Kemalistlerin yanlış politikası nedeniyle iyice islamla içiçe geçen halk, muhafazakarlaştı, yobazlaştı.. Kemalist rejimin tasfiye olmaya başladığı günümüzde dikkat edersen, ülke tarihindeki ilk sekülerleşme olgularına rastlıyoruz. Ama çözümlenememiş pek çok unsur çelişkili halini barındırmakta.

  8. aklıselim,

    “Sen ve elevation birbirinizi çok iyi tamamlıyorsunuz. İkiniz de bilgi sahibi olmadığınız konularda fikir sahibi olma ustasısınız. Buyrun kapışın. Biz mani olmayalım.”

    Madem öyle doğrusunu sen yazda, bir de senden dinleyelim. 🙂 Bizim ne yazdığımızı yargılayabilecek kapasitedeki birisi, bu konuya hakim demektir.

  9. @elevation

    “Sadece bununla sınırlı değil işte, bu laikliğin çekirdeğidir. Olmazsa olmazıdır, İran ve Arabistan gibi ülkelerden Türkiye’yi ayıran temel unsur bu söylediklerin. ”

    Aslında laiklik tam olarak bu. Basit ve sade bir kavram ne eksik ne fazla. Bizimkisi gibi toplumlarda uygulamada sıkıntı olsa da aslında bundan ibaret. Laiklik, çekirdeği olabilecek bir kavram değil bana göre. Sekülerizmin çekirdeği ya da olmazsa olmazı laiklik dersek daha mantıklı olur. Fransız devrimiyle ortaya çıkıp senin de söylediğin gibi tabandan yukarıya doğru budaklanan sekülerizm bir toplumsal olgu, fakat laiklik bunun özü ve aynı zamanda bir devlet politikası. O yüzden Atatürk’le başlayan laik sistemin doğru işlediğini düşünüyorum.

    ” Ülke siyasetinde dinin açıkça kullanılmaması (ki aslında Türkiye’de üstü örtük şekilde kullanılır) ”

    Siyaset de bazı çevreler oy aşkıyla dini kullansa da bu asla devletin işleyişini etkileyecek tarzda olmamalıdır. Aksi takdirde ülkenin yüksek yargısı ya da Silahlı Kuvvetleri bu durumu önlemek için ülke yönetimine müdahale etmelidir. Çünkü devletin işleyişine, toplumsal dini hassasiyetlere zarar verecek ve irticaya sebebiyet verecek bu durumlar anayasada iç tehdit olarak belirlenmiştir.

    “Eğer Kemalist rejimin Devlet eliyle bu dini, milliyetçi ideolojilerle sentezleyip halka benimsetmeye çalışma politikası uygulanmasaydı, emin ol şu an Türkiye’nin yarısından fazlası çağdaş, seküler ve ateist düşünceye sahip bireylerden oluşurdu. Çünkü din işi, devletin elinde sistemleştirilmeden, bu işle meşgul özel cemaatlerin insiyatifine terk edildiğinde ipi pazara kolay çıkacaktı..”

    Dostum bu milleti millet yapan, sahip olduğu din gibi dil gibi değerleri ve gerçek anlamdaki milliyetçiliğidir. Ahlaki yapımızı, tarihimizi diğer toplumlara göre çok daha temiz kılan da bu değerler. Din ile harmanlanmış milliyetçilik olmasa ne annelerimiz babalarımız ne de biz ortalarda olacaktık. Zaten Türkiye diye bir şey kalmayacaktı. Atatürk’ten önceki dönemde herkes başına buyruk hareket ediyordu. Tekkesi-türbesindeki adamı ayrı, cemaati-tarikatı ayrı, hacısı-hocası-uleması-üfürükçüsü bilmemnesi ayrı, hilafeti cartı curtu ayrıydı. Ülkenin neredeyse tamamı inançlıyken aslında insanlar neye inandığının, yaşamaya çalıştığı dinin içeriğinin bile farkında değildi. Kalan çok küçük bir azınlık ya da o dönemin yeni nesli ise batı ve yozlaşmış kesmin arasında gidip gelen iğrenç bir topluluktan oluşuyordu. Atatürk bu durumdayken ülkeyi devralmış ve ortaya attığı fikirler, bu yolda yaptığı çalışmalar ortada. Elini vicdanına koy, gerçekten Fransa’daki seküler devlet yapısı ve özerk dini yapılanmalar Türkiye’de olsa dediğin şekilde insanlar çağdaş bir toplum oluşturabilir miydi burada ? 🙂 Ayrıca çağdaşlıkla, ateist düşünceyi birbirine karıştırmayalım. İkisi çok çok farklı şeyler. İnançlı birisi, ateist birisinden çok daha çağdaş da olabilir 1000 yıl geriden de gelebilir, kişiden kişiye değişir bu.

    “Aynı zamanda Devlet ve bütün Kamu kuruluşları hiç bir şekilde dinle uğraşmaz, bununla ilgili fonlar ayırmaz.”

    Zaten resmi kamu kuruluşları din ile ilgili fon ayırmıyor. Sadece Başbakanlık tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan ödenek var. Bu da mevcut yapıda olması gereken bir durum. Bu bir insan hakkı ve devletin bu sistemde dini kontrol altında tutup kendi kurumuna belli ölçüde maddi destek sağlaması şart. Zaten merak etme, buna rağmen değirmenin çarkı devletin verdiğiyle değil toplanan bağışlarla dönüyor.

    “Ne dersen de, Kemalistlerin girişimi başarılı olmamıştır.”

    Girişim başarılı, ama oturtacak kadar zamanı olmadı bana göre. Bahsettiğimiz kolay bir şey değil. Avrupa’daki sistemin bugünkü halini alması 450 sene aldı unutma. Atatürk’ün o şartlar altında sadece bir kaç senede yaptığı radikal değişimler 10 senelik Fransız Devriminden bile kayda değer bir olaydır.

    “Çünkü niteliksel olarak çelişkili bir durumun, niceliksel değişiklikler ile vadesini uzatmaya çalıştılar. ”

    Çünkü taşraya bu düşünceleri oturtmak için yeterli zaman olmadı. Teknolojik ve maddi imkanlar çok yetersizdi. Atatürk’ün ölümüyle beraber de, gelenler bu dönemi yönetmeyi beceremediler. Bu durum şehirde Fransız toplumundakinden bile keskin bir laisizm görüşünü, taşrada ise son dönem Osmanlı’sından da geri zihniyette olan neo-islamcılığı doğurdu. Her insan senin benim düzeyimde olabilse aniden geçerdi ülke seküler düzene olur biterdi. Fakat açıkçası ben Fransa’daki seküler yapıya karşıyım. Türkiye’de olacak bir sistem değil, olmasını da istemem. Laikliğin uygulanışında sıkıntılar var, doğru söylüyorsun. Bu sıkıntıların giderilip biraz daha seküler bir yapıya geçilmesi daha mantıklı olabilir ama tam Fransa’daki değil.

    “Kemalist rejimin tasfiye olmaya başladığı günümüzde dikkat edersen, ülke tarihindeki ilk sekülerleşme olgularına rastlıyoruz. ”

    Bu kısmı tam anlamadım. Biraz daha açar mısın? Kemalist rejimin tasfiyesinden kastın ergenekon davasında yaşananlar ya da yargı kurumları ile kolluk kuvvetleri ve TSK’nın içine Fethullahçıların yerleştirilmesi mi? Ayrıca gördüğün sekülerleşme olgularını da yazabilirsen memnun olurum. Ben sana gördüklerimi yazsam muhtemelen polis sabaha kalmadan kapıma dayanır. Bir süre daha İstanbul’da olacağım için böyle bir durumla karşılaşmak istemem açıkçası 🙂 Ama senin gördüklerini okuyabilirim memnuniyetle.

  10. @Aklıselim;

    “Seatle, laiklik bir “kurum” değildir. Atatürk icat etmemiştir. Laiklik tanımın “tamamen” yanlış. Tarih bilgin yanlış.”

    Ben laiklik bir kurum ya da Atatürk mü icat etti dedim? Türkiye’de (Osmanlı’da) laik düşüncelerin ortaya çıkması Fransa’dan, Fransız Devriminden bile öncesine dayanır. Avrupa’nın yeni yeni rönasansı gerçekleştirdiği hilafet öncesi Osmanlı’da bu sistem çok da güzel uygulanmış ve sonraki dönemlerde bir çok sebepten ötürü bozularak 19. yüzyıldaki halini almış. Önemli olan demokrasiyle beraber laik sistemi devlet yapısına uygulayabilmek. Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrim bu yüzden laiklik tarihindeki en önemli gelişmelerden bir tanesidir.

    Laiklik tanımıma gelince, ben fazlasıyla doğru olduğu görüşündeyim. İstersen gidip Sorbonne’un siyasal bilimler profesörlerine sor laikliği, sana benimle aynı tanımı yapacaktır. Çünkü bu kuantum teorisi değil; gayet açık, net, sade ve basit bir kavram. Senin görüşüne göre şekillenecek esnek bir açıklaması yok. Tarih bilgisi de, laikliğin tanımı da hemen hemen değişmez olgulardır. Madem yanlış olduğumu düşünüyorsun, doğrusunu yaz da öğrenelim. Biraz da ben senin bilgini ölçeyim. Hiçbir şeyden haberi olmayan insan kafasındaki görüşlerin ya da bilgilerin aksine rastladığı zaman hırçınlaşır, saçmalar. Sen tam olarak bu duruma düşmüşsün yazdığınla. Yazdıklarımın yanlış olduğunu kanıtlayamamakla beraber ortaya doğru olduğunu iddia ettiğin tezini de atamıyorsun üstelik benim yazdığımın doğruluğunu-yanlışlığını yargılayabilecek seviyede de değilsin.

    “Sen ve elevation birbirinizi çok iyi tamamlıyorsunuz. İkiniz de bilgi sahibi olmadığınız konularda fikir sahibi olma ustasısınız. Buyrun kapışın. Biz mani olmayalım.”

    Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğumuz konuları söyler misin? Bilgi eksiği olabilir, belki ufak tefek hatalar da olabilir ama ‘bilgi sahibi olmamak’ nasıl oluyor? Madem bilgi sahibisin, at bilgini ortaya fikirleri sen şekillendir. Şu durumda ancak sana yakışan bir sıfatı, etiketi kalkıp bize yapıştırıyorsun. Birbirimizi iyi tamamlıyorsak bu zıt görüşlerde olmamıza rağmen düzeyli bir şekilde bilgi ve fikir paylaşımı yapabildiğimiz içindir. Şu blogda kaç kişi bunu yapabildi şu ana kadar? Bir tek Şüpheci Melek, o da zaten bayan ve admin fakat onun bile cıvıttığı zamanlar oldu tartışmalarda. ‘elevation’la iki-üç başlıkta tartıştık; zıt görüşdeki iki taraftan da şu ana kadar adam akıllı yazı yazan, bilgi seviyesi gerçekten yüksek ve düzeyli olan tek kişi. Seninle de iki kez karşılaştım sanırım, yazdıkların ortada. Gerçekten içi boş şeyler yazıyorsun ve başkaları adına (biz demişsin) değilde hiç değilse kendi adına mani olmazsan gerçekten çok iyi olur. Ben içerikte hakaret olmadığı sürece sana dönük mesaj yazmam bundan sonra, sende bizimkileri sallamazsın olur biter 😉

  11. seattle,

    benim kısaca bahsetmek istediğim, Kemalistlerin Laiklik adı altındaki uygulamaların toplumsal olmadığı ve halk ile buluşamadığı, bu nedenlede bunun gerçek anlamda Laiklik olmadığı üzerineydi. Kemalistlerin uygulamaları ters tepti ve halk iyice muhafazakarlaştı, Laiklik ancak CHP’de cisimleşen ve halkın bakış açısından Laiklik Fetişizmine, Elitizme yol açan bir tepeden inme hareket olarak varoldu. Fransa gibi ülkelerdeki laisizm bunun tersine tabandan yukarı gerçekleşen devrime bağlı olduğu için halk ile bütünleşmiş ve toplumsal bir hale gelmiştir. Fransa’da laiklik elitizm olarak görülmez, bu halkın laikliğidir. Başarısızlıktan kastım bundan ibaretti.

  12. @elevation

    Orta sınıfın gerçekleştirdiği Fransız Devriminin aslında Amerikan Bağımsızlığını örnek alarak oluştuğunu düşünüyorum. Fransa’da da halkla buluşmasına rağmen çıkan sonuç ortada. Senin ortaya attığın teze göre eğer 80 yıl önce bu düzgün bir şekilde uygulansaydı 70 milyonun yarısı ateist bireylerden oluşurdu diyorsun. Bugün Fransa ve yakın çevresinde de yaklaşık 70 milyon Fransız yaşıyor. Neredeyse 250 sene önce yapılan böyle radikal bir devrime ve sana göre bu kadar başarılı uygulanan devlet sekülerizmine rağmen neden hala sadece 7 milyon ateist var? Üstelik katolik bir ülke. İplik pazara o şekilde dökülmüyormuş demek ki. Bu konuda yapılması gereken en güzel şey eğitim seviyesinin artışı. Türkiye’de 20-30 sene içerisinde etkisini gösterecektir. Din-bilim-çağdaşlık-ahlak-felsefe ve demokrasi; bana göre hepsi ayrılmaz bir bütün.

    “Biz şu gerçeklerin açık olduğu görüşündeyiz: bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı haklar vermiştir, bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları yer alır, bu hakları korumak için insanlar arasında meşru, iktidar hak ve yetkilerini yönetilenin rızasından alan hükümetler kurulmuştur. Herhangi bir hükümet şekli, bu amaçları tahrip eder bir nitelik kazanırsa, onu değiştirmek veya kaldırmak ve temelleri kendi güvenlik ve refahlarını sağlamaya en uygun görünecek ilkeler üzerine dayanan, güç ve yetkiyi aynı amaçla örgütleyen yeni bir hükümet kurmak o halkın hakkıdır.” – Thomas Jefferson

  13. değil seattle,

    amerikan devrimi, bağımsızlık ve kolonizasyona karşı gerçekleşmiştir. amerika’da milliyetçilik ve ulus diye bir kavram yoktur, çünkü etnisitesi belli bir köken taşımaz, avrupa’nın çeşitli halkları, oranın yerlileri ile kaynaşarak amerikan “ulus” unu ortaya çıkarmıştır. Aynısı güney amerika ya da latin amerika içinde geçerli

    fransız devrimi ise ulus birliğini sağlayan ilk devrim sayılabilir. dediğin gibi o dönemin orta sınıfı olan burjuvazi önderliğinde geniş halk tabakalarının gerçekleştirdiği bir devrimdir. soyluluk ve kilise iktidardan düşürülmüştür.

    7 milyon ateist nüfus hiç fena değil, ülkenin %10’u resmen. hem buna çağımızda dışarıdan göçlerin ve diş etkilerle din değiştirenleri vs. de eklemek gerekir. sonuç olarak diyebilirim ki %99’u müslüman olan bir ülkeye göre kat be kat başarılı sayılır.

  14. elevation,

    Hocam seninde bilmediğin şey yok. Yaş 80 – 120 arası sanırım. Yada pc başında kayışı kopardın.

    Tedavi olman olman lazım. Neyse ya….

    Şüpeci Dostum 😀 Senden ricam şu masaj yatakları ile ilgili bir çalışman varmı acaba….

  15. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinin ikinci cümlesini yaklaşık olarak şöyledir:

    Her insan eşit ve bir takım haklarla yaratılmıştır. Bu hakların güvence altında tutulması için devletler uluslar tarafından yaratılmıştır. Eğer devlet despotluk içine düşerse, ulusların hükümeti devirme ya da bağımsızlık elde etme hakkı vardır.

    Böyle bir cümleyi tarihte ilk defa söylemiş bir toplumun ulus olmadığını söylemek bence garip. Evet, ilkokulda bize ezberletilen kavramlara göre Amerikalılar bir ulus olamaz. Ama/zaten ulus dediğimiz şey etnik köken iddaasında da bulunamaz. Bulunduğu ülkelerde de halkların başında ne tür çoraplar örüldüğünü görüyoruz; (bknz: kendi kafamız). Amerikan olma etnik köken belirtmez, Fransız olma etnik köken belirtmez, İspanyol olmak etnik köken belirtmez. Fransa’da 20den fazla yerel dil vardır ve birisine sorsanız Fransızım diyebilir, ama Oksitanım, Ligurianım, Normanım, Brötanım da diyebilir. İspanya’da Katalanlar, Basklar, Aragonesler, Leonesler, Austrianlar, Galicianlar vardır. Hangisi ne kadar etnik kökendir, tartışılır ama tek bir ulus vardır; İspanyol. İspanyol dediğin de Kastilyanların diğerlerini eritmesi ve kendini dönüştürmesiyle oluşmuş bir ulustur zaten. Ama “onlar ulus değil, bunlar şu değil” diyene kadar önce kendi ulusuna eleştirel bak. Bizim etnik kökenimiz var da, ne kadar uluslaşmışız?

    Fransa senin ülkenin gördüğü katı laikliğin kat be katını gördü. Devrimin ilk on yılında köy köy gezilip papazlar toplandı, çoğu idam edildi. Saklayanlar oracıkta infaz edildi. Kilise tüm mallarıyla birlikte devlete geçti. Bir kısmı satıldı, -evet, kiliseler satıldı. Üstelik en iyi parayı verene. Protestan ya da Yahudiler bile kilise satın aldı. Birçok önemli Kilise devletin açıkladığı İnsanlık Tarikatı diye uyduruk (ve de resmi) bir tarikatın sosyal alanı haline geldi; kütüphane, tartışma meclisi, panayır olarak kullanıldılar. Çanları, haçları, ikonları, freskleri söküldü. Din adamları devlet memuru haline geldi ama sürekli patlak veren devrim-karşı devrim yıllarında ilk kafası gidenler hep din adamları oldu. Takvim yeniden düzenlendi, azizlerin kutlandığı günler yerine uydurulan ulusal bayram günleri geçirildi. Dini temalı her bayram, karnaval, gün yerine başka bir şey uyduruldu. Ayların, günlerin, haftaların isimleri latinleştirildi. Bu durum 1905e kadar sürdü. Bir kanunla devlet Kilisenin devletten bağımsız bir kurum olduğuna bu tarihte hükmetti. Yani bu tarihe kadar devlet dinden üstündü. Fransa artık laik bir ülkedir, aynı zamanda seküler bir toplumdur da. Birçok katolik dinini ancak siz sorduğunuzda hatırlar. Çoğu kiliseye gitmemiştir. Benim okuduğum araştırmalarda da %31i ateist olduğunu, %54ü hiç kiliseye gitmemiş olsalar bile katolik olduğunu belirtmiş. Bunlardan sadece %8i düzenli haftalık ayinlere katılıyormuş. Katılımcıların % 46 sadece gerekli olduğunda (düğün, cenaze, vaftiz) kilisede bulunmuş. Zaten 2007de ilk defa Başkan adaylarına inançları sorulmuş ve sadece biri (Sarkozy) Katolik olduğunu söylemiş, oran 1/12. İnananların %79u tanrıyı güç, enerji ve ruh birleşimi olarak tasavvur ediyormuş.

  16. bu altın oranın estetikle ilişkisi ele alınmıştı. denildiğine göre güzelliğe yol açan şeyin ardında altın oran yatıyormuş. ama bunun insan üstü yaratıcı bir kuvveti kanıtladığını kim söyleyebilir?

  17. Altın oran denilen şeyin saçma olduğunu düşünüyorum. Hadi doğada “fraktal” denilen paterni her yerde görüyoruz, ona bir itirazım yok. Evrimin kendisi bile biraz fraktal tadında. Fakat bunun mükemmel oranlarla değil de, tam tersine rastgele gelen sayısız değişkenin, kendinden sonraki sayısız değişkene etki etmesi olarak görebiliyoruz. Bir nev’i zar atmak gibi. Ama zarlar sonsuz sayıda, ve 6 kenarlı da değil, “gazilyon” kenarlılar. Eğer bunun bir matematiği varsa bile, bu hesabı yapmak namümkün. Çünkü o kadar değişkeni gerçekleştikleri anda yakalayıp hesaba dahil etmek hiç bir teknolojinin harcı değil halihazırda. Halihazırı da geçtim, gelecekte de böyle bir naneyi yiyebileceğimizi zannetmiyorum. O bakımdan okyanustaki bir damlayı alıp “aha da altın oranı bulduk, her şey bu orana göre işliyor” gibi saçma salak bir önerme, ancak inanç odaklı merkezlerden gelmesi mümkün bir şey.

  18. Ya muhammed sen onlara hidayet veremessin ,onların kalbleri mühürlüdür,duymazlar,görmezler dedi yaradan,kafirler için! şimdi siz şüpheci keleklere ayın ikiye yarıldığını gösterseniz ,ölüyü diriltsenizde onlar size bilimsel ( allahın ilmini allaha karşı kullanıyorlar :))bir açıklama bulacaklardır kendilerince ,bunlara takılıpta zamanınızı boşa harcamayınız boş adamlarda boş işler olur ,sorsanız birsürü akademi falan bitirmişlerdir ama muazzam bir yaratım ve tasarımın sahibini ve gönderdiklerini bilmezler,nede olsa okudukları okullarda inanmamayı öğreniyorlar,boş adamları boş verin teneke gibi boktan bir ses çıkar işte.

  19. Gavurun okullarınına gidip onların aldığı eğitimi al ,yediğini yap dediğini yap,inkat etmeyi delilleriyle öğren (darwin puştu )sonra gel müslüman mahallesinde salyangoz sat hassiktirin gidin beğendiğiniz gavurun diyarına ipnalar sizi gavurda grupta serbest birbirinizi düzün oralarda ne yaparsanız yapın ama buralarda naaayıır.

  20. @tunc34,

    Sonunda gerçek bir müslüman düştü buralara. Tebrik ediyorum, bazıları senin kadar salak ama bunu kabul bile etmiyorlar. Sen etmiş görünüyorsun. Has müslüman tunc gibi olur işte. Sen boşver bizi tunc efendi, biz nasılsa sonsuza kadar yanacaz dimi? bak sen dalgana.

  21. Maddeleri çok net çürütememişsin. Bazı sorular sormuşsun ama cevapların sorduğun soruları yeterli kanıtlamıyor. Senin dediğin gibi senin yazdıklarına da şüpheyle yaklaşmamız lazım. O yüzden nasıl videodaki bilgilerin kesin doğruluğuna karar veremiyorsak senin söylediklerinin de kesin doğruluğuna karar veremeyiz. Zaten çok yeterli bilgiler sunmamışsın. Açıkcası ikna olmadım.

  22. Kutsal Gizemler sitesi açılmış. Belgeselleri yayına başlamışlar. Yorum blümünde filmin yazarları bu sayfada ki yazıya çok sıkı bi cevap vermişler. Belgeselin geri kalanında buradaki sorulara açıklık getiriyor şu anda.. Bu siteye ve yazarına ( suphecimelek ) her yazdığına inanmakla nasıl bir bodozluk ettiğimizi şimdi daha iyi anlıyorum.

    • dr.onat: Yahu hala kanıt yok ki?
      1000lerce estetik cerrahtan girmiş, Mekke “il sınırları” içerisine düşen altın orandan çıkmış. Hani o 1000 tane estetik cerrahın adı? Hani bu demeçleri verdiklerine dair kanıt? Ben de derim 10000lerce estetik cerrah da böyle bir şeyi iplemeden her gün çene geriyor, burun yapıyor, dudak şişiriyor diye? Nedir yani. Kanıtsız ortaya konan şey, yine kanıtsız görmezden gelinebilir demiş zeki bir adam.

      Ben diyorum ki, istediğin gibi ölç biç, 40 km’lik sapma var. Enleme göre 68 km’lik sapma var. Her şeye gücü yeten Allah, istese Kabenin tam orta noktasına denk getirebileceği altın oranı almış o kadar km uzak bir çöllük alana koymuş. Sonra neymiş, yok gel git yok hesabı zor bilmem ne. Nesi zor yahu? Ortaokulda yaptırıyorlar bu hesapları.
      Arkadaşım, hesabını yaptın tutturudun da ben mi yok dedim? Yapamamışsın işte? İl sınırları içerisine düşmesi hiç bir şeyi göstermez. Bugün yarın Suudi Arabistan’da belediyeler değişse, Mekke ili bölünse, komşu ile dahil olsa o altın oran noktası ne diyecek? “Arapların bok yemesi, yoksa altın oran Mekkededir”.
      Yazdığı hiç bir cevapta elle tutulur bir karşı argüman olmadığı gibi, mesnetsiz “bilmeden saldırıyor” geyikleri yapmış.
      Mehdi gelecek diyor bir de sitesinde. Mehdi geldi yahu, her akşam tv’de mankenlerle program yapıyor benim bildiğim? Geleceği gideceği yok. Gelmiş, saçı sakalı ağarmış bile :). Ben en azından hesap kitap yaparak altın oran şuraya düşüyor, orası da çöldür diye resimli mesimli çizerek anlattım. Bu adam, sıfır kanıt, sıfır ispat. Sonra benim yazdığım şey bodozlama oluyor? Hey allahım gece gece sana geliyorum.

      Yahu hadi her şeyi geçtim, kar tanelerini aldım, ölçtüm, altın oran yoktu, adamın yazdığına bak : “kar tanesinin üçgenleri incelendiğinde altın oran görmek mümkündür”. Göster madem mümkünse? 10 tane kar tanesi resmini aç photoshop’la, ölç hangi üçgenlerse görelim biz de nasıl mümkün olduğunu? Ben de senin her altın oranı tutturduğun kar tanesi için 50 tane tutmayan kar tanesini ölçer koyarım. İnat değil mi? 🙂
      Altın oranları tutturan kar tanelerini allah yağdırıyo da, tutmayanları şeytan mı yağdırıyo?

      • adamın cehaleti şu yazısından belli:
        “Beni güldüren ve eğlendiren bu yazısı için tşk ediyorum. Ancak ne üzücüdür ki, bazıları hem belgeselimizi hemde bu adamın yazılarını araştırmadan, önce bizimkini seyredip bizimkine, sorada onun kini okuyup onunkine inanmışlar.. Lütfen birileri de gerçeği araştırsın… Sorsun… Ön yargılı olmasınlar…”
        inci sözlük terk.

  23. Süphecik senin cehaletinde enlemleri eşit mesafeli zannedip, chandler hareketini de manyetik kutup zannetmen.. Ortaokullu çocuklar kadar Kuran bile okuyamaman ve şeddeleri sayamaman, Mekke ye düştüğünü hiç bir yerde itiraf edecek yüreğe sahip olamaman ve bunu sürekli gizlemen… daha onlarca sayılabilir… Gözümdne düştün iyice, zaten yerdeydin gerçi :)) Sitedeki videoları bile izlememişsin 29 tl vermene gerek yoktu

    • yasinX ve dronat – aynı isimle niye yazmıyorsun?

      Bir kere 23 derece eğim meselesinde patlamış altın oran erdem. eğer 23 derece eğimi katacaksa işin içine, kutupları yörüngeye dik gelen çizgiye çekecekse, o zaman standart enlem ve boylamları da 23 derecelik bir yayda kaydırması gerekiyor. Yani yeni kutup noktalarının dünyanın yörüngesine dik çekilen çizgiden geçmesi, ve bu noktalar başlangıç olmak üzere yeni enlem boylam koordinatları belirlenmesi gerekiyor. Bunu yapmadan, sırf en kuzey noktasını deniz kenarındaki nokta alabilmek için kafasına göre 23 derecelik eğimden bahsediyor. Sonra “videoları izleyin” de bilmem ne. Yok ya ? Sonra “ilk duyduğumda chandler’ı bilmiyordum vs vs”.

      Ayrıca niye sadece kuzey güney doğrultusu? Niye doğu batı değil? Niye atıyorum diyagonel değil?
      Çok arandığı takdirde belli bir bilgi, her yerde bulunabilir. Elin oğlu Moby Dick romanında sürüyle suikasti bulmuş ? http://cs.anu.edu.au/~bdm/dilugim/moby.html Bu da mı mucize? 1851’de yayınlanan kitapta Kennedy suikasti var? 3 Ayrı yerinde kitabın, Kennedy’nin saklanan birisi tarafından başından vurulacağı yazıyor kitapta. Hadi bakalım. Bu mucizeyi çürütün siz de ? 🙂

      Altın orancının “belgesel”i Adnan Oktar belgeselleri gibi yarı-doğru, esnetme ve çarpıtmalarla dolu. Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Gereğinden fazla bile zaman ayırdım buna. Olmuyor işte.

  24. altın oranı verene tek şehir mekkeymiş gibi bir düşünce varda hiç öyle değil .. o enlemdeki bütün heryer aynı oranı verecektir. haritanın açılmış resmini koymuşlar. dünyayı neden o şekilde açmışlar onuda anlayamadım küreyi istediğin yerden açarsın. kaldıki yer kabuğu hareketli. mekkenin yeride öyle… kaldıki altın oran allahın kanıtı nasıl olabilir? altın oran herzaman vardı.. bunu islama yorma çabası nedendir? iyi paramı getiriyor? yoksa eski öğretileriniz gençlere sökmüyormu? bu bilgiler ışığında ne yapılması bekleniyor akın akın islama geçileceğimi düşünülüyor. cidden malca konular. müslümanlar abuk sabuk işlerle uğraşmayı bir kenara bırakmalılar.

  25. Ah, bu konuda ben de bir şey eklemek isterim, Altın oran denildiği gibi binlerce yıl önceye dayanır ve bir dönemde insanlar ona tapmıştır. Muhteşem oluşu bir yana bu tesadüfler insanları korkutmuştur evet. Ve tarihe baltığımızda pentegram yıldızının kutsal sayıldığını görürüz (Bugün satanizmin sembolü). Dan Brown’un bir kitabı bu konudan bahsediyordu, hangisi tam olarak hatırlayamıyorum şu an. Binlerce yıl önce bulunmul olan bir şeyi nasıl kurana açıklayabiliyorlar anlamıyorum, her şeye bir bahane uydurmalarında üstlerşne yok. Ayrıca Mekke’nin kutuplara olan uzaklığı da altın oran imiş. Bre gerizekalı o zaman mekkenin bulunduğu bütün boylam da altın oran; Amerika’nın güneyi, Orta Afrika, Ve Güney Asya şehirleri.

  26. http://www.yenimucizeler.com/altin-oranin-kurani-kerimdeki-mucizevi-yansimasi/altin-oranin-kurani-kerimdeki-mucizevi-yansimasi-t80.0.html
    ALTIN ORANIN KURAN-I KERİM’DEKİ MUCİZEVİ YANSIMASI
    ( ALİ İMRAN SURESİ 14.-91. AYETLER )

    Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır.

    Eski Mısırlılar ve Yunanlılar tarafından keşfedilmiş, mimaride ve sanatta kullanılmıştır.

    Altın Oran; CB / AC = AB / CB = 1,618

    Bir doğru parçasının (AB) Altın Oran’a uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru öyle bir noktadan (C) bölünmelidir ki; küçük parçanın (AC) büyük parçaya (CB) oranı, büyük parçanın (CB) bütün doğruya (AB) oranına eşit olsun.

    Altın Oran, pi (π) gibi irrasyonel bir sayıdır ve ondalık sistemde yazılışı; 1,618033988749894…’tür. -noktadan sonraki ilk 15 basamak-Altın Oranın ifade edilmesi için kullanılan sembol, Fi yani Φ’dir.

    Bu oran tüm dünyada “ALTIN ORAN” ismiyle bilindiği için, Kuran-ı Kerim’de altın oran ile ilgili bir işaret araştırırken ALTIN kelimesinin üzerinde durulması gerekecektir.

    Kuran-ı Kerim’de ALTIN kelimesi Arapçası “zeheb” olarak “ilk olarak” Ali İmran suresinde “iki kez ve iki farklı ayette” geçmektedir. Zuhruf suresinde de ALTIN (zeheb) kelimesi iki defa geçse de(53.ve 71.ayetlerde)asıl olarak “altın” kelimesine işaret etmek için geçmez. Zuhruf 53.de “altından bilezik” ve 71.ayette ise “altından tepsi” şeklinde sıfat tamlaması olarak kullanılır. Ali İmran suresindeki ayetlerde ise isim olarak altın kelimesi bulunur. Bu özellikler dikkate alınmasa bile, ALTIN (ZEHEB) kelimelerinin iki defa Kuran’ da geçtiği ilk surenin Ali İmran suresi olması yapacağımız tespitler için bu surenin ayetlerinin esas alınması için yeterli gerekçeyi oluşturmaktadır. Bu ayetler Ali İmran suresinin 14. ve 91. Ayetleridir.

    ALİ İMRAN SURESİ 14.Kadınlar, oğullar, yük yük ALTIN ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.

    ALİ İMRAN SURESİ 91.Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu ALTIN fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

    Yukarıda da bahsedildiği gibi Ali İmran suresinde ALTIN kelimesinin geçtiği ayetler 14.ve 91. ayetlerdi.
    Şimdi bazı basit matematik işlemleri yapalım:

    Bu ayetlerin numaraları arasındaki farkı bulalım:

    91-14=77

    Şimdi bunu Ali İmran suresinin toplam ayet sayısı olan 200 sayısından çıkaralım ve geriye kalan ayet sayısını bulalım.

    200-77=123

    Demek oluyor ki, Ali İmran suresinde ALTIN kelimesinin geçtiği bu iki ayet (14. ve 91.ayetler) 200 ayetten oluşan bu sureyi 77 ve 123 birimden oluşan iki bölüme ayırmaktadır.

    Peki bu 123 sayısı ile 200 sayısı arasında altın oran sayısı olan 1,618 ‘i ilgilendiren bir bağıntı var mıdır?
    200/1,618=123,…

    Ancak bu tarz çıkarımlarda bazı konularda itirazlar olabilmektedir. Örneğin, bu konuda 200 sayısının 123 e bölümünün 1,626… olacağı ve bunun da altın oran sayısı olan 1,618 den farklı olacağı ileri sürülebilecektir. Aslında zaten iki tamsayının oranlamasından 1.618… olan altın oran sayısına ulaşılamaz. Ancak buradaki asıl iddia ayet numaralarının temsil edildiği tam sayıların bölümünün tam olarak altın oran sayısını yani 1,618… i verdiği değildir. Asıl iddia, toplam ayet sayısının altın oran sayısına bölümünün tam sayı olan kısmının (123 sayısının) yani “altın” kelimesinin geçtiği 14.ve 91.ayetlerin 200 ayetlik sureyi bölümlediği iki kısımdan büyük olanının değerini verdiğidir. Sonuçta, tam sayılarla yapılan işlem ve çıkarımlarda iki tam sayının oranının net bir şekilde altın oranı vermesi mümkün değildir. Ancak surelerin sayı değerlerini geometrik şekillerle temsil edersek durum değişir..Hem zaten “altın oran” aritmetik büyüklüklerle değil, aslen geometrik büyüklüklerle ilgilidir.

    Şimdi , yukarıdaki bu matematiksel bağıntıyı pekiştirmek için geometrik şekil ile altın oran özelliklerini görelim:
    Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi,1. ayetten 200. ayete kadar bütün ayetleri temsil etmek üzere her bir bölümün numaralandırıldığı bir çember düşünelim. Bu çember üzerinde 14.ayetten geriye doğru 200/1,618= 123,60…birim ilerlediğimizde 91. ayeti temsil eden bölümün içinde 91,60.. değerini temsil eden noktaya gelinecektir.91 .ayetten ileriye doğru 123,60… birim ilerlediğimizde ise 14.ayeti temsil eden bölümün içinde 14,60.. değerini temsil eden noktaya gelinecektir. Yani sonuçta gelinen noktalar 14. ve 91. ayeti temsil eden bölümlerin dışında olmayacaktır.

    Bu yöntemle altın oranı araştırdığımızda 200/123,60=1,618 değerini yani altın oran sayısı olarak kabul edilen sayıyı net olarak verebilmektedir.
    Önemli Not:Altın oran sayısı tam olarak şöyledir.:1,618033988749894…(aslında “tam olarak” kelimesi de uyumsuz oluyor..çünkü sonsuza kadar devam eden bir sayı) Hiçbir iki tamsayının oranlaması gerçek altın oran sayısını vermez,veremez.. 1,618…’ i verir ancak 1,618033988749894… yı veremez.. örneğin 233/144=1,6180555555…şeklinde bir sonuç çıkar.Fibonacci dizisindeki iki ardışık sayının oranlaması da aynı şekilde 1,618… i verir,ancak 1,618033988749894… yı veremez.

    Şimdi de bahsettiğimiz ayetlerin sure numaraları ve ayet numaralarını bir arada değerlendirerek benzer bir işlem yapalım.

    Ali İmran suresi 3.suredir.14.ayeti sure numarasıyla birlikte 3-14 şeklinde,91 . ayeti ise 3-91 şeklinde gösterilir. Bu aşamada bu sayıları kendi aralarında toplayalım.

    3+1+4=8
    3+9+1=13

    Yukarıda bahsettiğimiz şekilde bu toplamları işleme tabi tutalım.

    13/1,618=8,0…

    Tüm bu işaretler “Altın Oran” ın Kuran-ı Kerim’de Ali İmran suresinin 14. ve 91 .ayetlerinde geçen “altın” kelimeleriyle mucizevi bir şekilde ortaya konulduğunu göstermektedir. Bunun yanında Kabe’nin bulunduğu Mekke’nin Dünyamızın altın oran noktası olduğuna dair iddianın dayanaklarından biri olan ayetin de Ali İmran suresi içinde(96.ayet) olması ayrıca dikkate değerdir.

    • “ALİ İMRAN SURESİ 91.Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu ALTIN fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.”

      Şimdi bu ayette “altın fidye” altın’a işaret ediyor, ama diğer ayetlerde “altın tepsi, altın bilezik” tepsiye ve bileziğe mi işaret ediyor ? 🙂
      Süpermiş.

      Buradaki manada “altın fidye” “altın para”ya işaret ediyor ve bilezik ya da tepsiden farklı değil. “altından yapılan bir nesne” manasında hepsinde.
      Altın oran’la maden olan altının ne alakası var ayrıca? “oran” altından mı imal edilmiş ?
      Arkadaş bu manaları işinize gelmesi için öyle çok çekiştirip bozuyorsunuz ki, benden ala küfür etmiş oluyorsunuz İslam’a göre.

      Ayrıca yukarıdaki makalede yazdığım hiç bir eleştiriye cevap niteliğinde değil bu yeni mucize(!).

  27. ş.m ,hala işine gelmeyeni görmezlikten gelme huyunu devam ettiriyorsun.Ben sadece senin görmezden geldiğin kısımları aşağıya tekrar yazıyorum..
    “…Ali İmran suresindeki ayetlerde ise isim olarak altın kelimesi bulunur. Bu özellikler dikkate alınmasa bile, ALTIN (ZEHEB) kelimelerinin iki defa Kuran’ da geçtiği ilk surenin Ali İmran suresi olması yapacağımız tespitler için bu surenin ayetlerinin esas alınması için yeterli gerekçeyi oluşturmaktadır. ..”
    “Bu oran tüm dünyada “ALTIN ORAN” ismiyle bilindiği için, Kuran-ı Kerim’de altın oran ile ilgili bir işaret araştırırken ALTIN kelimesinin üzerinde durulması gerekecektir.”
    Ayrıca altın kelimesi mutlaka altın parayı işaret edecek diye bir şey de yok..ham maden olarak da kullanılabilir….

    • Ayetteki anlamı ham maden değil, para gibi değiş tokuş edilebilen bir şey manasında. “Fidye” karşılığında, “para” görevi gören bir şeyden bahsediliyor.
      “Altından mamül para” manasında. Tıpkı tepsi bilezik vs gibi.
      İşime gelmeyen bir şey yok. Zaten yazıda gayet net gösteriyorum dünyanın altın oranının çöle düştüğünü. Allah yaklaşık hesapla iş yapıyorsa problem yok. Gidiş yolundan puan verebiliriz. Ama madem bu mükkemmel düzeni yaratmış, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, o zaman “altın oran-Kabe” şeklinde bir mucizeyi de nokta atışı yapmasını beklemek hakkımız.
      Ne demiştik? “Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıt ister”.

  28. ş.m ayetteki anlamını para olarak da sadece maden olarak da anlayabiliriz… burada asıl önemli olan sadece “altın”dan -ve de gümüşten- bahsedilmesi,altından para ya da altın para vs. denmemesi…şimdi de görmezden gelmeye devam ettiğin açıklamayı tekrar alıntılıyorum..:
    “…Ali İmran suresindeki ayetlerde ise isim olarak altın kelimesi bulunur. Bu özellikler dikkate alınmasa bile, ALTIN (ZEHEB) kelimelerinin iki defa Kuran’ da geçtiği ilk surenin Ali İmran suresi olması yapacağımız tespitler için bu surenin ayetlerinin esas alınması için yeterli gerekçeyi oluşturmaktadır. ..”
    Altın oran -Kabe iddiası bana ait değil..bu yüzden fazla yorum yapmak istemem.. benim iddiam; Kuran’da ALTIN kelimesinin iki kez geçtiği ilk sure olan Ali İmran Suresinin 14. ve 91. ayetlerinin, içinde bulundukları 200 ayetten oluşan sureyi Altın oranla ikiye ayırmalarıdır…
    http://www.yenimucizeler.com/altin-oranin-kurani-kerimdeki-mucizevi-yansimasi/altin-oranin-kurani-kerimdeki-mucizevi-yansimasi-t80.0.html

  29. Belgeselin full versiyonu çıkmış youtube de ve şüpheci’nin burada yazdığı herşeyi çürütüp mahfetmiş… Helal olsun… ŞÜpheci sende izle belki imana gelirsin. nasibinde varsa..

    • Ya o değil dün D&R’da kitabını gördüm, kitap dediysem – broşür kıvamında, sonunda da CD var.
      3-4 yıl önceki vaktim olsa alıp kitabı baştan sona kadar hatalarını ayıklarım da…
      Artık meydan gençlerin 🙂

  30. Kabe’nin yeri altın orana uyduğu bir zaman elbetteki oldu. Çünkü kıtalar hareket halinde yani böyle şeyleri takmaya gerek yok Çorum keraneside altın orana uymuştur bir zamanlar elbet. Arabistan yarım adasının şuanda ülkemize doğru geldiğini biraz araştırarak bulabilirsiniz 🙂

  31. 13-Kuran’daki Al-i İmran suresinde 47 harf vardır, Mekke 29. da yani altın oranda geçmektedir.
    Şüpheci efendi, Ali imran suresindeki Kabeden bahseden ayet harf sayısı için suudlara sormana gerek yok biraz bilgin olsaydı kendinde hesaplardın. Bu ayette harf sayısı hesaplarken şeddelerin iki harften meydana geldiğini ya bilmiyor yada görmezden geliyor. Zira bu şekilde hesaplarsanız ayndende toplam harf sayısı 47 mekke dahil olan kısmı kadar 29 olduğunu görürsünüz

Leave a comment